Bütün gözler bölgede Suriye’ye çevrilmişken, Irak’ı Şiîleştirme operasyonu hız kesmeden sürüyor. Bölgenin Sünnî devletleri, Suriye’de saplandıkları bataklıkta debelenirken, Irak’lı Müslümanlar, kendi başlarına, yapayalnız varlık yokluk savaşı veriyor. Rusya, Amerika, İran ve diğer Batılı ülkelerin desteğiyle, Irak Şiîleştirilmeye çalışılırken, bir avuç inanan, içinde bulundukları türlü imkânsızlıklara rağmen Müslümanların izzetini can pahası dalgalandırmaya devam ediyor.
***

11 Eylül’de İkiz Kulelere yönelik olarak gerçekleştirilen ve bu vesileyle Batı’nın İslâm Âlemi üzerindeki inisiyatifi kaybetmesine yol açıp, milletlerarası siyasetin temel dinamiklerini de bir daha onarılamaz şekilde deviren saldırı, yakın tarihteki önemli eşiklerden biri oldu. “Ahmak fil” Amerika’nın, 11 Eylül’den sonra panik hâlinde gerçekleştirdiği Afganistan ve Irak operasyonlarının neticesinde, Batı’nın lehine görünen bütün dengeler altüst oldu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, elindeki tüm imkân ve birikimle İslâm Âlemi’nin üzerine çullanmayı tasarlayan Batı’nın senelerce ince ince işlediği planı da elinde patlamış oldu. Başlayan Arab Baharı, Suudî Arabistan ve Türkiye’nin kendi başına inisiyatif almaya kalkması, İslâm ülkelerinin bir çoğunun Suudî Arabistan’ın eksenine girmesi, Mısır’ın bu birliğe doğru kayması ve akabinde yaşanan askerî darbe, Rusya’nın yeniden Çarlık döneminin misyonunu üstlenmesi, Amerika ve Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz, dünyanın bütün denklemlerini temelinden sarstı.
Tüm bunların yanı sıra, İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı döneminde ve sonrasında Fransızlarla beraber Ortadoğu’daki parçalanmayı sağlamak üzere kullandığı milliyetçilik ve mezheb enstrümanları, bugün bölgenin yeniden dizayn edilmesi önünde engel olarak duruyor.
***

Arab Baharı sonrasında, bilhassa Amerikan işgâli ardından Irak ve dünya güçlerinin bilek güreşi sahasına döndürülen Suriye arasındaki sınırın ortadan kalkması; eski Irak ordusunun bakiyesi, El Kaide, Suriyeli muhalifler ve IŞİD ile beraber büyük bir direniş odağının doğmasına vesile oldu. Irak’a nisbetle daha karmaşık ve çeşitli unsurların savaştığı Suriye ön plandaysa da, arka planda yaşanan savaşın özetini Irak özelinde okumak mümkün.

Irak deyince, Arab Baharı’nın meydana getirdiği anarşi iklimini fırsata çeviren, senelerin devlet ve askerî tecrübesini El Kaide unsurlarıyla sentezleyerek IŞİD ve benzeri unsurlar meydana getirerek, Batı’nın tekerindeki çomağı her geçen gün daha bir kanırtan Şehid Saddam Hüseyin’in askerlerini anmadan geçmek olmaz.

Devlet-i Aliyye yıkılırken İngiliz ve Fransızlar, İslâm âlemini parçalamak adına milliyetçilik ve mezheb enstrümanlarını büyük bir maharetle işlettiler. O dönem Osmanlıyı parçalamak adına kullanılan bu iki enstrüman, bugün Batı’nın en büyük belâsı hâline geldi. Birçoklarının bugün adeta putlaştırdığı Amerikan İstihbaratını, bulmak ve yok etmek noktasında senelerce aciz bırakan İzzet İbrahim El Duri’yi hatırlayalım; Irak’ta işgâlci Amerika ve onun cariyesi hâline gelmiş Şiîlere karşı, Suriye ve Irak’taki direnişi Baas ve Sünnîlik başlığı altında bir araya getirerek, dünyanın bütün güçlerini bu topraklarda çaresiz bırakan büyük komutan... Türkiye gibi büyük devletlerin bile elinde herhangi bir plan, stratejik yol haritası yokken, İzzet İbrahim El Duri liderliğindeki bir avuç kurmay, Irak ve Suriye’yi birleştirip, Batı’nın bataklığı hâline getirmesini bildiler. Yalnız bundan mı ibaret? Irak özeline dönecek olursak; İran’lı Şiîler ile Irak’lı Şiîler arasındaki milliyetçilik taassubunu son derece maharetli bir şekilde kaşıyarak Amerika’nın bölgedeki iki cariyesini birbirine düşüren bu kadro, kedinin fareyle oynadığı gibi dünya güçleriyle oynuyorlar. Şimdi bahsimizi bilhassa Irak özelinde açarak devam edelim.

Bugün her ne kadar mezalimi meşrulaştırmak için onlardan İŞİD diye bahsediyorlarsa da, Irak’ın millî direniş güçleri, 2003 senesinden beri işgâlci Amerika ve ona cariyelik etmekte yarışan İran ve Iraklı Şiîlere karşı destansı bir mücadele sürdürüyor. İsmi IŞİD konduktan sonra yapılan her türlü saldırının, ahlâksızlığın, zulmün adeta meşrulaştığı dünyamızda, bir grup Müslüman, Irak’ta izzetle direniyor ve karşı tarafa da tarihleri boyunca unutmayacakları dersler vermekle meşguller.

