Bu yanlışlardan birincisi, geçtiğimiz Kasım ayında yapılan vergi borcu yapılandırmasıydı. Devlet bu yapılandırma ile zaten küçük ve orta ölçekli işletmelerin alışverişi ile dönen piyasadaki para devir daimini daralttı. 

İkinci yanlış, yükselen dolar kuruna karşı milletin yastık altında tuttuğu doları bozdurmaya davet etmekti. Türkiye’de büyük hacimde dövizle iş görenler ile elinde, kurda dalgalanmaya sebeb olacak kadar sermaye birikimi olanlar zaten belli. Devlet bu kimseler üzerinden kurdaki dalgalanmanın kaynağını bulup sorunu çözeceği yerde, millete yönelerek eldeki dövizden de olunmasının vesilesi oldu. Dolarlar bozuldu, kur 20 kuruş aşağı düştü, adamlar doları düşük fiyattan topladı ve bu sefer kur neredeyse 4 TL civarına dayandı. Millet elindeki parayla fakirleşirken, malum sermaye odakları bu işten kazanmasını bildi, parasına para kattı.

Üçüncü yanlışa gelecek olursak. Halkın elinde neredeyse piyasanın mevcut büyüklüğüne yakın bir yastık altı birikimi var. Birçok yabancı şirketin ağzından salyalar akıtarak Türkiye’ye yönelmesinin arkasında yatan sebeplerden biri de göz koydukları bu birikim. Millet, Türkiye ekonomisi ne kadar dalgalanırsa dalgalansın, bu birikim sayesinde ayakta kalmayı yahut kriz şartlarının ardından yeniden doğrulmasını biliyor. Türkiye ekonomisini yönetenler, şimdi bu paraya da göz dikmiş vaziyette. Sermaye ile hesablaşmak, senelerdir süren hırsızlığın, yolsuzluğun hesabını sormak akıllarına gelmiyor da, milletin yastık altındaki parası peşine düşüyorlar. Buradan açık bir dille ifâde edelim; sermaye ile hesaplaşıp Türkiye ekonomisini sırtına yapışmış kan emici yarasalardan temizlemek varken, sağdan soldan kan aramak fikrini kim öne sürüyorsa, o kişi yahut kurum “HAİN”dir! Bu kadar net… Henüz bu yanlışa düşülmemişken, iktidarın ekonomideki rotasını derhâl değiştirmesi gerek.

Dördüncü yanlış ise, devlet tarafından verilen hesapsız kitapsız teşviklerdir. Her ne kadar piyasada sunî bir para deveranı meydana getirebilmek adına bu teşviklerin verildiğini anlıyorsak da, üretimi desteklemek üzere kurulmuş bir kamu kurumunun “kadın girişimcileri destekliyoruz” diye tavuk döner büfesi açana destek veriyor olmasını anlamak gerçekten de mümkün değil. Benzer şekilde ziraatte de plansız, hesabsız, denetimsiz onca teşvik veriliyor ve para çarçur olup gidiyor. Senelerdir yurt dışından et ve süt verimi yüksek hayvanlar ithâl edilip köylüye son derece cüzî bedeller ve taksitler ile dağıtılıyor; fakat denetimsizlik dolayısıyla bu hayvanların akıbeti her seferinde kurban pazarlarında son buluyor.

Beşinci yanlış ise, senelerdir milletin iliğini kemiğini sömüren resmî hırsızlarla devletin gerektiği şekilde mücadele etmiyor, cezalandırmıyor olması. Milletimiz dış güçlerle falan baş eder etmesine de, buradan açıkça söyleyelim, yapılan usulsüzlükler insanımızı hem boğuyor ve hem de zoruna gidiyor. Düşünsenize gözünüzün içine baka baka cebinizden paranızı çalıyorlar ve sizin elinizden hiçbir şey gelmiyor. Türkiye’nin en büyük şirketiyiz diye ortalıkta salına salına gezen hırsızlardan bahsediyoruz. Başta bankalar olmak üzere, alacak tahsilatı yapan varlık şirketleri, gsm operatörleri, elektrik dağıtım şirketleri ve internet sağlayıcı şirket ve diğerleri olmak üzere, abonelik ve sözleşme yaptığımız neredeyse her şirket bizi resmen soyuyor. Bu şirketler soygun bedellerinin vergisini ödedikleri için mi sorun olmuyor acaba? Artık bu sıkıntıların da ciddî bir denetimle sona erdirilmesi gerekir. Bu şirketlerin en düşük gelir seviyesine sahib bir aileden dahi kaba taslak bir hesabla yıllık bin liraya yakın para çaldığını hesab edecek olursak, varın geri kalan toplamını siz düşünün. Devletin en önemli görevlerinden biri de bu usulsüzleri denetlemek ve gerekli cezaları vermektir.

Ömer Emre Akcebe - Ocak 2017 Baran Dergisi 
Ekonomide Acilen OHAL İlan Edilmeli
makalesinden alınmıştır.