Hiç şüphesiz Hariciler taifesinin tarihini inceleyen araştırmacı;bu fırkanın yolunu izleyenlerin bir takım niteliklerini sıraladığımız şekilde not eder…
1)Müslümanlara karşı şiddetli olmaları
Hariciler kabalıkları ve sertlikleriyle tanınırlar.Müslümanlara karşı aşırı derecede acımasız ve kaba idiler.Onların Müslümanlara karşı olan şiddetleri öyle çirkin bir had safhaya ulaştı ki kalkıp Müslümanların kan,mal ve onurlarını mubah gördüler.Müslümanları korkutup,öldürdüler.İslâm’ın düşmanları olan putperest ve onların dışındaki kâfirlere ise antlaşma yaparak karışmadılar ve onlara sıkıntı vermediler.Hâlbukiİslâm dininin tebliğcisi Resûlullah(sav) İslâm dinini kolaylık ve hoşgörü ile nitelendirmiştir.Peygamberimiz (sav) ancak kâfirlere karşı şiddet göstermeye davet etti,müminlere karşı ise şefkat...Buna rağmen Hariciler onun tersine davrandılar.Yüce Allah (cc) şöyle buyurur: “M……d (sav)Allah’ın Resulüdür.Onun beraberindeki müminler de kafirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler.” (Feth,29)
2)Dini Bilmemeleri
Şüphesiz ki,Haricilerin Kur’an ve sünneti bilmemeleri,yanlış anlamaları,düşünme ve kavrayışlarının az oluşu ve ayet ve hadisleri doğru konumlandıramamaları,onların en büyük bazı ziyanlarından bir kaçıdır.İbn Ömer onları yaratıkların en kötüsü görüp haklarında şöyle dedi: “Onlar kâfirler hakkında inen bir kısım ayetleri;müminler hakkında inmiş sayarak o şekilde yorumladılar.” İbn Ömer’den Hariciyye taifesi sorulduğunda şöyle derdi: “Onlar Müslümanları tekfir ederler,kanlarını ve mallarını helal görürler,kadınları iddet dönemlerindeyken kendilerine nikâhlarlardı.Esir aldıkları kadının kocası varken bile kendilerine nikâhlarlardı.Onlardan daha fazla öldürmeye layık  kimseyi bilmiyorum.”
Haricilerin;arabuluculuk yapmak üzere hakem kabul etmeyi küfrü gerektiren bir günah olarak görmelerinden bile Allah’ın şeriatını bilmedikleri anlaşılmaktadır.Onlara göre hakemi kabul edenler önce kafir olduklarını itiraf etmeli sonra da tövbeye yönelmelidir.Bunu Hz.Ali’den istemişlerdi.Nitekim Hz.Ali’den önce küfrünü itiraf etmesini sonra da tövbe etmesini istediler.Onların Hz. Ali’yi ve beraberindeki Muhacir ve Ensar’ı suçlamaları,onlardan daha bilgili olduklarına inanmaları;bütün bunlar vallahi cehaletin ve sapıklığın ta kendisidir.
Onların çirkin cehaletini gösteren başka bir hadise de şudur:Onlar Abdullah b. Habbab’ı,bir çocuk annesi hamile eşiyle bulduklarında kendisiyle bazı konularda münakaşa ettiler.Ardından Hz.Osman(ra) ve Hz. Ali(ra) hakkında görüşünü sordular. Abdullah b. Habbah onlardan övgülerle bahsedince kendisine kin besleyip düşman oldular.Onu önce en kötü bir öldürüşle tehdit ettiler sonra da öldürdüler.O sıralarda yoldan geçerlerken zımmîlere ait bir domuzun yanından geçtiler,onlardan biri domuzu öldürdü,bunun akabinde domuzu öldürmelerinden çok rahatsız oldular,domuzun sahibini araştırmaya koyuldular; bulup kendisini hoşnut ettiler!Gelin bu ilginç hadiseye bakın!Domuzların dokunulmazlığı Müslümanların dokunulmazlığından daha önemli olur mu?Ancak bu şekildeki ibadet,heves ve şeytanın kendilerine dikte ettiği cahillerin ibadetidir.
