Zeytinburnu Kültür Merkezi’nde gazeteci Bedir Acar’ın hazırlayıp sunduğu kültür ve sanat sohbeti programına bu ay sanatçı-müzisyen Tuluyhan Uğurlu misafir oldu. Aylık düzenleneceği bildirilen programda Uğurlu, Bedir Acar’ın sorularını cevablandırdı. Uğurlu’nun konuşması şu başlıklar altında gerçekleşti:
 
“Geriye Sanat Kalır”
“Sanatta haddimizi bileceğiz. Hattat Karahisarî, yazdığı “elif”in hakkını vereyim derken gözlerini kaybetti; kör oldu. Bu sanat seviyesiyle kendimizi kıyaslayıp sanat ruhunu yakalamak için çalışmanın da yeterli olmadığı bilinmeli, yaratıcı olunmalı. Geriye kalan, yaşayacak olan sanattır. Kültür işleri bizde draje gibi. Al-geç. Sindirmeye gelmiyor. Bizde maalesef keşifçi ruhu olanlar el üstünde tutulmamıştır. Belli endişeleri taşıyan sanatçının kaygısı esere yansır. Gelecek kaygısı? Toplumunun geleceğine bırakılacak bir eser? Bu gayret seviyeyi yükseltir. “Emeği ve çalışmasıyla ışığı alnında görmek isteyen adam” sözünde işaret edildiği gibi burada bir icad var. Sezgiler açıksa farkında olmadan gerçekleşir bu.

“Türkiye’de Sonradan Bilindim”
Piyano Batılı bir enstrüman ancak ben Anadolu’dan aldığım ilhamla kökleri bu topraklara ait eserler verdim. Sanat ilim ve disiplinini Viyana’da aldım fakat daima Anadolu kültürünü işledim. Bazıları gibi Batı’nın kültür elçiliğine soyunup ülkeme gelmedim. O yıllarda SSCB’de, ABD’de ve Viyana’da müzik akademileri vardı. SSCB malum, soğuk savaş yılları. En yakın Viyana vardı. 90’larda meşhur olan “İstanbul Kanatlarımın Altında” filmine yaptığım müzikler aslında en başarısız bulduklarımdır. Popüler kültür üzerinden tanındım. Oysa ben çok daha öncesinde Avrupa’da bilinen bir müzisyendim. Avrupa’da Viyana, Salzburg, Amsterdam, Türkiye’nin büyük şehirlerinde konserlerim oldu. Mesela 1992’de çıkardığım “Go With God” adlı çalışmam var.

“Batı Kendi Kültür Propagandacısını Yetiştirir”
Viyana, Paris, Londra müzik akademilerinde yetişenlerin çoğu Batı kültürünün propagandasını yapmak üzere yetişiyor. 17 yaşında bunun farkına vardım. En çok da Japon ve Koreli öğrenci alınmasının nedeni budur Batı’da. Orta Avrupa’da Amerikan ve Batı kültürüne adam yetiştirilir. 4 yaşında müziğe başladım. Ailem evine sanat ve tefekkür adamlarını misafir eder, ikramda bulunurdu. Necip Fazıl, Oğuz Tansel, E. Cansever gibi isimler gelirdi bize. 15 günde bir Cuma akşamları sofra kurulur; müzik, resim, edebiyat ve sanat konuşulur, Anadolu irfan ve kültürü paylaşılırdı. Bizde köylere varana kadar dolaşıp sanat icra eden sanatçılar var geçmişte. Sadi Yaver Ataman, Adnan Ataman, etno-müzikolojide Nida Tüfekçi, Bircan Pullukçuoğlu. Yeni araştırmalar buradan hareketlenip Anadolu derinliğine inebilir.

“Turizm İşleri Kültürden Ayrılmalı” 
Sanat kendin olmak, kendini bilmek için vardır. Sanat başkasına benzemek için yapılmaz. Yoksa herkes akademiyi bitirir. Önemli olan hayatı değiştirmek. Diploma sanatçıyı sistemin adamı yapar. Sanat ve kültür, çok para götüren bir sahadır. Bugün turizm neden önde kültür ve sanata göre? Çünkü para getiriyor. Bence “Turizm Bakanlığı” kültürden ayrı olmalı. Mesele burada başlar. Bizdeki sanat ortamı çivili kuyu gibi. Her zaman bu güruhun dışında bir mecra oluşturmaya, çizgi sahibi olmaya çalıştım. Mozart, Beethoven, Brahms’ın eserlerini çalmak marifet değildir. Ne üretiyorsun, asıl ona bakılır. Sanatçı daima en üstte olmak gayretindedir. Elinde Bond çantayla gezen müzisyenler var. Müteahhit gibi… Böyle olmaktansa beş parasız yaşamak evladır.

“Itrî’yi, Mehteri Bilmeyen Entel Danteller”
Itrî bu ülkede çalınmasın diye dilekçe verildi; düşünebiliyor musunuz? Dilekçeyi veren de güya müzisyen! Bir kemancı. AKM’de çalınmasın diye yazmış. Böyle bir zihniyetin hakim olduğu ortamda bana da piyano vermezler tabiî. Sanatçı kimseye minnet etmemeli. Para alabilirsiniz ama gebe olamazsınız. Bu bir ömür törpüsüdür. Dünya müzik tarihine damgasını vuran büyük sanatçılar eserlerini ilk çaldıklarında yuhalanmışlardır, anlaşılmamıştır. Brahms, Mozart… Bu da her milletin yeniliğe beklendiği gibi açık olmadığına işarettir. Oysa “bu toplum sanattan anlamaz” diyenlerin bilmediği bir şey, Avrupa’dan da öte yeniliğe açık bir toplumuz. Mozart, “en büyük düşmanı Türkler”in ordusunun ritminden “Türk Marşı” bestesini üretmiştir. “Saraydan Kız Kaçırma” bestesi yine Osmanlı’dan aldığı tesirle oldu. Ancak şunu da ekleyeyim; Bach, Mozart’tan daha büyük bir müzisyendir hatta Mozart, Bach’ın dibidir. Bach bizdeki Itrî’nin sanatına denk olabilir. 
Bir de anlayamadığım şey, kimi entel-dantel çevrelerde “mehter marşı” ile alay edilmesi. Mehter yürüyüşünde sağa ve sola dönüşlerde verilen selamdan bile haberi olmayan adam mehterle alay ediyor. Bizden Batı uşağı olmamızı isteyen bu zihniyet, Allah, peygamber dediğimizde linçe başlıyor. Kafalar başka yerlere kiralanmış. Yine de ümitsiz değilim. Şüphem yok, iyi olacağız. Anadolu kültürüyle bağlarını güçlü tutmayı sağlayabilirsek bu olur.

Haber: Cumali Dalkılıç