Mevzu Mustafa Kemal olduğu vakit her zaman bir hır-gür kopmaktadır. Bu hırgürün diğer adı da, kendi tarifimle söylersem “belge manyaklığı”dır. Hakikaten de hayatın tabiî akışı içinden hüsnüniyeti, iz’an ve vicdanı aradan kaldırıverdiniz mi, bütün işler bir ispat çabasına doğru gidivermektedir. Metodolojik bir misâl olarak söylersem, Allah’ın varlığını türlü vasıtalarla ispat ettiğini söyleyen kimseye, bir Velî’nin “bizim şüphemiz yok ki ispat etmeye uğraşalım” sözleri, benim bu “belge manyaklığı” dediğim hâdiseyi özetler mahiyettedir.

Orada mıydı, değil miydi, yapmış mıydı, yapmamış mıydı, söylemiş miydi, söylememiş miydi? Hepsinin kendi yerine göre esası, usûlu elbette olsa da, bir kere, yakın tarihe bakarken, Papini’nin Gog’unun “Tersine Tarih” usûlünde olduğu gibi bugünün vaziyetinden; yani, neticesinden yola çıkılarak da bazı cevaplar elde edilebilir, şartların vardığı noktalar itibariyle tahlil edildiğinde, “mış mıydı, miş miydi”ler çöp oluverir gider... Söylediklerime nazaran; eldeki bazı verileri yüzünden de olsa hatırlayalım ve neticelerin bize verdiği “veri”leri, iddialar ile çarpıp, eşitliğin diğer tarafı nedir bakıverelim...

• 1 Kasım 1922 Saltanatın kaldırılması
• 3 Mart 1924 Halifeliğin Kaldırılması
• 1924 - 1937 Mecellenin Kaldırılması
• 1924 Şeriyye Mahkemelerinin Kapatılması
• 25 Kasım 1925 Şapka kanunu
• 1 Kasım 1928 Harf Devrimi
• 3 Aralık 1934 Kılık ve Kıyafette Değişiklik

Bunlarla beraber, “İstiklal Mahkemeleri” adı altında kurulan ve kime, neyin istiklâlini verdiği yaptığı işlerden anlaşılabilir olan cellatlara dâir sedece bir misâl verelim:

Hilâfetin kaldırılacağı işitilince o vakitler Konya’da halk ayaklanmış ve meydanlara inip bir nümayiş/gösteri yapmıştır. Bunun üzerine çıkan karara bakar mısınız:

“Bütün bir Konya bölgesi irticaya müsait bir bölge olduğundan, gericiliğe müsait bir zemin oluşturulduğundan Konya halkının bütünüyle tutuklanmasına” (1)

“Yuhhhh!” diye bin yuhalama çekilse az gelir değil mi?

Bitmedi! Aynı hâdisenin devamında cereyan eden vaziyetler, “belge manyakları”nın olmasa da, insan olan, vicdan taşıyan her ferde ağır bir tarih yükü olur, olması lazım gelir bu memlekette:

Mahkemenin 3 üyeli gezici heyeti Konya’ya gider ve sadece 3 gün içinde Konya bozkırında tutuklanan 2 bin 300 kişiden 805’i yine 3 gün içinde idam edilir...

“Konya merkezde 2 bin 300 kişi tutuklanmış, 805 kişi 3 gün içinde idam edilmiştir. Bin 495 kişi de kürek, kala, bende ve ömür boyu gibi çeşitli cezalara çarptırılmışlardır...(2)

Bu mahkemenin, Allahü alem ihtimâl ki cehennemlik başkanlarından “Kılıç Ali” isimli vahşisi, yeni Cumhuriyetin ilerleyen senelerinde şöyle demiştir:

“Sadece ben 5 bin 216 kişiyi idam ettim!”...

Başta kastettiğim gibi etrafa belge saçmak kolay iş! Hadi hepsini açtık, insanların hayatlarıyla kumar oynayanların yaptığı gibi masanın üzerine kağıtları seriverdik! Ya sonra?

“Kılıç Ali”ye “cani, katil” muamelesi yapan bugünkü hükümet anlayışı, bu katil ve caninin güdücüsünün de ne mal olduğunu gençlere, yeni nesle anlatabilecek kuvveti, kudreti var mıdır, yoksa her şey “ya işte, bize nasıl zulmettiler oğlum. Seçimlerde aman bana oy ver!” kaçaklığından mı ibarettir?

Sorduk ya, cevab verecek olanların resepsiyonları falan olur, rahatsız etmeyelim, onu da biz cevablayalım: Öyledir!

Kimse kusura bakmasın; sabah yataktan kalkıp, “bugün de Mustafa Kemal’e Facebook’ta ne giydirsem” hissiyatıyla söylemiyorum; tarihinle yüzleşmeden, hesaplaşmadan, hesaplarını görmeden ve bunun nasıl ve niçinini izâh etmeden önünüzü göremezsiniz! Bugün yaşadığımız “resmi” hayatın temel çerçevesini belirleyen bir kişiden bahsediyoruz, öyle sıradan birinden değil. Nasıl Üstad “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır” demişse, ben de bu ifadeden mülhem ve Üstadımızın ruhaniyetine sığınarak, “Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımak son yüz yıldır olan biten herşeyi anlamak olacaktır” diyorum. Bu sebebten bunları mevzu ediyorum! Ve geride kalan hesaplaşılmamış her bakiye geri döner, sizi bulur; kuvvet buluyorum zannederken zaaflarla dolar kalırsınız!.. İşte, daha beş-on sene evvelki hesaplaşılmamış her vaziyet, yani Atatürk delisi Ergenekoncular, sulanan Fetö davaları, milletin sırtına asıl yükün binmesine sebeb Üç Bin Aile’nin hep şımarık halleri yine bugünkü hükümetin en esaslı problemleri!.. Şu, devlet ve milleti sömüren Üç Bin Aile ta o zamanlar, yani kurtuluş mu hapis mi siz karar verin, savaşlarından bu yana yeni Cumhuriyetle türemedi mi?

O günden bu yana kemikleşmiş bütün bu vaziyetlerin ne olduğunu tayin edip ve hepsini hâll ve fasl etmeden bir fasit daireye dönmüş olan seçimleri habire kazanıp dur!

Arkadaş! Seçimleri başkaları kazanıyordu, vaziyetlerimiz aynıydı, şimdi sen kazanıyorsun yine aynı; şu hâlde problem kimde ve nerededir?

Elimizdeki “sadece” bazıları olan bu “veri”leri, Mustafa Kemal hakkındaki bazı iddialarla çarpınca eşittiri ne ola ki acab, onu da okur söylesin, biz yazdık, o da söylesin!

Söylesin ki, biz, bizden olanlara verdiğimiz desteğin birtakım katil ve ayyaşların içki masalarında oluşturduğu, habire milletini ezen düzenin sürmesi için değil, daha adil, daha insanî şartlarla yaşamak ve kanunlarının kağıtlarda değil hayatın bizzat içinde olduğu huzurlu bir toplum kurmak için verdiğimiz bilinsin!

Anlayana sivri sinek saz; anlamayana “Master Chef” Murat Özdemir musallat olsa bile az!
 
1- TBMM arşivi Dosya No: 242 Karar No: 276
2- TBMM arşivi No:5 Zarf 48


Baran Dergisi 624. Sayı