Renk, ışığın cisimlere çarptıktan sonra gözümüzde bıraktığı etkiye denmekte. Biz, cismi aldığı ışıkla birlikte, aksettirdiği renkte görürüz; yâni renkler, ışıkla zâhire çıkar ve görünür. Renkler, süregelen yaşamın ana unsurlarından... Ve hayatımızdaki yeri oldukça mühim; öyle ki, bazen sadece renklerle konuşuruz. Nihayetinde renklerin siyasî, ahlâkî, dinî, ilmî, psikolojik yahud mitolojik binlerce mânâsı var. Diğer taraftan renkler, dış yüz çehresinden eşyanın görünüşünü belirleyen en güçlü estetik unsur.

“Suret” hikmetinin aynı olan hakikat: Renk olmadan mânâlar ebediyyen tecelliye gelmez.i Sır idraki; “İnsanlar ışığı görmez ancak ışıkla görür.” Renkler ışıkla zuhura gelir. 

Renkler, sarı, yeşil, kırmızı, mavi, lacivert, turuncu ve mor olmak üzere 7 adet. Bunlardan mavi, kırmızı ve sarı ana renk. Ana renk, yâni herhangi bir karışımdan elde edilemeyen renk. Mavi bu mânâda özel ve incelenmeye değer...
Arapça mâ-î/mâvî kökünden olan “mavi” kelimesi, suya ait, su gibi, su rengi, mavi mânâlarına gelmekte. Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ü Lugati’t Türk’ünde mavi kelimesi yerine çaqır (çakır) kullanılmakta. Kürtçede ise “şin” kelimesi ile karşılanmakta. RGB renk sisteminin üç ana renginden en kısa dalga boylu olanı. Bulutsuz gökyüzünün rengi, yeşil ile menekşe rengi arasında bir renk.

Antikçağ Yunan’ında ve klasik Latincede mavi rengi adlandırmada oldukça rahatsız edici bir güçlük söz konusu. Bu dilde “mavi” için birçok terim bulunmakta; caeruleus, caesius, glaucus, cyaneııs, lividus, venetus, aerius, ferreus. Ancak bunların hepsi çok anlamlıdır, renk açısından belirsizdir ve kullanımda tutarsızlık sergilemektedirler. Bunların başında, içlerinde en az rastlanılan olan ve etimolojik olarak balmumu rengi cerayı (beyaz, kahverengi ve sarı arasında bir renk) çağrıştıran, önce yeşilin yahud siyahın bazı tonlarını belirtip sonra mavi dizisinde özel bir yer edinen “caeruleus” gelir.  Bu da daha sonra, biri Germen dillerinden (blavus), diğeri Arapçadan (azureus) gelen iki yeni sözcüğün maviyi belirtmek üzere Latince sözcük dağarcığına girmesini kolaylaştıracaktır. Almanca’dan “bleu” (blau) [mavi] ve Arapçadan “azur” (Çlazavard) [gök mavisi].ii

Mavi renk için kelime geliştirenler, BİLİNEN en eski kültür olan Mısırlılardır ve mavi boyayı icat eden de onlar. Mısırlılar, bakır silikatlarla göz kamaştırıcı mavi ve mavi-yeşil tonları elde etmiş, çoğu zaman onlara camsı ve değerli bir görünüş sağlayan sırla kaplı küçük eşyalarda (heykeller, heykelcikler, boncuklar) kullanmıştır. Ayrıca mavi, Mısırlılar için kötü güçleri uzaklaştıran yararlı bir renk olmakla beraber, ölüyü öbür dünyada korumak amacıyla cenaze törenleriyle de ilişkilendirilmiştir.
İbda Mimarı’ndan: “Mâî: Su cinsinden. Akıcı, su renginde. Mâvi... Mâî: Mim+elif+ye... 40+1+10=51... Işık: Elif+şın+kaf... 1+300+100=1401... Mâvi ışık: 4052.”iii

