15 Temmuz darbe girişiminin ardından bazı Kemalist çevreler ve kendilerine “Kur’ân Müslümanıyız” diyen bazı hadis inkârcıları ve tasavvuf düşmanları fırsat bu fırsat diyerek bir yaygara kopardılar. Bütün tarikat ve cemaatlerin gelecekte Fetö olmaya aday olduğunu filan dile getirmeye başladılar. Bu esnada enteresan bir şey oldu: Rusya devlet başkanı Putin’in danışmanı Alexander Dugin, darbe ertesi Ankara’da katıldığı bir toplantının ardından, Bağlum’da, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî hazretlerinin kabrini ziyaret etti. Mesajını da kendi dilinden verdi: “Sünni İslâm’ın yaşandığı ülkelere Amerikan yanlısı Vehhabîlik ve selefîlik akımının etki etmesindense Türkiye halifeliğindeki bağımsız bir Sünni İslâm âlemi Rusya’nın çıkarları ile örtüşmektedir. Bu sebeplerle Rusya Türkiye’nin İslâm halifeliği fikrini tam olarak desteklemektedir. Benim Ankara ziyaretlerim sırasında Büyük İslâm âlimi Abdülhakîm Arvasî’nin mezarını ziyaret etmem ve kendi inanışıma göre dua etmem de bu mesajı ihtiva etmektedir.”

Türkiye’nin ruh kökünü temsil eden Nakşibendilik böylece gündeme bomba gibi düştü demek isterdik, fakat öyle olmadı. Bu haberi ajanslar alelade bir haber olarak geçtiler. Aynı zamanda Rusya’nın en önemi entelektüellerinden biri olan Dugin’in bu ziyareti ve verdiği mesajı, takip edebildiğim kadarıyla Baran Dergisi dışında pek değerlendiren de olmadı. Nitekim “şeyhler ve dervişlere” düşman Kemalist kafa ile tasavvuf düşmanı İslâmcı(!) kafa aynı noktadan saldırılarına devam ederken, kimse dönüp de “Dugin niçin bir Nakşibendi şeyhini ziyaret etti” diye düşünmedi.

Ama güzel bir gelişme oldu: Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı, “Uluslararası Bahâeddin Nakșibend Ve Nakșibendîlik Sempozyumu” düzenliyor. Marmara Üniversitesi’nin katkılarıyla gerçekleştirilecek sempozyum 2-3-4 Aralık 2016 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Fakat bu sempozyumun basına yansıması da yine tuhaf bir şekilde gerçekleşti. RTÜK, sempozyumun tanıtımının televizyonlarda “kamu spotu” olarak gösterilmesini isteyince, CHP’li ve HDP’li üyeler şiddetle karşı çıkmışlar. Örnek olarak Cumhuriyet gazetesi haberi şöyle verdi: “Nakşiler Kamu Spotu Oldu: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), skandal bir kararla televizyonda tarikat reklamı yapılmasının önünü açtı. RTÜK, Aziz Mahmud Hüdai Vakfı tarafından düzenlenen “Nakşibendilik Sempozyumu” için hazırlanan reklam filminin, radyo ve televizyonlarda kamu spotu olarak ücretsiz yayımlanmasını, CHP ve HDP’li üyelerin itirazlarına karşın AKP ve MHP’li üyelerin oylarıyla “kamu yararı var” gerekçesiyle kabul etti.”

“Uluslararası Bahâeddin Nakşibendî ve Nakşibendîlik Sempozyumu” çeşitli ülkelerden katılımcılarıyla ve oldukça geniş muhtevası ile; ayrıca sahasında ilk olması ve zamanlaması itibariyle, oldukça önemli bir boşluğu dolduracak gibi görünüyor. Sempozyumun tanıtım metninde şöyle deniyor:

- “Şâh-ı Nakşibend diye anılan Hoca Bahâeddin Nakşibend Buhârî hazretleri XIV. asırda Orta Asya’nın mühim merkezlerinden biri olan Buhara’da dünyaya gelmiştir. Hicrî 718-791, Miladî 1318-1389 yılları arasında yaşayan bu Allah dostu, XII. asırda Abdülhâlik Gucdüvânî tarafından kurulan Hâcegân tasavvuf yolunun unutulmaya yüz tutan prensiplerini yeniden ihyâ ederek bir irfan okulu binâ etmiş, kendisinden sonra Nakşibendiyye adıyla anılan bu maneviyat yolu İslâm dünyasında geniş bir yayılma imkânı bulmuştur.

