“Mekke, Suudi Arabistan – 26 Nisan 1964

Burada, kutsal Mekke şehrinde -ki dünyadaki en kutsal şehir olduğu ve gayrımüslimlerin üzerine göz dahi koymasının yasak olduğu muhakkaktır- Hac ibadetimi henüz tamamladım. Bu Hac ibadeti bütün Müslümanların hayatında en önemli etkinliktir ve şu anda burada 226.000 civarında insan Arabistan’ın dışından gelip hazır bulunmakta. En büyük grup Türkiye’den gelmiş, 50.000 kişi civarında ve 600’den fazla otobüsle. Bu, Batılıların Türkiye’nin İslamiyet’ten dönme yolunda olduğuna dair propagandayı yalanlıyor.

Amerika’dan Mekke’ye Hac için gelmiş sadece 2 kişi daha tanıyorum ve ikisi de İslam’a dönmüş olan Kızılderililer. Elijah Muhammad, 2 oğlu ve 2 takipçisi Mekke’yi daha önce Hac sezonu dışında ziyaret etti ve onların ziyareti, Hacc’ın bir küçüğü denebilecek olan umre ibadeti amacıylaydı.

Müslüman âleminde umre yapmak dahi bir ilahi lütuf olarak düşünülüyor. Benden önce 10 Amerika vatandaşının dahi Mekke’yi ziyaret ettiğinden şüpheliyim ve inanıyorum ki Hacc ibadetini yapan ilk Amerika doğumlu siyah olacağım. Beni itekleyen tek saikin bu olduğunu söylemiyorum ancak bunun ne denli harika bir lütuf ve amaca ulaşma durumu olduğuna, ayrıca kendini entelektüel açıdan daha iyi bir konuma getirebilmek ve kendini buranın hakiki ışığında gözden geçirebilmek, sonrasında da kendi bilgini hakiki bir yere oturtabilmek için bir imkan olduğuna işaret ediyorum.

Şehirlerin en kutsalına yaptığım bu Hac benim için çok özel bir tecrübe oldu; öte yandan da beni en çarpıcı düşlerimin de ötesinde, birtakım hiç beklemediğim lütuflara da mazhar etti.

Cidde’ye varışımdan kısa bir süre sonra PrensMuhammed Faysal ile buluştum ve muhteşem babası,Kral Faysal Hazretlerinin beni Arabistan Krallığı’nın misafiri olmak üzere beklediğini iletti. Ondan sonra olanları anlatabilmek için birkaç kitap yazmak gerekir ancak şunu diyebilirim ki Kral’ın lütfu ile Cidde, Mekke ve Mina’da 5 yıldızlı otellerde kaldım; ayrıca biz özel araç, şoför, dini rehber ve hizmetime verilen görevlilerin eşliğinde.

Hiçbir zaman bu kadar büyük bir şekilde onurlandırılmamıştım ve şu ana kadar hiçbir onur ve saygı beni böyle daha mütevazı hissettirmemişti. Böyle lütufların bir 'Amerikan zencisinin' başına geleceğine kim inanırdı ki! Fakat Müslüman âleminde kim ki İslam’ı kabul eder ve beyaz yahut siyah olmayla ilişiğini keserse, sadece 'insan' olarak tanınır; çünkü burada, Arabistan’da insanlar Tanrı’nın bir olduğuna ve insanların da 'bir' olduğuna, tek bir aileye mensup olduğuna inanıyor.

Daha önce böyle samimi bir misafirperverliğe ve kardeşliğin böylesine gerçek bir uygulamasına şahit olmamıştım. Açıkçası, bu Hac sırasında deneyimlediğim birçok şey beni düşünce yapımı tekrar düzenlemeye ve daha önce sonuca vardığımı düşündüğüm bazılarını bir kenara atmaya zorladı.

Bu 'hakikate erişmek için düzenleme' fikrinin idraki benim için zor olmadı, çünkü inandığım şeye dair katı ikna olmuş halime rağmen her zaman açık fikirli olmaya çalıştım. Asla sonu gelmeyecek bir entelektüel arayışa sahip birileriyle el ele gitmenin gerektirdiği esnekliği yansıtması için bunun gerekli olduğuna inandım.

Burada her renkten ve dünyanın her yerinden Müslümanlar var. Mekke’de (Cidde, Mina ve Müzdelife’de) geçirdiğim günlerde Hac ritüellerini anlamaya çalışırken krallarla vb. diğer yöneticilerle aynı tabaktan yedim, aynı bardaktan içtim ve aynı kilimin üzerinde uyudum. Ten rengi beyazlardan beyaz olan, gözleri en mavilerden mavi olan, saçları en sarışınlardan sarışın olan kardeşlerimle… Onların mavi gözlerinin içine bakabildim ve beni aynı gördüklerini gördüm. Çünkü onların 'tek bir Tanrı’ya' olan inancı zihinlerinden 'beyazı' silmişti ve bu otomatikman onların farklı renkteki insanlara olan tutum ve tavırlarını değiştiriyordu. Onların 'Tevhide (Birliğe)' olan inancı onları Amerikalı beyazlardan farklı kılıyordu ki onların rengi onlarla olan diyaloğumda bir role sahip değildi. Tevhide duyduğu samimi inanç ve tüm insanları eşit kabul edişi onların beyaz olmayanları da İslam kardeşliği altında eşit görmesini sağlıyor.

Eğer Amerikalı beyazlar İslam dinini kabul etseydi, eğer Allah’ın birliğini kabul etselerdi, insanların da bir oluşunu samimiyetle kabul eder ve diğerlerine 'renklerine göre' değer vermeyi bırakırlardı. Özellikle Amerika’da çaresi bulunamayan bir kanser gibi ırkçılığın yayıldığı günümüzde tüm düşünen Amerikalıların, ırkçılığa karşı çözümü zaten ortaya koymuş olan İslam ile daha fazla ilgilenmeleri gereklidir.

Bir siyahi Amerikalı asla ırk temelli güttüğü 'kin' sebebiyle suçlanamaz çünkü onunki sadece beyaz Amerikalıların bilinçli olarak uyguladığı ırkçı pratiklere karşı bilinçaltındaki birikimden doğan bir tepki veya savunma mekanizmasıdır. Fakat Amerika’nın ırka dair delice takıntısı, onu intihara eşdeğer bir yola ve aşağısında dipsiz çukurların olduğu bir uçurumun kenarına sürüklüyor. Ben inanıyorum ki, henüz gençliğin etkisi altında olan kolejlerdeki, üniversitelerdeki yeni nesil beyaz Amerikalılar, engellerle önü daha az kapatılmış entellektüeller, 'kötüye işaret eden bu durumu' görecek ve manevi kurtuluş için İslam dinine dönecek. Hatta yaşlı nesilleri de, onlarla beraber dönmeleri için, ikna edeceklerdir.

Irkçılığın her zaman yol açtığı gibi beyaz Amerikalılar bu felaketten kaçınılmaz şekilde yıpranacaklardır. HitlerAlmanyası buna en iyi örnektir.

Şimdi Mekke’yi ziyaret ettim ve kişisel ruhani yolumu İslam’ın derinliğini daha iyi idrak edebileceğim bir noktaya yönelttim. Afrika’da, anavatanımda yolculuğuma iki gün daha devam edebilirim. Allah izin verirse, 20 Mayıs’ta New York’a dönene kadar Sudan, Kenya, Tanguanyika, Zanzibar, Nijerya, Gana ve Cezayir’i ziyaret edebilirim. Bu mektubu arzu ettiğiniz şekilde değerlendirebilirsiniz.

Hacı Malik El-Shabbazz (Malcolm X)