Bugün ekonomi kelimesine karşılık olarak kullandığımız iktisad tabirinin geçmişteki anlamı günümüzdekine göre hayli farklı. İktisad, Arabça “K-S-D” fiilinin (iftial) babından mastarıdır. Bu bab, fiilin büyük bir cehd ile işlenmesi mânâsına gelir.

K-S-D fiili, (“ilâ” edatı ile) ilerlemek, yönelmek, uğramak, gitmek, hedeflemek, (“bi” ve “min” edatları ile) kasd etmek ve tutumlu olmak anlamlarına gelmektedir. Bu fiilin basit mastarı “kasdun”, kasıt, amaç, hedef, tutumluluk mânâları ile tercüme edilebiliyor. Sözlükte bu kök ve ondan türeyen kelimelerin çok geniş yelpazeye yayılan bir mânâ zincirine sahib olduklarını görmekteyiz; bu da tabirin Arab dilinde geniş bir kullanım alanına sahib olduğunun işaretidir. Yukardakilerin dışında, “doğru yol, tasarruf, görüş, idare, taammüd, yolun düzgün ve kolay olması, inanç, düşünce, fikir, orta yol izleme, isabetli tutum” anlamlarını da içermektedir. Dediğimiz gibi, “iftial” babı ise bu istikametteki fiillerin daha büyük bir iştiyakla yapıldığına delalet etmektedir.

Kelimelerle işaret ettikleri mânâlar arasında bir rastgelelik olmadığı, bir bağın bulunduğu malûm. Lâkin kelimeler ve onlardan müteşekkil ancak onların üzerinde olan lisanın “beşerî bilginin aynı” olduğunu İbda Fikriyatı’ndan öğreniyoruz. Yine, bütün bilim dallarının ister istemez aradığı, her zaman ve şartta mer’î “altın kanun”un, her şeyin aslı olan Mutlak Bilgi’ye en yakın insandaki bilgi olabileceğini İbda Mimarı’nın bütün külliyatından, ama bilhassa Tilki Günlüğü ve Ölüm Odası dizi kitablarından biliyoruz. Hülasa isimle objesi arasındaki münasebet sanıldığından çok daha derindir.

Bu minvalde olmak üzere, k-s-d kökünden türeyen “iktisad” ile k-s-t kökünden türeyen “iktisat” arasındaki anlam yakınlığı son derece dikkat çekici… Birisi büyük bir cehdle tutumlu olmak demek iken, diğeri büyük bir cehd ile adil bölüştürmek, adil dağıtımda titiz olmak anlamlarına geliyor. Kıst, adalet demek ve El Muksıt, Allah’ın isimlerinden: “Sözlükte ‘âdil olmak’ anlamındaki kıst kökünün ‘if‘âl’ kalıbından türemiş bir sıfat olan muksıt ‘adaletle hükmeden, âdil’ demektir. Muksıt ismi Kur’an’da Allah’a nisbet edilmemekle birlikte “kıst” ve “iksât” kavramları zât-ı ilâhiyyeyi niteleme çerçevesinde kullanılmaktadır.” (İslâm Ansiklopedisi, ‘muksıt’ başlığı)

İktisad ile adil bölüşüm arasındaki münasebeti göstermesi açısından alakaya değer bir benzeşme ve işin doğrusu bütün iktisad hadisesini bir çırpıda özetleyiveriyor. Ahlâkın bir alt şubesi olması hasebiyle iktisad ilminin aradığı adil paylaşımdır.

