Beyaz leylekler kış boyunca güneye göç ederler. Kış boyunca karınlarını doyurabilmek için yiyecek aramak zorundadırlar. Kışın, Avrupa’nın kuzey kısmında yiyecek bulmak onlar için hiç de kolay değildir. Bu yüzden Afrika’ya doğru göç ederler. Leyleklerin bazıları kışı güney İspanya’da geçirirler ve bazıları daha güneye, orta Afrika’ya kadar gider. Yaklaşık 12.000 km uçtukları bile olur.
Bu sene de sonbaharda göreceğiz leylekleri, tam İstanbul Boğazı’nın üzerinde. Ülkenin altının üstüne geldiği bugünlerde, elbette “en gerçek” hadiseden, leyleklerden bahsedeceğim. Çünkü onlar kadar bana ilhâm veren bir başka konu yok bu demde. Nitekim, neden başladığını ve neden bittiğini kimsenin anlamadığı bir “çözüm süreci”nin üzerine ne söyleyebiliriz ki?
İşte, Salih Mirzabeyoğlu, bu konuda, 24 Haziran 2013 tarihinde Milli Gazete’de yayınlanan röportajında en temel meseleyi ortaya koyarken sormuştu: “Niçin savaşıyordun da, şimdi niçin barışıyorsun?” Aynen o noktadayız şimdi. Mesele temellendirilmeden, barışsan ne, savaşsan ne? Şöyle diyordu o röportajda:
- «Bu konudaki tavrımız bugün değil yirmi sene öncesinden belli… O gün ortaya koyduğumuz “çözüm” de… O yüzden; yirmi senedir Kürtlere küfredip, bugün yalancıktan “kardeşlik edebiyatı” yapanlara mukabil, Türk-Kürt kardeşliğinin hakikatini teslim eden de biziz; bizim ideolocyamız temelinde açtığımız keyfiyet şemsiyesidir… Çözülecekse, biz bu “çözüm sürecinden” tabiî ki memnun oluruz… Bu ayrı dava. Ama, “amasız barış olmaz” diyorlar ya, bizim de insan ve toplum hayatına bitişik, -Türk’ü de Kürd’ü de ilgilendiren-; “yaşanmaya değer hayat sorusuna teklif ettiğin sistem ne?” sorumuz baki… Cevabımızın İslâm’ın kefaleti altında ve sistem çapında ortada olduğu gibi… “Niçin savaşıyordun da, şimdi niçin barışıyorsun gibi” işin aslına ve hakikatine dair mevzulara hiç girmiyorum…»
Türkiye’de meydana gelen hâdiselerin, tamamen Türkiye’nin iradesiyle gerçekleştiğinden şübhe edenlerden olarak, tabiî ki yaradılışına uygun bir şekilde, her sene aynı göç yolunu bir radar gibi takib eden “tutarlı” leyleklerden bahsedeceğim.
Leylekler, süzülerek uçarlar. Süzülmeden önce yükseklere çıkmak için de ısındıkça yükselen havanın oluşturduğu akımları kullanırlar. Bu nedenle, yalnızca gündüzleri yolculuk yaparlar. Sıcak hava akımları karada, denizde olduğundan çok daha fazladır. Doğrudan Akdeniz üzerinden uçmazlar. Bunun yerine batıda Cebelitarık, doğudaysa İstanbul Boğazı’nı kullanırlar. Her iki boğazda da göç döneminde binlerce leylek görmek mümkündür. Bir defada 10.000’den fazla leyleği aynı anda görebilirsiniz.
Leylek “görsel sanatlarda” çok rağbet gören bir motiftir. Yaklaşık 60'dan fazla ülke tarafından, 120'den fazla posta pulu üzerinde motif olarak kullanılmıştır. Litvanya'nın millî kuşudur. Beyaz Rusya'nın ve Fransa'nın Alsace bölgesinin sembolüdür. İlginç bir not daha: 19. yüzyılda leyleklerin yalnızca cumhuriyet ile yönetilen ülkelerde yaşadığı düşünülürdü.
