MAĞARA
(SINIRDA SINIRSIZLIK)
 
LEVHA: 17 Şubat 1993… Beylerbeyi’nde bir yaşlı karı-koca’nın KÖŞKÜ’ne gidiyorum… Sonra nasılsa, güzel bir MAĞARA’dayım… İçinde bir dere akıyor ve epey ileride yukarıya çıkan bir DELİK… O delikten, BOĞAZ KÖPRÜSÜ’ne ulaşan bir caddedeki arabaların akışını seyrediyorum… Sonra yaşlı Teyze’den, Beylerbeyi’nin neresinde olduğumuzu kestiremediğimi, köşkten bana göstermesini istiyorum… Tek katlı köşkün çam ağaçlarıyla dolu bahçesine pencereden baktırarak anlatıyor… Bahçenin ön kısmı, çitle çevrili… Teyze, “İstimlak yapacaklar, burası da gitmesin diye çit yaptırdık!” diyor… Koru’dan görülen Boğaz’ın nefis manzarası… Yanımda Neclâ Yüksel… Bahçeye çıkıyorum; orada, baklava dilimi şeklinde çıkıntılı hacimlerle dolu çok büyük ve insana haşyet veren bir bina… KİLİSE imiş… Oradan şarkı sesleri geliyor!
*
KASR-Köşk. Yüksek ve ferah bina. Küçük saray: 390: KASR-Kısa olmak; tilki. Kısa kesmek; katetmek. Birisini bir işe tahsis etmek. Tembellik; yorulmak. Hapseylemek. Akşamlamak. Yekpâre taş. Beyazlatmak. Noksanlaştırmak… MEMŞA-Ayak yolu. Üzerine basıp yürüdükleri yer: 390: KAFİR-Hayvan tersi, dışkısı; tezkiye edilmesi gereken nefsin, duyu ve akıl âlemine mutabık karşı tarafı… Süryanice, BİRTO-Saray: 618: BİRTO-Kâinat… Süryanice, BİRTO-Dünya. “Aslı İslâm olan”: 618: DAXVRET-Gürcü dilinde, “İdam. Ateş etmek. Delmek. Delip geçmek; derinleşmek, kesmek”; aklı kısaltıp, hissi çoğaltan. (Sabsab-Ateş etmek. Çocuk: 184: Abdülhakîm-Hakîm Allah’ın kulu)… Boşnak dilinde, OTROV-Zehir: 618: RACCORDER-Fransızca, “Uygun biçimde eklemek”; aslına, galibine… Süryanice, KUŞORO-Muvaffak olmak. Saadet: 618: PİTUR-İbranice, “Kurtuluş, kurtulmuş”… Boşnak dilinde, PİTUR-Müstesna; Seçkin: 618: TOURO-Portekiz dilinde, “Boğa. Boğa Burcu”. (Fikir Kahramanı: 706: Aktör)
*
MİR-İ MÎRAN-Beylerbeyi. (Levha: 3 Nisan 2003… Birisi bana, dedem İzzet Bey’in babası Musa Bey hakkında, “Musa Bey 10 vilâyet’in Mirliği’ne terfi etti!” diyor. Ben onun “Mir” olduğunu ve 10 vilâyetin Mirliği’ne ne dendiğini düşünüyorum… Musa Mirzabeyoğlu: 1418: Necib Fazıl Kısakürek… İbranice, Musa-Nesne. Şey: 116: Mübdi’-Benzersiz birşey yapan… Kıpçak dilinde, İş-Şey, nesne: 301: İş-Eser… Kıpçak dilinde, İş-Eş: 301: İş-İkisinden biri, diğerine… Boşnak dilinde, Krak-Bacak. Ayak: 301: İş-Hâdise… Amile-Ayak. Bacak. “Yürüyüş”: 1145= 146: Rahman Sûresi, 19. âyet… Boşnak dilinde, Rak-Yengeç. “Hemze, Allah’ın Mübdi’ ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden Seratan-Yengeç’e işaret eder”: 1301: Grak-Arnavutça, “Kan”; Madenler mertebesi… Süryanice, Krağ-Kuşatmak: 301: Abo Rubonoyo-Süryanice, “Ruhanî Baba”; Küllî Ruh, Kelme-i Ehem; öne alınmış kelime, ruh… Süryanice, Hufargo-Vâli. “Beden’de yönetici ruh”; beni bir emreden olarak duymak için: 1301: Kar-Kıpçak dilinde, “Karıştırmak”; herşeyin galibine tâbi olması ölçüsüyle, “Hasse-Duyu”dan gelenleri değerlendiren Aklî kutubla, nefsin ruhî kutbu arasında teşekkül eden “Şuur”… Boşnak dilinde, Razbistriti-Durulaştırmak; germek: 1300: Namjera-Boşnak dilinde, “Niyet”… Süryanice, Fredyo-Korku; sevdiğinden: 1300: Hurfo-Süryanice, “Kuvvet”… Miran-Beyler: 1301: İş-Kıpçak dilinde, “Eşmek, kazmak”; Te harfi, Allah’ın “Kaabid-Kısıcı, sıkıcı, kısaltıcı” ismi, “Esir-Kâinattaki bütün unsurların kendisinden yapıldığı ilk madde” mertebesi, Kamer menzillerinden “Kalb”e işaret eder; zahiri, hasselerle hissedilen maddî âleme, bâtını mânevî âleme bakan… Âyet meâli: “İslâm, kalbin yoludur!”