İbn Hacer şöyle der: “Hariciler muhaliflerin küfrüne hükmedince onların kanlarını dökmeyi mubah gördüler.Zımmîlere gelince; ‘Onlara verdiğimiz sözü yerine getiririz’ deyip onlara karışmadılar.Aynı şekilde müşriklerle savaşmayı da bıraktılar,sadece Müslümanlarla savaşmakla uğraştılar.Bütün bunlar,göğüsleri ilmin nuruyla sevinmemiş,ilimden sağlam bir ipe tutunmayan cahillerin ibadetlerinin emareleridir.Onların başı Resûlullah’ın yaptığı ganimet bölüşmesine karşı çıkıp reddetmişti,Resûlullah’a zulmü atfetmişti.Onları anlatmak için bu hadise yeter.
3)Kötü Konuşup Sapıtmaları
Hidayet rehberlerine dil uzatmak,onları sapmakla suçlamak ve haklarında adaletten,haktan ayrılmakla hükmetmek Haricilerin en bariz vasfıdır.Bu nitelik Zü’l-Hüvaysire’nin hidayet elçisi Hz. Peygamber(sav)’in karşısında takındığı tavırda belirmektedir.Çünkü Zü’l-Hüvaysire şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü adaletle dağıt”.Görülüyor ki,Zü’l-Hüvaysire kendini Resûlullah(sav)’den daha fazla Allah’tan korkan saymıştır,Resûlullah hakkında ganimet dağıtımında haksızlık yaptığını ve adaleti çiğnediğiyle hükmetmiştir.Bu nitelik tarih boyunca onlardan ayrılmamıştır.
4. Adaletsizlik Gibi Hz. Peygamberin Hakkında Caiz Olmayanı Caiz Kılmaları
Hariciler Hz. Peygamber (sav)’in bizzat kendisinin adaletsiz davranabileceğini ve sünnetinde yanılabileceğini düşünüyorlardı. Hz. Peygamber (sav)’e itaat etmenin ve uymanın gerekli olmadığını söylüyorlar,sadece Hz. Peygamber (sav)’in tebliğ ettiği Kur’an’ı doğruluyorlardı.İddialarına göre Hz. Peygamber (sav)’in Kur’an’ın zahirine –haşa- muhalif sünnetini doğrulamıyorlardı.Bid’atçilerin ve Haricilerin genel görüşü bu yöndedir.Çünkü Resûlullah’ın bir hadisi onların sözüne muhalif olursa o hadise tâbi olmazlar.Rivayet edilen hadisi reddederek ya da tevil ederek kendilerine delil uydururlar.Böylece bazen hadisin isnadını çürütmeye,bazen de hadisin metnini çürütmeye çalışırlar;yoksa onlar,ne Resûlullah’ın getirdiği sünnetin hakikatini,ne de Kur’an’ın hakikatini edinmiş değildirler.
5)Kötü Zanda(Suizan) Bulunmaları
Suizan,cahil Zü’l-Hüvaysire’nin hidayet elçisi Hz. Peygamber (sav) hakkında samimiyetsizlikle hükmetmesinde beliren Haricilerin başka bir niteliğidir.Çünkü o Hz. Peygamber (sav)’in ganimet bölüşümü için şöyle dedi: “Vallahi bu adaletsizlik ve Allah’ın rızası gözetilmeyen bir dağıtımdır” Cahil Zü’l-Hüvaysire,Resûlullah’ın ganimet dağıtırken zengin ileri gelenlere verip fakirlere vermediğini görünce Resûlullah’ın bu tasarrufunu güzel bir anlama yormamıştı.Bu garip bir şeydir,özellikle güzel bir anlama yormayı gerektiren etkenler çok iken.Şayet güzel bir anlama yormanın amillerinden,bu tasarrufu yapanın hidayet Resulü olmasından başka bir amil olmasaydı bile, evet bu bile tek başına hüsnü zannı gerektirmeye yeterdi.Ancak Zü’l-Hüvaysire bunu yapmadı,aklî marazından suizan yaptı ve bu amili adalet perdesiyle gizlemeye çalıştı.Bu nedenle iblis kendisine güldü.
