Salih Mirzabeyoğlu’nun bütün ömrü adeta kâbeyi tavaf eder gibi geçti; hep aynı mihrak noktasına, Mutlak Fikir’e bağlı ve her tarafı kendisine davet edici dâirevî bir usûl ile… İnsanın dünyaya geliş maksadı-yaratılışı “ibadet”. Onun ibadeti ise, ibadetini yapabileceği nizamı tesis için mücadeleydi. Mücadelesi “İslâma Muhatab Anlayış”ı tesis ve bunun eşya ve hâdiseler üzerinde tatbikiydi… Her zaman üzerinde durduğu ölçü “İslâm tasavvufu önünde Batı tefekkürünü hesaba çekmek” ve yüzyıllardır yapılmamış, yapılamamış olanı yaparak ikincisini birincisine “ircâ” etmekti... “Dünyayı nakışlandırma meselesi olarak, marifet ve tecrübe alanı”nda sürdürdüğü ibadetini, bu uzun tavafını, pösteki sayan delileri akıllandıracak derecede kararlı bir şekilde maşukundan gözünü ayırmaz bu âşık adam artık aramızdan en büyük sadakayı cariye’yi ifa ederek ayrıldı…

Umûmiyetle bilinen isimlerle hatırlatırsak Yunus Emre gibi, Necip Fazıl gibi saf çilenin en büyük misali olarak hatırlanacak Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ardında yaşanmaya değer hayattan örülü bir hatıralar silsilesi bıraktı… Nezaketi, merhameti, asaleti, cesareti, iman sevgisi ve öfkesi ile örülü bu hatıralar silsilesi bugün onun vefatından doğan teessürle beraber daha bir anlam kazanıyor. Anlam kazanıyor, çünkü çağında anlaşılmayan ve sonrasında her yitirilen büyük adam gibi o da hep sadece nefret oklarına, hainane bakışlara, kıskanç mizaçlara, hapislere, ademe mahkûmiyete, dile gelmez işkencelere ve daima dile getirdiği en içli tek teessüriyeti olan anlaşılamamaya maruz kaldı. İşte bugün dünya gözüyle kaybettiğimiz bu büyük adam, tüm bunların hepsinden sonra bile yaşadığı çağdaki herkese dönüp  “bir tek defa bile Allah'a sitem etmedim, kusuru hep kendimde buldum” diyen mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’dur. Ve o, işte tam bu yüzden, her ne olursa olsun ve her ne ile karşılaşırsa karşılaşsın vazifesini unutmamanın, Allah’a Kal-ü Bela’da verdiğimiz sözü daima hatırlamanın en büyük örneklerinden birisi olarak kalacak!

Yapraklar solacak, iktidarlar değişecek, saçlarımız beyazlayacak, yakınlarımız, hatta birçoğumuz ölecek ve belki kim bilir her gün nasıl da estiğini fark etmediğimiz rüzgârlar bile esmeyi bırakacak ama Mirzabeyoğlu asla ölmeyecek, hayatı pahasına örgüleştirdiği Mutlak Fikir’e muhatab Bütün Fikir, madeni nurdan bu dava dâima yaşayacaktır. O, adeta bir Mesih gibi elleriyle çağını sıvazladı ve hepimizi var eden iman hamurlarımızı yeniden şekillendirdi! Üstad Necip Fazıl’ın ömrü boyunca çile ile derleyip attığı tohumlar Allah’ın müsaadesiyle bir yokluk arsası içerisinden nasıl 40 yıl sonra Mirzabeyoğlu ile yeşerdiyse, Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun çınar gibi gövdesinden türeyen fikir kozalakları da ilâhî nefha sayesinde vücut bulacak, yeşerecek ve bu yangın arsasını illâ söndürecektir!
O bizim sabitimizdi. Bütün ömrünü, bütün fikirlerini, hayatını yani topyekûn varlığını Üstad Necip Fazıl’a adamış, onun fikir sanat ve aksiyon adamlığının orijinalitesini varlığının her zerresiyle hissedebilmiş bir zirve... Öyle bir zirve ki, Necip Fazıl gibi ulaşılmaz bir şahsiyetin çapına erişmiş olmak gibi kimseye nasip olmaz bir memuriyeti vardı ve onun bizim sabitimiz olması işte bu memuriyetten dolayıdır; yani, Necip Fazıl’ın “İslam yenilenmez anlayışı yenilemek gerekir” dediği kritik meseleyi görmüş, kavramış ve her faslıyla çözmüş olmasından…

