Gel ey Amine’nin Mustafa’sı,
İbrahim’in duası,
Arzın son Sefâ’sı,
Hamdolsun sana “Vema erselnake illa rahmetten lilalemin” diye seslenene,
Seni biz yâr edene,
Bizi teşrifinle bahtiyar edene,
Gönderdiği Kur’an’a ve Hak dine,
Selâm olsun izinden gidene...


Mevlâmız’a sonsuz hamd-ü senalar olsun ki, Yüce Allah, bizi bir kere daha Hicrî 1439 Rebiülevvel ayında Rahmet Peygamberin doğduğu geceye kavuşturdu...

Bu sene Kasım’ın yirmi dokuzunu, otuzuna bağlayan gece, Rahmet Elçisi’nin dünyayı şereflendirdiği gecedir. Mübarek olsun Ümmet’e...

Elbette o geceyi; “İndiler gökten melekler sâf sâf, Kâbe gibi kıldılar evim tavaf” diye dillere destan etti Süleyman Çelebiler.

“Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler, kaç bin senedir halbuki beklemişlerdi diye hayıflandı Akifler...

Yüceler yücesi Rabbim o gece son elçisini dünyaya saldı ve “işte bu dünya sana teslim ya M......” der gibi, inananı da inanmayanı da tüm insi ve cinni onu ümmet eyledi. Lakin Mehmet Akif’in yine dediği gibi; “Dünya o zamanlar buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.”

Rebiülevvel ayının on ikinci gecesi, Mekke’de Kureyş kabilesinin, Haşimi kolundan Abdülmuddalib mahallesinde doğdu, Allah’ın son elçisi Abdullah’ın oğlu Peygamberler Peygamberi... Salat-u selâm olsun ona, sonsuza dek...
İtikadlarını dumura uğratmış, kendilerini âlim-bilgin zannedenler Hz. Peygamber’in hayatını severek incelememişlerdir! O’ndan bahsederken, normal bir kimseden bahseder gibi atıp tutuyorlar, hatta bazıları haşa, amcaoğluymuş gibi selâmsız, salavatsız sadece ismiyle hitab ediyorlar.

O ki, El-Emin, insanoğlunun en güzeli, fatih, hikmet kapısı ve Allah’ın Resûlü...

Eskiden insanlar buhranlar içindeydi de, sanki şimdi değil mi?

Yirmi birinci asrın çeyreğinin bitmesine beş kala, insanların binlercesi sebepsiz-günahsız yere öldürülmüyor mu? Zalimler, Emperyalistler Müslümanların arasına durmadan fitne sokmuyor mu? Arakan, Afganistan, Doğu Türkistan, Irak, Libya ve saire İslâm dünyası kan gölü gibi değil mi?

“Müttefik” gibi görünüp, bizi Fettuşiler gibi içimizden vurmuyorlar mı? Ortadoğu’daki manzara Müslümanlar’a kötü gidişatı hissettirmiyor mu?

Her yerde fitne, her alanda dış güç parmağı, siyaset sahneleri ve STK’lar...

Birkaçı hariç, televizyonlardaki insanlar Allah ve Resûlünü gücendirecek ne kadar laf varsa dillendirmiyor mu? Din hürriyetinden kimsenin şüphesi yok ama, dinî terbiye ve ahlâkî eğitime teşvik edici, sevdirici hareketler yok. Bu hususta devlet teşviki olmazsa, netice alınamaz!

Ne peygamberinden, ne namazından, ne kulluğundan, ne kudsiyetinden haberi olmayan bir toplum yetişiyor. Fuhuş, uyuşturucu, zina artıyor, önüne gelen beline silah takıyor katliamlar yapıyor. Allah sonumuzu hayreylesin!
Allah Resûlü: “El ulema-ü veresetül enbiye” buyurmamış mıydı? Hani Allah-ı Teala’nın elçisinin yolundan giden âlimler nerede?

İsa Aleyhisselam’dan, 571 sene sonra dünyayı şereflendiren Rêsuller Resûlü’nün âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bildiği hâlde, bizim çakma âlimler neden Batıcı yazar-çizerlerden bahsederler? Bu bir komplekstir, kıskançlıktır.

Bazılarının konferanslarına gittiğim oluyor. Konuşma boyunca Peygamberler Peygamberi’nden iki-üç kez bahsederler, Çin mezhepsizi Konfüçyüs’ten en az on kere bahsederler. Peygamber ile kıyas edilir mi?

Efendimiz Mekke’de doğdu ve Medine’de vefat etti. Hz. Peygamber, aynı zamanda “Ulül-azm” Nebîlerin sonuncusu, Hatemül Enbiya’dır. Kur’an’a göre ilki Nuh Aleyhisselam’dır. İkincisi İbrahim Aleyhisselam, üçüncüsü Musa Aleyhisselam’dır. Dördüncüsü İsa Aleyhisselam, ve sonuncusu Hz. M...... Mustafa (s.a.v) Efendimiz’dir!
Dünyada gelip geçen peygamberlerin sayısı, “124 bin” olarak söylenir. Yine de tam sayıyı Allah bilir.

Peygamberler ya bir kavme, yahut bazı toplumlara, belirli zamanlara göre gönderilmiştir. Fakat Allah’ın Resûlü Efendimiz, cihanın tümüne gönderilmiştir. İnanmayanlar da, İslâm dışı ümmettendir. İnananlara ise itaat eden gerçek Ümmet denir! Ümmet kapısı kıyamete kadar açık kalacaktır.

Baran Dergisi 568. Sayı