Çin deyince küçük yaştan itibaren aklıma neler gelir?.. İlkokul ders kültüründen hatırımda kalanlar: “Dünyanın en kalabalık ülkesi Çin’dir.” “Dünyanın en yüksek dağı Everest, Çin’de bulunur.” Ortaokul gazete okumalarımdan göze çarpanlar: “Çin-Türkiye ilişkileri çerçevesinde ihracatı artırma teşebbüsünde her Çinliye bir portakal yedirsek, tarım ihracatı müthiş artar.” Acaba her Çinli aynı anda hoplayıp zıplasa deprem olur mu? Dünyadakiler hep beraber sarsılır mı? gibi ciddiyet içerisinde yazılan yazılardan komiklikler. Bu bilgiler içerisinde “Çin nasıl yönetilir? Çin yönetiminde hangi dünya görüşü hâkimdir? Çin içerisinde etnik ve inanç yapısı nasıldır?” gibi asıl bilinmesi gereken şeylere yer yok. Lise yıları, tarih kitabından Çin Seddi’ni görmem ve müthiş etkilenmem. Binlerce metrelik kulelerin de yer aldığı o zamanki taşıtların da üstünden gidebileceği kale misali bir duvar... Uzaydan bile görülebiliyor. (Sonradan başka birçok şeyin de görüldüğü söylendi) Çinlilerin biz Türklerden yani ecdadımızdan korunmak için yaptığı bir sed. Hala hayalimi zorlarım nasıl bir korku vermişiz ki, adamlar bu kadar uzunlukta bir duvarı örmüşler? Burayı yapmak için kaç kişi, ne kadar yıl çalışmış? Her biri nasıl şartlarda çalışmış. Hayalini deştikçe deş. 

Talas Savaşı… Türkler ve Müslümanların güç birliği yaparak Çinlileri yenmesi... Ülkücülük dönemim… Çinlilerle Türklerin savaşları. Çoğu zaman Çinlileri yensek de, Çinlilerin sinsi ve hilekâr davranıp kimi zaman biz Türkleri yenmeleri ve esir etmeleri... Türk sultanların saraya Çinli alıp örf ve adetlerini, kimliklerini kaybetmeleri... Orhun Kitabeleri’nde bunların nasihat şeklinde yazılmaları... Türk, örf ve âdetine sahip çıkarsa, başka milletlerin hayranı olmaz ve liderinin peşinde hamle sahibi olursa bileği bükülmezdi. MHP’li ülkücü gardaşlara desem ki, Orta Asya’dan bir bozkurdun önderliği ile kurtuluşa erdiniz. Türk örf ve âdetine sadık kalmalıdır. Yoksa kimliğini kaybeder. Kimliksiz bir millet de, tarih de şerefli bir temsil makamında bulunmaz. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal yapmış olduğu “devrimler” ile Türk’ün Orta Asya’dan hangi örf ve âdetini alıp da milletine kazandırmıştır? Orta Asya’dan hangi inanç ve yapısını gündeminde tutup devrimlerine ışık tutmuştur? Yapmış olduğu kılık kıyafet değişiklikleri, harf inkılabının ceddimiz Orta Asya ile münasebeti var mı? İsviçre’den aldığı medeni hukukun, Alman ticaret hukukunun, İtalya ceza hukukunun bozkırlar diyarının mânâ iklimiyle alakası bulunuyor mu? Bütün bu yapılanlar bu milleti kimliksizleştirmiş midir? İslâmsız Türkçülük Ortadoğu halklarından nefret ederken niçin Kurtuluş Savaşı’nı yaptığımız işgal güçlerine karşı düşünce planında esir olur. Orta Asya adını bol bol anarken niye oralardan mânâ tevarüs etmez de Batı yönünde soluğu alır? Sakın Türkçülük hareketi ardında Yahudi-Sabatayların olduğu, Batı’nın zokasını yiyenler, bu milleti mânâ cihetinde berhava edenler olmasın. 

İslâm’a dair kitapları okumaya başlayınca yine Çin’i tedai eden şeyler… Peygamberimiz ilmi bütün Müslümanlara farz kılmıştır. İslâm ilme büyük ehemmiyet atfeder Peygamberimizin: “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.” hadisi buna güzel bir örnektir. Müslümana büyük bir sorumluluk veren hadis. Dışınızdaki milletleri her an izleyin, ne yaptıklarından haberiniz olsun ve buldukları müsbet ilimleri derhal bünyenize katın ihtarı. Tecrübi ilimlere açık bir davranış hali. İçten dışa doğru hamle ile dıştan içe doğru maddî ve manevî yönden kendini tahkim etme düsturu. Kaybedişimizin ve esaret altına niçin düştüğümüzün şifrelerini veren muazzam bir anlayış. 

