Hepimiz şöyle veya böyle bu sistemde karma eğitim içerisinde okuduk. Kızlı erkekli sohbetler ve ilişkiler ağı… Sınıfta çok güzel ve başarılı bir kız varsa, bütün erkeklerin açık veya gizli gönlü o kızdadır. Diğer kızların ise duruşunda süklüm püklüm bir eda... Beğenilmemenin verdiği bir eziklik durumu… Kız ya, güzelliğinin bir aynada pürüzsüz olarak gözükmesini ister. Onun güzelliğine ayna olacak bütün delikanlıların gönlü ise bir an bile onu görmemektedir. Kendi kendisiyle barışık olması gereken ruh hali bir türlü dengesini bulamaz. Kendisini niye böyle yarattığını düşünerek Allah’ı bile sorgular hale gelir. Yaratılış hikmetini bu sistemin eğitim sürecinde ara ki bulasın. Bulduğu tek şey yarışacaksın; tökezlersen eyvah ki eyvah elinden kimse tutmaz. Bu eziklik ve silik hali eğitimini o kadar etkiler ki, kendinde çalışma gücünü bulamaz. Okul sürecindeki durum böyleyken dışarıdaki durum sanki çok mu iyidir? 90-60- 90 vücut hatlarına sahip vücudunu metalaştıran kadınlar güruhu bütün medyada arzı endam etmektedir. Bu kadınlar idealleştirilmekte, hayat tarzları anlatılmaktadır. Okuldaki sıkıntıyı hafifletmek şöyle dursun, dışarıdaki hal okuldan daha beter... Dedim ya yaratılış hikmetinden yoksun kızın düştüğü ahlâkî durum çoğu zaman kıskançlık ve öz güven kaybı. Derslerde erkeklerin de baskın görüntü vermesiyle kendini ifade imkânı bir türlü elde edememesi… Ne acıklı bir durum! Kız asla 90-60-90 ölçülerine gelemeyecek, ilme vermesi gereken yıllarında karşı kutupla her an yan yana olması sebebiyle cinselliği yoğun bir şekilde yaşayacaktır. Emin olun bu yükü kaldırmak çok zor... İşte bu sistemin eğitim süreci gençlerimizi böylesi bunalımlara sokmaktadır.
Aynı süreci erkek için de söyleyebiliriz. Boylu poslu, başarılı ve yakışıklı delikanlı bir erkek... Sınıftaki bütün kızların cazibe merkezi… Diğer erkeklerin haleti ruhiyelerini yukarıda zikrettiğimiz kızın haliyle özdeştirebilirsiniz. Said-i Nursi hazretlerinden örtü bahsinde okumuştum. Kadınların çok azı fizikî bir güzelliğe sahib, birçoğu ise bundan mahrum... Bu durumda batı sisteminin idealleştirdiği gösteriş ve vücudun belli oranlarına sahip kadınların ancak kadın olarak algılatılması kadınlarımızda oldukça travmatik yaralar açmaktadır. Medyada idealleştirilen kadınların arzı endam etmesi birçok şahsiyetini bulamamış kadınımızı maymunvarî taklitçi bir duruma sokmakta, erkek nezdinde de komik bir duruma düşürmektedir. Kendi aslî şahsiyetiyle gözükme imkânından mahrum bir insan karşısındaki insana ne verebilir ki? Sonrası boşanmalar ve bir sevgiliden başka bir sevgiliye geçmeler… İsmet Özel’in ifadesiyle sivilceli aşklar… Her kötü ilişkiden ruhların kirlenerek çıkması… Her kirlenişin ahlâkı daha bir zayıflatması... Oysa herkes bilmeli ki, büyük dostluklar ve büyük aşkları ancak samimi ve fedakâr olan abidevi ahlâka sahip insanlar yaşayabilir. Bir batılının az çok hakikatine yaklaştığı kadın ve erkeğin birbirine bakışını ifadelendirdiği söz: Kadın erkeğin en büyük aşkı, erkek ise kadının ilk aşkı olmak ister.
 ASKERLERİN EŞLERİNDEN NE KADAR SÜRE UZAKTA KALACAKLARINI BELİRTMESİ
Hz. Ömer (ra) gece teftişlerinden birinde bir kadının şu şekilde bir şiir okuduğunu duydu:
Gece uzadı yıldızlar akıp gitmekte
Uykum kaçmış durumda ve oynaşacağım arkadaşım yanımda değil
Onunla peş peşe oynaşacağım
Gece karanlığını dağıtan Ay misali
Onu yakınında bulan kimse bununla sevinir
Yumuşak yastıklarla onunla olmak kötü olmazdı
Vallahi şimdi burada olsaydı
Şu altımdaki yatak yanlarından sallanırdı
Fakat ben nefsimden dolayı korkuyorum
Zaman ki her şeyi yazan katiptir
Bu sözler üzerine Hz. Ömer (ra) “Allah sana merhamet etsin” dedi. Daha sonra ona elbise ve para yardımında bulundu. Sonra kendi hanımını yanına çağırdı. Bir rivayete göre de kızı Hafsa’nın yanına gitti. Hafsa, “Ey müminlerin emiri, bu saatte seni buraya getiren şey nedir?” diye sordu. Hz. Ömer (ra):
“Ey yavrucuğum, bir kadın kocasının yokluğuna ne kadar süre dayanabilir?” diye sordu. Hafsa, “Üç dört ay sonra sabrı tükenir” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra) valilerine askerleri dört aydan fazla tutmamalarını söyledi. İşte bu, Ömer (ra)’ın  eşlerinden uzak kalmış olan erkekler için uyguladığı siyasettir. Bu konuda hiç kimse Hz. Ömer (ra)’a itirazda bulunamadı. Hz. Ömer (ra) bu müddete riayet etmeyenlerle karşılaşınca onlara şöyle düzen getirdi: Eşlerinden uzun süre uzak kalıp da onlara nafakalarını göndermeyen kimselerin isimlerini tespit edince sorumlu komutanlarına şunu yapmalarını söyledi: “Ya kendi hanımlarına dönecekler ya da onlara yeterli derecede nafaka göndereceklerdir. Aksi takdirde onları boşayacaklar ve bu durumda da geçmiş nafakalarını da ödeyeceklerdir.”
