Irak ve Suriye Türkiye’nin Meselesidir

Devlet-i Aliyye’nin yıkılmasından sonra Müslümanların yeniden birleşmemeleri için Batılılar ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Barack Obama diyor ya “biz İslâm’la savaşmıyoruz” diye, hiç boşuna maval okumasın. Batılı emperyalistler, iki asırdır Müslümanlara savaş açmış vaziyetteler. İlk hedeflerini başardılar, yani Osmanlı'yı ve Hilafet'i ortadan kaldırdılar. Son bir asırdır da Müslümanların dağınık kalması, daha da parçalanması için yürüttükleri bölge politikaları da, İslâm’ın Müslümanlara yüklediği ittihat davasından doğan korkularını yansıtıyor. Hem korkuyorlar, hem de köpek gibi açlar. Nefsaniyet üzerine kurulu olan Batı medeniyeti; yalan söylemek, çalmak, öldürmek, kan dökmek, katliam yapmak, ırza geçmek gibi kültürünün belli başlı niteliklerini bu bölgede sergilemekten hiç ama hiç çekinmiyor. 

Şimdi gelelim Irak ve Suriye meselesine; Batılı emperyalistler İslâm’a savaş açmışken, Müslümanları hedef olarak seçmişken, itikadımıza musallat olmuşken, kimi dangalaklar da çıkıp diyorlar ki; “Amerika ve avanesi gelsin de bu bölgedeki kaosu sona erdirsin.” Bu iş, kurt sürüye dalınca dağılmasınlar diye çitlerin içindeki koyunların arasına kurt sokmaya benziyor.

Lâfı fazla uzatmadan söyleyelim; Suriye ve Irak Amerika ve İsrail’in değil Türkiye’nin meselesidir ve bu mesele yalnızca Türkiye tarafından gerçek bir çözüme kavuşturulabilir. 

IŞID

Amerika’nın Irak işgâli sırasında ortaya çıkan IŞID, bilindiği üzere Ebû Musab Zerkavî’nin ölümünden sonra Bağdadî'nin idaresine girdi ve Suriye savaşı sırasında El Kaide’den ayrıldı. Suriye’deki iç savaşta ele geçirdiği stratejik noktalarla adı duyulmaya başlanan ve Saddam’ın Cumhuriyet Muhafızların’dan bir kurmay kadrosu olması muhtemel olan bu organizasyon, Emperyalist Batı ile verilen savaşta yeni bir sayfa açmış bulunmaktadır. Bu sayfa, bugüne kadar güçler dengesi hep kendisinin lehine işleyen Batı’nın hâkimiyet çığırının da kapandığının ilânıdır. 

Hepimizin bildiği üzere IŞID insanların kafasını kesiyor. Şeriatta bu ceza olması sebebiyle kimileri bu durumun yalnızca cezalandırma olduğunu düşünüyor. Şeriatı da bilmeyen kimi cahiller, bu durumun barbarlıktan kaynaklandığını iddia ediyor. Bir de kimi Müslümanlar(!) var, Türkiye’de cemaat örneğinden tanıdığımız, Batılı Emperyalistlerin itikadımıza ve imanımıza musallat ettiği türden olanlar, bunlar da kafa kesilmesinin İslâm’la bir alâkası olmadığının ilânlarını Batılı gazetelere bastırmakta yarış ediyorlar. Peki, bu yeni sayfanın açılmasına ve bunca kafa karışıklığına neden olan kafa kesme işinin hikmeti nedir?

IŞID,  Birinci Dünya Savaşı’ndan beri bu topraklarda istediği gibi at koşturan Batılı Emperyalistlerin bir daha ayaklarını bu topraklara basmalarının bedelini gözler önüne sermiş ve Batılıların ayağını bu topraklardan kesmiştir. Batının, IŞID’a karşı koalisyon kurmaya kalkmasının ilk günlerinden başlayarak yayınlanan infaz videoları, Batılı devletleri kendi kamuoyları nezdinde mahkûm ederek adım atamaz hâle getirmiştir. 