Kabri, Özbekistan’ın Buhara şehrinde önemli bir ziyâretgâh olan Bahaeddin Nakşibend hazretlerinin açtığı yol, Hindistan’dan Balkanlar’a, Yemen’den Kafkaslar’a kadar İslâm dünyasında geniş bir coğrafyada yayıldığı gibi, Osmanlı Devleti’nde Fatih Sultan Mehmed döneminden itibaren Anadolu’yu aydınlatan bir irfan ocağı olmuştur. Bahâeddin Nakşibend’in yaptığı belki de en önemli iş, tasavvuf ile dînin zâhirî ilimlerini, bir diğer ifâdeyle sûfîler ile ulemâyı yahut tekke ile medreseyi bir birinden ayrı, hatta rakip olarak gören anlayışı reddetmiş ve din âlimlerine büyük bir saygı göstermiş olmasıdır. Onun yolunu izleyen İmâm-ı Rabbânî ve Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî de kendi dönemlerinde İslâm’a ve ümmete büyük hizmet etmiş önemli şahsiyetlerdir.”

Türkiye’den 13 üniversiteden öğretim üyelerinin yanı sıra, Yeni Zelanda, Hindistan, Özbekistan, Pakistan, Makedonya ve Kırgızistan gibi ülkelerden akademisyenlerin de konuşmacı olarak katılacağı sempozyumun bilim kurulu ve tertip heyetinde Marmara Üniversitesi’nden çok sayıda akademisyen yer alıyor.

Üç gün sürecek sempozyumun açılışı 2 Aralık 2016’da Haliç Kongre Merkezi’nde yapılacak. Sempozyum oturumları ise Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde 3-4 Aralık 2016 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Konu başlıkları ise şöyle:

1. Oturum: Bahâeddin Nakșibend’in Hayatı ve Görüșleri
2. Oturum: Orta Asya’da Nakșibendilik
3. Oturum: Orta Asya’dan Balkanlara Nakșibendîlik
4. Oturum: Hindistan’da Nakșibendîlik ve İmâm-ı Rabbânî
5. Oturum: Nakșibendîlikte Mânevî Eğitim
6. Oturum: Mevlânâ Hâlid ve Hâlidîlik
7. Oturum: Nakșibendîliğin İçtimâî Hizmetleri
8. Oturum: Anadolu’da Nakșibendîlik
9. Oturum: Farklı Nakșibendî Kültür Coğrafyaları
10. Oturum: İstanbul’da Nakșibendîlik

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin “Abdülhakim Arvâsî ve Tasavvuf Terbiyesi”, Doç. Dr. Veysel Akkaya’nın “Millî Mücâdelelerde Nakșibendîlerin Rolü”, Muhammed Akif Koç’un “Üsküdar’daki Nakșibendî Özbekler Tekkesi ve Kurtuluș Savașındaki Rolü”, Prof. Dr. İbrahim Baz’ın “Sünnî Șiî Sınırında Hâlidî Șeyhlerinin Ehl-i Sünnet Savunması”, Yrd. Doç. Dr. Halim Gül’ün “Dağıstan’da Nakșibendîlik ve Hasan Hilmi Dağıstanî”, Mehmet Akif Köseoğlu’nun “İstanbul’da Nakșî-Ahrarî ve Nakșî-Müceddidî Șeyhlerinin Postnișin Olduğu Tekkeler ve Günümüzdeki Durumları” gibi konu başlıkları altında 40 konuşmacı söz alacak.

İlgilenenler sempozyum için daha fazla bilgiyi, www.naksibendiliksempozyumu.org internet adresinden edinebilirler. 

Baran Dergisi 516. Sayı