Erdoğan Ayasfoya’da Hitab Etti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’da İstanbul Yeditepe Bienali açılışında konuştu. Erdoğan, konuşmasına böyle başladı: “Heyecanlıyım, duygusalım... Öyle zannediyorum ki bu muhteşem ve mübarek kubbenin altında konuşmak hele hele garip asırlardan sonra konuşmak zor. Birçok duygusallığı da beraberinde getiriyor.”

Erdoğan’ın Konuşmasından Öne Çıkan Başlıklar
“Millet olarak elimizdeki hazinenin kıymetini bilmiyoruz. Ne kendimize ne de yurt dışına bu güzellikleri layıkıyla tanıtabiliyoruz. Adeta müflis tüccar gibiyiz. Türkiye uzun yıllar kültür sanat tarih deyince kısır ve dar bir bakış açısının esiri olmuştur. Batı’dan ziyade Batıcı ve milletin değerleriyle kavgalı bu zihniyet ecdadın bize bıraktığı mirasın kıymetini bilememiştir. Tarihi camilerin bir kısmı müzeye aynen burası gibi maalesef bir kısmı da ahıra çevrilmiştir. Sadece sur içinde ne yazık ki tek parti döneminde 300’ü aşkın mescid yok edilmiştir. Sur içi derken Fatih’i kastediyorum.”



“Tepeden İnmeci Jakobenler”
“Tepeden inmeci Jakoben anlayışın bugün de bazı sözüm ona sanat çevrelerinde devam ettiğini görüyoruz. Kendi ideolojilerine inanmayan sanatçılara en şiddetli tepki onlardan geliyor. (...) Bunlar modern bedevilerdir. Bunların gözünde vatana ihanet etsen bile menfaat grubuna ihanet etmediğin sürece makbulsun.”

Ayasofya’nın Ehemmiyeti
Ecdadımızın cari âdetine göre, bir şehir fethedildiğinde, fethi yapan hünkâr yahut kumandan, ancak Cuma günü şehre girer, o zamana kadar mahallin cami haline çevrilen en büyük kilisesinde, Cuma namazını eda ederdi. Fatih Sultan Mehmed, 30 Mayıs (1453) cuma günü şehre girdi. Ayasofya kilisesi temizlenmiş, kubbenin sağlam kalmış kısmının altı namaz kılınacak hale sokulmuş, muvakkat bir mihrab oturtulmuştu. Akşemseddin Hazretleri’nin imametinde, Fatih Sultan Mehmed Cuma namazını eda ettiler. Tam o andan itibaren, Ayasofya artık “İslâm dünyasının kalbi” olmuştu. 19. yy’a kadar, her bir hünkarın zamanında, gerek camiin ibadethane kısmına, gerek binanın diğer bölümlerine, avlusuna bahçesine, birbirinden nefis Türk mimarî, eserleri eklenmiş,  tamamen bir Türk sanat abidesi olmuştur. Tabiî bunlar olurken, Bizans ve evvelindeki tarihî eserler de himaye altına alınmıştı. 1931 yılına kadar Ayasofya’da nice namazlar kılındı, Allah bilir... 



Yıl 1931 Amerika Birleşik Devletlerinde bulunan Bizans enstitüsü namına, Thomas Wittemore, camiin mozaiklerini temizlemek ve tamir etmek bahanesiyle müsaade istedi. Cumhuriyet ilân edilmişti, Kemalistler İslâm’ın Anadolu’dan ötelenmesi adına elinden gelen gayreti sergiliyordu. Amerikalıların teklifini reddetmediler. Ayasofya onlar için “müze” olmuş, ibadete kapatılmıştı. O günden beri kilitli ruhumuz Ayasofya’da!

Erdoğan’ın Yeditepe Bienali’ndeki konuşmasından evvel Ayasofya’da Kur’an-ı Kerim tilaveti yapıldı. Üç, beş senede bir Ayasofya Camii’nde Kur’an-ı Kerim sesleri yankılanıyor. Tüm dünya Ayasofya’nın ehemmiyetinin farkında! Üstad Necib Fazıl’ın ifadesiyle, “Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mâna, yalnız mâna...” Batı ile bir mücadele içine girdiğimiz bu demde, Erdoğan’ın Ayasofya’da böyle bir konuşma yapması herkesin anlayacağı üzere net bir meydan okumadır. Öyleyse Ayasofya ibadete açılsın, arşa kadar uzansın İslâm’ın her şeyden daha gür ve âhenkli sesi...