Kaderin cilvesine bakın ki, ABD, Afganistan, Irak ve Suriye’de Ehl-i Sünnet Müslümanlara karşı senelerdir işbirliği yaptığı, çetelerinin operasyonlarına hava desteği sağladığı İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kâsım Süleymanî’yi düzenlediği bir hava saldırısı ile infaz etti.

Pek çokları, Amerika’nın nasıl da istediğini istediği yerde infaz edebildiğinden, gözünü budaktan sakınmadığından, çok güçlü olduğundan falan bahsediyor. Peki, gerçekten de öyle mi? Amerika Birleşik Devletleri’nin İranlı General Süleymanî’yi infazı, onun gücünün mü, yoksa güçsüzlüğünün mü alâmeti?

İster örgüt isterse devlet olsun, ilk çıkış/yükseliş dönemlerinde sansasyonel eylemler gerçekleştirmesi ve böylelikle “bakın ben varım” ve “bakın benim dikenlerim de var” deme ihtiyacı hissetmesi, hayatın tabiî akışı gereği… Zirveye yahut ileriye doğru giden yolun açılması ve bu yolda kazanılmış ivmenin sürdürülebilir kılınması için bu tip aksiyonlara girişilmesi son derece anlaşılabilir. Anlaşılamayan, daha doğru bir ifâde ile dünya çapında cereyan eden hadiseleri takib edenlerin anlamadığı şey ise kendisini zirveye konumlandırmış bir devletin, sansasyonel eylemlere sarılmak zorunda kalması, herkesin iddia ve iman ettiğinin aksine onun daha yukarılara doğru yükseldiğinin değil, bilakis irtifa kaybettiğinin belirtisidir.

Bir kabadayı düşünün, denklerini ve mahallenin zararlılarını(!) pataklaya pataklaya bezdirmiş, bundan dolayı bir itibar edinmiş, duracağı yeri ve konumunun ağırlığını bildiği için mahallelinin hürmetini kazanmış… Sonra bir gün, mahallenin sümüklü yalancısına lâfını geçiremediği için onunla sille tokat dövüştüğünü görmüş millet. Sümüklü temiz bir sopa yemiş ama bu esnada kabadayıya ettiği küfürler de milletin kulağına işlemiş…

Amerika’nın vaziyeti de bu hesap; düne kadar Afganistan, Irak ve Suriye’de Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat Müslümanlara karşı mayın eşeği olarak kullandığı Şiîler, bugün onu gözlerine kestiriyor, ABD takatten düştüğü için elçilik binaları hedef oluyor, fâili meçhul saldırılarla zayiat veriyor ve tüm bunlara misilleme yapıp, yerini yeniden sağlama almak için sansasyonel eylemlere imza atmak zorunda kalıyor.

Bunun adı herkesin üzerinde günlerdir konuştuğu gibi “hâkimiyet” değil, acziyettir! 

Hadisenin hangi bakımdan değerlendirilmesi gerektiği hususunun altını çizdiğimize göre, şimdi meselenin içinden konuşmaya başlayabiliriz. 

Kâsım Süleymanî
Nerede doğduğu, hayatının ilk yıllarında inşaat işçisi olduğu, sonra generalliğe kadar yükseldiği zaten günlerdir üzerinde bol bol konuşulan hususlardan… Dolayısıyla bunları tekrar etmeye lüzum yok. 

Kâsım Süleymanî, İran’ın yurtdışındaki operasyonlarında kullandığı çetelerin teşkili ve sevkinde önemli rol sahibi bir kurmay. Teşkilâtçılık noktasında hakkını vermekten geri durmayacağımız Kâsım Süleymanî’nin askerî başarılarına baktığımızdaysa, Afganistan ve Irak’ta Amerika, Suriye’de Rusya’nın askerî desteği sayesinde, her iki ülkenin Müslüman sivillerine karşı kurmuş olduğu Şiî çeteler marifetiyle büyük zaferler(!) kazandığını görüyoruz… Bu bakımdan, sivillere karşı girişmiş olduğu her savaşı kazanmış bir general de diyebiliriz kendisine!

