Aslında bu yazının başlığını: “Kenya’da Cami, Konya’da Minare, Somali’de Kurban, Soma’da Nakit Yardım Dağıtımı” diye atacaktım. Ama hem çok uzun olacak,  hem de kendimize bir övünme payı çıkar da riyaya bulaşırız diye sadece Kenya ve Konya ile yetindik. Evet, bu küçücük grup; gerçekten önce Kenya’da cami inşa eder ve her sene Somali ve çevresinde kurban kesip dağıtırken, üç dört sene evvel Soma’da vuku bulan büyük maden kazasına da maddi yardımı benimle ulaştırmıştı.
Onun için kafiyeli olan bu başlık, yazının içeriği ile öyle özdeşleşiyor ki, okuyunca bize hak vereceksiniz.
Ah şu bizim eski Türkiye’nin, 1960’lı yıllarındaki karakaş, karabaşlı ve ellerinde tahta bavullu genç işçi gücümüz, ümitsiz bir vaziyette “ver elini Almanya” deyip gurbet ellerde rızk peşine düşerken, bu günler kimin aklına gelebilirdi ki? Bugün uçsuz bucaksız Afrikalarda, ağarmış saçları, nasır tutmuş elleri ile cami, medrese, yetimhane açtıklarını, yoksullara kurban eti ve kuru gıda, elbise dağıttıklarını görünce, “siz neymişsiniz be atalarının asaletli ahfadı yaşlı delikanlılar”, demekten kendimi alamıyorum.
Hele bu yukardaki vasıfları taşıyan kişilerden birinin adı Ramazan olup, doğduğu yer de Konya… Çıraklık ve amelelikten sonra azim ve dürüst gayretiyle kendi işini kurarak patronluğa yükselince bu Konyalı Ramazan’ı kim tutabilir ki artık... Biz de onun peşine düşüp, “şimdi de ver elini Kenya” deyip atlamışız uçaklara, ümmet için bir şeyler yapalım diye... Yazının başlığına, Kenya’dan sonra Konya’da minare yaptırdığını da ilave etmesek olmazdı zaten... Gerçi Ramazan Bey bu gibi şeylerin ifşaına karşıdır amma, birinin de söylemesi lazım…
Efendim hikâye uzun; biz gurbetçiler çok fakirlik çekmiş kimselerdik, daha doğrusu en fakir aile çocuklarıydık. Kimimiz hiç okuma yazma öğrenemedik, kimimiz de başladığımız okulları yoksulluk nedeniyle yarıda bırakmak mecburiyetinde kaldık. Ama imanlı ve asaletli idik, en genç çağlarımızda geldiğimiz Almanya’nın ne ekşi birası enterese etti bizi, ne de sarışın kızları...
Çünkü atalarımız Futuhat seferlerinde koşarken atının heybesinden seccadesini, cebinden tesbihini, dilinden zikrini hiç eksik etmemişti. Gittiği yerde cami yoksa cami açmış, ilim yoksa ilim nakşetmiş, adalet yoksa adaleti vurgulamıştı. Aç biilaç, fakir-fukara varsa ekmeğini paylaşmıştı. Mademki biz o ataların neslindeniz, mademki Allah’a şükür imkânımız da oluştu, öyleyse bunu bir yerlerde infak etmeliydik.
Şems-i Tebrizi’nin dediği gibi yolda giderken arada bir arkamıza bakmamız gerekiyordu, nereden nereye geldiğimizi hatırlamak ve ona göre tavır alarak geçici hayatımızı Kur’an ve Sünnet ışığında “az-çok” demeden hayır ve hasenatla süsleme mecburiyetini hissetmek için. Zaten Allah (cc.) bize; “Ey iman edenler rükû edin, secde edin Rabb’inize de kulluk edin, iyilik ve hayır işledikten sonra da felaha (kurtuluşa) eriniz” diyordu.(1)
Almanya’da kaldığımız işçi yurtlarının bodrumlarını izinli-izinsiz mescidler haline getirdik. Zamanla o mescidler yetmeyince birçok meyhaneyi kiralayıp camiye çevirdik. Üç, beş, on derken, Allah Teâla; Afrika’nın Hind Okyanusu sahillerindeki Müslümanların bulunduğu Kenya’ya, camiler inşa etmeye, kurs ve yetimhane açmaya kadar aldı götürdü bizi. Yetmedi, Kur’an kursu, o da yetmedi, ilaç dâhil tüm önemli ihtiyaçlarının yanında hocalarının parasını ödemeye de bizleri mecbur etti. Bu Allah’ın nur yüzlü sabi sıbyan siyah melekleri...
“İşte bunlar hayır işlerinde koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler ‘” diyen ve sıratı müstakim gösteren Rabb’imize hamdolsun. (2) Üç hafta evvel açılışını yaptığımız Kur’an kursumuz, resimlerde görüldüğü gibi, dört sene önce inşa ettirdiğimiz caminin üstüne yapıldı ve şu anda üç yüz çocuk Kur’an ve din dersi öğreniyor. Hem de kendi lisanlarını konuşan hocalardan...
Bu seyahatimizde Kenya’nın baş şehri Nairobi’ye kadar gittik. Orada devletimizin elçiliğini ve din Ataşesi İsmail Bey’i ziyaret edip açtığımız cami ve medresenin din ataşeliğimize bağlanması için, değerli ataşemiz İsmail Bey’e yazılı olarak ricada bulunduk. Kendilerine Almanya’daki camimizi de diyanete bağladığımızı söyledik, hocamız bizlerle çok ilgilendi, buradan onu da selamlıyor ve Allah’ın mescidlerinin idamesi için yaptığımız teklifin acilen yerine getirilmesi için gayret göstermesini istirham ediyorum.  
Bunları işte bu Ramazanlar yaptı. Aliler, Veliler, Fahriler, Sabriler ve Sadiler yaptı. Almanya’daki camimizin tüm cemaati destek verdi. Ramazan gibi iş adamı olanlar çoğunu cebinden öderken, bu satırları yazan aciz gibiler de, “şucu, bucu” demeden kendi camilerinden toplayıp hayra aracı oldular.
Yazıyı sonlandırırken bu hayır davasının yılmaz erlerinden İş adamı Ramazan Çetin Bey’e, bulunduğu şehrin belediyesindeki meclis üyesi, bizimde genel kurban sorumlumuz Sadi Ünal kardeşimize, titiz gayretleri ve hizmet aşkıyla tanınan Selahaddin Güvenç dostumuza, buradan en derin saygılarımı sunuyor, Allah emeklerini boşa çıkartmasın diyorum. Hoşça kalın.
 
 İstifade Edilen Kaynaklar:
1-Hac Suresi: 77
2-Mü’minun Suresi: 61