Şeytanın tuzağına düşmemek için kişi kendini gözlemlemeli,davranış ve amaçlarının amillerini incelemeli,hevâ ve hevesinden sakınmalıdır.İblis’in tuzakları için uyanık olmalıdır.Çünkü İblis çoğu zaman kötü fiili parlak güzel bir kaplamayla süsler,çirkin davranışı hakkın ilkeleri adıyla haklı gösterir.
6)İsyan Bayrağı Çekmeleri
İbn Teymiyye der ki: “Bunların sapıklıkları hidayet rehberlerinin(Hz. Osman ve Hz.Ali) ve Müslüman topluluğunun adaletten çıkmalarına ve haktan sapmalarına inanmalarıdır.İşte bu nokta sünnetin dışına çıkan Rafızi ve benzerlerinin dayandığı temel fikirdir.Bu inançlarından sonra kendilerince zulüm olarak gördüklerini küfür sayarlar,sonra da bu küfür üzerine sonradan ortaya koydukları bir takım hükümler düzenlerler.”
Onlar isyan bayrağını çektiler,Müslümanların birliğini bölmeye çalıştılar.Hz. Ali’ye karşı takındıkları tavırları bu durumu net bir şekilde izah eder.Zira onlar Hz. Ali’yi terk ettiler,en kritik durumlarda ona muhalefet edip,onun emrine isyan ettiler.Hariciler tarih boyunca kendilerine herhangi bir konuda muhalefet edenlere hep düşmanca davrandılar,devre dışı bırakıp terk ettiler.Kendileri gibi düşünmeyenleri  düşman ilan etme niteliklerini hep sürdürdüler.Hatta onlar bizzat kendi içlerinde pek çok fırkaya bölünüp birbirlerine kafirlik suçlamasında bulundular.Bu nedenle saldırılar,ihtilaf ve ayaklanmalar kendi aralarında çokça gerçekleşti.
7)Günahkârı Tekfir Etmeleri ve Müslümanların Kan ve Mallarını Mubah Görmeleri
İbn Teymiyye şöyle der: “Hariciler ile bid’atçiler arasındaki ikinci fark,Haricilerin günahkârakâfirlik isnadında bulunmalarıdır.Müslümanların kan ve mallarının onlara mubah,İslâm ülkesinin onlara göre Daru’l-harp,onların yaşadığı yerlerin ise İslâm diyarı olması inancı,bu kâfirlik isnadının bir sonucu olmaktadır.Rafızilerin çoğunluğu da bu şekil inanmaktadırlar.”
İbn Kesir şöyle der: “Hariciler kadın ve çocukları öldürmeye,hamilelerin karınlarını yarmaya ve onların dışında hiç kimsenin yapmadıklarını yapmaya başladılar.” Şöyle devam eder: “Birinci bidat, Haricilerin bidati gibi,Kur’an’a muhalefet etmek istediklerinden değil,ancak Kur’an’ı yanlış anladıklarından idi.Onlar Kur’an’dan,Kur’an’ın ifade etmediği anlamları anladılar.Onlar Kur’an’ıngünah işleyenleri tekfir etmesini gerektirdiğini zannettiler.Çünkü mü’min,dindar ve muttaki olan idi.Onlar şöyle söylediler:‘Osman,Ali ve onlara dost olanlar mü’min değildirler. Çünkü onlar Allah’ın indirmediği şekilde hükmettiler.’Dolayısıyla onların bid’atinin iki başlığı bulunmaktadır.
