Korona virüs çerçevesinde yaşanan bir biyolojik savaşın başlangıcında bulunuyoruz. Türkiye’de henüz tesbit edilmiş bir vaka olmamasına mukabil çevresi sarılmış vaziyette. İtalya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde vaka tesbit edildi. İran’da sorun her geçen gün daha da büyüyor. Elbette ABD ve Kanada’da da korona virüse yakalanan insanlar görüldü. Esasında neler yaşandığını, belirtilen rakamların doğru olup olmadığını bilemiyoruz. Yine de binlerce insanın enfekte olduğundan ve bunların bazılarının hayatını kaybettiğinden haberdarız. Ölüm sayısı çok fazla ve her geçen gün artıyor. 

Bu hususta üretilen komplo teorilerine inanmıyorum, bunları üretmek işin basitine kaçmak. Nihayetinde dikkatli olmak gerekiyor. Birbirimizi kontrol etmeliyiz. Cezaevindeki insanlar da kontrol edilmeli. Hülasası insanlar ölüyor, sağlığımıza özen göstermeliyiz. Hususiyetle Suriye, Irak ve Türkiye’deki gönüldaşlarım bu hastalığa yakalanmamak için dikkatli olmalı.

Yine bu mevzu etrafında Türkiye ve Başkan Erdoğan ile alâkalı mühim bir mevzuya temas etmek istiyorum. Erdoğan, Türkiye’nin M. Kemal’den sonraki en önemli lideri. İdeolojik değil, objektif bakarsak bunu rahatlıkla görürüz. Buna mukabil, kendisi son seçimlerde büyük şehirler ile birlikte psikolojik üstünlüğü de biraz kaybetti. Ülkedeki Kürt meselesi problem olmaya devam ediyor. Kuzey Suriye’nin İdlib bölgesinde aktüel problem devam ediyor. Açıkçası bu hususta Türkiye, bölgeye barışı getirme çabası bakımından berbat bir durumda. Elbette Suriye’de farklı ideolojilere mensup savaşçılar ve gruplar var. Bunlar Suriye’de kalmak istiyorlar. Türkiye ise bunların bazılarına karşı tavır alıyor. Türkiye’nin tarafında yer alanlar açısından bir problem yok. 

Türkiye, aşmak zorunda olduğu bir trajediyle de karşı karşıya. Türkiye’de dört milyon civarında mülteci bulunuyor. Bu mülteciler iki kategoride değerlendiriliyor. Siyasî mültecilerin ekserisi Suriye sınırından ve Irak sınırından geçenler ve bunların da büyük kısmı kamplarda bulunuyor. Türkiye bir taraftan onların temiz su, yiyecek ve tıbbî malzeme ihtiyaçlarını karşılamaya, diğer yandan ise ülkelerine dönmelerini sağlamaya çalışıyor. Diğerler mülteci grubu ise Afganistan gibi ülkelerden gelen siyasî olmayan mülteciler. Türkiye, onları orada tutmak istemiyor. Bu çerçevede bir karar alarak onları Avrupa’ya göndermek için harekete geçti, Avrupa ise mültecileri kabul etmiyor. Yunanistan geçmemeleri için sınırı kapattı. Orada bu masum insanlara zulmediliyor, birçoğu deniz üzerinden Yunan adalarına geçmek için eziyet çekiyor. 

Beş-altı sene evvel mülteciler Türkiye’ye gelmeye başladı, bu sayı her geçen gün arttı. Çok fazla mülteci var. Nüfusun azaldığı Avrupa’da birçok ülkenin demografik yapısını değiştirecek kadar mülteci mevcut. Eğer Avrupa ülkeleri onları kabul etmek istemiyorsa, Türkiye’nin istediği şartlara uymak zorunda. Erdoğan, bundan evvel mültecileri tutmak için vaad edilen yardımların yapılmaması sebebiyle sorunun artık para ile çözülmeyeceğini, AB’nin onları uluslararası yasalar çerçevesinde kabul etmek zorunda olduğunu söylüyor. Artık mültecilerin Türkiye’de tutulabilmesi için AB’nin milyarlarca dolar para ödemesi gerekiyor. 

Suriye, Irak ve tabiî ki Afganistan’da, ABD’nin öncülüğünde NATO’nun yürüttüğü politikaların bir neticesi mülteci problemi. Bu saldırılarda Afganistan, Irak ve Suriye’de milyonlarca insan öldürüldü, milyonlarcası memleketlerini terk etti. Dolayısıyla Almanya ve Fransa gibi AB ülkeleri ve Britanya bu krizde üzerine düşen sorumluluğu almalı ve Türkiye ile dayanışma içinde olmalı. Aksi takdirde Başkan Erdoğan illegal yollarla da olsa mültecileri Yunanistan üzerinden bir şekilde AB sınırları içine gönderecek. Avrupa ülkeleri kendilerine ihanet ediyorlar. Çünkü, mültecilerin yüzde 99’u fakir insanlar. Kriminal tipler değiller. 

Elbette korona virüs tehlikesi bu insanlar için de mevcut. Türkiye’deki mülteci kampları risk altında. Buralarda insanları terörize etmenin hiçbir mânâsı yok. Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri Türkiye’ye hiçbir yardımda bulunmadı; fakat en azından ekonomik olarak Türkiye’nin istediğini vermek zorundalar. Erdoğan, AB ülkelerinin bu tavrını, bazı mültecileri sınırlara göndererek protesto ediyor. Türk ordusu, Suriye’nin kuzeyindeki milyonlarca insanın Suriye’de kalmak istememesi sebebiyle orada bulunuyor. Bu insanlar siyasî iltica talebi yerine getirilerek Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilebilir. Tüm Türk halkı Başkan Erdoğan’ın arkasında kenetlenmeli ve onu desteklemeli. Siyasî ideoloji ve parti farkı gözetmeksizin bu yapılmalı, çünkü bu kriz herkesi etkileyecek. 

Memleketim Venezüella’da korona virüs ile alâkalı bir problem henüz yok; fakat ilerleyen süreçte olabilir. Bu işin arkasında CIA yahut Mossad’ın olduğuna dair üretilen komplo teorileri saçmalık. Bu son derece zor bir ihtimal, çünkü bu tüm ülkelere yayılma ihtimali olan bir şey. Sebebi özel uluslararası kapitalist ilaç şirketleri olabilir; fakat bir sağlık krizi çıkarmak sakat bir düşünce. Yine de, tüm insanların memleketlerinde sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanabileceği sosyal bir sistem inşa edilmeli. Devletler ilaç endüstrilerini millîleştirmeli. Bu şirketlere her yıl milyarlarca dolar aktarılmamalı. Sadece Müslümanlar için değil, Hıristiyanlar, Yahudiler ve tüm insanlığın geleceği açısından bu son derece mühim.

Fransa’da cezaevinde bulunuyoruz. Umarım salgın burayı da etkilemez. Gerçekten bu krizler sebebiyle dünyanın sonunda olduğumuzu düşünüyorum. Milyonlarca insanın bu salgına yakalanıp hayatını kaybetmesinden korkuyorum. Bu krizden çıkabilmek ve insanlığı kurtulabilmek için Resûlullahın yolunda Allah’a sığınmalı, insan gibi davranmalı ve cennet için mücadele etmeliyiz.
 
Allahü Ekber!
07.03.2019



Baran Dergisi 687.Sayı