İstanbul’da gerçekleşen bu saldırılar çok tehlikeli, çok da üzücü.

(Carlos, 10 Aralık 2016 tarihinde İstanbul Dolmabahçe’de kendilerini havaya uçuran iki PKK mensubu tarafından gerçekleştirilen ve çoğu polis 50’ye yakın insanın hayatını kaybettiği bombalı saldırılar hakkında konuşuyor.)

İnanın bana, daha önce de defaatle belirttiğim üzere, Kemal Atatürk’ün ardından Türkiye’deki en popüler devlet başkanı olan Gönüldaş Erdoğan, bazı stratejik hatalar yapıyor.
Türk hükümeti, Kürt milliyetçilerine karşı sürdürdüğü bu savaşı asla ama asla kazanamayacaktır. Sürecek, hep sürecektir bu savaş. Diğer yandan, Kürtler de kazanamayacaktır bu savaşı aynı şekilde. Savaşmaya devam edecek, ama aynı zamanda dört bir yandan da manipüle edilecek, yönlendirileceklerdir.

Kürtlerin arasına İsrail sızmış olup, Amerikalılar da “marksist-leninist” bu Kürtleri desteklemektedir. Ki, bu da inanılmaz bir hâdisedir.

Şu hâlde, bir oyun vardır ortada ve bizim de bu oyundan çıkmamız gerekmektedir.

Bir şey söyleyeceğim size: Türkiye’deki Kürt gerillalarının mahpus bir lideri var. Bu adam dışarı çıkmalı ve artık kanunî bir lider olmalıdır. Bu şekilde duracaktır ancak şiddet.
Kanunî vasfı haiz, şiddet ihtiva etmeyecek tarzda “hükümet muhalifi” olsun isterse bu adam. Neden olmasın? Kaldı ki, kimsenin çıkarına değildir yaşanan bugünkü şiddet.
Bana göre iyi bir adam, gerçek bir Müslüman, iyi bir Türktür Erdoğan. Fakat çevresindeki herkes için geçerli değildir bu durum. Hep Gülenciler’den bahsediliyor ama bunlar hâdisenin belli bir kısmıdır yalnızca. Zira Erdoğan’ın etrafındakiler arasında ve hükümet bünyesinde, öyle yabancıların ajanı olmalarına da gerek yok ama sırf para kazanmak için yolsuzluk yapan kimseler, işadamları falan da vardır. Venezüella’da da böyle zaten.

Kaldı ki, Erdoğan’ın hatası da değil bu. Tarih böyle, politika böyle. Her şeyi kontrol edemez Erdoğan; Yoldaş Stalin de, “Führer” Adolf Hitler de, başka hiç kimse de kontrol edemez. Tarihin en güçlü devletini kurmuş Amerikan emperyalistleri bile kendi topraklarındaki her şeyi kontrol edemez hâkezâ.

Diğer yandan, kardeşlerimizle, mücahidlerle ilgili olarak da üzücü hâdiseler yaşanıyor tıpkı İstanbul’daki gibi. Bünyelerinde her türlü insan bulunuyor mücahidlerin. Savaşan mücahidlerin yüzde 99’u, genellikle haklı bir dava uğruna mücadele veren hakiki birer mücahid. Buna rağmen, liderlik katı bakımından, İngilizler, Amerikalılar, hattâ Ruslar tarafından, kısaca herkes tarafından yönlendiriliyorlar.

Kıptî Hristiyanlar için sembolik niteliği olan St. Mark katedraline gidip kendisini patlatıyor meselâ birisi.

(11 Aralık 2016 Pazar günü Mısır’ın başşehri Kahire’de gerçekleşen ve 25 kişinin öldüğü saldırıya atıf yapıyor Carlos.)

Kıptî demek, -etimolojik olarak- Mısırlı demektir. Mısır’ın kadîm sâkinleridir bunlar. Gidip bu insanları öldürmek niçin? Oysa, diğer tüm inanışlara saygı gösteren bir dindir İslâm. Kara büyü gibi suç teşkil eden işler yapanların inanışları elbette bunun dışında.

Tarihteki en büyük insandır Allah Resulü. Allaha inanmayan insanlar, din olarak İslâm’a karşı olan insanlar dâhil, ciddi ve ilmî bir eğitim görmüş herkesin kabul etmesi gerektiği üzere, Allah Resûlü’nden daha büyük bir insan gelmemiştir tarihte. Hakikattir, tarihî bir hakikattir bu.

Allah Resulü ve sahabîleri, oraya buraya gidip bugünküler gibi delice işler yapmamışlardır hiçbir zaman. İşte onlar, zor şartlar içinde ama iyi savaşçılara ve silâhlara sahib küçük ordular hâlinde, genellikle kendilerinden kat kat büyük bütün orduları yenmişler ve her yerde zafer kazanmışlardır. Fethedilen yerlerdeki başlangıçta İslâm’ı kabul etmeyen halk çoğunluğu ise, kendilerine saygı gösterildiğini, tecavüze uğramadıklarını, öldürülmediklerini, soyulmadıklarını ve benzer muamelelere uğramadıklarını gördüklerinde İslâm’ı kabul etmişler, iki nesil sonra da büyük İslâm imparatorluğu tesis edilmiştir böylece.

