Kazan, Ankara Akıncı Hava Jet Ana Üs Komutanlığı’nın bulunduğu ilçe.

Kazan’dan havalanan savaş uçakları Ankara üzerinde uçmaya başlayınca Kazan’da oturan köylüler saman balyalarını ateşe vermişler. Yoğun dumandan dolayı sadece iki uçak havalanmış diğerleri kalkamamış. O bölgedeki gençler toplanıp kol kola girerek tankların ilerleyişini kesmek için tankın önünde yürüyüş yapmış, tanktan açılan yoğun ateşle birçok genç şehid olmuş.
Ankara semalarında yere çok yakın uçan savaş uçaklarının sesiyle anormal bir durum olduğunu fark etti herkes. Akşam vakti, havanın yeni yeni kararmaya başladığı saatlerde başladı uçuşlar. Henüz haberlere düşmemişti darbe söylentileri.

Kısa bir süre sonra Genelkurmayın önünde bir hadise olduğu haberleri gelmeye başladı. Yakın zamanda yapılan terör saldırıları sebebiyle herkesin aklına ilk olarak “yine mi bir bombalı saldırı var?” fikri gelse de, bölgede bulunan arkadaşlardan aldığımız bilgiyle darbe yapıldığını anladık.
Bir yandan durumun mahiyetini anlamaya çalışırken diğer yandan yoğun telefon ve mesaj trafiğiyle arkadaşlarla koordinasyon sağlamaya çalışıyor, aynı zamanda da sosyal medyada halkı tepki vermeye çağırıyorduk.

İlk tepki, ne olursa olsun sonuna kadar direnelim düşüncesiyle sokağa dökülenlerden gelse de, asıl kalabalıklar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyonda yaptığı konuşma ve “sokağa çıkın” çağrısıyla başladı. O saatten sonra millet akın akın sokağa indi.
Her semtte, ilçede, köyde insanlar Anadolu insanının ruhuna darbe vurmak isteyen işgalcilere karşı tepkisini göstermek için meydanlara inmeye başladı.
Ve bu direniş, tankların önüne ölüm pahası yatandan, işgal edilen kurumları almak için gözü kara bir şekilde kurşunlara meydan okuyana kadar her yerde kahramanlık destanları yazıldı adeta temiz Anadolu insanı tarafından.

“Abi Emniyeti kurtardık, sıra Genelkurmay’da…”

İlk elden herkes kendisine yakın olan belirli noktalar hedef olduğu için sosyal medya üzerinden işaretlenen bu yerlere akın etti.  Konvoylar halinde araçlarla yollara düşen kalabalığın bir kısmı Tayyip beyin geleceği bilgisi üzerine Esenboğa Havalimanı’na doğru hareket etti. O kadar coşkulu ve yoğundu ki bilenler bilir, Pursaklar’a kadar doluydu Havalimanı yolundaki araç kuyruğu.
Komşumuz olan bir ailenin hanımı “çocukları eve bıraktık, helalleşip eşimle çıktık. Araba yoktu. Geçen araçlara el edip durduruyorduk ki herkes aynı dayanışma içindeydi zaten, ilk önce Külliye işgal edilmiş dediler oraya gittik. Yoğun çatışma yaşandı orda. Ama kurtarana kadar durduk orada” dedi.

