İHH’nın Diyarbakır’da uluslararası çapta gerçekleştirmiş olduğu “Ortadoğu’da Kürtler ve Barış Sempozyumu”na konuşmacı olarak katılan Sosyolog Müfit Yüksel bu programı Baran Dergisi’ne değerlendirdi.
Bu etkinlik için çok geç kalındığını; ama buna rağmen önemli bir gelişme olduğunu belirten Yüksel, Kürt meselesi hakkındaki görüşlerini de aktardı; bölgede İslâmî hareketlerin üzerine düşen vazifeyi yapamamasından ve gençlerin İslâm’dan uzaklaştırılmasından dem vurdu.
 
 
İHH’nın Diyarbakır’da düzenlenen “Ortadoğu'da Kürtler ve Barış Sempozyumu”na konuşmacı olarak katıldınız. Sempozyum ile alâkalı intibalarınızı alabilir miyiz? Hangi meseleler konuşuldu ve sempozyumun önemi neydi?
En azından Müslümanlar kendi aralarında toplanıp, daha detaylı bir şekilde Kürt meselesini konuştular. Yalnız, bu çok geç kalınmış bir toplantı, çünkü bu konuda ilk toplantıyı Mazlum-Der 1999 Kasım ayında Ankara’da gerçekleştirmişti. “Kürt Sorunu” başlığıyla düzenlediği konferansa ben de konuşmacı olarak katılmıştım. Aradan uzun bir zaman geçti; ama bu konuyla alâkalı olarak sadece küçük çaplı birkaç tane daha toplantı düzenlendi. Tabiî Müslümanların siyasî aktivitelerine ait bir şey bu. Doğruyu söylemek gerekirse “Kürt sorunu” konusunda Müslümanlar bugüne kadar iyi bir sınav veremedi. 1980’li yılların sonlarında “Kürt sorununa dindarların mutlaka müdahale etmesi” gerektiğini konuşuyorduk. Hâlâ aynı şeyi konuşuyoruz. Bu geç kalınmışlığın bir ifadesidir. Bu biraz da siyasî partilerle, iktidarlarla alâkalı bir durum. 1991 yılında bölgede bir gezide bulunmuştum. İslâmî kitabevlerinin sahipleri bana “geç kaldınız” demişlerdi. O dönemde bile geç kalınmışlık vardı, bugünü siz düşünün; fakat her şeye rağmen olumlu bir aktiviteydi bu yapılan.
Bir ortak nokta bulundu mu? Ya da daha doğrusu “Kürt Sorunu” nasıl çözülecek?
“Kürt sorunu”na İslâmî çerçevede somut çözüm önerileri getirilmesi gerekir. “Kürt sorunu” somut çözüm önerileri neler yani, müşahhas örnekleri nedir, plan-proje nedir? Zamanında bu konuyla alâkalı bir şey söylenmedi. Aslında birçok şey söylendi-yazıldı; ama bunların hiç biri etkili olmadı. Burada 1980’lerde çok güçlü olan dindar örgütlenmeler zaman içerisinde halkın dindarlığıyla barışmadığı için, kitlesel dindarlıkla barışık olmadığı için zaman içerisinde eridi ve marjinalleşti. PKK kazandı ve bölgede tek güç haline geldi. Dindarlar ve İslâmi gruplar bölgede iyi bir sınav veremedi.  Özellikle 80’li yıllarda ve 90’lı yıllarda iyi sınav verememenin bedelini ödüyor.
Bahsettiğiniz süreçler Müslümanların üzerinde yoğun baskının olduğu dönemlerdi. Bundan dolayı Kürt meselesinin büyük bir probleme dönüşmesinde en önemli sebep devletin Müslümanlar üzerindeki baskısı diyebilir miyiz?
Tabiî ki... 28 Şubat gibi bir süreç atlatıldı. İslâmî grupların önü kesildi ve bölgede etkinliklerini kaybettiler. Onlardan boşalan alanı da kimlerin doldurduğunu biliyorsunuz.
HDP kanadı nasıl bakıyor bu sempozyuma?
Tabii ki HDP kanadı sıcak bakmaz. HDP’nin içerisinde ne olacağını kestiremiyoruz. İçinde dindarların da bulunmasına rağmen, belirleyici bir rol üstlenemedikleri için sol Marksist kesim belirleyici rolü üstleniyor. Üstelik bu kesim Kürtleri Müslümanlıktan koparmaya ahdetmiş. HDP’ye bağlı olan Kürt gençliği de onlara doğru ilerliyor. En büyük problem de gençliği kazanmaları. Genç kuşak sürekli onlardan yana oluyor, sürekli onların lehine düşünüyor, faaliyet gösteriyor.
Burada İslâmcıların da bir eksikliği daha ortaya çıkıyor?
İslâmî grupların gençlik üzerinde ciddi bir etkisi yok, bunu açıkça söylüyorum. Orada birçok İslâmî dernek ve vakfın gençliği yok, derneklerde, vakıflardaki insanların yaş ortalaması 40’ın üzerinde bulunuyor. Dolayısıyla 80’li yılların gençleri, 90’lı yılların gençleri de onlara nazaran daha az diyebiliriz. Ciddi bir problem var bunun farkındayız; ama halkta da bir dindar damar var. Halkın bu dindarlığıyla barışık olabilecek, halkın dindarlığı üzerinden doğru bir yönlendirme yapacak bir inisiyatif yok. Tamam, halk kitleleri dindar; ama tek tip bireylerden oluşuyor. Medreseler var, medreseler üzerinden bazı şeyleri yapmaya gayret edenler var; ama onların elinden tutan az…
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu tür faaliyetlerin daha kalıcı bir şekilde devam etmesi lazım. Açıkça söylemek istiyorum: “Kürt meselesi” İslâm dünyasının sigortasıdır. Eğer Kürtler üzerinden uygulanmak istenen projeler gerçekleştirilirse, yani Kürtlerle Müslümanların yollarını ayırmaya yönelik, Kürdistan’dan İslâm dinini söküp atmaya yönelik, koparmaya yönelik projeler gerçekleşirse, Anadolu ve Mezopotamya’da İslâmiyet tamamen silinmiş olur. Bu bölge Endülüsleşir! İslâm dinini Arap Yarımadasına hapsetmede başarılı olurlar. Burada bunu belirleyecek olan şey ise, Kürt Meselesi’nin gelişim sürecidir. Çok açık ifade etmek istiyorum; İslâm dininin bu topraklardaki geleceği “Kürt Sorunu”nun çözüm şekline bağlıdır. Bu kadar iddialı konuşuyorum.
Teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ediyorum.
Baran Dergisi 433. Sayı