Şimdi şu manzarayı tahayyül edin, Amerika yeniden Irak’a yahut Suriye’ye çıkartma yapmış, IŞID ile çatışırken 10 tane askeri esir düşmüş, IŞID da bu askerleri sosyal medya üzerinden yaptığı yayınla dünyanın gözleri önünde kıtır kıtır kesiyor. Konformizm üzerine bina edilmiş olan Batılı cemiyet yapısı, Batılıları maddî planda hiç ama hiç alâkadar etmeyen, hattâ bizatihi kendi politikacılarının izlediği yanlış siyaset neticesinde hâsıl olmuş bir durumdan ötürü kendi askerinin kafasının kesilmesini oturup seyredemez. IŞID’ın o barbarca(!) diye nitelenen kafa kesme videoları sayesinde, Batılılar kendi kamuoylarının vicdanına tutsaktırlar ve Birinci Dünya Savaşı’nda başlayan Batılı hâkimiyeti, IŞID barbarları(!) tarafından durdurulmuştur. 

Amerika da, İngiltere de, Fransa da, İsrail de korkuyorlar. Öyle çok korkuyorlar ki, IŞID bu topraklarda olduğu sürece bir daha bu topraklara adım atamayacak kadar çok... Aynı şey Türkiye için de geçerli. İçeride bunca karışıklık varken, Allah göstermesin üç tane bordo berelinin kafasının kesildiğini düşünün ve bunun neticesinde doğacak tepkileri... Bugünün şartlarında İslâm davası mihrakı etrafında şehadet şuurunu kuşanmamış hiçbir ordu, hiçbir devlet ve kamuoyu IŞID ile sahada savaşmayı göze alamaz!

Terör örgütü, çete, barbar diye anılan IŞID, üç tane başı omuzlarından aşağıya düşürerek Amerika ve hempasını İslâm topraklarına adım atmaktan men etmiştir. Son derece tutarlı ve başarılı bu savaş stratejisi öyle barbarlıkla, çetecilikle, terörle falan izah edilemez. 

Şunu da ilâve etmekte yarar var, kimileri sanıyoruz ki anlamıyorlar, bugün hem Irak hem de Suriye’de Müslümanlar, Emperyalist Batılılar ve onların kuyrukçusu olan Arab iktidarlara karşı savaş içindedirler. Dolayısıyla bu topraklarda meydana gelen her türlü hadise, savaş şartları içinde değerlendirilmelidir. Sanki sulh içinde bu tip hadiseler meydana geliyormuş gibi yapılan değerlendirmeler tabiî olarak isabetsiz olacaktır. 

Yine IŞID’a dönecek olursak, son derece ekonomik olan bu taktik haricinde hedeflediği ve ele geçirdiği stratejik noktalar, bu taarruzlar esnasında başarıya uyguladığı taktikler, geri aldığı Musul gibi vilâyetlerde tesis ettiği asayiş ve verdiği kamu hizmetiyle Batılıların dediği gibi bir terör örgütü olmadığını, devlete talib olduğunu ve bu işlerde de mahir olduğunu ortaya koymuştur.  

Gelelim Türkiye’ye...

Türkiye

Peşin fikrimiz şudur; Türkiye, kafirler lehine Müslüman kanı dökecek hiçbir ittifakın içinde hiçbir şekilde yer alamaz. Bunun hemen akabinde, Irak ve Suriye, Türkiye’nin şahsî meselesidir. Türkiye’nin İslâm Âlemi nezdindeki itibarının temel kaynağı Cumhurbaşkanı Receb Tayyib Erdoğan değil, Türkiye’nin Müslüman kanı sıçramamış lekesiz sicilidir. Her zaman dile getirdiğimiz üzere, Müslümanların yeniden şahlanışının merkezi olacak olan Anadolu’nun siciline böyle bir leke sürmeye teşebbüs edenler, bunun bedelini en şiddetli şekilde öderler. 