Hâlbuki şimdi biz Müslümanlar, tamamen Siyonistlerin çıkarına olan, yozlaşmış –güya- Müslüman işadamı, bankacı, politikacı elitinin çıkarına olan hatalar yapıyoruz.
Bu vesileyle, Gönüldaş Erdoğan’ın da çevresinde bir takım temizlikler yapacağına inanıyorum. Ancak ne var ki, daha önce de birçok kez söylediğim üzere, Gönüldaş Erdoğan’ın liderlik ettiği Türkiye’deki –öyle diyelim- İslâmcı devrimi durdurmak için tek bir mermi yeterlidir! Umarım nice seneler daha yaşar ve Türkiye’yi içine soktuğu savaş durumu gibi hatalarını düzeltme imkânı bulur, Türkiye’yi de NATO’dan çıkarır.

Biliyorum sun’i sınırlardır ama Türkiye şimdilik saygı göstermelidir mevcud sınırlara. Aynı çerçevede, dünyadaki tüm Müslüman milletlere ve saldırı altındaki yahud kendilerini tehlike içerisinde hisseden tüm azınlıklara karşı büyük ağabey rolü, baba rolü oynamalıdır. Bugün Suriye’ye bakınız meselâ; baskıcı Alevî rejimine karşı olan azınlıklar bile Suriye hükümeti yanında saf tutuyor. Niçin? Çünkü diğerlerinin hükmü altında olmaya nazaran, kendilerini daha emniyette hissediyorlar böyle.

Evet, nasıl olur da bir Müslüman, bir mücahid, gidip kendini de öldürerek bir kiliseye saldırabilir? Bu insan, bu şehîd, inşallah cennettedir. Çünkü iyi niyetlerle gerçekleştirmiştir bunu. Ne var ki yaptığı iş, ne İslâm’ın ne Mısır halkının çıkarınadır.

Oysa, milliyetçi insanlardır Kıptîler ve Kıptî kilisesinin dinî lideri olan –şimdi merhum- papa, hain Enver Sedat ile İsrail Siyonist mevcudiyeti arasında yapılan anlaşmayı kabul etmeyi reddettiği için, Muhaberat tarafından tutuklanmış ve kimsenin yaşamadığı bir çöl bölgesine sürgün edilerek tecrid edilmiştir.

Dolayısıyla, o kiliseye saldırırken kendisini fedâ eden insan, manipüle edilmiş biridir sonuçta. Saldıracak hedef kıtlığı da yoktur zaten Mısır’da. Saldırdığı kiliseye adı verilmiş, Kıptî dinî anlayışının da kurucusu olan Aziz Markos ise, Hazret-i İsa’nın havarilerinden addedilen bir insandır üstelik.

Bir manipülasyon saçmalıkları dünyasında yaşıyoruz ezcümle. Üstelik çok endişeleniyorum da. Zira, Kahire’de hayatını kaybedenlerin hepsi masum insanlardı. Aynı şekilde, İstanbul’daki saldırıda ölen polisler de öyle. Aralarındaki piçleri kasdetmiyorum ama neticede her ülkede ihtiyaç vardır bu insanların yerine getirdiği görevi yapacak dürüst vatandaşlara. Anadoluya Türklerden bile önce gelmiş bir millet olarak tarihî haklarının tanınması için kendini fedâ eden Kürtleri de anlıyorum ama yine manipülasyonlar var bence bunun ardında da. Sanıyorum, Öcalan ile Erdoğan arasında yapılacak siyasî bir barış anlaşması iyileştirecektir ancak Türkiye’deki gidişatı.

Kimsenin ajanı olmayan ve bu bakımdan bağımsız olan hükümetteki çoğu arkadaşıyla beraber, Erdoğan’ın Batılı emperyalistlere karşı tepeden konuşması, hattâ tehdit etmesi ve bunları korkutması muhteşem, ama hâlâ yeterli değil. Türkiye tam bağımsızlığını kazanmalıdır çünkü ve NATO’ya askerî bağımlılığından kurtulup, Avrupa ülkeleri, Rusya, ABD ve tüm diğerleriyle bire bir karşılıklı anlaşmalar yapmalıdır sadece.

Yarın tüm PKK’lıları öldürebilirsiniz, fakat bugünkü gibi yaklaşıldığında yine de sürecektir bu savaş. Zira, meşru bir Kürt davası orta yerde durmaktadır hâlâ.
Her şeyin hayırlısını umalım.

Türkiye’de oynayacağı bir rol olduğuna inancım tam olan Kumandan Mirzabeyoğlu’na kalbimden kopan bir selâm söyleyin benden.
Allahü Ekber.
 
11 Aralık 2016

Baran Dergisi 518. Sayı