Esselâmü Aleyküm.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

İyiyim. Bir şey soracağım; gönderdiğim mektublar size, diğer avukatlara ve Ümit Yaşar Işıkhan’a ulaştı mı?

(Av. Yılmaz, kendisine ulaşmadığını, ancak Av. Hasan Ölçer’e ulaştığını söylüyor.)

Türkiye kaynaklı bu mesele hiç de normal değil.

Burada ve orada bir oyun oynanıyor. Dünyanın sonu değil tabiî ama dikkatli de olacağız.

Ümit Yaşar Işıkhan, bir seneden fazladır, hattâ iki senedir, beni cezaevinde ziyaret için verilecek izni bekliyor. Fakat nafile!

Fransa’daki avukatlarım da hâkezâ bir sürü problem yaşıyor. Artık beni sık sık ziyaret edemiyorlar meselâ. Gerçekten zor durumdayız.

Diğer yandan, Paris’teki Venezüella Büyükelçiliği’ne üç aydır ulaşan tek kuruş para yok. Kahretsin…

Sizin bana gönderdiğiniz şeyler geç ulaşıyor, benim size gönderdiğim şeyler ise hiç ulaşmıyor. Türkiye’de yayınlanan bu konuşmalarımdan hazzedilmiyor besbelli.

Bu söylediklerim, yaşadığım şeylerin hepsi değil, sadece küçük birer örnek. Neyse, sabretmek zorundayız.

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a. Bu arada, Türkiye’de herkesin iyi olduğunu, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun, meslekdaşlarının ve gönüldaşlarının Carlos’a çok selâm söylediğini ifâde ediyor.)

Güzel, güzel. Anlaşılan, orada her şey güzel ama bir tek mektublarımın size ulaşmaması kötü. Çok tuhaf şeyler. BARAN’a, AYLIK’a falan gönderdiklerim olsun ulaşsa bari.

Sabır, sabır…

Neyse, başlıyorum.

Hakkında konuşabileceğimiz çok şey var dünyada.

Öncelikle temas etmek istediğim mevzu, Kolombiya’da komünist kökenli FARC (Kolombiya Devrimci Silâhlı Güçleri) ile Kolombiya büyük burjuvazisinden gelen devlet başkanı Juan Manuel Santos arasındaki barış görüşmelerinin anlaşmayla neticelenmesi…

(Ç.N.: Carlos, dört yıl süren müzakerelerin ardından Kolombiya devletiyle FARC arasında on yıllardır süren savaşı bitirmek üzere 26 Eylül 2016’da taraflar arasında anlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlanan, ancak –kendisinin konuşmasından bir gün sonra- 2 Ekim 2016’da düzenlenen referandumda halk tarafından az farkla reddedilen barış sürecinden bahsediyor.)

Kolombiya’daki söz konusu büyük burjuvazi, bağımsızlıktan önce bile orada mevcuttu ve bağımsızlıktan sonra birkaç aile daha onlara katılmış olsa bile, hep aynı ailelerdir ülkeye hâkim olan.
Devlet Başkanı Juan Manuel Santos iyi bir pozisyon aldı bu meselede. Tabiî, gerillalara af getiren bu anlaşmayı kabul edecek ve bunu referandumdaki oyuyla gösterecek olan bizzat halkın kendisi. Neler olacak bilmiyoruz ama inşallah yeniden şiddete başvurulmadan sadece siyasî mücadele verilir bundan sonra. Ki bu şiddet de ABD hükümeti yüzünden, CIA yüzünden, ABD ile işbirliği yapan sağcı burjuvazi yüzünden başlamış ve bu noktaya taşınmıştır.

Neticede, 1932’den bugüne kadar devam eden dünyanın en uzun gerilla mücadelesidir, en uzun silâhlı mücadelesidir Kolombiya’daki. Öyle söylendiği gibi 1964’de falan başlamış değildir. 1932’den bu yana dağlarda her zaman silâhlı komünist gerillalar ve kurtarılmış bölgeler olagelmiştir, fakat her zaman bilfiil savaşıyor da olmamışlardır. 80 yıldan fazladır süren bir mücadeledir…

ABD hükümeti, ABD büyükelçiliği, CIA, ABD özel kuvvetleri, bunların binlercesi, Kolombiya’da yıllar yılı bir savaş yürüttü, işkence etti, bombaladı, saldırdı. Fakat bir türlü mağlub edemediler gerillayı. Çünkü ülke topraklarının her yanına yayılmış, “iyi tarafta” saf tutarak hem mahallî hem bölgesel hem millî hem de milletlerarası çıkarları temsil eden bir gerilla hareketiydi bu.

Sömürge döneminden bugüne uzanan burjuvazi için de -sırf burjuva oldukları için- mutlaka yabancıların ajanıdır denemez. Bu yüzdendir ki, bugün olduğu gibi, yaşanan katliamları durdurma kararı alanlar ve tüm Kolombiyalılara huzurla beraber demokrasi getirmek isteyenler çıkmıştır aralarından. Olacak olan da inşallah budur; öyle umuyorum.

Söz konusu barış sürecinde, Küba ile birlikte, içinde NATO üsleri olan bir NATO ülkesi olarak Norveç de önemli bir rol oynadı.

Norveç, dünyanın her tarafındaki barış görüşmelerinde rol oynayan bir ülkedir ve buna Filistin Direnişi’ni temsilen FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ile Siyonist İsrail devleti arasında gerçekleşen görüşmeler de dâhildir.

