Önce İran’daki protestolardan, ardından da Tunus’taki protestolardan bahsedelim.

İran’da, tıpkı Venezüella’da olduğu gibi yerleşmiş bir takım problemler var; fakat aynı durumda değiller. İran’da bir devrim idaresi var. Bu bir gerçek...

Humeyni’nin iktidara gelmesiyle kurulan bir idare. Bu dönemde İran’da ajanlar ve hainler cirit atıyordu, bunların bir kısmı kaçtı. “İslâm devrimi” yapılan İran’ın ilk başkanı Fransa’da yaşıyordu. Bu devrim, İran için hem en iyi, hem de en kötü neticeleri beraberinde getirdi. Çünkü içeride ve dışarıda, devrimi destekleyenler ile desteklemeyenler arasında büyük problemler doğdu. Devrimciler, ABD Konsolosluğu’nu kuşatarak işgal etti ve İran devrimcileri terörist olarak adlandırıldı. Konsolosluk işgali, Amerika’yı çok zor durumlara soktu. Amerika’nın buna karşı attığı adımlar İran’a ekonomik olarak çok büyük zararlar getirdi. Ayrıca devrimde binlerce insanın kanı aktı. İran’a karşı Irak, Amerikalılar tarafından manipüle edildi. Bu durum Irak’ın İran’a karşı saldırgan bir tavır takınmasına da sebep oldu. Ayrıca İran da, Irak’taki Şiileri manipüle etti ve destekledi.

Halkı idareye karşı harekete geçirerek kurulan rejim, yine halkın idareye karşı hareketlenmesiyle protestoların hedefi hâline geldi. Tabiî ki, bunu ortaya çıkaran sosyal ve ekonomik problemler var. Bunlar hükümetin politikalarından kaynaklanıyor. Devrimci bir hükümet halkı baskı altında ezen bir hükümet olamaz. Olursa, halk hükümete güvenini kaybeder. İran’daki durum budur.

Devrimden sonra devlette önemli vazifeler almış 2013’te de cumhurbaşkanı seçilmiş olan Ruhani bir devrimci olmaktan ziyade fırsatçı biriydi. Halk, devrimci bir idare yerine daha oportünist bir yönetimi tercih etti. Bu ABD ve Avrupa tarafından da hoş karşılanan bir tercihti. Bu süreçte bir takım anlaşmalara da imza attılar. Fakat Trump’ın başkan olmasının ardından İran tekrar hedef alındı. Coğrafya üzerinde bir oyun oynanıyor. Şu bir gerçek ki, İsrail’deki en radikal Siyonist unsurlar Araplarla birlikte İran’a karşı mücadele veriyor. İsrail, ABD’nin de desteğiyle bölgedeki ana güç olarak kalmaya devam etmek istiyor.

Devrimci bir anlayışın protestolara karşı baskı uygulamak yerine İran devletinin ve halkının faydasını düşünmesi gerekiyor. Halkın da bunu düşünerek hareket etmesi gerekiyor. Önümüzdeki Irak ve Suriye örneklerini görüyoruz. İki ülkedeki savaşlarda yüzbinlerce insan öldü. İran bu iki savaşta da çok aktif rol oynadı. İran bu savaşları iç meselesi olarak gördü, müdahale etti ve olayların çıkmaza sürüklenmesine sebebiyet veren etkenlerden biri oldu.

Bugün yaşananlar dolayısıyla İran’ın durumunu Venezüella’ya şu bakımdan benzetiyorum; Chavez döneminde Siyonistler Venezüella ile çok uğraştı, hâlâ da saldırılarına devam ediyorlar. Birçok ajan ve hain ülkede cirit atıyor. Chavez’den sonra Bolivarcı devrime bağlı Maduro iktidara geldi, kendisi devrime sadık olmasına rağmen onun döneminde hükümette bozulmalar gözlendi. Bu bakımdan İran ile Venezüella benzerlik gösterir; fakat Venezüella daha açık fikirli bir idareye sahiptir.  

