Fransız düşünür Rene Descartes’ın eşya ve hadiselere bakışını yansıtan Kartezyen felsefe, ruh ve beden düalizmi üzerinden muhteva zenginliğine kavuşmuştur. Descartes, varlığı kavramak için ilkin bilginin ilk kaynağına inmek ihtiyacı duyar. “Metodik şübhe” üzerinden “Cogito, ergo sum: Düşünüyorum, o halde varım” hükmüne varır ve bu çerçevede varlığı kendince bilginin ilk kaynağından kavramaya çalışır. Düşünce (akıl) temelli düşündüğünden ötürüdür ki, ilk kavradığı şey ruh ve beden olmuştur. Ardından da bir üçüncü varlık olarak Tanrı düşüncesine “mecburen” yol vermiştir.  Demek ki, Kartezyen felsefede üç temel varlık (töz veya cevher) söz konusudur: Tanrı, ruh ve beden…

Descartes’ın temel varlık olarak gördüğü Tanrı, ruh ve beden töz veya cevher düşüncesi hakikatiyle İslâmî tefekkürde yerini ve izahını bulur. Söz konusu varlık tasnifi İslâmî tefekkürde yerine göre Küllî ruh, ruh ve beden, yerine göre Allah, insan ve kâinat ve yerine göre de Zât âlemi, Emr âlemi ve Halk âlemi şeklinde vuzuha kavuşturulmuştur. Topyekûn Büyük Doğu-İBDA ruh ve fikir sistemi böyle bir varlık anlayışı üzerine bina edilmiştir.  

Kartezyen, sadece felsefede değil, matematikte de kullanılan bir tabirdir. Matematikte “kartezyen koordinat sistemi” veya “dik eksenler sistemi”(1) diye bir sistem var ve bu sistem, iki sayı doğrusunun sıfır noktasında birbirine dik kesişmesini ifade eder. Yatay alınan sayı doğrusuna x (apsis) eksenive dikey olarak alınan sayı doğrusuna ise y (ordinat) eksenidenir.Birbirine dik olan bu iki sayı doğrusunun oluşturduğu düzleme dik koordinat düzlemi, bu doğruların kesiştiği noktaya ise başlangıç noktası (orjin)denir.(2)

Not: Koordinat sistemine “Kartezyen” denmesinin temel sebebi onun mucidinin Descartes olmasındandır. Peki, Kartezyen veya dik koordinat sistemi insan hayatında veya sosyal hayatta ne tür bir işe yaramaktadır? Her şeyden evvel, yeryüzünde bir noktanın yerinin belirlenmesinde, harita üzerinde yön tayini yapılmasında ve iki nokta arasındaki saat farklarının hesaplanmasında dik koordinat sistemi kullanılır. Yani söz konusu koordinat sistemi, üzerinde yaşanılan zaman ve mekânda mühim bir fonksiyon icra etmektedir.(3) Varlıklar âleminin insan için, dünya ve ahiret hayatı için ne tür bir ehemmiyet ar ettiği buradan süzmek mümkündür.

Aydınlanma hareketi her ne kadar İngiltere’den başladıysa da, aslında aydınlanmanın başlıca tezahürü olan felsefî sistemlere birinci derecede yataklık eden ülke Fransa olmuştur. Gal horozu şeklinde tavsif ettiğimiz Rene Descartes bu mevzuda baş aktördür. Hıristiyan Yahudi Batı medeniyeti üzerinden topyekûn dünyaya servis edilen tüm duygu ve düşünce sistemleri, Descartes’ın Kartezyen Felsefesi üzerinden anlam kazanmıştır. 

Modern felsefe tarihinde iki büyük ana akımdan söz edilmektedir. Bunlardan biri spritüalizm (ruhçuluk) diğeri ise materyalizm (maddecilik)tir. Bunların her ikisi de Rene Descartes ile ilişkilendirilmektedir. Demişlerdir ki, Descartes’tan hareketle materyalizme gidilebildiği gibi, Leibniz ve Malebranche çizgisi üzerinden de spritualist-idealist bir felsefeye ulaşılabilir.

