Uluslararası Dergi Fuarı’na katılan BARAN ve AYLIK dergilerinin okur buluşmasını, 6 Mayıs 2017 Cumartesi günü fuar mekânı olan Sirkeci Garı’nda gerçekleştirdik. 4-9 Mayıs tarihleri arasında da ziyaretçileri ağırlamaya devam ettik. Fuar yönetiminin tahsis ettiği salonda okurlarımızla topluca sohbet ettik.
Sohbet öncesinde yaptığım konuşmamda İBDA hareketinden bahsettim. Dergi faaliyetlerinin bir fikre nisbetle yapılması hâlinde kalıcı olacağını, sistem ifadesi olan Tatbik Fikri olmadan tatbike dâir faaliyetlerin mihraksızlıktan kurtulamayacağını belirttim. Baran, Aylık ve benzeri dergilerin ancak bağlı olduğu fikre göre bir kıymeti olduğunu ve dostlar alışverişte görsün hesabı dergi çıkarmak gibi faaliyette bulunulamayacağını, bizim farkımızın bir cemiyet projesi ortaya koymamız olduğunu vurguladım. Anlattığım şu hususları burada kısaca vermek istiyorum:

Üstad’ın ve Kumandan’ın çile ve emekleri, en son 15 Temmuz 2016 halk direnişinde karşılığını bulmuştur. Ekilen tohumlar gür filizler vermiştir. İBDA diyalektiğinin işaretlediği “halk ihtilâli” ve “kendinden zuhur”un ispatı olmuştur 15 Temmuz. O gece 40 milyon insan, Üstad’ın dediği gibi, kim var dendiğinde sağına soluna bakmadan meydan yerine çıkmıştır. Dilinin, dininin, ırzının, beyninin öcünü almıştır. İBDA’nın temel ilkelerinde işaretlenen “şehidlik şuuru” birbiriyle yarış edercesine şerbet gibi içilmiştir. “Savaşı dayanıklı asker kazanır” anlayışı içinde, istikamet çizgisi olan BD-İBDA İslâm’a Muhatap Anlayışı ile Batı ve içimizdeki Batıcılara karşı sistemli mücadele etmeliyiz. Şunu ayrıca ifade edeyim ki, söz konusu fikre mensup olunmasa bile, BD-İBDA fikir ve aksiyon ruhundan etkilenme ile işler yapılıyor. 1943’te Büyük Doğu’nun ve 1975’te GÖLGE’nin yaktığı meşale idi. Kendi tecrübemden bir misal verirsem: GÖLGE kadrosu eseri olan Yüksek İslâm boykot ve eylemlerine katılmayan öğrenciler bile, daha sonra öğretmenlik yaptıkları okullarda o militan havanın etkisiyle emsallerinden daha aktif olmuşlardır.

Okur buluşması sonunda bir tanışma ve soru-cevap bölümü oldu. Küçükköy Anadolu İmam-Hatip lisesinden Ebubekir henüz 16 yaşında ve babasının tavsiyesi ile gelmiş. GÖLGE dergisinden Kaya Balaban’ın oğlu Kerem de 16 yaşında ve 15 Temmuz’da babası dâhil kimseden emir almadan ve beklemeden dışarı çıkmış ve önemli bir geçidi kendi gibi gençlerle tutmuş.

Maraşlı Ali (İstanbul’da bir üniversitede çalışıyor) GÖLGE dergisindeki ortamı sordu. GÖLGE I. Dönemde bulunan Kaya Balaban’a soruyu yönlendirdim. Çünkü ben GÖLGE II. Dönemde bulunmuştum. Gönüldaş Balaban şunları söyledi:

“Millî Nizam Partisi’nin Eskişehir’de kuruluş aşamasında (1969-1970) abim vasıtasıyla Salih Mirzabeyoğlu’nu tanıdım. MNP’ye gidiyordum onlar da sürekli oradaydı. Partiye gelenler takip ediliyor muyum diye arkalarını kontrol ederek, kelleyi koltuğa alarak geliyorlardı. Erbakan Hoca Eskişehir’e geldiğinde Kumandan’ın babası Muammer Amca, ayakkabıcı İhsan Özkeçeci onu gezdirirlerdi, rahmetli Cevat Ülger de onlarla beraberdi.

1968’de Gölge ile ilgili bildiriler dağıtıyorduk. Mahallelerde örgütlenmeden bahsediyorduk. O zamanlar sol her yerde örgütleniyordu. Eskişehir’de ilk duvar yazısını biz İslâmcılar yazdık.