Ne oldu peki sonuç? İsrail, anlaşmanın hiçbir maddesine saygı göstermedi. Yaser Arafat ve Filistin Direnişi’nin bir bölümü bu tuzağa düştü. Arafat’a karşı çıkan Direniş unsurları da oldu ve maalesef onlar haklı çıktı.

Mahmud Abbas ile Şimon Peres, işte bu anlaşmanın imzalanmasında büyük rol oynadılar.

Geçtiğimiz günlerde [28 Eylül 2016] ölen o Şimon Peres ki, dünyanın en kötü savaş suçlusudur, -hani şimdi hep söyledikleri gibi- “insanlığa karşı suç işlemiş” en kötü suçludur. Öyle Şaron veya diğerleri değildir İsrail’deki en büyük savaş suçlusu; adını zikretmeye gerek olmayan işte bu suçludur.

Anlaşmayı imzalayan FKÖ lideri Yaser Arafat, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres, Nobel Barış Ödülü’nü aldılar sonra.

Mahmud Abbas, bu anlaşmada büyük bir rol oynadı demiştim, ama bunu tamamen iyi niyetle yaptı. Zaten anlaşmayı hazırlayan da Arafat veya Rabin değildi. Mahmud Abbas ve diğerleri bunu hazırlamış, Arafat ve Rabin ise sadece tasdik edip imzalamıştı. Ne var ki, Filistin tarafının eline geçen hiçbir şey olmadı sonunda.

Bu da Nobel Barış Ödülü’nün nasıl adaletsizliğe, birtakım oyunlara ve politik manipülasyonlara âlet edildiğinin bir diğer delili. Kaldı ki, diğer Nobel ödülleri İsveç’te verilirken, Nobel Barış Ödülü Norveç’te verilmektedir.

Şimdi Kolombiya’daki komünist gerillalarla devlet yetkilileri için de söz konusu barış süreci dolayısıyla Nobel Barış Ödülü verilmesi konuşuluyor.

(Ç.N.: Carlos’un sözünü ettiği gelişme, Kolombiya’daki barış sürecinin referandumdan red kararı çıkması dolayısıyla sekteye uğramasından sonra askıya alındı ve Kolombiya’daki taraflar Nobel Barış Ödülü adaylığından çıkarıldı.)

Yeri gelmişken; Kolombiya’da küçük, güçlü ve ajan bir sınıf vardır. Ortadan kaldırılması gereken bir sınıftır bu; tekrarlıyorum, ortadan kaldırılması gereken bir sınıftır. Bunlar, Venezüella’nın bağımsızlık mücadelesinin liderlerini katletmiş kişilerdir. En başta da Simon Bolivar’ın kurtuluş ordusunun en yüksek rütbeli subayını, Mareşal Sucre’yi katletmiş kişilerdir. İşte bu insanlar o günden bugüne Kolombiya’da iktidardadırlar ve Simon Bolivar gibi bir insan bile kendisini de öldürmek isteyen bu insanlardan kurtulmak için kaçmak ve saklanmak zorunda kalmıştır. Her yerde büyük saygı gören ve tüm dünyaya örnek gösterilen Bolivar gibi bir insana dahi bunu revâ görmüşlerdir.

Şimdiki Kolombiya Devlet Başkanı Santos da bunların arasından çıkmıştır gerçi ama o barış yapmaya karar vermiştir artık.

(Carlos, babasının 1959-1960 yıllarında 300 kadar genç Kolombiyalı subayla birlikte Kolombiya’da yapmayı plânladığı askerî darbeden bahsediyor, fakat bir kısmı sağcı ama ülkedeki yozlaşma ve yolsuzluğa karşı çıkan bu genç subayların sonuçta başarısızlığa uğradığını söylüyor.)

Tekrar Filistin Direnişi’ne dönersek; bu direniş sadece işgal edilmiş Filistin topraklarıyla sınırlandırılamaz. Dünyanın her tarafında sürecektir ve zaten dünyanın her tarafında da sürmelidir.

Bu direnişte ben de küçük bir rol oynadım. Diğer yerlerle birlikte, çoğunlukla Avrupa’da oynadığım bir roldü bu ve kendisiyle gurur duyduğum bu rol bakımından vereceğim bir bilgi de şudur ki, Avrupa’daki savaşımızdan sonra hayatta kalan lider kademesinde tek insan benim.

Avrupa’da lider pozisyonunda operasyon yürüten direnişimizdeki diğer herkes ama herkes katledildi. Benim kumandam altındaki komandolardan ise sadece biri yaralandı, bunun dışında, diğer herkesi katledilmekten kurtardım.

Filistin Direnişi’nin Avrupa’da verdiği efsanevî savaşın hayatta kalan bir ferdi sıfatıyla konuşmam gerekirse; Avrupa’da verdiğimiz bu savaş, dünyanın Filistin halkının haklarını tanımasını sağlamıştır.
Bu vesileyle, -siyasî birtakım mülâhazalarla- Peres’in cenazesine katılan Mahmud Abbas, 1972’deki Münih Operasyonu’nu –Arafat’ın bilgisi dışında- finanse eden adamdır. Ki bu da şeref olarak ona yeter. Bunun ne reklâmını yapmış ne de bundan bir çıkar sağlamıştır. Devrimci bir insan olmayabilir ve tarihî birtakım hatalar da yapmış olabilir, ama sonuçta Filistinli bir vatanseverdir o.

Kumandan Mirzabeyoğlu’na ve artık hepsi serbest bırakılması gereken mahpus gönüldaşlara çok selâm söyleyin benden.

Allahü Ekber.
 
1 Ekim 2016
 

Baran Dergisi 508. Sayı