Irak’ta Şiîlere pompalanan bir algı var: Kerbelâ’da, Peygamber Efendimizin torunu Hazret-i Hüseyin’i sanki Ehl-i Sünnet Vel Cemaat Müslümanlar şehid etmiş ve bunun intikamı da bugün Irak’ta yaşayan Şiîlerin boyunun borcuymuş gibi bir algı meydana getirilmeye çalışılıyor. 2014 senesinin Haziran ayında Büyük Ayetullah Sistanî’nin fetvasıyla kurulan ve daha sonra resmîleşerek başbakanlığa bağlanan “Haşd El Şaabi Komitesi”, içinde Asaib Ehl el Hak, Bedir Tugayı, Ali Ekber Tugayı, Seraya el Selam, Irak Hizbullah, Seraya Cihad ve Irak İslam Hareketi gibi birlikler öne çıkıyor. Savaşçı sayısı 100-120 bini buluyor. Şiî ağırlıklı bu seferberlik, İran Devrim Muhafızlarına benzer bir şekilde örgütlenen silahlı milislerden meydana geliyor. Bir yandan Felluce’ye çullanırken, bir yandan da Musul’u yeniden geri almanın hesabı bu komite üzerinden yapılıyor. Lâkin unuttukları bir husus var ki, o da mezhebi ne olursa olsun Arabların milliyetçilik taassubu. İzzet İbrahim El Duri, bu zaafı görmüş olacak ki, Irak işgalinde ABD’ye uşaklık etmekte yarışırlarken tanıdığımız Şiî din adamı Mukteda El Sadr’a bağlı Şiîlerin yaşadığı Sadr şehrini ard arda hedef alan saldırılar gerçekleştirerek, İran ve Amerika’ya biat etmiş olan Irak hükümetiyle, Iraklı Şiîlerin arasını açmış, ahengi bozmuş vaziyette. Bugün “Haşd El Şaabî Komitesi”ne gönüllü olarak katılan Irak’lı Şiîler, bu işlerin arkasında İran’ın olduğunu her ne kadar kabul etmek istemeseler yahut kabul etmiyor görünseler de, Irak’lı Şiîlerin muvaffak olması önündeki en büyük engelin, Birinci Dünya Savaşı döneminde İngilizlerin ektiği milliyetçilik tohumları olduğu görünüyor. Mukteda El Sadr bağlılarının Irak hükümeti için Amerika tarafından kurulan yeşil bölgeyi işgâl etmesiyle neticelenen bu hadiseler dolayısıyla Felluce operasyonunun aylarca gecikmiş olması gösteriyor ki; Irak’ı Şiîleştirme operasyonu belki sürecek; fakat bedeli Şiîler için her hâl ve kârda son derece ağır olacak.
 
***
 
Son dönemde gelen haberlere baktığımızda Felluce ile beraber Musul da hedef tahtasına konmuş durumda… Yazımızda defaatle dikkat çektiğimiz üzere; “IŞİD’e yönelik operasyon” başlığı atıldıktan sonra işlenen suçların hiçbirinin dünya tarafından görülmüyor oluşu, Şiîleri iyiden iyiye kudurtmuş vaziyette. Bölgeden gelen videolarda Şiîlerin bilhassa ele geçirdikleri bölgelerdeki sivil Müslüman ahaliye ettikleri işkence ve eziyetin haddi hesabı yok. Irak’ın eski başbakanı döneminde Sünnilere yönelik şiddet eylemleri ile Sünnîleri İzzet İbrahim El Durî komutasında birleştirenden daha şiddetli bir mezalim söz konusu Irak’ta.
***

1991 senesinde, Şehid Saddam Hüseyin’in yalnız Amerika’nın değil, topyekûn Batı arabasının tekerine soktuğu çomak ve 2001 senesinde Batı’nın taptığı paranın alâmeti farikası olan İkiz Kulelere yönelik Şehid Usame Bin Ladin’in gerçekleştirmiş olduğu saldırının etkisi, bugünden bakıldığında daha açık ve net bir şekilde müşahede edilmektedir. İkinci Dünya Savaşı neslinden beri fikir ve aksiyon planında her geçen gün kısırlaşan Batı’nın, Irak ve Suriye özelinden başlayarak İslâm âlemine yönelik olarak ilân ettiği savaştan sağ salim çıkması mümkün görünmemektedir.
***

Bin bir tereddüt içinde kıvranan, bölge için anahtar olabilecek birçok kartı elinde tutarken bir yolunu bulup her seferinde köşeye sıkışan, kurmay kadrosu yetiştiremeyen ve her yaptığı işi ayağına dolaştırmakta son derece mahir olan Türkiye’nin, insan gibi yaşayan ve insan gibi ölen bu insanlardan alacağı birçok ders vardır diye düşünmeden de edemiyoruz. İzzet İbrahim El Duri liderliğindeki Müslümanlar, ellerindeki imkânsızlıkları ve zorlukları bahane etmeyip, bölgenin milliyetçilik ve mezhep kartını sonuna kadar kullanıp, bütün dünyayı Suriye ve Irak’ta büyük bir maharetle birbirine düşürürken, Türkiye’nin, içinde bulunduğu acziyetten dolayı hiç olmazsa utanması gerekir.

Sen oradan kıracaksın zinciri ben buradan
bir gün mutlaka kavuşacak ellerimiz
her şey aydınlığa çıkmak için her şey mutlak bir için.
(Salih Mirzabeyoğlu)
Baran Dergisi 493. Sayı