Karikatürist-Ressam Yavuz Arslan… 11 yıl önce “duvara yazılama” yaptığı suçlamasıyla, FETÖcü polis-savcı-hakim zincirinin düzenlediği kumpas dosyayla hakkında 7,5 yıl hapis cezası verildi. 4 yıllık cezaevi hayatını doldurmuş bulunan Arslan, geçtiğimiz gün bulunduğu Bolu Cezaevi’nden Baran’a bir mektup gönderdi. Mektubun tarafımıza nasıl ulaştığı ayrıca dikkate değer! Zira Arslan’ın anlattıklarına bakılırsa; cezaevi yönetimi, uyguladığı yasak engeline yeni engeller çıkarabilir! Bu ihtimale binaen, artık cezaevi kantininden edindiği içecek kahve alarak resim yapmaya başladığını ifade eden Arslan’ın son mektubunu yayımlıyor olabiliriz! Arslan’ın 14 Mart 2018 tarihinde dergimize gönderdiği mektubu aynen yayımlıyoruz:
 
Selam ile…
Kıymetli gönüldaşlar;
Nasılsınız, sağlık ve afiyettesinizdir inşallah?
Hamdolsun bizler iyiyiz…

Malûm, “OHAL” ilân edildiğinden bu yana dergiler elimize ulaştırılmıyor! Dolayısıyla uzun zamandır o cephede ne var ne yok (birinci elden) pek takip edemiyoruz.

“28 Şubat” ile ilgili yapılan son faaliyetleri de mümkün olduğu kadar gazete, televizyon ve ziyaretçilerimizden öğreniyoruz. Bu minvalde, geçtiğimiz haftalarda cezaevi önünde yapılan basın toplantısında, katılan arkadaşlarımızdan bazılarını görme şansımız oldu. Yeri gelmişken, sizlerin şahsında bu meselede emeği geçen herkese teşekkürlerimizi bildirmek isterim.

Aslına bakılırsa, sizlerin de bildiği gibi, meselenin çözümünün “hukuki” filan olmaktan çıkıp “siyasi” konjonktürle olan alâkası gün gibi aşikâr! Daha en başta bizi “içeri” almaları ne kadar “hukukî” ise bu davalar da o kadar “hukukî” görünüyor! Sağolsunlar, tam da bu yüzden, bu iradeyi temin edebilmek adına koşturan arkadaşlarımız var.

Bütün bunlara rağmen, gün geçmiyor ki mahkemeler halen enteresan kararlar vermeye devam etmesin!
Son olarak; “tersine emsal” teşkil etmesi bakımından-bunlardan bir tanesinden; kendi yargılanma sürecimden bahsetmek istiyorum kısaca…

Trabzon’da tutuklanarak cezaevine girdiğim 2014 yılında, cezaevi müdürünün, “Mirzabeyoğlu çıktı, sizin hâlâ ne işiniz var buralarda?!” şeklindeki şaşkınlığının ardından yaptığı “tavsiye” ile başvuruda bulunduğum Anayasa Mahkemesi, 4 sene kadar kısa(!) bir süre sonra, geçtiğimiz aylarda nihayet bir karara varabildi!

AYM’nin bu kararına göre Terörle Mücadele Şubesi’nde yapılan “sorgulama” esnasında ifade alınırken yanımda avukatımın bulunmadığı gerekçesiyle söz konusu İHLALin yeniden yargılanmam hususunda  “KABUL EDİLEBİLİR” olduğu yazılıydı.
Yakından bildiğiniz gibi, aynı kararın BERAATle bile sonuçlanan birçok emsali mevcut…

İşte apaçık bir şekilde “lehimize” yönelik görülen bu karardan hemen sonra avukatlarımdan Hamza Uçan, “yeniden yargılanma” için ilgili mahkememe başvuruda bulundu.

Aradan geçen 2 ay gibi yine kısa (!) bir süre sonra, geçen hafta nihayet kararı öğrenmiş olduk: Telefon görüşümde ailemden aldığım habere göre karar “RED” yönündeydi! Gerekçesi elime ulaşmadı henüz. Lakin ne cevap vereceklerinin acayip merak ediyoruz!..