Birincisi, bir fiil ve hata ettiği bir görüş ile Kur’an’amuhalefet eden kişi kâfirdir. İkincisi, Osman,Ali ve onlara dost olanlar, görüş ve fiilleriyle Kur’an’a muhalefet ettiler.
Bundan dolayı mü’minleri günah ve hata işlemelerinden ötürü kâfirlikle suçlamaktan sakınmak gerekir.Zira günahkârı tekfir etme olayı İslâm tarihinde ortaya çıkan ilk bid’attir.Bu bid’atin sahipleri Müslümanları tekfir ettiler,onların kan ve mallarını mubah gördüler.Bunları yeren ve bunlarla savaşmayı emreden birçok sahih hadisin rivayeti Hz. Peygamber (sav)’den sabit olmuştur.  
8)Dinde Aşırıya Gitmeleri
Hiç şüphesiz Hariciler sahip oldukları cehalet,sertlik ve kabalıktan dolayı İslâm dininin güzelliklerinin şeklini değiştirip ilginç bir şekilde çirkinleştirdiler.Çünkü yorum ve içtihaddaki bu aşırılık onları İslâm’ın ruhundan,güzelliğindenve ölçülülüğünden uzaklaştırdı.Onlar aşırılık açısından Hz. Peygamber(sav)’in savunmadığı,Kur’an-ı Kerim’in çağırmadığı bir yola girdiler.Onların gösterdiği takva ise kör takva cinsinden bir takvadır.Dışlarını kendisiyle süslemeye çalıştıkları iyi olma erdemi kendilerini farklı göstermek için yaptıkları bir dış süstü.Halbuki onlar;dinde aşırılık,sertlikle ve onları dinin doğru sınırından çıkartacak bir aşırılıkla cenneti çok arzulamışlardı.”
Bundan dolayı Hz. Peygamber (sav) dinde aşırılıktan ve sertlikten sakındırmıştır.Çünkü aşırılık,mutedilliğe/ölçülülüğe ve İslâm’ın hoşgörüsüne muhalefettir.Ayrıca Hz.Peygamber(sav) aşırıya gidenin helak olmaya ve ziyan etmeye müstahak olduğunu bildirmiştir.Sahih bir hadiste Hz.Peygamber(sav) şöyle buyurmuştur: “Aşırı gidenler helak oldu.” Ve üç defa tekrarladı.
HÜLASA               
Buraya kadar satır aralarında zaman zaman dile getirdiğimiz gibi haricilik tarihte olmuş bitmiş hadise değildir.Haricilik her dünya görüşüne musallat  olan bir haleti ruhiyedir.Haricilik bir kafa donmasıdır,vicdanilikten yoksun bir insanın durumudur.Bir insanın kendi nefsini putlaştırması,“davama layık olabiliyor muyum” endişesinden uzak bir halde hayatını sürdürmesidir.Harici bir insan dünyaları ben yarattım edasında salına salına gezinir.Harici biri, “hakikati benden başka kimse göremez, kimseye danışmama ihtiyaç yoktur ve herkes benim yolumdan gitmelidir; aksi takdirde hainlik yaftasını size takarım” diyendir.Günümüzün en tehlikeli ve berhava edilmesi gereken haricilik anlayışı “Kur’an İslâm”ı davasını güdenlerdir.Siz hiç tarihte “Peygamber’den itibaren bütün ümmet hata içinde, yalnız biziz ki doğruyu gördük ve tesbit ettik”diyen insan müsveddesi gördünüz mü?Görmediyseniz Mustafa İslamoğlu ve etrafına bakmanız yeter.