“Mavi: Kelime-i Tevhid’e işaret eder. Süryanice, GAVN ŞAYO-Gök mavisi. ‘Kelime-i Tevhid nuru.’”iv
Mavinin “suya ait, su gibi” tanımlanışından mülhem, İbda Mimarı’nın şu ifadesi hatırda: “Biz, su gibi bir keyfiyetin malikiyiz; buhar oluruz, buz oluruz. Fikirse fikir, kavgaysa kavga; her şartta geçerli bir hassaya sahibiz...” Bu çerçevede “mavi renk” Büyük Doğu-İbda davasında oldukça önemli bir yere sahip. Üstad’ın Çile isimli şiirinden: “Her gece rüyamı yazan sihirbaz/ Tutuyor önümde bir mavi ışık.” ve başka bir yerde bunu açıyormuşçasına devam ediyor: “Eflâtun, bir İDELER ÂLEMİ düşünüyordu; bu âlemde mevcut her şeyin orada sureti var... Anlıyorsun değil mi?.. Hocası Sokrat, fikirlerini, bir ışık görüyordu, ona tasvib ettiriyordu... Böyle, mavi bir ışık görüyordu!”v 
Bayrak; bir fikrin, devletin ve inancın simgesi. Belli bir topluluğu remz eden surete bürünmüş mânâ. Büyük Doğu-İbda mânâsının bayrakta temsili; mavi zemin üzerinde beyaz renkte üç hilal ve yıldız. Mavi zemin, her tarafı kuşatan gökyüzünü “Büyük Doğu”nun ulaşabileceği fikir ve aksiyon sahası olarak gösterirken, aynı zamanda denize tevafuk eden yönüyle de ayrı bir keyfiyet belirtir. Denizin dil ve kâmusla, dil ve kâmusun ise ilim, hikmet ve kültürle yakın alakası malum. Bu cihetle mavi, topyekûn dünyayı saran mavi gökyüzü ile beraber, devasa bir dil ve kültür binasını, ilim ve hikmet deryasını yâni İBDA Hikemiyatını işaret eder. Üç Hilal-Üç Işık ise birçok tedâisi olmakla beraber “Kur’an, Sünnet, Sahabe topluluğu (icma) ve bu üçe nisbeten yıldız hükmünde âlimler”, “üç kıta ve onlara yol ve istikamet gösteren ışık unsuru yıldız (İbda)”, “İslâm, İmân, İhsân ve bu dairede gökteki yıldızlar sahabe” ve saire mânâları sembolize etmekte...  
Felsefe ve hikmet dünyasında mavi renk: Sokrates’in fikrine hayat veren ışığın rengi. Mavi ışık... Sokrates’ten başkasının görmediği ve ondan başkasına görünmeyen, yaşadığı dönemde varlığı sadece Sokrates tarafından iddia edilen bu ışık, Sokrates’in fikirlerinin “ışık unsuru”dur. O olmadan fikir beyan edemez, konuşamazdı. O olduğu zaman ise en isabetli ve derin düşünceleri üretebilir, saatlerce hatta günlerce konuşabilirdi. Bir nev’i mavi ışık, Sokrates’in “fikirlerinin doğruluğunu tasdik ettirdiği” bir “şey”di. 

“Ve mavi ışık: 24 asır önce zehir içirtilerek öldürülen Sokrat’tan, 24 asır sonra, onun gördüğü mavi ışık?” İbda Mimarı’nın O’nun dediği; Necip Fazıl Kısakürek.
Psikolojide mavi renk: Gökyüzü ve denizin simge rengi ve insan psikolojisi üzerinde rahatlatıcı bir etkiye sahip. İnceliğin ve nezâketin rengi olmakla beraber, mavi renk aynı zamanda ciddiyet, güvenilirlik, “ibdaî oluş-benzersiz bir şey ortaya koyma” ve idealizm gibi hususiyetler taşır. Yine tonları da değişik etkiler meydana getirir: Çivit ve gece mavisi yatıştırıcı, açık mavi huzur verici, duygusallığı ve duyarlılığı ortaya çıkarıcıdır. Deniz mavisi düzen ve disiplini temsil ederken, koyu mavi ve lacivert ise sonsuzluğu, otoriteyi simgeler. 
Yaşam alanında, oturma odası yahud kütüphanelerde hatta hastane odalarında mavi renk oldukça çok kullanılmakta ve sakinleştirici, bir nev’i tedavi edici özelliği ile hemen herkes tarafından tercih edilmektedir. Renklerin terapik etkisi vardır. Mevzumuz mavi renk olduğu için İbda Mimarı’nın “Telegram” adlı eserinden sadece mavi renge ait kısa bir misallendirme yapıp geçelim. Anlatımın öncesi eserden takip edilmek üzere: “Bu duruma geldiğinizde baş ağrısından şikâyetçi olan kişiyi karşınıza oturtarak gözlerini kapatıp kendisini serbest bırakmasını söyleyin, sonra ellerinizi hastanın başına önünden ve arkasından 5 cm kadar yaklaştırın. Aslında, ellerinizi hastanın başına temas ettirmenizde de hiçbir sakınca yoktur. Bu pozisyonda ritmik olarak nefes vermeye devam edin ve her nefes verişinizde, ellerinizin hastanın kafasına serinletici mavi renk enerjisi ilettiğini hissedin. Mavi renk, sahip olduğu olumlu özellikler sebebiyle, hastayı sakinleştirip, vücut fonksiyonlarını dengeleyecek ve ağrısını dindirecektir. Bu özelliklerinden dolayı mavi renk enerjisini ‘renkli aspirin’ olarak isimlendirebiliriz.” vi