Gölge çıkmadan önce tanıtım afişlerini bastık. Gölge Üretmen Han’da (Cağaloğlu) çıktı. Gölge çok bereketliydi çok. Türkiye’nin her yerinden ses getirdi. Temsilci olmalar, bayilikler… Dergileri alıp meydanlarda satıyorlardı. Derginin mizanpajı orijinal ve farklıydı. O dönemin Kadir Mısıroğlu’nun çıkardığı Sebil dergisi mantığında allı güllü süslemeli dergilerinden çok farklı estetik ve militan bir dergi idi. Eline alan solcu dergi zannediyordu.

Gölge çıkmadan bir yıl önce Kumandan’ın meşhur “çığlık içimde düğüm/çığlık gözümde yaş/bekle çocuğum/yeni bir dünya için/ verdiğim savaş” dizelerinin yazılı olduğu afişleri İstanbul’un her yerine dağıttık. Aziz Nesin, herhalde solcu zannederek almış, kitabına koymuş “ne güzel gençlik” gibi övgülerle bahsetmiş. Apartmanın kapısında Gölge afişini gören Çetin Altan da beğenmiş ve yazısına almıştı.

Haberler Üretmen Han’ın altındaki Millî Gazete ve Yeni Devir’in ajanslarından geliyordu. Fakat onlar, Filistin, Türkistan, direniş, çatışma vesair haberleri değerlendirmiyordu, Gölge ise değerlendiriyordu. Arapçası olan bir arkadaş dış basını takip ediyordu. İngilizcesi iyi olan bir arkadaş da vardı. Önemli olan senin ideolojine göre ayıklaman ve manşete çıkarman. Beş-altı sayı sonra Filipinler’den savaşan gençler haber göndermeye başladılar. Türkistan’dan sürgüne gelenler ve Filistin’den ziyaretimize gelenler oluyordu.

Ortalık Kumandan’dan geçilmiyor. Üstad 40 sene çırpındı, bir tek Kumandan çıktı ortaya. Sorsan hepsi Büyük Doğu’cu. Herkes Büyük Doğu’dan nemalanmış; ama Kumandan bir tane. Ben bu davanın hamallığını yaptım, fikrî bir katkım olmadı. Ama şimdi bizim de haddimizi bilmemiz gerekir. Kumandan’a yakınlığı bu mânâda anlamalı. Üstad’ın derdine Salih Mirzabeyoğlu derman oldu. Salih Mirzabeyoğlu’nun derdine kim derman olacak? Onun için Kumandan’dan bereketlen, nasiplen. Bu dava Allah’ın rızasını kazanma davası… Gaye Kumandan değil ki. En büyük misal ve vesile Kumandan, ‘Allah’ın rızası böyle kazanılır’ diyor. Kendi kendine gelin güvey olmaya gerek yok. Herkes Kumandanlığa soyunmuş, Allah sonumuzu hayır etsin. Üzerinde İBDA şahsiyeti olan ve kendisinden bu kimlik alınırsa adam yerine dahî konmayacak insanlar görüyoruz.”

İslâmcı hareketin önemli kilometre taşlarından GÖLGE (1975-1978) ve AKINCI GÜÇ (1979) patlaması ve Üstadın Akıncı Güç’ü bağrına basışı, “Müjdelerin Müjdesi” ve “Işık” yazılarıyla karşılayışı, İdeolocya Örgüsü’ne ek olan “İslâmı yenilemek” bahsini Akıncı Güç kadrosuna ithaf edişi, Üstad ve Kumandan’ın beraberlikleri, Üstad’ın çıkardığı dergi-kitapçık olan Raporlarda “Necip Fazıl ve Yeni Dostları” takdimiyle Salih Mirzabeyoğlu’nun zuhur etmesi ve Üstad’ın Kumandan’a “artık görünme vaktin geldi” işaretini verişi…

Buluşmamıza içtenlikle katılan ve gözleri parıldayarak dinleyen gönüldaşlardaki bu hâl mensup olunan fikrin ve çekilen çilelerin lezzeti ile alâkalı olduğunu düşünüyorum. Sadece geçmişi anmak değil, ânı bu şuurla yaşama ve sürdürme lezzeti. Bu samimi havadan ve konuşmalardan etkilenip aramıza katılan fuar ziyaretçileri de oldu. Onlarla da tanıştık, dergilerimizde ve İBDA külliyatından kitaplar hediye ettik.