Külliyenin 1 numaralı kapısında bekliyorduk, iki tank geldi. Millet tankı durdurmaya çalıştı, bazıları ezilerek yaralandı; ama millet tankın üzerine çıktı ve tankın içindekileri çıkartmaya çalıştı. Uzun bir süre iki tankla mücadele edildi. Sonra tanklar gitti. Bir süre sonra 4 askerî araç dolusu asker geldi.  Başlarında ful teçhizatlı yüzbaşı olmak üzere askerler indi. Halk bin kişi kadar falandı; ama çok heyecanlı bir şekilde direniyordu. Külliyenin diğer taraflarında çatışma devam ediyordu, bir yandan da havadan jetler sürekli taciz uçuşu yapıyor, ses bombası atıyordu kalabalık dağılsın diye. Eşim yüzbaşıyla konuştu. “Siz bu vatanın evladı değil misiniz ne yapıyorsunuz? Millete silah mı çekiyorsunuz?” diye tepkisini gösterirken halk da galeyana gelmeye başladı işgalci askere karşı. Bunlar korktu tepkilerden ve gitmeye davrandılar. O ARADA BİRİLERİ ASKERİ ARACIN TEKERİNİ PATLATTI. “Bunları bırakırsak gidip başka yere saldırır bırakmayalım” sesleri arasında işgal için gelen askerleri teslim aldık. Silahları alınıp külliyeye sokarak teslim aldı halk. Bu arada polis de yoktu ortalıkta pek. O arada iki tane jet uçmaya başladı külliyenin üzerinde ve ateş etmeye başladı insanlara. Atılan bombalar Millet Camisinin önündeki insanların yanına düştü hep. Çok yakından uçuyorlardı. Yanımızda bazıları uçağın altında Amerikan bayrağı olduğunu görmüşler. Zaten sonradan ortaya çıktı, bunlar hiç yere inmemiş, havada ikmal yapan ikmal uçağı da İncirlik’ten havalanmış öğrendiğimiz kadarıyla.
Darbeciler ilk olarak kendilerine direniş göstereceğinden emin oldukları Türk Silahlı Kuvvetleri Özel Kuvvetler Komutanlığı’na ve Polis Özel Harekât Dairesi’nin Gölbaşı’ndaki merkezine saldırıyor. 

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda yiğit Anadolu evladının kahramanlığını anlatmadan geçmek olmaz.

İşgalci ekip, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı Paşa’yı ele geçirmek için ailesiyle beraber Gazi Orduevi’nden çıkarken iki arabayla takip ediyor ve yakalamaya çalışıyor; çatışma çıkıyor ama yakalayamıyorlar. Zekai Paşa’nın eşi ve korumalarından yaralananlar oluyor. Aynı esnada bir tuğgeneral 20 kişi ile birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın Gölbaşı’ndaki karargâhını ele geçirmeye çalışıyor.  İşgalci birliklerin komutanlarından Tuğgeneral Semih Terzi yanındaki yirmi kişilik ekibiyle Özel Kuvvetler Komutanlığına gelip kapıdaki güvenliği etkisiz hale getiriyor ve Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Paşanın karargâhta bulunan emir astsubayı Astsubay Başçavuş Ömer Halisdemir’in yanına gelip “Bundan sonra komutan benim, bütün emirleri ben vereceğim, birliklerin komutasını da ben aldım” diyor. Bu astsubayımız komutanından daha önce aldığı emirler doğrultusunda hiç düşünmeden silahını çekiyor ve bu cuntacı generali beraberindeki 20 kişinin yanında alnından vuruyor. Bu astsubayımız diğer 20 cuntacının saldırmasıyla şehit ediliyor.

Şehid edileceğini bilebile hiç tereddütsüz bu işgalci generali alnının ortasından vurması durumu işgalcilerin aleyhine çeviren etkenlerden birisi oluyor. Bu arada Zekai Paşa ve yanındaki askerleriyle karargâha gidip ellerinde beylik tabanca ve av tüfekleriyle karargâha sızarak çatışarak tekrar geri alıyorlar komutanlığı.

Polis Özel Harekât karargâhında ise saldırı ve çatışma daha şiddetli geçiyor. En ufak bir uyarı veya konuşma olmadan helikopterle karargâhın üstüne bırakılan bombanın patlamasıyla başlayan çatışma, helikopter ve uçaklardan atılan roketlerle uzun bir sure devam ediyor. Yiğit özel harekâtçılar 47 şehid ile işgalcilerin saldırısını püskürtüyor. Alçaklar, ülkenin en eğitimli asker ve polislerini yok edip işgallerine karşı koyacak kimse bırakmak istememişler.

 İşgalcilerle asker ve polisimiz arasında bu çatışmalar yaşanırken bir yandan da şehir içinde işgal edilmiş kurumlarda halkın direnişi devam ediyordu.

TRT binasını işgal edip korsan bildiri yayınlayarak devleti ele geçirdiğini söyleyen işgalcilere ilk tepki TRT Oran binasını savunmaya giden millet tarafından geldi.