Cinsiyet olarak da genelde kız çocukları pembe, erkek çocukları ise mavi ile özdeşleştirilir. Bu arada rüyada mavi renk görmek bazı âlimlerce aile saadeti ile tabir edilir.
Oğuz Kağan Destanı’nda mavi: Oğuz kağanın yüzünün mavi olması, birinci eşinin gökten inen mavi bir ışıktan çıkması, ordusuna kılavuzluk eden kurdun mavi renkte olması oldukça dikkat çekici. Malum olduğu üzere Türk kültüründe gök kelimesi “Gök Tengri, gök kurt (Bozkurt), gök boynuzlu keçi, gök öküz, gök Türk” gibi semavî kavramlar olarak karşımıza çıkar. vii

Şamanizm’de koyu mavi doğuyu, kızıl (kırmızı) güneyi, beyaz batıyı, siyah ise kuzeyi simgelemekte.
Batı’da mavi renk: Batı’da, Yunan ve Roma’da mavi renkten bahis çok az. İlmî tartışmalara bakılınca görülen, Yunan ve Roma’nın bu rengi bilmediği yahud fazla değer vermeyip kullanmadığı. İkincisi daha makul... Yunanistan’da bazen çok renkli olan mimaride ve heykelde, (Parthenon’daki bazı frizler gibi) üzerinde figürlerin yer aldığı zeminin rengi mavi olsa da daha az değerli ve daha seyrektir. Hâkim renkler kırmızı, siyah, sarı ve beyazdır, ki bunlara altın sarısını da eklemek gerekir. Romalılar, Yunanlılardan daha çok, maviyi doğulu ve barbar bir renk olarak görür; onu cimriliği temsilen kullanırlar. Onlara göre, ışığın rengi hiçbir şekilde mavi değil, beyazla yahud altın sarısıyla birleştirilmiş kırmızıdır.viii
Hristiyan ortaçağında rengin ışık mı yoksa madde mi olduğu oldukça tartışılmıştır. Nihayetinde kilise için oldukça önemli olan bu kararın neticesine göre hareket edilecektir. Eğer renk ışıksa “ilâhîdir” denilip kilisede kıymet verilecek, yok eğer madde ise “hiledir-haramdır” denilip kiliseden çıkarılacaktır. O döneme kadar maviden bahis yok. İncillerde sıkça geçen safir ile özdeşleştirilen mavi, 12. yüzyıl sonunda “ilâhîdir” hükmü ile kiliseye girer. Bu yüzyılda Hz. Meryem mavi ile ilişkilendirilir. Bilhassa pelerinlerinde olmak üzere, mavi renk kullanılmaya başlanır ve artık Hristiyanlarca en sevimli, beğenilen renk olur. İlerleyen dönemde, 13. yüzyılda, Fransa’da Hz. Meryem’in iki simgesi “mavi ve zambak” krallığın armasında birleştirilir. Batılı Hristiyan ülkeler Fransa’yı takip eder ve mavi renk kralların, prenslerin, soyluların rengi haline gelir. Avrupa Birliği’nin bayrağı günümüze bakan yönüyle açık bir misâldir. Mavi zeminde 12 yıldız. İlk zamanlar bu yıldızların 12 üye devleti temsil ettiği sanılmıştı. Ancak 12 sayısının Hristiyanlarca oldukça kutsal bir karşılığı var: 12 ay, 12 saat, Hz. İsa’nın 12 havarisi, Yahudi kabilelerin sayısı 12, 12 burç ve Eski Ahit’teki 12 Patrik ile Yeni Ahit’teki 12 Havari... Bundan daha ötesi “gökte ulu bir belirti görüldü. Güneşi kuşanmış bir kadın, ayaklarının altında bir ay, başında 12 yıldızdan bir taç”. Mavi zemin ise Hz. Meryem’in başındaki taçtan ayrı olarak, pelerininin rengi oluşu. Geniş açıklaması okurun araştırmasına bırakılmak üzere; Birleşmiş Milletler Teşkilatı bayrağı ve bu teşkilata bağlı görev yapan MAVİ Bereliler, UNESCO, Avrupa Konseyi ve İngiltere bayrakları da yoğun olarak Hristiyan sembolizmi taşır.
Yahudilikte mavi renk: Talmud’da tuz, Tevrat’ı sembolize eder; dünya nasıl tuzsuz var olamazsa aynı şekilde Tevratsız da var olamaz... İsrailoğulları, thelet denen çivit mavisi rengini kullanırlardı; bu renk, büyük ihtimalle “murex trunculus” denen salyangoz türünden gelmekteydi. İsrailoğulları zamanında bu renk birçok kültür tarafından önemli sayılmaktaydı. Kraliyet ve elit tabaka giysilerini, çarşaflarını, perdelerini hep bu renkten seçerlerdi. Bu renge “sur moru” da denir. Tevrat’ta İsrailoğullarına tallitlerini thelet rengine boyamaları emredilir; bu renge bakınca mavi gökyüzü ve onun üzerinde olan cennetteki “Tanrı” hatırlanacaktı. Thelet rengi, ilahi vahiy ile eşdeğerdir. Bu nedenle antikçağlardan bugüne Yahudi kültüründe mavi rengin ayrı bir önemi vardır. Mavi renk, on emir ile bağdaştırılır. Musa ve ihtiyarlar, Sina Dağı’na çıktıklarında, Tanrı onlara safir (mavi) zemin üzerinde gözüktü ve on emiri yine bu taşa yazdı; bu nedenle giysilerindeki mavi renk Tanrı’nın kanunlarını hatırlatan kalıcı bir renk oldu. Ve Hristiyanlıkta olduğu gibi Yahudilikte de idealize edilmiş yüksek mânâlı bir sûretlendirme ile mavi renk bayrakta sembolize edilmiştir. Beyaz zeminde iki mavi şerit ve bu şeritlerin arasında, orta yerde mavi renkte Davud yıldızı. İki şerit Nil ile Tuna nehirleri arasını kast ederken, Davud yıldız ise burada kurulacak Yahudi devletini sembolize etmekte.