MÜCAHİTLERİN IRZ VE NAMUSLARININ KORUNMASI
Hz. Ömer (ra)’ın gece teftişleri neticesinde başarıya ulaştığı hususlardan biri de mücahitlerden geride kalan eşlerine sahip çıkmasıdır. Bir gece vaktinde Medine’de teftişe çıktığı sırada işittiği bir şiirden dolayı içine şüpheler düşmüştü. Bir kadın gece vaktinde içki içme arzusunda ya da bir gençle beraber olma talebinde bulunuyordu. Bu gerçek bir istek de olabileceği gibi sade bir şiirin mısraları da olabilirdi. Hz. Ömer (ra)’i şüpheye düşüren şiir şuydu:
Acaba içmek için şarap bulamaz mıyım
Ya da Nasr b. Haccac’la  beraber olmama imkan yok mudur!
Hz. Ömer (ra) sabah olur olmaz Nasr b. Haccac’ı yanına çağırdı. Onun yüz bakımından insanların en güzellerinden olduğunu ve çok güzel bir şiir okuduğunu gördü. Hz. Ömer (ra) sarık takmasını söyledi. Takınca daha da güzelleşti. Hz. Ömer (ra) onu Basra’ya sürdü. Çünkü kadınların onun yüzünden fitneye düşmesinden korktu. Bir fenalığı engellemek ve cihad meydanlarında Allah yolunda savaşan askerlerin ırzlarını korumak için bunu yaptı. Onun bu davranışı kamu menfaatini ne derece düşündüğünü göstermesi açısından önemlidir. Nasr’ın güzelliği, kadınları, kendi kocalarından uzak kalmış olmalarından dolayı onları fitneye düşürebilirdi. Bu gence ilk yapılacak olan şey de onu askerî bir bölgeye gönderip savaş tecrübesi kazanmasını sağlamaktı. Ya da onun kahramanlık nedir, görmesini temin etmek lazımdı. Bu sebeple Hz. Ömer (ra), onu Basra’ya gönderip bir nevi tedavi etmek istedi. Bu hadiseyi duyan kadın da korkmuştu. Bu yüzden elini çabuk tutup bu konuda şiirler okumuştu:
Benden dolayı korkan idareciye şunu deyin
Neme lazım içki, neme lazım Nasr b. Haccac
Ben Ebu Hafsa’dan yardım görmüş bir kimseyim
Sayesinde süt içmekteyim ve geceleri gözümü haramdan sakındırmışım
Nefse gelince takva onu yermiştir ve bağlamıştır
Öyle bağladı ki neticede pes etmiştir
Zannı hakikat gibi düşünmeye kalkışma
Gidilecek yol Allah’tan korkanların gittiği yoldur
Hz. Ömer (ra) kadına şu haberi gönderdi: “Senin hakkında bana ancak hayırlı haberler ulaştı. Ben Nasr’ı senden dolayı bu şehirden çıkarmadım. Duyduğuma göre kadınların yanına girip çıkıyor ve ben de o kadınlardan emin değilim.” Hz. Ömer (ra) bu sözlerden sonra ağlamış ve “insanın heva ve hevesi hakimiyet altına alan Allah’a hamdolsun. O Allah ki nefislere gem vurmuştur.” Hz. Ömer (ra) daha sonra Basra’daki valisine bir mektup yazdı. Vali, gelen elçiyi yanında günlerce tuttuktan sonra bir tellal çağırtıp, “Posta çok geçmeden Medine’ye yola çıkacak. Kimin bir ihtiyacı varsa yazsın” diye ilan verdirdi. Nasr b. Haccac içinde şu şiiri bulunan mektubunu yazdı: “Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla, Müminlerin Emiri Ömer’e! Allah’ın selamı üzerine olsun:
Vay şu ömrüme, sen beni sürdün mü yoksa rezil mi ettin
Bana karşı duyduğun hisler yanlıştan başka şey değildir
Bana karşı bir şüphe yoktu
Ve benim için iki Mekke’de bir makam vardı
Bana daha misli görülmemiş bir zanda bulundum
Meclislerde konuşacak sözüm kalmadı
Zannın insanların bana ikramda bulunmasına mani oldu
Önceki sadık babalar ne de cömert kimselerdi
Zannın sebebiyle memleketimden uzağım
Oruçlunun yemeğe uzaklığı gibi akrabalarıma uzağım
İşte içinde bulunduğum budur, acaba beni geri döndürmez misin
Artık sırtım iki büklüm olmuş haldeyim
Sen ki hidayet imamısın, kovma şu müslümanı
O ki kendisini haramdan sakınmış ve nefsine gem vurmuştur.”
Hz. Ömer (ra) bu sözleri okuyunca: “Ben idarede bulunduğum müddetçe izin vermem” dedi. Adam ancak Hz. Ömer (ra)’ın vefatından sonra Medine’ye dönmüştür.

Baran Dergisi 486. Sayı