Bugün buralarda hava çok sıcak, sanırım oralarda da öyle. Umarım herkes iyidir.
Hakkında konuşulacak bir çok kompleks politik hadisenin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz.  ABD’nin İslâm dünyasındaki Müslüman ülkeler olarak görülen devletleri kontrol etmesinden bahsetmek istiyorum. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’i kontrol ediyorlar. Yemen’i de kontrol ediyormuş gibi görünüyorlar, oysaki durum hiç de öyle değil, Yemen’de bir hâkimiyetleri yok. Bu devletlerin politik olarak bir takım farklılıkları var. Bu koalisyon Müslüman Kardeşlere olan desteğinden dolayı Katar’ı ablukaya aldı. Müslüman Kardeşlere karşı olmak ve bu sebeple Katar ile ilişkilerini gözden geçirmek hususunda Mısır rejiminin bir takım yasal hakları ve geçerli sebepleri var. Mevzu bahis diğer devletlerin ise hiçbir geçerli sebebi yok. Tüm bunları söylerken Umman’ı dışarıda tutuyorum. Söz açılmışken Umman eski dışişleri bakanı çok zeki bir adamdı ve Arapların en iyi diplomatıydı.
Müslüman Kardeşler, çılgın yahut aşırı deli insanlar değil; İhvanı Müslimin ciddi ve önemli bir politik organizasyon. İyi yapılanmış, milletlerüstü ve siyasete yön verebilen bir organizasyon. Kurucusu Hasan el Benna, iyi bir öğretmen ve iyi bir Müslümandı. Müslüman Kardeşler gibi bir teşkilâtı kurmuş olması onun ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Parti kurdu, güçlendi, diplomasinin gelişmesini sağladı. İdeolojik bir oluşum olmamasına rağmen Sovyetler Birliği’ndeki Lenin’in Komünist Partisi gibi bir yapıya dönüşerek dünyaya yayıldı.
Mısır yönetimi, Müslüman Kardeşler’e sürekli saldırdı ve baskı altına almaya çalıştı. Arap Baharı’nın ardından İhvanı Müslimin seçim ile iktidarı ele geçirdi. General Sisi, Mısır devletinin refleksiyle bir darbe neticesinde yönetimi Müslüman Kardeşlerden aldı. Bu darbede Suudi Arabistan’ın tesiri de zaten biliniyor. Tüm bunlardan dolayı Mısır’ın uluslararası ilişkilerde atmış olduğu bu politik adımın mazur görülür bir tarafı var.
Bir diğer önemli etken de şu ki; Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne nazaran ekonomik olarak da sıkıntılar yaşayan bir devlet. Araplar arasında kurulan bu koalisyonun önemli bir parçası olarak ekonomik bir fayda sağlamanın da peşinde. Yani işin ucunda para var. Mısır-Suudi Arabistan ittifakı bugüne kadar para için herşeyi sattı. Öyle ki, Usame bin Ladin’i dahî sattılar.
Şimdi bir koalisyon ile Katar’a saldırıyorlar. Katar çok enteresan bir ülkedir. Katar ismini genellikle ekonomi haberlerinde duyarız. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile sınırları var. Esasında bu sınırların hiçbir hükmü yok. Bu sınırlar bölgedeki insanların birlikte hareket edebilmesini engellemek üzere çizilmiş sun’i sınırlardır. Büyük Britanya tarafından çizilmiş sun’i sınırlar; bunun asla unutulmaması gerekir. Amerika ise daha sonra devreye girmiştir. Batı’nın Doğu üzerinde Osmanlı’dan sonra tesiri olmaya başlamış ve artarak devam etmiştir.