İslâm tasavvufunda mavi renk: “Her şeyin hakikatini, aslını ve esasını gösteren İslâm, latifelerin nurunun rengini şöyle belirtiyor: 1-Kalp, kırmızı. 2-Ruh, sarı. 3-Sır, beyaz. 4. Hafâ, yeşil. 5. Ahfâ, siyah. 6. Nefs’i kül, mavi.”ix
Lügatte “ince, yumuşak şey; şaka” anlamlarına gelen latife kelimesi, tasavvuf terminolojisinde “son derece ince bir mânâ ifâde eden, kelimelerle açıkça anlatılamayan, işaret yoluyla ehline söylenilebilen, tadılarak ve yaşanarak öğrenilen bilgiler” anlamında kullanılmıştır. 

“Allah Dostları’nın tesbit ettiği Letâiflerin renkleri ve mevkileri şöyle: Kalb kırmızı, mevkii sol memenin altı. Ruh sarı, mevkii sağ memenin altı. Sır beyaz, mevki sol memenin üstü. Hafi (gizli) yeşil, mevkii sağ memenin üstü. Ahfâ (en gizli) şiddetle siyah veya şiddetle beyaz, mevkii göğsün ortası. Nefsi nâtıka (konuşan nefs) turuncu veya mavi, mevkii iki kaşın arası. (…) Muhteşem renklerin donattığı bu tabloya kavuşamadan HAKÎKÎ GÜZEL’i bulmak muhâl!”x Nefs-i Nâtıka: Aklî ve naklî meselelerin münasebetlerini hissetmeye ve anlamaya istidadı olan, zatî ve cevherî hassa. Zatında maddeden mücerred, fiilinde maddeye mukârin olan cevher; insan ruhu.

Mevlevi diliyle: Nefsin yedi mertebesinin terbiyesinde sâlik, nefis murâkabesinde veya rüyasında bazı tecelli nurları görebilir. Rüyada sık sık ve yoğun biçimde görülen renk kesâfeti, dervişin hangi mertebede olduğunun ipuçlarını verir. NEFS-İ EMMÂRE: Kötülüğü fazlasıyla emreden nefis, bu mertebede görülen nurun rengi mavi. NEFS-İ LEVVÂME: Levmeden, kınayan nefis, görülen nurun rengi sarı. NEFS-İ MÜLHİME: Kendisine, iyiliklerin ve kötülüklerin neler olduğu ilhâm edilip, hayrı şerri teşhis eden ve kötülüklerden sakınan nefis, görülen nurun rengi kızıl. NEFS-İ MUTMEİNNE: İyice inanmış, şüpheden arınmış, Hakk ile tatmin olmuş nefis, görülen nurun rengi siyah. NEFS-İ RÂDİYE: Allah’tan razı olan nefis, görülen nurun rengi yeşil. NEFS-İ MERDİYYE: Allah’ın rızasını kazanmış nefis, görülen nurun rengi beyaz. NEFSİ ZEKİYE veya KÂMİLE: Nefsin iradesi yok olmuş, Allah’ın iradesinden başka ortada bir şey kalmamış nefis, bu mertebede görünen renk yoktur, renksizdir.