Descartes tarafından beşerî akıl çerçevesinde örgüleştirilen Kartezyen Felsefe, ruh ve beden düalizmi üzerinden muhteva zenginliğine kavuşturulmuştur, dedik. Ruh ve bedeni birbirinden bağımsız iki töz veya cevher olarak değerlendiren Descartes, bu iki töz veya cevherin insanda aynı anda ve bir arada bulunmasından ötürü büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Sıkıntısını Tanrı tözüyle aşmaya çalışan Descartes, düalist düşüncesini “zıtların birliği” çerçevesinde kendince daha bir anlamlı kılmaya çalışmıştır. Niyet itibariyle doğru, fakat sonuç itibariyle kendisini bu sıkıntılı durumdan kurtaramamıştır. “Zıtların birliği”ni görünmeyen, yani hiçbir mevzuya dâhil etmediği Tanrı tözüyle aşmaya çalışırken Descartes, her defasında aklın çelmesine takılmıştır. Doğrusu, Tanrı mevzuu imâna müteallik bir meseledir. Yani özünde aklın ötesini ilgilendiren bir mevzudur. Bu çerçeveden bakıldığında, her bahsi kendince akla nisbet eden Descartes, ruh ve beden düalizmi mevzuunda sınıfta kalmıştır. Gerçi bu kaçınılmaz son Descartes’ın Kartezyen felsefesinin tabiatında mündemiç olan bir durumdur. “Metodik şübhe” üzerinden aklı merkeze alarak kendisine belirli bir hareket alanı açan Kartezyen Felsefe, aklın kabule muhtaç olmadığı bir noktada kendisini gösteren bir mevzuda, yani iman mevzuunda sınıfta kalmayacaktı da takdir veya teşekkür mü alacaktı?!

Descartes, kendince ruh ve beden tözlerini insanda tek bir noktada buluşturmuştur. O da, beynin iki yarı küresinin tam orta noktasında yer alan ve bir iç salgı bezi olarak fonksiyonel olan epifiz bezinde. Kozalaksı bez olarak da adlandırılan epifiz bezinin bulunduğu nokta, Allah Resûlü tarafından iki kaş arasında olduğu bildirilen nefs ile de doğrudan alakalıdır. İBDA külliyatında sıkça tekrar edildiği üzere, ruh denilen latif varlık bedene ilişince başka bir latif varlık olan ve adına nefs denilen varlığı meydana getirmiştir. Bu mevzuun aslı, İslâm tasavvufunda, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından birinden birinin gerçekleştirilmesi meselesi etrafında vuzuha kavuşturulmuştur. Tasavvufta ruh ve nefs mevzuu, ruh ve beden arasındaki ilişkinin de lübbünü ele veriyor olması bakımından temel bir mevzudur. Bu çerçeveden olarak, “ruh mu bedene, yoksa beden mi ruha tabi olmalı?” sorusunun yanında, “kalb mi kafaya, yoksa kafa mı kalbe tabi olmalı?” sorusu karşımıza çıkmaktadır. Bunun cevabı, “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” fikriyatında çok açık bir şekilde verilmiştir. Aslolan kalb veya ruh olmakla birlikte, kafa veya bedenin de ihmal edilmemesi gerektiği düşüncesi en iyi düşünce olarak belirmiştir. Sınırlı olan beden üzerinden kafa akletmenin merkezi iken, sınırsız olan ruh üzerinden kalb veya vicdan ise, ahlâkın merkezi olarak zikredilmiştir. Kur’ân’ın kalb sahiblerine indirilmiş bulunması ve Allah Resûlü’nün, meâlen, “Ben ahlâkî yücelikleri tamamlamak üzere gönderildim” buyuruyor olması, meselenin esasını ele vermesi bakımından mühimdir. Kafa veya akıl “niçin?” sorusu üzerinden kendisine varlık alanı açarken, kalb veya ruh ise “nasıl?” sorusu üzerinden topyekûn varlığı kuşatmaktadır. 

“Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” duygu ve düşünce sisteminde ruh ve beden arasındaki ilişkiye sıkça vurgu yapılır. Ruh (bâki) ve bedenin (fâni) birbirinden ayrı varlıklar olduğuna özellikle belirtilirken, küllî ruh üzerinden onların ne birbirinin aynı ve ne de birbirinden gayrı olduğuna hassaten vurgu yapılır. “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”nın arkasındaki tuğra ismin Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Üçışık Hazretleri olduğunu biliyoruz. O’na göre “Akıl karışık bir davadır.”. Aklın “ruhî bir keyfiyet” olduğu hakikatinden hareketle denilebilir ki, ruh ve beden arasındaki ilişki de karışık bir davadır. Akıl mevzuunda olduğu gibi, ruh ve beden arasındaki ilişkide de, “keyfiyetleri Allah’a havale ediniz!” ölçüsü dikkate alınmalıdır. 

Kartezyen tabiri sadece felsefede değil, matematikte de kullanılan bir tabirdir, dedik. Matematiğin diğer bir adının hesab ilmi mânâsına hendese ve riyaziye olduğunu biliyoruz. Riyaziye’den riyaziyet’e geçiş söz konusu olduğunda mevzu bir anda ahlâkî bir boyut kazanır. Meselâ; riyaziyet, lûgatta “nefsi kırma”, “fani şeylerden nefsini çekerek kanaat içinde yaşamak”, “bir hastalıktan dolayı veya nefsini terbiye maksadıyla çok yemek ve içmeyi terk ederek faydalı fikirlerle, ibadet ve ilimle meşgul olmak”, “az gıda ile yaşamak” ve “idman” mânâsınadır.Bu çerçeveden olarak;

Daha evvel söylendiği üzere, Kartezyen koordinat sisteminde birbirini dik kesen x ve y eksenlerinin kesişen noktası “başlangıç” veya “orjin” olarak adlandırılmaktadır. Tedaisi, ruh veya nefsin hakikati üzerinden Küllî ruh! “Başlangıç” veya “orjin”, 90 derecelik bir açı meydana getirir ki bu, Arapçada Sad harfinin de ebced karşılığıdır. Sad harfinin ebced değeri üç otuzun toplamıdır ki bunun da neye tekabül ettiği malumdur: Üç Işık!.. “Sad: Bir harf. Ebced değeri: 90. / Nîl: Nil nehri. Su. Mavi. Sıfır. Şifre: 90. / SAD Sûresi: Davud Sûresi de denir, Kur’ân’ın 38. Sûresidir… Davud: 15: Hud-Kendisinde EHADÎ hikmet tecelli eden Peygamber: B.D.-İBDA…”(4) 

Kartezyen veya dik koordinat sistemi çerçevesinde söylersek, dik eksen ile yatay eksen kesişmesi, diğer bir ifadeyle de eril (ruh, özne, akıl, erkek) ve dişil (beden, nesne, nefs, kadın) birlikteliği bilen ve bilinen veya gören ve görünen, kısacası, zâhir ve bâtın, daha doğrusu ruh ve beden çerçevesinde öznel ve nesnel olanın kesişmesi veya birlikteliği mânâsına da gelir ki, bu; anne ve babanın birleşmesinden meydana gelen “çocuk” misali, “başlangıç” veya “orjin” denilen mefhumun da ortaya çıkmasına vesiledir. “Zıtların birliği” için de. Nitekim çocuk da “zıtların birliği”ni temsil eder. “Zıtların birliği” mevzuu, “zıt kutuplararası muvazenenin üstün nizamı”nı davet ettiği gibi, İslâmı da davet eder. “Her çocuğun İslâm fıtratı üzere doğduğu”nu gösteren olması bakımından da ayrıca dikkate değer. “İslâma muhatap anlayışı yenileyen adam” sıfatıyla temayüz eden Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl’ın İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nu niçin “Çocuk hikmeti” çerçevesinde “Müjdelerin müjdesi” olarak karşıladığını bu vesileyle sezer gibi oluyoruz. 

“Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” fikriyatında “mânâ ve suret ilişkisi” mevzuu, Kartezyen veya dik koordinat sistemi(5) üzerinden söylenebilecek tüm atraksiyonları da kendisine bağlayıcı bir keyfiyeti haizdir. Meselâ, “suretler olmadan mânâlar ebediyyen tecelliye gelmez” hakikati üzerinden “mânâlar ona uygun suretlerde tecelli eder” hakikatine yol bulunması ve en nihayet, “suret mânânın aynıdır” noktasında kemale ermesi mevzuu, bilinmeyenden bilinenin veya tam tersi, bilinenden bilinmeyenin devşirilmesi… Karanlığın aydınlığa evrilmesi veya karanlıktan aydınlığa çıkılması… Güneşin batımı ile birlikte gündüzün gecede kaybolması ve ardından şafak sökümü ile birlikte karanlığın gündüzle buluşması… Ve bu durumu haber veren horoz ve onun temsil ettiği keyfiyet! Hadîsle sabit olduğu üzere, “Horoza sövmeyiniz, çünkü o namaz için uyandırır.” Tedaisi, “İstikbâl İslâmındır” mutlak müjdesi çerçevesinde anlam kazanan Üstad Necip Fazıl’ın Çile isimli şiirinden: “Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, / Yepyeni bir dünya etti hediye.”

Kartezyen koordinat sisteminde dik eksen y ile, yatay eksen ise x ile gösterilmektedir. Ye harfinin Arapça ebced değeri 10’dur…  “Dü: İki: 10”… Ye’nin 10, 10’un ise iki mânâsını veren “Dü” ile belirtilmesi, y ekseninin x eksenini de mündemiç olduğunu gösterir. Yani hemen her varlıkta veya hemen her şeyde düalizmin izlerine rastlamak mümkün. Nitekim müminde iman açık küfür gizli, kâfirde ise küfür açık iman ise gizlidir. Ne yaparsan yap, ne yöne dönersen dön, düalizmden kaçış yok! Hal böyle olunca da insan, ister iman (ruh) kutbunda olsun, ister küfür (nefs) kutbunda olsun, fark etmez, her iki durumda da zâtî keyfiyeti itibariyle küllî ruhun temsilcisi olarak anlam kazanmaktadır. Değil mi ki “insan, kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs kutuplarından birinden birini gerçekleştirmek üzere dünyaya gönderildi.” Mümin de kâfir de Allah’ın kuludur. Allah, topyekûn varlığın (ruh ve beden) sahibidir. Halk (beden) ve Emr (ruh), “Mutlak Varlık” olan Allah’ındır. 

Kartezyen veya dik koordinat sistemi… Dik, Türkçe’de bir sıfattır. Meselâ mekânın dik-yokuş olduğunu gösteren bir durumu anlatır. Dik, aynı zamanda “yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan”, “yatık durmayan, sert”, “sert, kalın, tok (ses), “sert (bakış), “ters, aksi (söz), “kaba, yersiz (davranış)” ve “birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş”mânâsınadır… Dik kelimesinin Arapça karşılığı mustakîm’dir. Diğer bir karşılığı ise horoz’dur… Müstaḳim (Müstakim: Kıyamdan. Doğru, istikametli… Eğri olmayan, düz, dik. Hilesiz, temiz.) veyadik (Dik: Horoz… Dîk: Darlık, sıkıntı. Gam. Kalbe sıkıntı veren.), doğru (Hak ve adalet); istiḳamet, (İstikamet: Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, namuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adaletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyanet ve akıl içinde yürümek… Allah’a kulluk etmek… Bir şeyin bir tarafa doğru uzanması… Yön, cihet.),dimdik durma, dümdüz gitme; kamet(Kamet: Namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan… Boy. Boy-bos. Endam… Kamed: Binanın temeli.). 

Müstakim, kym (kıyam) kökünden gelir. Kıyam: Ayakta durmak. Ayağa kalkmak… Ayaklanmak. İsyan… Ölümden sonra tekrar dirilmek… Bir işe başlamak, devam etmek… Satılan bir mal hakkında müşteri ile anlaşıp kararlaşma… Canlanmak… Kıyamet günü (mânâsına da gelir)… Namazın iftitah tekbiri ile rükû arasındaki ayakta durma kısmı… Kıyamet: Dünyanın yıkılıp harab olması. Her şeyin mahvolması. Dünyanın sonu ve mahşer meydanına bütün insanların dirilip toplanacağı zaman… Mecz: Büyük belâ… Fazla sıkıntı.

