Siyaseten kelimesi yalanı, kıvırmaları, olur olmadık ilişkileri, tasvib edilmesi mümkün olmayan hareketleri ve daha nice kabahatleri meşrulaştırmak için başvurulan anahtar bir kelimedir. 

Bu kelimeyi kullandıktan sonra herkesle iş tutabilir, her yalanı söyleyebilir ve hatta içtihatta bile bulunabilirsin. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanlığı isimli müessesesi de, tıpkı diğer devlet müesseseleri gibi, yine bu anahtar kelimeye dayanarak faaliyet gösterir. Ki bu müessese lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri FETÖ ile aynı noktada, yani Müslümanların itikadının ifsat edilmesi noktasında, müşterek bir istikamette faaliyet göstermektedir. Bugün işlemiş olduğu cinayet aynı çizgide faaliyet gösterdiğini tescil etmektedir. 

Geçtiğimiz hafta bu müessesenin gündeme gelmesinin ve bizim de bu satırları kaleme almamıza vesile teşkil eden hadise, Diyanet’in sigaranın haram olduğu yönündeki içtihad(!)ını açıklamış olmasıdır.

Erzincan Müftülüğü Konferans Salonu’nda din görevlileriyle basına kapalı olarak gerçekleştirilen toplantıda, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Dünyada ve ülkemizde yıllarca ‘haram’ denilmediği için dikkate alınmayan sigara bağımlılığından insanlığı kurtarmamız lazım. Sigara haramdır ve her birimiz sigaranın haram olduğunu milletimize anlatmalıyız. Çünkü sadece bizim ülkemizde bir yılda 115 bin kişi hayatını kaybediyor. Bu ne büyük bir faciadır.” dedi.

Geçtiğimiz hafta sapıklığını bir kez daha ilân ettiğimiz Hayrettin Karaman da “Sigara içenler, başkalarına ve çevreye ciddi zararlar vermektedirler. Bütün bunlar bilinirken, sigaraya haram demeyenin bilgisi eksiktir. Eksik bilgi ile fetva vermek ise sorumluluk getirir...” diyor.

Peki, işin aslı nedir?

 Üstad Necib Fazıl, “İman ve İslâm Atlası” isimli bizim için pusula hüviyetinde olan eserinde diyor ki:
- “Sigara, ne haram, ne mekruh, sadece mübah, içilmesiyle içilmemesi arasında fark olmayan havaî bir şey…

- “Sağlığa tesiri, kokusu, melekleri tacizi, israfa kaçtığı gibi indî kıyaslar yersiz… Sıhhate dokunmak derecesini hazakatli Müslüman hekim ve içenin kendisi tayin eder, eğer dokunuyorsa bırakılması gerekir; böylesi vaziyetlerde insana tuz ve su, şeker bile haram olmaya kadar gider. Dinî hüküm ise en emin kaynaklara dayanarak gösteriyor: Tütün zatiyle ve öz keyfiyetiyle mübahtır; ve gerisi ille yasak arayanların, kendilerini müçtehit sanmalarından ibarettir. “İçen mi, içmeyen mi makbul?” denilse, elbette ki, selim akıl “içmeyen makbul!” hükmünü vermekte tereddüt etmez.” 

Sigaranın mübah olduğu bu kadar açıkken, buna haram ölçüsü getirmeye çalışmak, Üstad Necib Fazıl’ın da dediği gibi olsa olsa kimi ahmakların kendi müçtehitliğine kapı aralamaya çalışmasından ibarettir. Tıbbî, genel geçer bilgilere dayanarak bir şey hakkında haram diye hüküm verilemez. İş o vakit bütün haram ve helâlleri bugünkü tıbb bilgisinden yola çıkarak gözden geçirmeye varır ki, bunun adı da içtihat değil küfür olur.  

Neden ahmak dediğimizi, Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin, müçtehidin içtihat etmek için sahip olması gereken keyfiyetleri bildirdiği şu ifâdesine baktığınızda siz de hemen göreceksinizdir:
- “Hicrî 400 tarihinden sonra müçtehitlik kesilmiştir. O zamandan sonra müçtehit yoktur. O kadar ilme mâlik kimse yoktur. Müçtehit, içtihat edilecek meseleler hakkında bütün Ayet-i Kerimeleri, râvileriyle beraber bütün Hadis-i Şerifleri bir ânda zihninde toplayarak o ânda içtihat edecektir. “Peygamber aklı” dendiğinde en yüksek akıl, “çoban aklı” dendiğinde en aşağı akıl anlaşılır. Hadis-i Şerifleri ancak müçtehitler anlar. Bunlar hicrî 400 tarihinden evvel gittiler.

Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde ve piyasada hoca geçinen adamlar arasında yukarıda bahsedilen nitelikleri haiz birisi var mıdır? Yoktur. Bununla beraber, İzmir Belediye seçimlerini kazanmak için utanmasa çilingir sofrası kurup kafa çekecek kadar alçalmakta bir beis görmeyen siyasî iktidarın, bizzat devlet müesseseleri vasıtasıyla haram olduğu son derece açık bir sürü işin işlenmesinde bizzat dahli bulunması anlaşılabilir gibi değildir. 

Bugün, sırf Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hoşuna gitmiyor diye mübah olan sigaraya çıkıp da haram diyen diyanetin, kendisine içtihat kapısı açıp, yarın işlemesi muhtemel başka cinayetlerine ortak olmamak için bugünden tedbir almak icab eder. Bunun mesuliyeti, bu kurum kendisine bağlı olarak faaliyet gösterdiği için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın boynunadır. 

Siyaseten helâl, siyaseten haram olmaz ve helâle haram demek, harama helâl demekten farksızdır. Müntehasında her ikisinin de varacağı yer aynıdır: Bir meseleyi dindeki yerinden oynatmak, kişiyi dinden çıkarır…
Baran Dergisi 632. Sayı