Bugün, sınırları Batı tarafından çizilen devletler, ittifak hâlinde Katar’a saldırıyorlar. Saldırmalarının sebebi olarak ise Katar’ın İsrail Siyonizm’ine karşı mücadele eden Hamas ve Müslüman Kardeşler’e yardım etmesini gösteriyorlar. Bu çok absürt bir durum. Müslüman Kardeşler, tamamıyla yanlış anlaşılan bir organizasyon. Bugün bütün bir coğrafyaya yayılmış tek bir teşkilat var, o da Müslüman Kardeşler. Körfez’de, Suriye’de ve Irak’taki bütün gruplar iktidarı ele geçirmek için savaşıyorlar. Müslüman Kardeşler ise bunu yapmıyor.Buna mukabil terör örgütü olarak gösteriliyor. Bu tamamen bir yalandan ibarettir; Müslüman Kardeşler terörist değil, tamamen İslâmî politik bir teşkilattır. Fikirlerini tamamen desteklemek zorunda değilim, ama saygı duyduğum ve saygı duyulması gereken güçlü bir topluluk. Önceden, İslâm coğrafyasında Müslüman Kardeşler’e saygı duyuluyordu; fakat şimdi terörist olarak adlandırılıyorlar. İnanılır gibi değil.
Öte yandan, Katar bölgedeki en zeki ve iyi politikaya sahip devlettir. Irak Savaşı’nda çok doğru bir konumda durmuşlardı. Suriye’de de öyle… Gerçekten çok iyi bir diplomasiye sahipler. Açık görüşlü ve anlayışlı bir politikaları var ve bu bile onları karşılarında bulundukları devletlerden daha iyi yapmak için yeterli. Kapılarını yabancılara açarak nüfuslarını artırmaları da gayet akıllıca bir politikaydı. Birçok sektörde kendilerini gösterdiler; mesela futbol sektörüne dahî girdiler ve Fransa’nın en meşhur takımı Paris stGermain’i aldılar. Dünyaya bu şekilde açılmaları ve diplomasilerinin kalitesi, herkesle konuşabilme imkânına sahip olmaları onları güçlü kılmaktadır. Öte yandan Vehhabîlerden müteşekkil olan ittifak Amerika tarafından desteklenmektedir. Bilhassa Suudi Arabistan rejimi, Katar gibi açık fikirli bir yapıya sahip değildir.
Hepimiz bağımsız bir devlet olan Katar’ı ve Katar’ın bağımsızlığını sonuna kadar desteklemek zorundayız. Dünyanın bu karışık bölgesinde, Sünnî Türkiye’nin dışında bağımsız hareket edebilen tek ciddi devlet Şii İran’dır. Türkiye bile İran kadar bağımsız değildir. Dolayısıyla İran’da da bir takım saldırılar gerçekleştiriliyor artık. Böyle giderse daha büyük çatışmalar yaşanacaktır.
Bu meseledeki Türkiye’nin rolüne gelirsek. Gönüldaş Erdoğan’ın izlemiş olduğu politikaları takdir ediyor ve saygı duyuyorum. Müslüman Kardeşlerin sürekli yanında durdu. Bugün de Katar’ın yanında duruyor. Fakat şunu da söylemem gerekiyor ki, Erdoğan’ın Kürtler hakkındaki politikalarını tasvip etmiyorum. Kürtler ve diğer tüm etnik ve dinî azınlıkları da kucaklamalıdır Türkler.
Türkiye’nin etrafında bir ateş çemberi oluştu. Suriye ve Irak’ın ardından şimdi İran’da bir takım şeyler yaşanabilir. Böylece Türkiye’nin İslâm dünyasına ulaşması da engellenmek isteniyor. Katar mevzuu da Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Türkiye’nin Katar ile önemli ilişkileri var. Dolayısıyla Türkiye’nin de sonuna kadar destek vermesi çok doğru bir politikadır.
Ben de esasında Katar’ın bu mücadeleden muvaffak ayrılacağını düşünüyorum. Aslına bakarsanız o bölgede yaşayan tüm Müslümanlar birbirileriyle aynıdır. Pek bir farkları yoktur. Onları ayıran tek şey çizilen sun’i sınırlardır ve bu tür problemlerin üstesinden diplomasi ile gelinebilir.
Tabiî ki tüm bunlar yaşanırken, dünya üzerinde nefes alan ne kadar Müslüman varsa tamamının gözden kaçırmaması gereken en önemli şey İsrail’dir. Bu hadiselerin yaşanmasındaki Siyonist tesiri kesinlikle gözardı edilmemelidir.
Allahu Ekber…
11.06.2017
Tercüme: Faruk Hanedar
 
Baran Dergisi 544. Sayı