Kartezyen veya dik koordinat sistemi’nde x ve y bileşenlerinin kesişme noktasına (0,0) “başlangıç” veya “orjin” de denilmektedir. Kesişme noktası sıfır (0) olarak ele alındığında boşluk, halka, yüzük, hatem, son vs. “00” olarak alındığında hela, delik, ihtiyaçların giderildiği nokta vs. şeklinde de okunabilir. Daha evvel de söylendiği üzere, sözkonusu kesişme noktasında bileşenler 90 derecelik bir açı meydana getirir ki bu, Arapçada Sad harfinin de ebced karşılığıdır. Sad harfinin ebced değerinin “Üç Işık” mânâsına üzerinden “Abdülhakîm Koltuğu” mânâsına kadar giden durumlarla karşılaşılır. Oradan da SAD Sûresi (Davud Sûresi de denir, Kur’ân’ın 38. Sûresidir) üzerinden “Davud: 15: Hud-Kendisinde EHADÎ hikmet tecelli eden Peygamber: B.D.-İBDA…”(6) terkibine... Bu şekil bir bilgi notunu burada tekrar paylaşmamızın sebebine gelince o da şu: Ruh ve beden düalizmi, küllî ruh üzerinden belirli bir dengeye kavuşur. Horoz borcu dediğimiz şey tam da bu noktada anlam kazanır. Terazi iplerini kendinde toplayan halka misalinde olduğu gibi, terazi kefelerine istinad noktası teşkil eden temel kaidenin de horoz ile ifadelendirilmiş olması mevzumuz açısından çok önemlidir. Daha evvel ne demiştik, tekrar bakalım: Arş horozu ve oradan tevarüs ettirilmiş olduğuna kani olduğumuz haç veya çarmıh sembolü, (salib / saleb veya tilki, -Üstad Necip Fazıl’ın Çile isimli şiirinde geçen, “Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz” mısraı, oyun, hile, harb, cihad, “nefs ile mücadele” veya “riyazet” / mekr-i ilâhî / “Ettik size bir oyun”, âyet meâli / “İstkbâl İslâmındır” mutlak vaadi / halife / hükümdar / melik / “Malik hikmeti” / “Abdülhakîm Koltuğu” / Hazret-i Mehdi Aleyhisselâm), Te harfi üzerinden güneş feleği (Hz. İdris Aleyhisselâm ve Hz. İsâ Aleyhisselâm) ile doğrudan alakası ve haddı zatında, İlâhî Adalet çerçevesinde, (İBDA Mimarı’nın Haliç Kongre Merkezi’nde vermiş olduğu “Adalet Mutlak’a” isimli konferans ve oradan bütün dünyaya “yeni dünya düzeni”nin açık adresinin ilan edilmesi), Hükümdarlık mefhumu (İBDA Mimarı’na rüyada gelen mânâ: “Salih Mirzabeyoğlu Hükümdardır!”) üzerinden derin bir okumaya tâbi tutulsa yeridir. 
 
Dipnotlar
1-Kartezyen çarpımındaki her sıralı ikilinin Öklid düzlemindeki bir noktaya ve birinci dereceden iki değişkenli her bir polinomun düzlemdeki bir doğruya, birebir eşlenmesi ile oluşturulan cebirsel geometrik yapıya Kartezyen koordinat sistemi veya Dik eksenler sistemi adı verilir. Öklid geometrisinin bir modelidir. 
2-https://www.matematiktutkusu.com/tags/Kartezyen+Nedir/
3-http://guncelmatematik.com/kartezyen-koordinat-sistemi.html
4-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-byedi-sad-harfi-sad-sresi-53-h3435.html
5-Matematik ilminde 2 boyutlu bir yüzey üzerindeki bir noktanın veya 3 boyutlu bir uzaydaki (boşluktaki) bir objenin yerini belirlemek ve belirtmek için kartezyen veya dik koordinat sisteminden yararlanılır.
6-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-byedi-sad-harfi-sad-sresi-53-h3435.html


Baran Dergisi 634. Sayı