Şaka bir yana, alt mahkemelerin kendisine pek de uymadığı –son günlerde yaşanan örneklerde olduğu gibi- bu karar, aslında bizi pek şaşırtmış sayılmaz! Zira “siyasallaştığı” söylenen AYM’nin artık pek bir fonksiyonu kalmış görünmüyor.
İşin tuhafı… 2003 yılında başlayıp 11 sene süren ve 11 yılın sonunda Yargıtay’ın “yardım yataklık” kararını az bulup aleyhime delil olarak gösterdiği tek “eylem”imin “duvara yazı yazmak” olduğunu hatırlatmak isterim.

11 sene önce duvara yazılan “İstikbâl İslâmındır”, “Kahrolsun İsrail”, “Kahrolsun Amerika” tarzı yazılamalardan sorumlu tutulduğum bu garip yargılamalarda, bu cezayı veren hakim ve polislerin şimdi FETÖ firarisi filan olduklarını söylemek bile, inanın giran geliyor! Hani çizdiğim “fettoş” karikatürünü önüme koyarak, “Sen Fetullah Gülen Hocaefendi Hazretlerini nasıl böyle çizersin!” tarzındaki “üst düzey”(!) sorgulamalar filan da cabası… Her neyse… Şu oldu, bu oldu… Nihayetinde lehimize olan sayısız emsale, polis, hakim ve savcıların FETÖ firarisi olmasına rağmen, Avukat Güven Yılmaz’ın yapmış olduğu önceki başvurularla beraber yeniden yargılama taleplerimizin üst üste reddolunması, sonuçta “yazılamadan” verilen (4 senesini içeride geçirdiğim) 7.5 yıl cezanın devamıyla şanlı hukuk tarihimize bir “mesel” daha kazandırmış olduk!..

Ne diyelim…

Özellikle son günlerde bir takım “hainler”in lehine verilen kararlar neticesinde tahliyelerini de gördükçe, bir abimizin sık sık yapmak zorunda kaldığı espriyle bitirelim bari:,

“Biz nasıl insanlarsak demek ki… Allah da bizim belamızı versin!”
Bunları ister aynen, ister haber diline çevirerek verebilirsiniz.

Meseleyi zenginleştirmek için birkaç maddeyle olsun, umumî olarak cezaevi şartlarına dair bazı hatırlatmalarda tekraren bulunmak isterim:

“OHAL”den bu yana; Legal dergiler verilmiyor, odalarda bulundurulan kitap sayısı 5 adede düşürüldü, odalarda resim malzemesi bulundurmak yasaklandı, telefon görüşmelerinde karşılıklı olarak isim-soyisim söyleme zorunluluğu getirildi, ortak alan faaliyetleri sınırlandırıldı, üniversite kayıt ve sınavları durduruldu, ayda bir yapılan Açık Ziyaretler 2 ayda 1’e düşürüldü, odalarda yapılan aramalar sıklaştırıldı, kaynamış yumurta satışı yasaklandı! Şimdilik aklıma ilk gelenler bunlar. Gereği gibi değerlendirebilirsiniz.

Odaya resim malzemesi verilmediği için kantinde satılan kahvelerle resim yapmayı keşfetmiş bulunuyorum! Onlardan bir tanesini Aylık Dergisi için gönderiyorum: (“isimsiz”, 35x50, kağıt üzerine kahve!”)
Cemil, Ömer, Ethem, İsmail, Turan abilerin selâmları var. Dergi çalışanı tüm arkadaşlara hasret dolusu selâmlar… Dergiyi göremediğimiz için gönderdiği bu materyallerin ahvaliyle beraber, hiç olmazsa ara sıra dergide çıkan bazı makale vs çıktıları gönderebilirseniz çok memnun oluruz.
 
Yavuz Arslan
14 Mart 2018-Bolu Cezaevi


Baran Dergisi 585. Sayı