Birincisi: “İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerek.” Üstad’ın, İdeolocya Örgüsü’ne ek olarak yazdığı bu metin, “İslâma Muhatap Anlayış”ın yenileyicisi Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Akıncı Güç kadrosuna” boşuna ithaf edilmemiştir. Önce bunu bir anlayalım.
İkincisi: Eğer İslâm’a nisbetle bir sisteminiz, bir dünya görüşünüz ve buna bağlı bir diliniz, kavram haritanız, dünyayı ve kendinizi anlama ve anlamlandırma kılavuzunuz, “şuur süzgeci” ölçüleriniz, yani “İslâma Muhatap Anlayış” ölçüleriniz yoksa anlayışı yenilemekten bahsedemezsiniz.

Üçüncüsü: Üstad bahse konu “ek”i, “İslamı Yenilemek” başlığı ile verir. Başlığı okuyup mevzuya dalarsanız, gülünç duruma düşersiniz. Bu meşhur “namazdan uzak durun” ayetini okuyup, onunla amel etmek gibidir. Oysa ayetin devamında “sarhoşken” ifadesi vardır. Tıpkı bunun gibi “İslam’ı Yenilemek” başlığını görüp, “update” etmekten bahsederseniz komik duruma düşersiniz: “İslâm’ı yenilemek. İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerek.”

Dördüncüsü: Velev ki reformistlere hak veriyor, gerçekten İslam’ın reforme edilmesi gerektiği düşünüyorsunuz. O vakit Üstad’dan uzak duracaksınız çünkü Üstad Necip Fazıl şöyle yazar ve konuşur:

“Neyin reformu efendim? Dâva İslâm’ı icat etmek değil, keşfetmek... Bu sözüme dikkat: İcat etmek değil, keşfetmek... İşte beklenen inkılâbın esası ve işte Büyük Doğu.

İslâm’ı yenileştirmek değil. Çünkü o ebedi yeni...

Demin bazı şairler dedim, Şimdi kim olduğunu anlayacaksınız. Şiirini okuyacağım. Diyor ki: “Asrın idrakine söyletmelidir İslâm’ı...”

Yani bu asrın anlayışına İslâm’ı söyletmeli! İslâm’ı güya müdafaa ediyor. Bugünkü asır mı tasdik edecek İslâm’ı? Bu İslâm’ı tâbi kılmaktır. Ben söyle tashih ediyorum: İslâm idrakine söyletmelidir asrımızı! Batı idrâkinde Petrol’den başka bir kıymet yoktur. Bütün mesele burada toplanıyor. Ama dâvayı kökünden ele alabilen yok! Bu türlü müdafaacılardansa hiç olmasın daha iyi. Şu kadar söylemek isterim ki, bu ucuzluğun, tavizciliğin sonu hiçtir.

Dâva, İslâm’ı bulmaktan ibarettir. Uydurmak yerine bulmak... Ve her şeyi ona uydurmak... Başıboş şekilde ve ne çıkacağını bilmeden aramak yerine âni bedahet duygusuyla İslâm’ı bulmak ve sonra onun sırlarını aramak...

Namütenahi aramak... Ve olanca saffet ve asliyetiyle İslâm’a perçinlenmek.

Hiçbir nokta üzerinde bir uydurma kabul etmemek. Bulmak ve bu buluşun yeni adamını meydana getirmek.

Artık “Peygamber yok, mutlak olarak yok, müçtehit de yok... Ya ne var? Muayyen sahalarda dinin hikmetlerini en doğru anlayışla cemiyete (aplike) edecek ve insanlara yaşanmaya değer hayatı bildirecek fikircilere ihtiyaç var.

İslâm eskilik ölçüsüyle ezel kadar eski, yenilik ölçüsüyle ebed kadar yenidir... Bunu anlayacak ve anlatacak cihan çapında fikircilere ihtiyaç. Yoksa her biri mukaddes kaidelerin papağanvari ezbercilerine değil.” (Necip Fazıl, Yolumuz, Halimiz ve Çaremiz –Konferans-, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1977, s.66)

Beşincisi: Nureddin Yıldız’ın bir konuşmasından ötürü hakkında soruşturma açılmasını doğru bulmuyoruz. Fakat bu Nureddin Yıldız’ı doğru bulduğumuz anlamına gelmez.

Altıncısı: Tüm bu yaşananlar, Müslümanların “İslama Muhatap Anlayış”a ne kadar muhtaç olduklarını gösterdi. İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun Büyük Doğu’ya bağlı olarak ortaya koyduğu “İBDA fikriyatı”, İslâm’a Muhatap Anlayış’ın asrımızdaki temsilcisidir. Bu ihtiyacı gündeme bomba gibi düşürmesi de yaşanan bu hadisenin “hayr”ı olsa gerek.

Yedincisi: Salih Mirzabeyoğlu: -Burada bütün hadise şundan ibarettir; Karşılaşmış olduğun şeylerde, böyle “çelişki” gibi görünen hususlarda, -”İslâm’da çelişki”ymiş gibi görünen meselelerde- aranması, bulunması gereken hikmetler vardır… Çünkü, ancak böyle şeylerdir ki “yeni bilgiler” getirir… Anladın mı?.. Teferruatla ilgili hususlarda söz konusu ise bu, ha, onlar da “Allah’ın rahmeti” cümlesindendir… Bak ne kadar önemli bir mevzu çıktı ortaya? Ancak bu tür şeylerdir ki, “yeni bilgiler” getirir, yeni bilgilerin ortaya çıkmasına vesile olur… Yoksa hayat statik kalırdı, anlatabiliyor muyum?.. Yani “hayat” olmazdı… Hayatın statikliği demek, “yeni” olan hiçbir şeyin olmaması, bir bakıma “akış”ın durması, o canlılığın, yeniliğin –olmaması-, katılaşması demek…

Bu nisbet içinde baktığın zaman?.. Şimdi “İslâm’a Muhatap Anlayış” diyorsun, bu böyle hazır elbise değildir ki! Lak lak edeceğin ezber ve şablon değildir ki… İslâm’a muhatap anlayış, senin, bir günü –yani aslını söylüyorum ben, şimdi kim buna göre nedir, ne değildir onu söylemiyorum- şimdi, “Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır” diyor Allah Resûlü değil mi? Ölçü bu değil mi?..

Şimdi, “Bir günü bir gününe eş geçen aldanmış” olduğuna göre, senin bugünkü İslâm’a muhatap anlayışına göre, demek ki yarınki biraz daha tekâmüldür… Tekâmül etmiş olman gerekir… Durmak ve donmak yok! “Eş” geçti mi aldandın! Bu nereye kadar gider? Bu şimdi, sonsuzdur… Sonsuza kadar gider… Ve her ân yenilenme sırrı! Yoksa böyle kaz gibi hani İslâm’a muhatap anlayış filân olmaz! Ne demek istediğimi anladın değil mi?

Ve, eşya ve hadisenin teshiri hiçbir zaman bitmeyecektir! Teshir memuriyeti… Anladın değil mi, yani böyle, klişelere, ezberlerle anlaşılacak mevzu değildir bu!” (Salih Mirzabeyoğlu ile Ölüm Odası Etrafında Temel Meseleler, Şükrü Sak, Nabız Haber)


Baran Dergisi 583. Sayı