Elem Çiçekleri Rembo'nun "şairlerin Tanrısı" diye nitelendirdiği bodler'in bütün şirlerinin toplandığı kitaptır.

 

***

Memleketimizde, bazı yazarlar onun şirlerini tercüme etmiştir fakat bazı istisnaları hariç diğerlerinin hepsi felakettir; resimde gördünüz vasfi mahir'in tercümesi nispeten en iyilerindendir kanatimizce.

 

***

 

"Fransız şair ve sanat eleştirmenidir. Fransız şiirine yeni bir titreşim getirmiştir. Onun şiiri toplumun bütün kurallarına geleneklerine karşı koyan başkaldıran bir şiirdir; töreyi yadsımadır; kötülüğe şeytana övgü bu yoldan bir erdeme yetkin bir güzelliğe gebedir. Deneme ve eleştiriyle de Fransız edebiyatını etkilemiş bir sanatçıdır. Baudelaire modern dünya şiirinin kurucularından biri sayılmaktadır. Onun Les Fleurs du Mal adlı tek şiir kitabı çeşitli milletlerin edebiyatını etkilediği gibi Türk edebiyatını da uzun süre etkilemiştir. 1821’de Paris’de doğdu. Mutsuz bir çocukluk geçirdi. Babası 1827′de öldü. 1839′da okuduğu okuldan disiplinsizlik yüzünden atıldı. Hukuk öğrenimi görmeye zorlanan Baudelaire, buna başkaldırarak Quartier Latin’de bohem bir hayatı seçti. Burada Frengiye yakalandı. 20 Yaşında Hindistan’a gitmek üzere yola çıktı. 1842’de Fransa’ya döndü. Sonradan metresi olan Jeanne Duval ile tanıştı. Babasının mirasını aldı ancak bu parayı hesapsızca harcadığı için ailesi miras hakkını geri aldı. Hayatı boyunca hep en uçlarda yaşayan şair henüz 46 yaşında frengi hastalığının da etkisiyle felç olarak öldü.

Baudalaire şöyle der: “Saygıya değer üç varlık vardır: rahip, savaşçı ve şair. Bilmek, 
öldürmek ve yaratmak. ‘Öteki insanlar yontulabilir ve işe koşulabilir insanlardır. Ahır için, yani meslek dediğimiz şeyleri yapmak için yaratılmışlardır.”

Onun için söylenenler:Baudelaire: kendisinin uçurum olduğunu hisseden adam. Baudelaire kendini bırakmaktan nefret eder. Sabahtan akşama kadar, tek bir saniye bile bırakmaz kendini. En ufak istekleri, en kendiliğinden gelen atılımları bile tutuktur, süzgeçten geçirilmiştir, yaşanmış olmaktan çok oynanmıştır.Jean-Paul Sartre Kuşku yok ki modernizm Baudelaire’le başlar; onunla, mevcut düzene ve geleneğe başkaldırı olarak anlaşılırA. Hauser Görülmeyeni gören gerçek bir bilici, ozanlar kralı, gerçek bir tanrı. Arthur Rimbaud"

 

***

 

Albatros
Tayfalar sık sık yakalar, iş olsun diye,
Koca deniz kuşlarını, albatrosları,
Keskin çukurlar üstünden kayan gemiye
Eşlik eden o kaygı bilmez dostları.

Ama bırakıldılar mı güvertelere,
O gök kralları ne sünepe, ne sarsak
Seriverir koca kanatlarını yere,
Yanlarında sürünen kürekler gibi, ak.

O kanatlı yolcu ne miskin, ne sümsüktür!
Ne çirkin, ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Bir pipoyla gagasını dürtükler kimi!

O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senlibenli, yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devce kanatları yüzünden.

 

Yukarıdaki tercüme kötülerine bir misaldir; hiç olmazsa "yeryüzüne sürülmüş yuhalar içinde/ Engel olur yürümesine dev kanatları" daha kuvvetlidir; zannediyoruz ne kastettiğimiz anlaşıldı.

 

***

 

Hatrımızda kalan bir şiirinin ilk mısraını burada paylaşalım: "ÖYLE ÇOK Kİ HATIRAM SANKİ BİN YIL YAŞADIM"