Kitaptan:


"Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi? 
-Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim. 
-Dostlarını mı? 
-Anlamına bugüne kadar kaldığım bir sözcük kullandınız. 
-Yurdunu mu? 
-Hangi enlemdedir, bilmem. 
-Güzelliği mi? 
-Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz. 
-Altını mı? 
-Siz Tanrı'ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim. 
-Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı? 
-Bulutları severim... İşte şu... Şu geçip giden bulutları... Eşsiz bulutları!"

 

***

 

Bu kitapta Bodler küçük hikayeler anlatır; aslında gerçekleri birazcık tahrif ederek Paris'in bir manzarasını sunar; kitabın sonunda Paris'i anlattığı bir kaç şiir de vardı; hatrımızda kaldığı kadarı ile, Paris'i anlatırken şöyle diyordu: "Ey kent, ağır, karanlık, nezleye tutulmuş sen!"