Bitirirken...
İnsanlar semboller, kelimeler ve imajlarla düşünür, yaşar, eşya ve hadiseyi birbirlerinden ayırt eder. Batı, bunu çok iyi bilmekte ve semboller, kelimeler ve imajlarla dilediği gibi oynamaktadır. Neticede metafizik görünümlü büyük bir savaşın eşiğindeyiz. Batı hem din, hem hikmet, hem felsefî olarak son iki yüz yıla yakın zamandır “metafizik”ten koptu; ancak ruhundaki boşluğu sanal metafizik proje ve fikirlerle doldurdu. Haliyle, yaşadığımız çağda, onlarca projesi ile bu “sanal mücerred” anlayışı, gerçekte metafizikle ilgisi olmayan fakat metafizik sembol ve kelimeler kullanarak insanların inançlarındaki metafizik yahud mistik hatta dinî bazı beklentileri ve algıları bir oyuna, bir gösteri dünyasına çevirerek “YENİ DÜNYA DÜZENİ” gayesini gerçekleştirmek istemektedir. İBDA’nın bünyesinde barınan gerçek MAVİ IŞIK’a karşı, Batı sanal bir mavi ışık projesini hayata geçirmek için onlarca yıldır çalışmaktadır. Bu projenin açık adı “Project Blue Beam-Mavi Işık Projesi”, düzenleyicisi ise NASA’dır. Bu projenin mevzumuza bakan yönü şöyle: Mavi Işık Projesi ile binlerce yıldır bilinen ve peşine düşülen “MAVİ IŞIK” sırrı sahte bir gösteri, sanal bir şovla mucizevî bir hava verilerek zihinlere aktarılacak, gökyüzü adeta bir film ekranı olarak kullanılacak ve uzay tabanlı uydular sayesinde dünyanın dört bir köşesinde eş zamanlı, her dilde ve lehçede yayın yaparak algılar etkilenmeye çalışılacak. Öyle ki optik hologramlar, lazer görüntüler ve sonik seslendirmeler (doğrudan kafanızın içine konuşabilme teknolojisi) içeren bu proje ile bir nev’i “Yeni Tanrı”nın sesi her dilde ve lehçede doğrudan kişilerin kafasının içine (telepati gibi) gönderilecek. Dünya bu mânâda büyük bir MAVİ IŞIK savaşı verecek. Bir tarafta asıl (İBDA), diğer tarafta ise sahte bir NASA projesi “Blue Beam-Mavi Işık” projesi. Ya İNSAN galip gelecek yahud DECCALİYET. 

“Mavi Işık” bu işin sırrı olmakla beraber, “Mavi Işık”ın kendisi de yine bu mânâda SIR. Ancak bu ışık nerede ve kime görünüyor aşikâr değil mi?
 

i Salih Mirzabeyoğlu, Elif: Resim Redd Kökündendir, İbda Yayınları, s.80.

ii Michel Pastoureau, Mavi: Bir Rengin Tarihi, Can Yayınları, s.29.

iii Salih Mirzabeyoğlu, Hırka’i Tecrid, İbda Yayınları, s.217.

iv Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası (Baran Dergisi, Tefrika No:298).

v Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Muzdaribler: Düşünce Tarihine Bakış, C. 1, İbda Yayınları, s.263.

vi Salih Mirzabeyoğlu, Telegram: Zihin Kontrolü, İbda Yayınları, s.163-164.

vii Geniş bilgi için bakınız: Necati Gültepe, Türk Mitolojisi, Resse Yayınları.

viii Michel Pastoureau, Mavi: Bir Rengin Tarihi, Can Yayınları, s.25.

ix Salih Mirzabeyoğlu, Elif: Resim Redd Kökündendi, İbda Yayınları, s.82.

x Saadeddin Ustaosmanoğlu, Sanat, Kökler Yayınları, s.110.

Baran Dergisi 552. Sayı