Parantezi kapatıp mevzumuza dönecek olursak: İktisad tabiri 19. Asrın sonlarına kadar ekonomi kelimesinin karşılığı olarak kullanılmış değildi. Kur’an’da da ismi fail haliyle “muktesid” diye geçen bu kelime, orta yolda gidenler, itidalli olanlar anlamına gelmektedir. İktisad kelimesi, gördüğümüz kadarıyla, tamamen ahlâkî davranışı anlatan, kişilerin düşünce ve faaliyetlerinde itidal üzerine olmalarına işaret eden bir mânâ taşımaktaydı. Kelimenin bu anlamlarından dolayı ahlâkî bir istikameti bildirmek için kullanıldığına dair misaller mevcuttur. İmam Gazalî, Ehl-i Sünnet’in itikadî anlayışını ihsas maksadıyla kaleme aldığı eserine “el İktisad fi’l-İtikad” ismini uygun görmüştür. Hülasa cemiyetin varlığının zaruri kıldığı iktisadî faaliyetlerin İslâm tarihinde olmaması düşünülemeyeceği gibi, bu faaliyetlere yönelik sistemli bir bilginin mevcudiyetinden de şüphe edilemez. Zekât, öşür, haraç, cizye, rüsum, beytülmal vb. temelde tamamen iktisadî kurum ve kuralların ve iktisadın bir kolu olan maliyenin sahasına giren faaliyetlere yönelik bilgilenme ve tasnif çalışmaları vardı. Bilhassa halife ve sultanlara tavsiyeler veren âlimlerin yazdığı eserlerde kendine yer bulan, ancak bütün İslâm âlimlerinin az ya da çok değindiği bu ilim sahasına “ilm-i tedbir”, “ilm-i tedbir-i menzil” veya “tedbir-i medine” denmekteydi. TDV İslâm Ansiklopedisi’nde bu bahis şöyle ele alınmaktadır:

“Tedbir, felsefî metotla yazılmış ahlâk kitaplarında ülke yönetimini ve siyaset ahlâkını ifade eden bir terimdir.

Sözlükte tedbir ‘bir kimsenin işini çekip çevirmesi, sonunu hesap etmesi’ anlamına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de aynı kökten değişik kelimeler yanında tedbir masdarından bir fiil, Allah’ın evrende bütün varlık ve oluşları idare ettiğini belirtmek üzere ‘yüdebbirü’l-emr’ şeklinde dört ayette geçmektedir. Tedbir hadislerde de ‘yönetme’ anlamında kullanılmıştır. Bunlardan birinde, ‘Tedbir gibi akıl, sakınmak gibi vera’ yoktur’ buyurulur (İbn Mâce, “Zühd”, 24). Kelime, oldukça erken dönemlere ait eserlerde biri menzil ile birlikte ‘tedbîrü’l-menzil’ (ev yönetimi), diğeri medine ile birlikte ‘tedbîrü’l-medîne’ (ülke yönetimi) şeklinde pratik ahlâkın iki alanını ifade etmektedir. Sistematik ahlâk kitaplarının çoğunda ferdî ahlâk ve aile ahlâkından sonra gelen siyaset ahlâkına dair üçüncü bölüm ‘tedbîrü’l-medîne’ (ya da tedbir’ül-müdün) başlığını taşır. Ayrıca isminde bu kelimenin yer aldığı siyasete dair müstakil eserler yazılmıştır. Felsefenin bölümleri hakkında bilgi verilen kitaplarda amelî hikmetin üç bölümü tehzîbü’l-ahlâk, tedbîrü’l-menzil ve tedbîrü’l-medîne (tedbîrü’l-müdün, siyâsetü’l-medîne, siyâsetü’l-müdün, siyâse) biçiminde sıralanır. Bu başlıklar altında genellikle kişinin temel ihtiyaçlarını karşılama hususunda kendi kendine yeterli olmadığı gerçeğinden hareketle insanların birbirine ihtiyaç duyması ve toplumsal hayatın zorunluluğu, birlikte yaşamanın kuralları, devletin gerekliliği, yönetim ilkeleri, yönetenlerin ve yönetilenlerin hakları ve sorumlulukları, adalet, sevgi, dostluk gibi konular ele alınır. Bu eserler yanında ilimler tasnifine dair kitaplarda ve bibliyografik kaynaklarda da tedbîrü’l-medîne hakkında bilgi yer almaktadır.” (TDV İA, Tedbir’ül-medine başlığı)

Görüldüğü gibi iktisadî faaliyetlere dair malumatlar “tedbir” ilmi başlığı altında toplanmış, İmam Ebu Yusuf’tan İmam Gazalî’ye, Farabi’den İbni Sina’ya, Taşköprülüzâde’de Kınalızade’ye kadar birçok âlim bu konuyu işlemişlerdir.