Öncelikle şunu net olarak koymak gerek. Bu işgalciler ülkeyi ele geçirmek istediler ve FETÖ’cülerin genel olarak dile getirdiği “bu millet bizi desteklemiyorsa canları cehenneme” anlayışına uygun olarak kendi talimatlarına uymayan herkesi direk vurma emir almışlardı. Gördüğümüz kadarıyla bunu yapmaktan da adeta keyif alıyorlardı. İşgal edilen kurumları kurtarmak için gelen halka kurşun sıkmaktan hiç çekinmediler. TRT Binası Anadolu’nun evlatları tarafından kurtarıldı.

Herkesin dilindeki cümle “burayı kurtardık, öbür tarafa gidelim”. Ankaralı gönüldaşlar da kendilerine en yakın bölgelerdeki işgallere müdahale ederken diğer yandan kalabalık bir grup olarak da Kızılay meydanını ve Genelkurmay Binasının önündeki direniş mevzilerini tuttular. Ankara Emniyeti’nin işgalden kurtarılışında bizzat emniyetin içine girip polisimizle omuz omuza işgalcilerle çatışan gönüldaşlarımız oldu.

Neticede Cumhurbaşkanlığı Külliyesi,  Ankara Emniyet Binası, TRT genel merkezi kurtarıldı. Kazan’daki Akıncılar Ana Jet Üssü’nde yazılan destan bir başkadır. Milletin üsse girip uçaklar kalkmasın diye uçak yolunu tahrip etmesinden saman yakarak uçuşu engelleme çabasına, canlarını siper ederek tankları durdurmalarına kadar bir çok kahramanlık hikayesi fiilen yaşandı bu ülkede.

Genelkurmay Binası ise en sona kaldı. Normalde de çok güvenlikli bir yapıya sahip olan G.K binasını içerden ihanetle ele geçiren işgalciler burayı kurtarmaya çalışan halka çok fazla saldırıda bulundu. Kızılay’ın göbeğinde Külliye’nin orda, emniyette ve GK Bölgesinde havadan helikopter ve uçaklarla ateş edildi insanların üzerine. Telekom ve haberleşme, Türksat Uydu merkezi hep hedefindeydi işgalcilerin. 

MİT Binasına yapılan saldırı daha kapsamlıydı. Helikopterle başlayan saldırı epey uzun sürdü. Halk istihbaratın Milli olarak kalması için yine ordaydı. Binlerce insan toplandı MİT binasının önünde. MİT saldırı yapan helikopteri karşılık vererek düşürdü.

Ankara’da çok şehidimiz var. Özellikle Özel Harekâtçı polislerimize yapılan alçak saldırı ve Genelkurmay Binasını işgalden kurtarmak isteyen halka keskin nişancılar tarafından yapılan nokta atışlar sonucunda şehid edilen onlarca insanımızla Ankara, direnişin de şehadetin de öncülüğünü çekti adeta.

Darbe çok teknik ve daha çok subayların kullanıldığı bir darbeydi. Öyle kolay bastırılmadı. Hala da tehlike devam ediyor. Zırhlı birliklerin çıkmadığından bahsedenler var. Çıkabilen çıktı ama halkın müdahalesiyle hareket edemez hale getirildi. Hazırlıklı, dışardan destekli ve her türlü alternatif planı hazır ve hain tiynetteki kadrolarıyla çok kötü bir işgal hamlesi Anadolu insanının yiğit direnişiyle durduruldu.

Ordu Millet anlayışının tezahürünü gördük bütün çatışmalarda. Milli ordu, milli polis ve milli istihbaratı kucaklayıp onları korumak için canlarını siper eden yetmiş yaşındaki neneden 15 yaşındaki delikanlıya kadar “ordu millet”in tezahürüydü bu destanlık duruş. Ve hepsi de inancı adınaydı.

Teyakkuz halimiz devam ediyor. Artık bağımsızlığını yeni bir kurtuluş savaşıyla kazanıyor bu ülke inşallah. İşgale karşı halk direnişinin en belirgin sembolü ise Şehidimiz Halil Kantarcının cümlesinde:

“Milli iradenin muhteşem sembolü: EZAN-I MUHAMMEDÎ.”
(Müslümanların geleneğinde namaz vakitleri dışında Ezan ve sela sadece işgal ve felaket zamanlarında okunur.)

Baran Dergisi 497. Sayı