11 Eylül’den beri Afganistan’ın işgâli sürecinde Taliban’a, Irak’ın işgâlinde Saddam Hüseyin’e karşı Amerika ile beraber savaşan, Irak’ın düşmesinden sonra Müslümanların yaşadığı şehir ve kasabalarda yarı resmî çeteleriyle büyük katliamlar gerçekleştiren, Suriye’de IŞİD’le mücadele adı altında yine Müslümanlara karşı bu sefer hem Amerika ve hem de Rusya tarafından desteklenerek savaşan Süleymanî… 

Kudüs Gücü’nün muzaffer(!) komutanı; fakat bir eksiği var ki İsrail’e karşı sıktığı tek bir kurşun bile yok!

Sivillerle savaşmaktaki mahareti, teşkilatçılığı, istihbaratçı kıvraklığındaki zekâsı öve öve bitirilemeyen Süleymanî, İran’dan başlayıp, Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e dek uzanacak bir koridoru mükâfat olarak kendisine tahsis edeceklerini düşünüyordu. Üzerinden geçilen mayınlı arazilerin “mayın eşeklerine” tahsis edildiğini sanan, hatta sanmakla kalmayıp kendisinden emin bir şekilde mayınlı arazinin malikiymiş gibi hareket etmeye kalkan bir figürdü. Misyonu bitip kenara çekilmesi gerektiğini anlamayan eşeğin işini sahibi bitirdi. Ha, keşke kanını döktüğü Müslümanlar eliyle hesabı görülseydi, ama takdir-i ilahi; yapacak bir şey yok… 

Amerika Birleşik Devletleri’nin Acziyeti
Süleymanî’nin infaz edilmesi hasebiyle hadise yalnız Amerika ile İran arasında değerlendiriliyor; fakat bilmiyorum dikkat ediyor musunuz, uzunca bir zamandır kimse Amerika Birleşik Devletleri’ni kaale almıyor. İsrail bile gidiyor Çin, Rusya ve Avrupa’da yükselen sağ kesimle iş tutuyor. Suudî Arabistan Çin’le ticarî ilişkilerini geliştirmek için fırsat kolluyor, Ruslara göz kırpıyor. Katar’da iktidarı Suudî Arabistan B.A.E üzerinden devirmeye kalkıyor, Türkiye mani oluyor. Suriye’de Esad’ı al aşağı edecek planı yapıyor, eline yüzüne bulaştırıyor. Türkiye gidiyor S-400 alıyor, Çin’le yol ve kuşak projesi işletiyor, Libya’ya asker gönderiyor... Amerika’nın bu vaziyetinden cesaret bulan Mısır’ın başına atadığı tip bile Doğu Akdeniz’den çıkan gazı Çin’e ulaştıracak düzeneği kurmaya kalkıyor. 

Tüm bu tablonun en köşe kenarında, Amerika’nın, senelerdir kullandığı İranlı mayın eşeğini vurması mı onu güçlü kılıyor? Hadi canım, sen de.

Osmanlı tarihini anlatırken kullandıkları kuruluş, yükseliş, duraklama, gerileme ve çöküş dönemleri diye bir tasnif vardır. Bizim bu içinde bulunduğumuz dönem, ne bakımdan ele alırsak alalım göstermektedir ki, Amerika Birleşik Devletleri’nin gerileme dönemi sürmekte ve bu süreç eski devletlerin aksine büyük bir süratle çöküş dönemine doğru kıvrılmaktadır.

Sen süper güç olduğunu iddia edeceksin ve sonra da lâfını geçiremediğin kiralık katilinin kafasına bomba yağdırmak zorunda kalacaksın. Senelerce sattıkları Amerikan Rüyası vardı ya, he işte şimdi bu da Amerikan trajedisi. 