Bu noktada İslâm tarihinde iktisadın yaşadığı isim serüvenini gayet dakik bir şekilde incelemiş olan Mehmet Nuri Güler’in “GÜNÜMÜZDEKİ İKTİSAT (EKONOMİ) BİLİMİNİN ADLANDIRILMA PROBLEMATİĞİ” isimli makalesini ilginize sunuyoruz. İçerdiği bilgiler açısından muhtelif yerlerini iktibas etmeyi uygun gördüğümüz makaledeki “ekonomi” kelimesinin ve bu minvalde Batılı ekonomi anlayışının serencamına dair tesbitlere katılmamak mümkün değil.

“Piya­sa ekonomisinin temel değerleri olan, ‘kendiliğinden düzen’ ve ‘bireysel çıkar maksimizasyonu’, toplum düzeyinde, ekonomik dışı davranışları ortaya çıkar­maya başlamıştır.
Görüldüğü gibi, bu anlayışlarda, toplumun temel­leri kişisel çıkara indirgenmiştir. Kişisel çıkar dürtüsü, sadece ekonominin belirleyici ilkesi olarak görülme­miş, insan ilişkilerinin temel açıklayıcı ilkesi haline gel­miştir. Bu durumda, toplumun gerçekten bireysel çı­kar dürtüsü temelinde örgütlenip örgütlenemeyeceği, yani toplumun piyasaya indirgenip indirgenemeyeceği sorgulanmaya başlanmıştır. Bu sorgulamayı cevap­layan araştırmalar sonucunda, insanın toplumsal dav­ranışlarının piyasa davranışlarına indirgenemeyeceği, toplumun kişisel çıkar dürtüsü temelinde örgütlenme­sinin toplumun temellerini sarsacağı ortaya konulmuş­tur. Temel değer olarak kişisel çıkar dürtüsünü benim­seyen bir toplumun içine gireceği ahlâkî çıkmazlar sergilenmiştir. Bencil dürtüler üzerine duran, bireyin topluma, toplumun da bireye karşı sorumluluklarını inkâr eden toplum anlayışının değişmesi vurgulan­mıştır. Böylece insanın, çerçevesi homo oeconomicus merkez alınarak çizilmiş bir ekonomik alanın dışında kalan alana da ait olduğu belirlenmiştir. Bu da, eko­nomik davranışları yönlendiren ve bu davranışların toplum düzeyindeki sonuçlarını belirleyen ekonomik dışı öğelerin var olduğunu ortaya koymuştur. Bunun üzerine, günümüz iktisatçıları, bir gerçek dışı davranış varsayımından, başka bir gerçek dışı varsayıma geçe­rek günümüz toplumunu gerçekçi olmayan varsayım­lar temelleri üzerinde biçimlenen modeller yardımıyla anlama, değerlendirme ve düzenleme yerine, yeni arayışlara girişmişlerdir. Günümüzdeki bu yeni ara­yışlar, yine günümüz toplumlarında iktisat (ekonomi) biliminin önemini koruyabilmesi için, yaklaşık 200 yıllık iktisat bilimine ait bu temellere yeni yönelişlerin ortaya konulmasını kaçınılmaz kılmışlardır.

İktisat (ekonomi)nin, felsefeden ayrılarak bağım­sız bir bilim haline geliş tarihi olarak, çoğunlukla 1776 tarihi verilmektedir. Bu tarih de, Adam SMİTH (ö. 1790 m.)’in Ulusların Zenginliği (Milletlerin Serveti) adlı kita­bının yayınlandığı tarih olarak kaydedilmektedir.

Ulusların Zenginliği’nin yayınlanmasından 34 yıl önce, 1742’de Smith’in hocalarından Francis HUTCHESON’un, ‘Ahlâk Felsefesi’ne Giriş’ adlı kitabının üçüncü bölümü ‘Ekonominin ve Felsefenin İlkeleri’ olup, içeriğinde, evlilikten, boşanmadan, çocuklarla ana-babanın, hizmetkârla efendinin ilişkilerinden söz edildiği belirtilmektedir. Bu konular, bu çağda ekonominin kapsamına giren konular olarak anılmaktadır.

Ev yönetimi ile para kazanma terimleri ayırt edil­miş ve para kazanma ‘Chrematistika’ (Krematistik) sözcüğü ile anlatılmıştır. Aslında, bugünkü anlamıy­la ‘Ekonomi’nin ve ‘Ekonomi (İktisat) Bilimi’nin, Aristo’nun kullandığı anlamlarıyla ‘Oikonomia’dan çok, ‘Chrematistika’ya daha yakın olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu cihetten günümüzdeki ekonomiye uygun adlandırılmanın chrematistika olduğu söylenebilir.