Yıllar geçiyor Çin ile işimiz bitmiyor. Veya Çinlilerin bizimle işi bitmiyor. Tarihi belirleyici ve tarihin aktörü olan bir milletin mukadderatında tezahür eden şeyler... Olağan ve olması gereken durumlar. Her dem yeni konum ve tavırlarla iç içe yeni hesap ve hesaplaşmalar. Çinlilere bir yandan acırken bir yandan nefret ediyorum. Bu ne yaman bir çelişki derseniz, izahları elbet bir bir yapılacak.

Doğu Türkistan tarihte Türklerin ilk var oldukları ve Karahanlılar Devleti hükümdarı Abdulkerim Satuğ Buğrahan ile birlikte toplu halde İslâm’ı kabul ederek ilk Türk İslâm devletinin kurulduğu coğrafyadır. 

İslâm’ın Batı’daki son medeniyet feneri, yitik cenneti Endülüs’ün düştüğü 1492’den, özellikle son kalesi Gırnata’nın bütünüyle Müslümanlardan boşaltıldığı 1609’dan bu yana hep Müslümanların kalbinde bir sancı, bitmeyen yas ve yaşlarıyla anılan hüzünlü muhabbetin teranesi haline gelmiştir.

Diğer yandan Türk dünyasına medeniyet beşiği, İslâm’ın nice büyük alimlerini dünyaya takdim ettiği ilim irfan çeşmesi ve doğudaki son kalesi, özellikle Osmanlı’nın mirası olma hasebiyle Anadolu’nun kendi helal malı ve ayrılmaz parçası olan Doğu Türkistan; Çin tarafından son kez işgal edildiği 1949’dan bu yana hiç dinmeyen, sürekli kanayan bir yara; ama maalesef İslâm ve Türk dünyasının kalbinde acı hissettirmek bir yana dursun, farkındalık bile oluşturmayan ata yurdumuz, Endülüs’ün kaderini paylaşan bir ülke. Endülüs’ün düşmesinde bütün İslâm dünyasındaki ümmet bilincinin zaafa uğraması, bölünmüşlüğe müptela olan devletlerin tepkisizliği ve sadece kendi sınırlarını koruma kaygısına batmış olmasının ne kadar büyük etkisi olmuş ise, Doğu Türkistan’ın da Çin’in işgaline uğramasında Türk İslâm dünyasının yine aynı şekilde kendi kabuğuna çekilmiş olması en etkili rolü oynamaktadır. Doğu Türkistan katlediliyor, kimliği yok edilmek isteniyor. Çin Nazisine bakın insanın tüylerini ürperten ne tür uygulamalarda bulunuyor.

*Türklerin ellerinde bulunan pasaportlarına el konuluyor. Yurt dışına seyahat etmeleri engelleniyor.  

*Çeşitli amaçlarla yurt dışında bulunanların yurda dönmeleri emrediliyor. Dönmeyenlerin aileleri tutuklanarak şantaj ve tehdit ile çocukların ve yakınlarının dönmeleri sağlanıyor.

*Mısır ve bazı Arap ülkeleri ise ülkelerine gelen Çin ajan ve polisleri ile işbirliği yaparak bu ülkelerde öğrenim gören, ticaret yapan ve benzeri gayelerle yasal oturma iznine sahip Doğu Türkistan Müslümanlarını Çin’e teslim ediyor.

*Çinli memurların Uygurların evlerine zorla yerleştirilmesi. “İkiz ve kardeş aile uygulaması” ile Türk ailelerinin evlerine Çinli devlet memurları birlikte yaşamaları için zorla yerleştirilmektedir. 

*Kardeş ve ikiz aile kurulması alçaklığı ile Türk kızları Çinlilerle zorla evlendiriliyor.

*Ülke genelinde toplama kamplarında 3 milyon civarı mazlum insan tutuklu bulunuyor. Bu kamplarda insanlık dışı muameleler, işkence ve zulümler olanca hızıyla devam ediyor.

*Dini eserlerin görsel ve sesli materyallerini üretmek, dağıtmak ve yaymak yasaktır.

*Toplumsal hayatın dinî ve millî içerikli “ritüellere” göre düzenlenmesi, dinî nikâh kıyılması, çocukların sünnet ettirilmesi ve bunun için tören düzenlenmesi yasaktır.