Fuara katılan kardeş yayın organları Akademya ve Furkan standlarını da ziyaret ettim. Hayırlı olsun deyip muvaffakiyet dileklerimi ilettim. Onlar da Baran ve Aylık standını ziyarete geldiler. Gerekli yardımlaşmalar yapıldı.

Antalya Aksu’dan Savaş gönüldaş geldi, Baran dergisine abone olmak istediğini söyledi. Kendisi Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okuyor. Eski ve eskimez gönüldaşlardan Kerim Bozdağ’ın yönlendirmesiyle bize uğramış. Bu tür faaliyetlere binaen “eskimez” dedim Kerim gönüldaşa. Yoksa hiçbir vasıf kimsenin tapulu malı değil. O arkadaş da bunun şuurundadır. Pörsüklerin ise sanal âlemde birbirlerine lüzumsuz mücahidlik yaptıklarını ve kendi gibi pörsükler tarafından takip edildiklerini ve esasen “İBDA harici İBDA’cılık” üzerinde olduklarını beyan ettim Savaş arkadaşa. O da bunun farkında. Kendisi bize merhum İsmail Çetin’in bir kitabını hediye etti. İsmail Çetin bir Nakşî Şeyhi, “Necip Fazıl bizim fikir önderimiz” demiş ve oğlu da Salih Mirzabeyoğlu’nun okunmasını söylemiş. Savaş, bizden gerekenleri de aldı. O sırada standımızda bulunan Ak Parti üniversiteler biriminde arkadaşla Antalyalı arkadaşı tanıştırdım. Yayın organının haberleşme, örgütlenme, şuurlanma ve istihbarat görevlerine matuf olarak ve mahzurlu olmayacak seviyede.

Bu sene fuara yurtdışı katılım iyi idi. TİKA’nın aracılığıyla Müslüman ülkelerden Sünnî ve tasavvuf yoluna bağlı Müslümanlar gelmiş. Bizde ise bir yanda kaşar mezhepsizler, öbür yanda genç İmam-Hatiplilerin çıkardığı dergiler ve İBDA’cı dergiler Baran, Aylık, Furkan ve Akademya vardı. BARAN editoryasının hatırlatması ve gençlerden gelen talep üzerine onların standlarını da ziyaret ettim. Başarı dileklerimi ve sormaları üzerine tavsiyelerimi ilettim. Memnun oldular, abi pozisyonunda gördükleri Baran ve Aylık dergisi ekibiyle fotoğraf çektirdiler. Geçen senelere nazaran katılım azdı ama İBDA vesilesiyle standımıza ilgi, bilhassa fuara katılan genç dergiler tarafından daha candan idi. Her ne kadar bir kısmının yayını ilmihal bilgilerinin tekrarı sadedinde olsa bile, 15 Temmuz’un katkısı yayınlarda görülüyor. Mühim olan bu ruhu sürekli kılmak ve “ılıman İslâm”ın fabrika ayarlarına geri dönmemek. Çünkü Ak Partide, Bakanlıklarda ve Diyanet Teşkilatında bu zihniyette müptezel çok miktarda insan var. Belki de onun için FETÖ ile mücadele istenilen seviyede gitmiyor.

Standımızı, Türdeb Başkanı Asım Beyle ziyarete gelen Talim Terbiye Kurulu Başkanı Alpaslan Bey ile eğitim mevzuunu konuştuk. Genel eleştirilerden ziyade somut teklifler üzerinde durdu. Mevcut öğretmen kadrosuyla ellerinden geleni yaptıklarını anlattı. İdeal ve aşkı kim verecek? Eğitim ile alakalı lise öğrencisi genç yazarımız Emrecan Çetin ve bazı yazarlarımızın eğitimle alakalı yazılarını Alpaslan Beye göndereceğiz. Neticede iş insan keyfiyetine geliyor. Sadece parti işi değil.

