Sudan’daki darbenin ayak sesleri 2017 yılının sonunda, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı ve İslâm âleminin lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Sudan ziyaretinin hemen ardından gelmeye başladı diyebiliriz. Zalim Batı ve katil İsrail’i aşırı şekilde rahatsız eden bu ziyaret ve ziyarette yapılan anlaşmalar onları harekete geçirdi ve Sudan’ı hedef aldılar. Bu anlaşmaların en mühim olanı ise Sevakin Adasının 99 yıllığına Sudan hükümeti tarafından Türk hükümetine kiraya verilmesiydi. Sevakin Adası’nın stratejik konumu çok mühimdir ve sadece Sevakin üzerine sayfalarca yazı yazılabilir.

Osmanlı zamanında hacılar, Sevakin Adası üzerinden mukaddes beldeye geçiş yapıyorlardı. Bu ada Mekke, Medine ve hatta Kudüs'ün muhafazası için çok önemli ve stratejik bir konumda. Türkiye ve Sudan arasında yapılan bu ittifakla birlikte Batı ve yandaşları, Sudan-Türkiye ittifakının genişlemesinden ve daha büyük bir ittifak yapılarak âlem-i İslâm'ın yeniden uyandırılmasından korktu. Bu sebeple Sudan üzerinde birtakım yaptırımlar uyguladı. Un, benzin, mazot gibi günlük hayat için gerekli unsurlara ambargo koyarak halkı galeyana getirdi ve halk, “Biz açız, ekmek yok, benzin yok.” gibi söylemlerle hükümet aleyhinde ayaklanmaya başladı. Komik olan şu ki, bu hükümet otuz yıldır iktidarda ve bu sorunlar az çok sürekli vardı. “Daha yeni mi aklınız başına geldi?” diyesim geliyor kendi halkıma; ama olay tam olarak şöyle aslında: Batı, para karşılığında içimizden bazılarını satın aldı, bu satılmışlar da diğer insanları galeyana getirdi ve dolayısıyla provokasyona gelen halk, ayaklandı.

Birkaç ay içinde göstericilerin sayısı binlere ulaştı ve bu gösterilerde Türkiye’yi hedefe koyan bir algı operasyonu yapıldı. Şöyle ki; dış güçler, askerlerin içinden de bazılarını satın alarak onlara üzerinde “Made in Turkey” yazan gaz bombaları verdi ve bunları halkın üzerinde kullanmalarını istedi. Halk kendilerine atılan gaz bombalarının üzerindeki bu yazıyı görünce şöyle düşündü: Türkiye, Ömer el Beşir’e gaz bombası yardımında bulundu. Bunun üzerine halkta bir Türk düşmanlığı başladı. Daha sonra Cumhurbaşkanımız sayın Ömer el Beşir akıllıca bir hamle yaparak halkın ve hadiselerin sükûnet bulması için kendi adamlarından, kendisine (sözde) bir darbe yapmalarını istedi ve öyle de oldu. Yani Ömer el Beşir’e yapılan bu darbe, Cumhurbaşkanımız Ömer el Beşir’in kendi planıdır.

Darbe gerçekleşti, Ömer el Beşir düşürüldü; fakat hükümetin de değişmesini isteyen halk yine tatmin olmadı ve askerî hükümet istemediklerini ifade ederek sivil partilerden bir hükümet kurulmasını istedi. Bunun üzerine Abdullah Hamadok isimli şahıs başbakan oldu; lakin Ömer el Beşir en yakın adamı olan Askerî Geçiş Konseyi’nin başkanı Abdülfettah el Burhan hâlâ koltuğunda oturmaktadır. Yargı ve askeriye hâlâ Ömer el Beşir’in yönetiminde; bizzat kendisinde olmasa da Müslüman insanların elinde...

Yeni gelen sivil hükümetin ilk yaptığı hamle din ve devlet işlerini ayırmak oldu. Bizi de siyah Fransız yapmaya çalışıyorlar. Bazı üniversitelerde peçe ve çarşaf yasaklandı. Bar-disko tarzı mekânlar açılmaya başlandı. Laik bir devlet sistemi üzerine çalışıyorlar. Lakin halkın yüzde sekseni yeni bir seçim olsa; ki bu seçim iki yıl sonra olacak, yine Ömer el Beşir’i destekleyecek. Ömer el Beşir’e “zalim” diyenler asıl zulmü gördü ve “Gelen gideni aratır.” sözü gerçek oldu.
Ey Türk halkı! Ülkenizin ve cumhurbaşkanınızın değerini bilin ve ona sahip çıkın. Her Sudanlı şu cümleyi kullanır: “Keşke Erdoğan'ı beş seneliğine bize verseler.” Yüce Rabbimden Sudan’ı ve Türkiye'yi korumasını, aralarındaki birliği ve muhabbeti de muhafaza etmesini niyaz ederim.

Baran Dergisi 670. Sayı