Ekonominin, ‘ev idaresi’ anlamında, bu konu­nun düzenlenmesine ilişkin ilk kitabın, Milattan önce IV. Yüzyılda, Atinalı Xenophon’un Oeconomicus (Oikinomikos) adlı kitabı olduğu belirtilmektedir.

Xenophon’dan sonra, ekonomi teriminden, zaman za­man ‘kamu yönetimi’ne ve bu bağlamda ‘kamu gelir­lerinin kullanımı’na işaret etmek için de faydalanılmıştır. Bu kullanımda, ‘ekonomik’ olanla, siyasal, sosyal gibi adlar verilecek konuların hep iç içe işlendiği bildirilmektedir.

İslâm Âlemi’ne, Oikonomia, Meşşaî filozoflarıyla, özellikle İbn Sina ile ‘İlm-i Tedbir-i Menzil’ olarak geç­miştir. İlm-i Tedbir-i Menzil terimi, Oikonomia’nın doğru bir tercümesi olarak görülebilir.

Oikonomia, Merkantilist dönemde, yani, iktisadî konular dâhil her şeyin devletten beklendiği bir dö­nemde, Ekonomipolitik ya da Politik İktisat adını al­mıştır.
Bununla beraber, batı dünyasında, ‘economie’ ve ‘economie politique’ ten önce, ‘science de richesse’, Türkçe karşılığıyla ‘ilm-i servet’ ve ‘servet edin­me bilgisi’ gibi terimler de denenmiştir.

Oikonomia’nın, Merkantilist dönemdeki ekonomipolitik ya da politik iktisat adlandırmasına paralel olarak, İslâm Âlemi’nde de, İlm-i Tedbir-i Medine ya da Siyasetu’l-Medine terimlerine yer verilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde, başlangıçta, temel eğitim ku­rumu olan medreselerde doğrudan ekonomiyi karşı­layacak bir ders veya eğitimden söz etmek mümkün değildir. Taşköprüzâde ve Kâtip Çelebi’nin, genel kabul görmüş ilim tasnifleri içinde ekonominin karşılığını, ‘İlm-i Tedbir-i Menzil’ ve ‘İlm-i Tedbir-i Medine’ olarak bulmaktadır.

Tanzimat’a doğru gelindiğinde, devletin yenileş­me hareketlerinin etkisinde eğitimde de modernleşme­ye gidilmiş ve medreselerin yanında mektepler de açılmaya başlanmıştır. Ekonomi biliminin, ‘Ekonomi Politik’ diye adlandırıldığı bir dönemde, Abro Sahak Efendi, Jean Baptiste Say’ın ‘Catechisme d’Economie Politique’ adlı eserini, 1852’de ‘İlm-i Tedbir-i Menzil’ diye Osmanlıca’ya çevirmiştir.

Batı dünyasında, Oikonomia’ya yönelik çeşitli ad denemelerine girişilirken, Osmanlı’da da, II. Meş­rutiyetten önce, Oikonomia için bazı karşılıklar kul­lanılmasına gidilmiştir. Bunlar arasında, Fransızca ‘Economie Politique’ in olduğu gibi Türkçe imla ile ‘Ekonomi Politik’ olarak kullanıldığı da görülmüş­tür. Hatta Ahmet Mithat’ın kitabının adı ‘Ekonomik Politik’tir.
Sonuç olarak, bu döneme kadar, Batı kültür çev­resindeki Oikonomia ve Ekonomi Politik adlandırma­sının İslâm kültür çevresindeki karşılığı İlm-i Tedbir-i Menzil ve İlm-i Tedbir-i Medine olmaktadır.

XIX. yüzyılın sonlarına doğru, pozitivist eğilimlerin etkisi altında, Anglosakson dün­yada ekonomi politiğe, ahlâk ve siyaset gibi normatif bilimlerden ayırıp, bağımsız bir bilim olduğunu anlat­mak için ‘Economics’ adı verilmeye başlandı ve bu eğilim giderek yaygınlaştı.”
Haftaya aynı bahiste devam edeceğiz.

Baran Dergisi 518. Sayı