Tunus’taki protestolara gelirsek. Zeynel Abidin Bin Ali iktidardayken gerçekleştirilen ve bin Ali’yi iktidardan el çekmek zorunda bırakan protestolar meşru bir zeminde gerçekleşmişti. Bin Ali protestoları güç ile bastırmaya çalışsa da başaramadı. Burada şunu da belirtelim; Tunus ordusu Amerikan kontrolündeki bir ordudur. CIA ile işbirliği içindeler ve onlar tarafından kontrol ediliyorlar. Bin Ali’nin bunun oluşmasındaki rolü büyüktür. Tunus’ta hemen hemen her kesim, Bin Ali’nin iktidardan el çekmesini istedi. Sosyalistler de bu gruplardandı. Devrimden sonra sosyalist muhalif lider bir suikast neticesinde öldürüldü. Bu suikastin Suudiler tarafından organize edildiğini düşünüyorum. Dolayısıyla ABD ve Siyonistlerin dahli de…

Tunus hükümeti teknokratik bir hükümet görüntüsü çiziyor. Bin Ali’nin devrilmesinden sonra hükümet bir şeyleri düzeltmek için çabaladı. Sorunlara çözümler aradı. Fakat bugün onlar da meşru protestoların hedefindeler. Elbette bu protestolar, yanlış kişilerin kullanımına açık bir vaziyette. Evet, belki daha iyi bir idarenin oluşmasına ön ayak olabilir; fakat daha da kötü şartların ortaya çıkmasına sebep olma potansiyeli de var. Neler yaşandığını ve neticesinin tam olarak ne olacağını bilmiyorum.

Tunus halkı, Kuzey Afrika halkları arasında en eğitimli olanı... Haklarının ne olduğu hususunda cahil değiller. Bağımsızlığını elde etmeden evvel Mısır’dan dahî yüksek standartta eğitim seviyesine sahiplerdi. Birçok Müslüman ülkede olduğu gibi onların da gençleri Suriye ve Irak savaşlarına katıldı. Cihada katılmak için Suriye’ye giden Müslümanların yüzde doksanı samimî ve gerçek Müslümanlar. Gözlerini bile kırpmadan kendilerini kurban edebiliyorlar. Fakat bu samimi insanlar Siyonist ve emperyalistler tarafından kullanılıyor, İsrail tarafından kullanılıyor, yanlış tarafta savaşıyorlar.

Şundan eminim ki protestolar meşru bir zeminde gerçekleşiyor. Hükümet halkın taleplerine cevap vermelidir. İsrail ve ABD ajanlarının dolaylı yoldan müdahalesine müsaade etmemelidir. Bin Ali’nin devrilmesinden önceki dönemi düşünün, İsrail Tunus orijinli birçok insanı kullandı.

Özetle Tunus, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun en enteresan ülkelerinden birisi. En yüksek eğitim seviyesine sahip. Baskıcı rejimlere karşı kendisini feda edebilecek, şuurlu insanlara sahipler. Tunus ile Suudların geçmişte olan ilişkileri iyiydi, bu malûm. Bugün de pek bir sorunları yok; fakat şunu unutmayalım ki, Suudlar, Siyonist İsrail ve emperyalist ABD ile birlikte bölgeyi yangın yerine çeviriyor. Suudlar eliyle, samimî Müslümanlar yanlış cephelere çekilip savaştırılıyor. Hıristiyan Evanjelik mezhebinin desteklediği Siyonist İsrail devletinin menfaati üzerine kurgulanmış bir oyun oynanıyor. Esasında Evanjelikler ve Siyonistler, Hıristiyanların da düşmanıdır.

Dolayısıyla bölgede yaşanan birçok hareketliliğin arkasında Siyonistlerin olduğu akla gelebilir; fakat Tunus’taki eylemlerde böyle olduğunu düşünmüyorum, halk ekonomik sıkıntılar, işsizlik, çalışma koşulları gibi şartların kötülüğünden dolayı haklarını arıyor diye düşünüyorum.

Yine de dikkat etmemiz gereken dönemlerden geçiyoruz.
 
Allahü Ekber!
13.01.2018

Baran Dergisi 575. Sayı