Ak Partinin üniversite gençlik yapılanmasından gelenler oldu. 15 Temmuz’da Ak Parti teşkilatlarının halkın gerisinde kaldığını söyledim. Arkadaş, “Ak Parti kendi burjuvasını oluşturdu ama bunun çözüm olmadığını da anladı” dedi. Olumsuzluklardan şikâyet etseler de bizi görünce ümidle dinlediklerini ve konuştuklarını farkettim. Belki de ümidlerine karşılık arıyorlardı veya bana öyle geldi. İktisad okuyan üniversite öğrencisi başka bir Ak Partili gençle, gelir eşitsizliğinde Ak Parti iktidarının sorumluluğunu konuştuk. %1’lik düzelmenin yeterli olmadığını ve Ak Partiyi iktidarda tutanın kapitalist zümre değil, ortalama insanlar olduğunu söyledim. Bir Müslümanın altta kalanın canı çıksın anlayışında ve iktidar rahatlığı içinde olamayacağını belirttim. Bana yürekten katıldı. Doktor adayı hanımlar dergilerini bıraktılar. Dergilerinin ismi Panorama. İnceledim, fena değil. E, doktorlar ilmihal dergisi isteseler de çıkaramazlar, çünkü branşları var. Onları teşvik için “bizim de doktor yazarlara ihtiyacımız var” dedim. O esnada standımızı tetkik eden bir genç daha “tarih yazarına ihtiyacınız var mı?” diye kendini takdim etti. Onunla tarihin gailiğini, yakın tarih meselelerini vs. konuştuk. Bilimsellik kılıfı altında Batının kendi tarih anlayışını empoze ettiğini söyledim. Tarih mevzuunda da Mutlak Fikrin gerekliliği üzerinde durdum. Hz. Adem’in kemiklerinin bulunamamasını, Hz. Adem’i inkâr mânasına gelen “bilimcilik” anlayışını tabu olarak sunmaları; fakat başta Darvin olmak üzere teorilerinin tenakuzlarla dolu olduğundan bahsettim. Neticede iş Mutlak Fikrin kurulamazlığına ve bu da iman davasına geliyor; bâtıl da kendi davasını “iman”la temellendiriyor. Necip Fazıl’ın tarih muhasebesini okumamış, yakın zamanda bu eksikliğini gidereceğini söyledi. Tarih muhasebesinin de olduğu İbda Diyalektiği eseri elimizde kalmadığı için veremedim. Standımızı ziyaret eden Hukukçular Derneği Yönetim Kurulu’ndan olan genç avukatlara Baran Dergisi’nin 15 Temmuz sonrasında Amerikalı görevliler ve İncirlik Üssü hakkında suç duyurusunda bulunduğunu anlattım. Doktora yapan bir akademisyen geldi. 15 Temmuzla ilgili sayılarımızı satın aldı.

Baran Dergisi yazarı Osman Temiz Hoca da standımızı ziyaret etti. Osman Hoca, Marksist düşünce adamlarının Mutlak Fikir zaruretine çattıklarını ve buna Hegel’i yorumlayarak çözüm aradıklarını, Kumandan’ın konferansta bu mevzuda söylediklerinin ehemmiyetini ifade etti, “onların donanımı var, onların eksiği bizde, bizim eksiğimiz onlarda” dedi.

Fikre hizmet etmenin zevkini almış Baran ve Aylık çalışanları fuar boyunca hem ziyaretçilerle ilgilendiler hem diğer stantlarla olumlu diyaloglar kurdular. Vazife şuuruyla yapmış olmalarına rağmen ben isimlerini zikredeyim: Yazı İşleri Müdürü M. Taha İnci, editoryadan Ömer Emre Akcebe, Baran Demir, Oğuz Can Şahin. Yazarlarımızdan Ercan Çifci, Ankara’dan nöbet yerine gelen Tayyar Tercan, Aylık Dergisi yazı işleri eski müdürü Cem Yılmaz, Avukatım Hamza Uçan bir arkadaşıyla geldi. Geçen seneki fuarda Şehidimiz Halil Kantarcı ile nöbet yerinde beraber olduğumuzu onu rahmetle anmak sadedinde ifade edeyim. Baran Dergisi İdarî Müdürü Fatih Turplu ise babası vefat ettiği için memleketine gitmiş idi. Dergi çalışanları boş durmadılar, yurtdışından gelen misafirlerle mülâkatlar yaptılar. Zahmet edip gelen okurlarımıza bir şeyler sunmak için didinip durdular. Fakat bizden istenen ve İslâm âleminin beklediğinin yanında, yapılan çalışmalar karınca adımı mesabesinde kalmakta. Allah ihlas ve gayretimizi artırsın. Yakın zamanda tekrar buluşmak dileğiyle…

Baran Dergisi 539. Sayı
11.05.2017