Leyleklere, hanedan armacılığında da, gagasında bir yılan tutarken resmedilmiş şekilde sıklıkla rastlanır. Venedikli Cicogna ailesinin ve Hollanda'nın Lahey şehrinin armalarında leylek bulunur yine.
Büyüklüğü, haşereleri avlaması ve insana yakın binaların üzerlerinde yuva kurması nedeniyle, insan kültürü ve folklorunda çok önemli bir yer tutmaktadır leylekler. Antik Mısır'da “ruh” yahud “Ba” ile bağdaştırılmış ve hiyeroglifi olarak kullanılmıştır. Bir inanışa göre ise, leyleklerin birbirlerine yardım etmesi dolayısıyla, İbranice leylek sözcüğü "bağışlayıcı" ve "nazik" anlamına gelen (hesed) kelimesinden türeyen (hasida) kelimesidir. Yunan ve Roma mitolojisinde, leylekler ebeveynlere sadakat modeli olarak çizilir, leyleklerin yaşlanınca ölmediğine ama adalara uçup insan şekline büründüğüne inanılırdı. Aynı zamanda, leyleklerin yaşlanmış ebeveynlerine baktığına, onları beslediklerine, hattâ taşıdıklarına da inanılmaktaydı.
Antik Yunanca leylek anlamına gelen “πελαργός” (pelargos) kelimesinden türeyen ve Pelargonia adı verilen Antik Yunan yasasına göre, vatandaşlar yaşlanmış ebeveynlerine bakmakla yükümlüydüler. Antik Yunanlarda leylek öldürmek ölümle cezalandırılabiliyordu. Antik Tesalya'da yılanları avladığı için korunduğu ve Virgil'in "beyaz kuş"u olduğu düşünülmektedir. Virgil "beyaz kuş"un baharda geri gelmesinin çiftçilere bağlarda asmaları dikme zamanının geldiği uyarısı olduğunu yazar.
Müslümanlar her yıl göç eden leyleklerin hac için gidilen Mekke'den geçmesi nedeniyle bu kuşlara saygıyla bakardı. Anadolu'da bu nedenle leyleklere "hacı leylek" ve "hacı baba" da denirdi.
Leyleklerin göçü ile ilgili ilk çalışmalar Avrupa'da, gövdelerinde Afrika ok başı bulunan ve Almanca Pfeilstorch (ok leylekleri) adı verilen leyleklerin bulunmasıyla başlamıştır. Bu leyleklerin en bilinen örneği, 1822 yazında Almanya'nın Mecklenburg bölgesindeki Klütz şehrinde bulunan ve içi doldurularak saklanan leylektir. Leyleğin boynunda işlemeli bir Afrika oku bulunur ve günümüzde Rostock Üniversitesi'ndedir.
Hacı Leylekleri göreceğimizden eminiz. Çünkü onların göç yolu değişmeyecek. O kadar milletvekili, meclisten bir hükümet çıkaramadığı için tekrar seçime gidildiği, çözüm sürecinin iyice savaşa döndüğü, kimin neyi niçin savunduğu, hangi konuda ne söyleyeceğini şaşırdığı, mütefekkirlerin sözüne kulak asılmadığı, “dayanak noktalarının” birer birer yıkıldığı, herkesin her şeyi herkesten iyi bildiği bir ülkede, leyleklerin göç yolunu gözlemek fazla absürd olmasa gerek.
”Yaşanmaya değer hayat sorusuna teklif ettiğin sistem ne?”. İktidarından muhalefetine, Kürdünden Türküne, herkesin üzerinde kafa yorması gereken sual budur. Leylekler göç yolunu hiç kaybetmiyor? Ya biz?..
Baran Dergisi 450. Sayı