Türkiye’ye Doğan Fırsat
Pazartesi günü star.com.tr adresinde yayımlanan yazısında Ardan Zentürk diyor ki; “Ne Amerika, ne Rusya ne de bir başkası, binlerce kilometre uzaklardan gelip bu bölgede onu bunu öldüremez, bugün sevmediğimiz biri öldürüldüğünde zil takıp oynarsak, yarın ağlamaya hakkımız olmaz…” Ardan Bey bu tesbitinde yerden göğe kadar haklı. Yalnız bununla beraber aslında Amerika’nın araladığı kapı Türkiye için fırsatlarla dolu. Biraz evvel demiştik ya hani, çıkış yapan bir ülkenin sansasyonel eylemler gerçekleştirmesi ne kadar olağan ise kendisini tepeye konumlandıran ülkenin böyle şeyler yapması o kadar abes diye, işte, Türkiye çıkış yapmakta olan bir ülke olduğuna göre, Amerika’nın açtığı bu kapıyı sonuna kadar istismar etmek durumundadır. Amerika ne yaptı? İran Devrim Muhafızları’nı terör örgütü ilân etti ve sonrasında kendisinin olmayan topraklarda, kendi misyonlarına karşı tehdit doğduğu gerekçesiyle Devrim Muhafızları’nın başındaki ismi infaz etti. Türkiye, kendisine karşı cihat ilân eden General Hafter’i terör listesine alsa, PKK’lı Ferhat Abdi Şahin zaten listede, bunları yarın SİHA’lar ile vursa, kim ne diyebilir? Amerika kendisi açısından saçma sapan bir işe imza atarak konumunu küçülttüğü gibi aynı zamanda nasıl bir sürece kapı araladığının da şuurunda değil. 

PKK/PYD’nin Çıkarması Gereken Ders
İran senelerdir Amerika ve Rusya şemsiyesi altında bu bölgede Müslümanlara karşı işlemedik suç bırakmadı. Bunun karşılığı olarak da İran’dan Akdeniz’e doğru uzanan bir koridorun hâkimi olmak istiyordu. Bu meseleyi dergimizin kapağına da taşımış ve “Akdeniz Derindir, İran’ın boyunu aşar” manşetini atmıştık. Öyle de oldu. Şimdi PKK/PYD’nin bu işten ders çıkarması gerek. Ya onların sonu da Süleymanî gibi olacak ya da Türkiye ile oturup anlaşacaklar. Bunun artık üçüncü bir seçeneği yok. Tabiî bu arada az evvel ifâde ettiğimiz gibi Türkiye’nin sansasyonel eylemlerine konu olup arada kaynayıp gitme ihtimalleri olduğunu da unutmasınlar!

Irak Meclisi’nin Kararının Olası Neticeleri
ABD’nin Kâsım Süleymanî’yi infaz etmesinin ardından Irak meclisi Kürtler ve Sünnîlerin katılmadığı bir toplantıda Amerikan güçlerinin Irak’tan çıkarılmasına karar verdi.
Kürtler ve Sünnîler Irak’ta Şiîlerle başbaşa kalmak istemiyorlar; fakat böyle bir durum söz konusu olduğunda ne olduğunu da geçen senelerden biliyoruz. Hatırlarsanız, IŞİD henüz yabancı istihbaratların aparatı, manivelası hâline dönüşmemiş, Saddam Hüseyin’in kurmayları tarafından sevk ve idare edildiği zamanlarda Irak şehirlerini domino taşları gibi bir bir devirip Bağdat’ın kapısına dayanmıştı. Amerika ile onun güdümündeki Kâsım Süleymanî’nin yönettiği Şiî çeteler tarafından seneler sonra ancak geri alınabilmişti. 

Bir diğer taraftan, Amerika Irak’tan çekilecek olursa, Suriye’deki PKK/PYD’ye sağlanan lojistiğin kesileceğini de unutmamak gerek. 

