•Üstadımız gibi, O da Mayıs ayında doğdu ve aynı ayda da, bu fenâ yurdunu bırakarak, onca çileli ve mücâdeleli bir ömürden sonra, bekâ yurduna göç etti.
•Ruhu ötelerde amma, o çilekeş ruha binek olmuş bedeni, Üstadı Necip Fazıl’ın
ve Kâinatın Efendisine mihmandarlık etmiş olan Ensarî Hazret-i Halid Efendimizin civarında bulunuyor.
•Kendisi ötelerde ve şarkısı dudaklarda!
•Ona ve ondan öncekilere zulmedenler, zâlimler defterinde yer alacak amma, o ve o yolun önceki önderleri “MazlumKahramanlar” kitabında şerefle, şanla yerlerini aldılar bile.
•Ölümsüz bir dâvâ uğruna, en uzun zindan hayatı yaşayan kahramanlar listesinde yer aldı.
•Hesap Gününde, Allah’ın huzuruna böyle bir listede ve böyle bir sıfatla çıkmak, bir fâniye nasip olabilecek en büyük şeref nişanlarından olsa gerek.
•Bir de, zâlim sistemin çarkında, telegram zulmüne maruz kalarak kavuştuğu şehid rütbesi var.
•Asr Sûresi’nde ‘sâlih’ amel işleyenler müjdeleniyor.
•Kahramanımıza, dünyaya gelmesine vesile olan ebeveyni, ‘sâlih’ adını lâyık görmüşler. Duâ mâhiyetindeki niyetleri kabûl olmuş olacak ki, kahramanımız, adının mânâsına mazhâr olarak yaşadı, öylece de göç etti.
•Birkaç yaş farkıyla, aynı nesildeniz. Aynı dönemde Üstadı ve Büyük Doğu dâvâsını tanıdık. Hayatımızın en büyük şeref kaynağı.
•Çıkardığı Gölge ve Akıncı Güç dergilerini, tanışmadan önce takip ettim.
•İleriki yıllarda tanıştık. Tanıştığımızda, edindiğim ilk intibâ, imân öfkesine sahip müstesnâ bir dâvâ adamı olduğuydu.
•Çevresiyle birlikte, Metris Cezâevine konulduğu günlerde ziyâretlerine gittiğimde, bazı ikbâlperestlerin hışmına uğrasam da, hiç aldırış etmedim ve boyun eğmedim. 
•Ziyaret etme hakkım olmadığı için, irtibatlı olduğum vefâkar avukatları aracılığıyla Selâmlaşıyorduk.
•Bir keresinde, o avukat dostlarımdan birisiyle, o anki ruh hâlimi aksettiren kısa bir mektup yazdım ve gönderdim. O günlerde, hâlen yayınına devam eden Baran Dergisi’nde neşredilen “Ölüm Odası” başlıklı yazısının içinde, o kısa mektubumu koymuş ve bir de değerlendirme notu eklemiş. Bazı anlayışsız kişiler, arayarak tarizde bulundular! Siyasî hayatımı niçin tehlikeye atıyormuşum, yanlış yapmışım! Şiddetle azarlayarak cevap verdim: Siyasî hayatımın değil, imânî ve vicdanî hayatımın önemli olduğunu söyledim.
•Salih Mirzabeyoğlu, 60 cilt esere imza atmış nev’i şahsına münhasır bir fikir adamıdır. Eserleri, Büyük Doğu dâvâsınınanlaşılmasında, yeni nesillere rehberlik edecek vasıftadır.
•O, İslâmî mücâdelenin dinamik ve aksiyoner cephesini güçlendirici tezler ortaya koydu.
•Eserleri, mücâdelesi ve mücâhedesi, Batıcı-Kemalist sistemle bir hesaplaşma üzerine binâ edildiği kadar, yeni baştan,medeniyetimizin inşası yolundaki gayretlere de kendi çapında hizmet edecek birikime sahiptir.
•Üstad Necip Fazıl’ın İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ isimli öncü ve inkılapçı  eserini açıklayıcı özellikteki ‘Yeni Dünya Düzeni’ BAŞYÜCELİK DEVLETİ isimli eseri, Mirzabeyoğlu’nun durduğu yeri  ve bulunduğu irtifâyı gösterir.
•Gözüpek, Yılmaz ve yıldırılamaz bir mizacın ve ahlâkın adamıydı. Uzun süren zindan hayatı onu pes ettir(e)memiştir.
•16 sene hapis yattı ve bunun 10 senesi “tecrid”de geçti.
•”Suçunun ne olduğunu, onu yargılayan hâkimler de çözemedi!” dendi bir ara!
•Halbuki, suçu belliydi: Pazarlıksız ve uzlaşmaz Müslümanlık.
•Kahramanımıza, şehâdetinin 2. senesinde Rabbimden rahmetler niyâz ediyorum.
Muzaffer Doğan