*Türklerin çocuklarını Çinlileştirme ve etnik dönüştürme uygulamasının yürütüldüğü tamamen Çince öğretilen, Çince kıyafetler giydirilen ve hatta tamamen Çince yemeklerin zorla yedirildiği kreş, anaokulu ve devlet okullarına göndermemesi ağır suç kapsamına alınmıştır.

*Gıda maddelerinin dinî değerlere göre tanımlanması yani helal olup olmadığı konusunda fikir yürütmek, ifade etmek ve tavsiyede bulunmak da yasa dışı ve aşırılık olarak tanımlanmıştır.

*Müslüman Türklerin doğumlarından ölümlerine kadar süreçteki bütün dini vecibeleri ile milli örf adetleri ve manevi değerlerini yaşamaları ve bunların uygulanması, öğretilmesi, öğrenilmesi ve icrası yasak kapsamına alınmıştır.

*Eskiden basılmış Türk tarihi, edebiyatı ve kültürüne ait yazılı, sesli ve görsel eserlerin bulundurulması, okunması, satılması yasaklanmıştır. Devlete ait kitapevleri başta olmak üzere okul, kurum, kuruluş ve evlerden zorla toplanarak imha edilmiştir.

*Aşırı dinî akımlar ve terörle savaş yasalarına aykırı davrananların ihbar edilmesi ve bunlar hakkında yönetime bilgi verilmesi yasa gereği zorunludur.

Ve daha neler neler… İnsanı insanlıktan çıkarıcı nice uygulamalar. Çin’den nefret etmeme imkânı var mı? Rabbim Çin topraklarını Kahhar ve Muntakîm ismine tecelliğah eyle.

Çinlilere acıyorum… Hususi olarak tabiî ki Çinli çocuklara. Çin’deki doğum kontrolü uygulamasından dolayı Çinli aileler birkaç yıl evveline kadar tek çocuklu oluyorlardı. Çocuklar, ailelerin gösterdiği aşırı ilgiden dolayı şımarıyorlar ve bencil bir hayat sürüyorlar. Bu bencil ve ben merkezli hayat Çin’de boşanma sayısını beşte üç oranına getirmiş durumda. 70’li yıllarda böyle bir şey asla söz konusu değildi. Yani Çin’de aile kavramı yok olmakta; bu durum Çin rejimini gelecek konusunda endişelendirmektedir. Yine Çinli çocuklar akraba kavramlarına tamamen uzak kalmışlardır. Doğum sayısının kısıtlı olması yüzünden Çinli çocuklar amca, hala, teyze ve dayı nedir bilmemekte pratik hayatta akraba ilişkilerinden mahrum kalmaktadırlar. Ne yazık değil mi?

Hadisi şeriflere göre anne yarısı teyze, baba yarısı amca yok. Nice annemle babamla konuşamadığım sorunları ben akrabalarımla konuşur onların maddi ve manevi destekleri ile aşardım.

Baba ve anne yarısı akrabalarımdan gördüğüm şefkat ve ilgiden dolayı kendimi zengin görür, hayat yolunda güvende hissederdim. Bayramlarda onların pırıl pırıl yansıyan gözlerinden ışık alır, içime güneşi doldururdum. Ne yazık değil mi? Evde oynayacağı kardeşten ve ziyaret edeceği akrabalardan yoksun olmak. Yalnızlığa gömülmüş bir hayata mahkûm kalmak. Evet, ha Çin ha Türkiye. Batı düşünce ve hayat tarzının hâkim olduğu yerlerde, kadın istihdamının artırılmasının idealleştirildiği bir siyasi-ekonomik yapıda varılacak nokta, ailenin ölmesi ve toplumun evliliğe karşı özgürlüğü engelleyen bir kurum olarak bakmalarıdır. Ülkemizde de az çocuklu ailelerin mevcut düzende artması, eğitimde zorluklar yaşatmaktadır. Ailenin çocuğuna aşırı itina ve dikkat göstermesi bencil ve şımarık bir nesil yetişmesine sebep teşkil etmektedir. Çocuklarına karşı eğitmenlerin en ufak bir tepkisi bile öğretmenlere karşı saygısız davranışlara yol açmaktadır.

Maalesef anne ve öğretmenler bu çocukların oyuncağı ve sadece avutucusu konumuna gelmiş durumdalar. Allah sonumuzu hayr eylesin. Mevcut durumu görme ve giderici tedbirleri alma anlayış ve iradesini versin.


Baran Dergisi 630. Sayı