Çin’de ortaya çıkan Korona virüsü hakkında kısa bir değerlendirmeyle başlayalım. Bu virüs ilaç üretim endüstrisi tarafından geliştirildi. İnsan tabiatına bu şekilde zarar veriliyor, daha sonra ise sözde tedavi edilmeye çalışılıyor. Artık hasta olmak tabiî bir vaziyet olmaktan çıktı. Çin’in çok fazla bilinmeyen bir endüstri bölgesinden yayılan bu virüsün bir takım global ekonomik yansımaları da olacaktır. Bunun ekonomik neticelerini gelecek günlerde göreceğiz; fakat şu an dünyanın her tarafında bu virüse rastlanması mümkün. Bizler hapishanedeyiz, buradaki bir insan enfekte olursa nasıl bir manzara ile karşılaşacağız bilmiyorum. Zannediyorum berbat olurdu. 

Bu konudaki haberlerin oyun veya manipülasyon olduğunu ise düşünmüyorum. Kimya da paraya dönüştürülen bir ekonomik sömürü aracı olarak kullanıldığı için zaman zaman böyle hastalıklarla karşılaşıyoruz. Bu kapitalizmin ne kadar kötü bir sistem olduğunu da bir kez daha gösterir. Koronavirüsün sosyalist bir rejime sahip olmasına mukabil son dönemde müthiş bir kapitalist ekonomik büyüme yakalayan Çin’de ortaya çıkması da ironik. Başta Çin’de ardından da diğer ülkelerde yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesinden korkuyorlar. Çin’den kaçmaya çalışan insanlar virüsü diğer ülkelere taşıyorlar, Kuzey Amerika ve Avrupa başta olmak üzere bir çok ülkede enfekte olmuş insanlara rastlandı. Ümid ediyorum, kendimizi muhafaza edebiliriz ve bu salgın durur. 
***
Yıllar önce, Venezüella’da kendisine sığınan insanların veya suçluların iade edilmemesinin bir gelenek olduğunu belirtmiştim. Chavez döneminde bu gelenek sebebiyle Venezüella’ya ajanlar, kriminal tipler nüfuz etmeye başladı, bununla birlikte gerillalar da Venezüella sınırında faaliyetler gösterdiler. Elbette Chavez harika bir adamdı, cesur ve dayanışmacı bir liderdi; fakat iyiliği bazı yanlışlara da sebebiyet verdi. Chavez, Kolombiyalı gerillalara yakın bir siyaset seyretti. ABD dahi Venezüella’da bulunan Kolombiyalı gerillalar meselesine dahil edilmek istendi. Buna mukabil Chavez bu hususta uzlaşmaya yanaşmamıştı. Bu gerillalar Venezüella sınırından Kolombiya’ya geçiyorlardı. 

Mahkûm iade konusunda, Venezüella tarihinde sadece bir örnek var. 1950’lerde Kolombiyalı gerillaların lideri teslim edildi. Kolombiya sınırının Venezüella tarafında faaliyet gösteren gerilla liderini Kolombiya istedi. Perez Jimenez döneminde, Venezüella’nın prensiplerine aykırı bir şekilde, bu Kolombiyalı gerillaya ihanet edilerek Kolombiya’ya teslim edildi. Dönemin başkanı Jimenez onu Cristobal’dan Kolombiya’ya gönderdi. Kolombiya’da kendisi tutuklandı.

Bu ihanete karşın Carlos Andrez Perez, döneminde dahi onlara çeşitli imkânlar tanınmıştır. Perez ailesi Kolombiya’nın geleneksel soluna mensup bir aileydi. Kendisi de Venezüella’da doğmuş bir Kolombiyalı olarak 1970’lerde Venezüella devlet başkanı oldu. İşte Venezüella tarihinde kendisine sığınan birinin iade edildiği ilk örnek budur.

Bugün bunlardan bahsetmemizi zaruri kılan bir vaziyet mevcut. Kolombiya genel meclisinde senatörlük yapan genç bir Britanya kökenli kadın vardı. Kendisi sağ görüşe mensup birisi, devrimci değil. Geçtiğimiz aylarda aniden tutuklanarak ve cezaevine gönderilmişti. 

Kolombiya daha önce bağımsızlık için mücadele eden insanlara karşı Venezüella’dan iade talebinde bulunuyordu. Eski fakir gerillaları da çıkarlarını korumak için hâlâ öldürmeye devam eden bir devletten bahsediyoruz. Şimdi de, mecliste çoğunluğu elinde bulunduran bir partinin senatörlüğünü yapan, önce hapsedip daha sonra ellerinden kaçırdıkları bu kadının iadesini talep ediyorlar. Merlano isimli bu eski senatör Kolombiya hapishanelerinden bir şekilde kaçarak Venezüella’ya geldi ve burada yakalandı. Bu hadise büyük tartışmalara sebep oluyor. Esasında bu mesele Kolombiya rejimindeki yozlaşmanın aynadaki aksi niteliğinde. Kolombiya’da hükümet tarafından her gün cinayetler işleniyor. Uyuşturucu çeteleri ülkede cirit atıyor. 

Venezüella’nın prensip olarak kendisine sığınanları iade etmediği gerçeğini bir tarafa bırakarak meselenin can alıcı noktasına gelelim. Elbette Kolombiya, kaçırdığı bir mahkûmun iadesini talep edebilir. Fakat problem şu ki; Kolombiya Venezüella’nın meşru hükümeti olan Maduro idaresini tanımıyor. Esasında başta ABD ve AB devletleri olmak üzere bir çok devlet Maduro hükümetini tanımıyor. Mevzu bahis devletler Guaido hükümetini tanıyorlar. Maduro, kanunî olarak Merlano’yu iade etmek veya etmemek kararını alma hakkına sahip; fakat Kolombiya rejimi Venezüella’ya açıktan düşmanlık ediyor. Venezüella’nın resmî hükümetiyle irtibatları yok. İşin Fransa ve diğer ülkeler için de geçerli olan komik tarafı; elçilikler yerinde duruyor, çalışanlar duruyor, her şey yerinde duruyor, fakat meşru hükümet muhatap alınmıyor. Bu tam mânâsıyla bir tutarsızlık.

Venezüella’da ABD’ye yakın isimlerin iktidarda olduğu dönemde dahi kendisine sığınan kişi iade edilmemiştir. Buna Kolombiyalı gerillalar da dahildir. Üstüne hiç beklenmedik zamanlarda kendilerine büro açma imkânları dahî tanınmıştır. Bu hoşgörü Venezüella’nın prensibi ve geleneğidir. 

Kolombiya ile Venezüella ilişkileri iki ülke açısından da çok önemli. Çünkü iki ülke halkı birbiriyle akrabadır. Hâlâ Venezüella’da milyonlarca Kolombiyalı bulunmakta, aynı şekilde Kolombiya’da da Venezüellalılar. Üstüne Merlano, Kolombiya halkı tarafından seçilmiş bir senatör. Ümid ediyorum, Kolombiya bu yanlışlarından döner.
 
02.02.2020

Baran Dergisi 682. Sayı