Mirzabeyoğlu öyle bir sabit ki, bu sabite bakarak İslam düşmanı kuduz kâfiri, İslam gibi gözüken münafık portrelerini açıkça görebilirsiniz. Görebilirsiniz; çünkü bütün ömrünün, her devresi ayrı bir çile içinde geçen ömrünün tüm badireleri bu iki taifenin zehirli okları altında, fikrinin mücadelesini vermekle geçti. Bugün 1 Ramazan 1439-16 Mayıs 2018 günü Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu dünya gözüyle ömrünü tamamladı ve asıl hayat dediğimiz ahiret tarafına geçti. Salih Mirzabeyoğlu ve fikriyatı, onun İslâma muhatab anlayışı, daima sabitimiz olarak kıyamete dek kalacak. Denge-muvazene prensiplerini ortaya koyan Arşimet’in “bana bir dayanak noktası gösterin, dünyayı yerinden oynatayım” dediği kuvvette bir dayanak-nisbet noktasını, İslâm’a Muhatap Anlayışı bu sahteliklerden örülü çağın ortasına büyük temel çivileri olarak çakmış, yerinden asla sökülemez bir sabit olarak!

İşte böylesine köklü bir yeni değerler silsilesi vazeden fikriyatı, İbda Külliyatı, yani Yürüyen Büyük Doğu, onun ahirete irtihaliyle birlikte artık bambaşka bir safhaya, eski ve yeni İslâm gençliğinin sabiti olmak ve ne olduysa, olacaksa işte bu sabitten zuhur edeceği güne doğru kıvrıldı…

Onun hakkında eğrisi doğrusuyla çok yazıldı, söylendi, anlatıldı ve tartışıldı. Herkes bir şeyler söyledi ama hiç konuşulmayan tarafıyla onun, eşinin kocası, çocuklarının babası olduğu hep gözden kaçırıldı, unutuldu, hatırlanmadı. Senelerce hapis yattıktan sonra bile tahliye edildiği gün söylediği şu sözler ne kadar da manidardı oysa: “Yaşım 63 ise de babama, anneme, aileme düşkün olan bir insanım. Ben hapishanedeyken onlar vefat etti. Bundan 8-10 sene önce çıksaydım çok sevinirdim. Hiç olmazsa onları bir bayramda ziyaret edebilirdim, ömürlerinin son dönemi gibi, görürdüm onları. Şimdi o türlü bir şeyi yapamayacağım. Yapamayacağım gibi o günkü gibi üzüntülü ya da sevinçli de değilim. O zaman onun için özel olarak sevinebilirdim. Çocuklarım okudu büyüdü, ben onların okuduklarını ne sağlıklı olarak bilebildim ne de hayatlarının nasıl geçtiğini öğrenebildim. …”

Dostu, düşmanı, anlayanı, anlamayanı onun hakkında pek çok lâf etti ama çağında anlaşılamayan bu büyük adamın yaşadığımız karanlık çağda insaniyetimizi temsil ettiği maalesef bir türlü anlaşılamadı. Salih Mirzabeyoğlu işte bu yüzden bizim sabitimizdir ve sabitimiz olarak kalacaktır; “Âlemlerin yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı kâinatın efendisi Allah Resûlü’nün, ‘İnsan’ın zirve noktası Gaye İnsan-Ufuk Peygamber”in bir varisi olarak insaniyetimizi temsil ettiğinden...

 
Baran Dergisi 593. Sayı