“Kur’an bize yeter” deyip “hadislere gitmenize gerek yok, hele âlimlerin hepsi sizi yoldan çıkaran birer sapkın” deyip dini temelden yok etmek isteyen ahmak sürüsü gördünüz mü? Görmediyseniz Mustafa İslamoğlu ve etrafının fotoğrafını çekebilirsiniz. “Kur’an bize yeter” deyip Kur’an dışında birçok eser yazan ve etrafındakilere bunu okutan mankurt bir kafaya rastladınız mı?Mustafa İslamoğlu’nu bir kere görmeniz yeter.Televizyonun sesini kısın, ona birazda o gözle bakın ve dış yüzden bir insan tahlilinde bulunun.Fıldır fıldır gözleri dönüyor,teatral bir görüntü vermek için debelenip durmakta. “Aman görüntüm iyi olsun” diye kıvranmakta.Şirin olmak için maskeli bir şekilde sürekli gülümsüyor.Size tavsiyem devamlı şirin gözükme arzusunda olan insanlardan korkun; ne yapacakları hiç belli olmaz.Bütün mesele heybetli ve vakarlı gözükmekte.Mustafa İslamoğlu’nun bütün ukdesi güzel cümleler kurmak.Üç cümlede söylenmesi gereken bir düşünceyi döndürüp döndürüp duruyor.Dedim ya bütün ukdesi güzel cümleler kurmak.Ağzına bakın; geviş getiren bir insan müsveddesi.Evet haricilik her dünya görüşüne musallat olup musallat olduğu davayı geriletip,bozabilir.O yüzden her an tetikte olmalı, her an nefs muhasebesinde bulunmalıyız.Yanlış hareketlerde bulunmaktan kaçınmalıyız.Kumandanımızın ahlâk ve samimiyetine bürünmeliyiz.Bir insanın İbda külliyatından hiçbir eser okumadan ve okuduğu eserleri sindirmeden internet üzerinden bir takım insanlara İbda hakkında bilgi vermesi haricilik anlayışı değil midir?Bir insanın “İbda cephelerden oluşur; her mizaç kendi cephesini kurup davaya hizmet etmeli” dedikten sonra şu kadar yaşa gelmesine rağmen bu istikamette hiçbir cehd göstermemesi ve eser verme iştiyakı duymaması, buna rağmen de hala “İbda mensubuyum” diye dolaşması haricilik anlayışı değil midir?Bir insanın İbda adına güya bir cephe açıp diğer cephelerin açılmasına sevineceği yerde için için kıskanması hatta dağılması için faaliyetlerde bulunması haricilik anlayışı değil midir?Bir insanın ağabeylik yapıp İbda’ya karşı ilgisi olan insanlara yol göstereceğine ağabeycilik yapması haricilik anlayışı değil midir?Bir insanın dava ahlakına bürünüp yalnızca Allah’ın rızasını gözeteceği yerde “ben diğer cephelerden önde olmalıyım; diğer cepheler yere batsın” diyende haricilik anlayışı yok mudur?İstişare yapması gereken yerde yapmayan, bu yüzden parçalanmalara sebep olan, yaptığı hatayı görmeyen, görse de pişmanlık duymayan ve hayatını bön bön sürdüren insan haricilik esintisi göstermez mi?Yıllarca bu davada kendini ifade eden bir insanı kendi görüşüne katılmadığı için bir anda hain ilan eden haricilik anlayışı sergilemiyor mu? Yüzüne karşı söyleme cesaretinde bulunmayıp başka isimler üzerinden İbda mensubu insanlara en galiz küfürlerle hitap eden biri haricilik anlayışında değil midir?Bazen dışımızdaki samimi insanların bize dair değerlendirmelerine tanık olup bir nefs muhasebesinde bulunma ve kendimize çeki düzen verme ıstırabını duyuyor muyuz?Duyanlardan Allah razı olsun.
Allah’ım bizi Kumandanımızın davasını layıkıyla temsil edecek insanlardan eyle,bizleri nefsimizin oyuncağı yapma.

Baran Dergisi 482. Sayı