Türkiye’nin bugün içinde yer aldığı ittifakın Türkiye’ye biçtiği rol, yâni Irak ve Suriye’de Türkiye'ye “harcanabilir askeri olan ülke” muamelesi çekilmesi, hem bizim açımızdan siyaseten kabul edilemez hem de son derece tahkir edici bir tutumdur.

Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye, şimdiye kadar koalisyonu oyalamakta. Türkiye’nin bu koalisyon adına karada savaşmasının şartı olarak bildirilen Esad’ın düşürülmesi işi, koalisyonun kabul edemeyeceği şartlardan.

IŞID’ın Batılılar tarafından hedef alınmasının iki önemli nedeninden biri, Amerika’nın bunca bedel ödediği Irak işgalinin yine Amerika ve Batı için Saddam Hüseyin dönemindekinden de kötü şartlara dönmesi, ikincisi ve daha önemlisiyse İsrail’in güvenliği...

Birinci önceliği İsrail’in güvenliği olan bir koalisyonun, tutup da Türkiye’yi İsrail’e komşu etmesi düşünülemez. Türkiye, bu şartı ya koalisyon içinde yer almamak adına öne sürüyor, ya da Batılıların IŞID korkusunun büyüklüğünü bilerek, onlara ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Bu yollardan her ikisi de son derece müsbet görünüyor.

Şimdi gelelim işin diğer bir tarafına... Hem Suriye’de hem de Irak’ta Batılılar yüzünden Müslümanlar acı çekiyorlar. Bu acının, dökülen kanın ve zulmün sona erdirilmesi noktasında Türkiye’ye çok büyük iş düşüyor. Yalnız bu işin en önemli ayağı elde silâh bölgeye girip savaşmak değil. Türkiye’nin yapması gereken evvelâ özlenen bir mefkûre etrafında başta kendi cemiyetini bir araya getirmek, gıpta edilecek bir adaleti tesis etmek, ekonomiyi bu mefkûre etrafında şekillendirmek, orduyu bu mefkûrenin emrine tahsis etmek ve bu ideal karşısında duracak olan herkesi ve her kesimi içinde bulunduğu kurum ve kuruluş ayırt etmeksizin şiddetle tasfiye etmek...

Türkiye kendi iç oluşunu hızlandırır, iktidar da kamuoyunun verdiği desteğe yaslanarak bu hususta atılması gereken adımları kararlı ve hızlı bir şekilde atabilirse, Türkiye’den yükselecek ışık bütün İslâm Âlemini aydınlatacaktır.

1,5 milyon mülteciye tek başına ev sahipliği yapan Türkiye’nin, iç ve dış politikasını da kendi başına belirleme hakkı vardır.

Sonuç olarak

Amerika başta olmak üzere Batılı Emperyalistler ve onların bu bölgedeki kuyrukçuları, IŞID’dan yana büyük bir korku içindeler. IŞID’ın izlediği strateji, Batılı Emperyalistlerin Birinci Dünya Savaşı’ndan beri bu topraklarda olan hâkimiyetlerini geri dönülmez bir biçimde sona erdirmiştir. 

Herhangi bir bakımdan bugüne kadar Türkiye’yi ve Türkiye’nin menfaatlerini hedef almayan IŞID ile koalisyon kuvvetlerinin arasında cereyan eden savaş da Türkiye’nin savaşı değildir.

Türkiye’nin, içeride kendi milletine ve köklerine düşman olan kuyrukçular ve onların şakşakçılarıyla bir ân evvel hesaplaşıp, Anadolu’dan başlayarak bütün İslâm Âlemi’nin birleşmesinin önünü açması zorunluluğu, kendisini dayatmaktadır.

Suriye ve Irak, Amerika ve İsrail’in değil Türkiye’nin meselesidir ve bu meselenin çözümü Türkiye’deki meselelerin çözülmesinden geçmektedir.

Baran Dergisi 404. Sayısı