Meclisin aldığı kararın yürütmesini yapacak bir hükümetin bile olmadığı Irak’ta Amerika Kuzey’deki Kürt bölgesine doğru mu çekilir, hiç istifini bozmaz mı, yoksa tası tarağı toplayıp ülkeden çeker gider mi, göreceğiz.

Amerikalılar gibi Şiîlerin de istenmediği Irak topraklarının yeniden huzur ve sükûna kavuşması için atılması gereken adım, Irak meclisinin Türk askerini Bağdat’a davet etmesi olmalıdır. Türkiye’nin bugüne kadar üstlendiği benzer görevlerin tamamında muvaffak olduğunu, girdiği bölgelerde hızlı bir şekilde düzeni de tesis etme kabiliyetinin bulunduğunu ve bunu yaparken kendisini davet eden ev sahibini soyup soğana çevirmeye kalkmadığını biliyoruz. Iraklı yetkililer çok parçalı demografik yapıyı bir arada tutmak istiyorlarsa, oturup ciddi ciddi bunu bir düşünsünler deriz. 

İran
Gelelim İran’a… Kâsım Süleymanî’nin Amerika tarafından infaz edilmesine karşılık olarak İran’ın Amerika ve hempası İsrail’i hedef alacak her türlü misillemesini sonuna kadar samimiyetle desteklediğimizi de buradan açıkça ifâde edelim. Senelerdir Amerika ve Rusya şemsiyesi altında Müslümanlarla savaşan İran’ın gerçekten bir güç olup olmadığını maruz kaldığı saldırıya karşı göstereceği reaksiyonun çapı nisbetinde göreceğiz. Amerikan üsleri olur, onunla iş tutan Suudîler ve Birleşik Arab Emirlikleri olur, Yahudi devleti olur… İran’ın önünde seçenek çok... Göreceğiz bakalım. 

Mayın Eşekliğinin Lüzumu Yok
Mayın eşeklerine mayınlı araziyi tahsis işini İngilizler gerçekten de yapabiliyorlardı. Osmanlı’yı yıkarken ondan boşalan sahalarda kendilerine mayın eşekliği yapanlara karşı son derece bonkör davrandılar; fakat bugünün dünyasında işbirlikçi enflasyonu yaşanıyor ve bu sebeble de mükâfatlar küçük oluyor. Dolayısıyla artık Batı yardakçılığı yapmak sayesinde Ortadoğu’da kimsenin nemalanamayacağının idrak edilmesi gerekiyor. He yok ben aynı kafada devam ederim diyenler, Süleymanî’nin sonuna baksın, ibret alsın, sonra ağlamasınlar!

İslâm Ülkeleri Askerî Birliği
Büyük güçlerin trajedisine şahitlik ettiğimiz bugünlerde, nizâm kelimesinin kendisi bile yeryüzünden gökyüzüne kaldırılmışken, Müslümanların artık gerçek bir birlik tesis edip, yabancılar ile boy ölçüşebilecek bir güç odağı hâline gelmeleri ihtiyacı her geçen gün kendisini dayatmaktadır. 

Suudi Arabistan’ın ekonomik gücünden istifade etmek suretiyle Türkiye’nin böylesi bir girişimine mâni olabilmek için şimdiden Kızıldeniz çevresi gibi anlaşma üstüne anlaşma yapılsa da, şartlar gitgide zorlaştıkça tek başına bu finansman desteğinin anlamını yitirdiği güne çıkılacağından hiç kuşku yok. Türkiye o güne dek tesis etmiş olduğu mevcut birlik ve destekleri müesseseleştirmek yoluna gitmeli ki, genel görelilik kuramında olduğu gibi özgül ağırlığı dolayısıyla çevresindekilerin de bu birliğe doğru çekiminin şartlarını tesis edebilsin.

Baran Dergisi 678. Sayı