… Miran-Beyler: 1301: Mirzabeyoğlu… Noktalı harflerle, Kaptan Kusto Müslüman: 302: Derviş Muhammed. “Noktasız harflerle”… Kazıcı hüviyet cüzdanım!): 1551: MEVKUT-Vakti belli olan. (Süryanice, Thum Zabno-Zaman sınırı. “Maveraî”: 520: Derviş… Süryanice, Cam Zabno-Zamanla: 110: Akrah-Boşnak dilinde, “Tâbir etmek”; iz sürmek… Tâzi-Arab. İz süren. Tabirci: 1417= 418: Edebiyat-İlm-i edebin bütün yönleri… Tahsis-Rağbet ettirmek. Meylettirmek: 1417= 418: Necib Fazıl Kısakürek… Süryanice, Mşah Zabne-Zamanını ölçmek. “Zaman ölçüsü, iş ölçüsü; İslâma muhatab anlayış”; Aydın insan, çağından mesuldür: 414: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü, küçük ebcedle)… Süryanice, RUŞMO-Mühürlü: 552: RUŞMO-Süryanice, “Remz”… KANAT-Kuşun gövdeyi uçuran yan uzuvları. Yan kollar. “Abdülhakîm Koltuğu”. (İngilizce, Armchair: Kollu sandalye… Arm: Yılan. Kollar. Kuşatan… İngilizce, Army: Ordu. Beyin emrinde kollar): 552: KUTMO-Süryanice, “Nokta”. (Üstadım’ın, “İkimizin şiirleri, bayılacaksın!” dediği Noktalamalar’dan: “Eşya lâtifleştikçe göze görünmez olur / Solucan kanat taksa yerde sürünmez olur!”… Süryanice, Şuşo-Solucan. “Yağmur damlası”: 612: Derviş Muhammed)… Lâtince, SACRİFER-Kutsal eşyaları taşıyan: 552: MAGON METHO-Süryanice, “Bomboş Devir”… IKNAT-Allah’a dua etmek. “Duayı icrada aramak”: 552: MUHDİS-Hâdiseye sebeb olan. Yeni birşey ortaya çıkaran; mübdi’… Almanca, IYD-İd. Bayram; tekrar tekrar karşılanan, istikbâl edilen. “İslâm”: 15: BD-İBDA. (Mukabil, alıcı; İnsan ve toplum meselelerini hâl üzere sistem)… İTKAN-Pürüzsüz yapmak. Sağlamlaştırmak. Hakikate delilleriyle vakıf olmak. Sabit kılmak: 552: İSTİMLÂK-İcrai karar alma selâhiyetiyle bir mülkün bedeli mukabiliyle talib olmak, almak, umumun istifadesine sunmak; mülk sahibi olmak… Portekiz dilinde, EXPROPRIAÇAO-İstimlâk: 441: DIYARICARE-İtalyanca, “Germek”; kurmak… KISAKÜREK-Necib Fazıl: 1441: SALİH Mirzabeyoğlu.
*
Boşnak dilinde, SPİLJA-Mağara: 1110: BOĞAZ KÖPRÜSÜ. (İslâm Tasavvufu ile Batı Tefekkürü kanatları arasında İBDA)… İspanyolca, MADRIGUERA-Mağara: 1267: NAPETİ-Boşnak dilinde, “Germek”… Almanca, GROTTE-Gar. İstasyon: 1011= 12: GROTTE-Fransızca, “Mağara”… Portekiz dilinde, PAPEZ-İnişi ve yokuşu olan yer: 12: HEBBE-Zamandan bir asır… TAHABBUT-Düşünmek. Aklını eksiltmek; büyüdükçe kendini yiyen ve hisleşen akıl: 1011= 12: QONUNDİT-Süryanice, “Adlî Tıbb”… Almanca, BAHNHOF-Gar. “Mağara”: 4751= 755: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En büyük ebcedle”… Kıpçak dilinde, GARRE-Mağara: 1406: DATA-Portekiz dilinde, “Tarih”… İbranice, OT-Harf: 406: OT-At. “Murad. Hayâl”. (Hayl-At. At sürüsü. Zümre. Düşünmek. Hıfzetmek: 641: Merkaş-Bir şeyin üstünde siyah ve beyaz noktalar olması. “Mâlik hikmeti”… Cevn-Beyaz. Kara: 59: Mehdî… Rüyâ-Yerden biten yeşillik: 217: Rüyâ-Uykuda görülen suretler… Rahib-Abid. Allah’tan korkan… Kendisinden korkulan. Aslan; havan: 217: Rüyâ… Havan-Aslan: 656: Antre-Fransızca, Mağara)
 
ASHAB-I KEHF
 
Ashab-ı Kehf, Kur’ân’da bahsi geçen ve devirlerinin zâlim Padişahı’ndan gizlenecek ve onun şerrine âlet olmaktan çekinerek, beraberce bir mağaraya çekilip Allah’a sığınan, dindar ve makbul büyük zâtlar. İsimleri rivayette şöyle sıralanır: Yemliha, Mekselina, Mislina, Mernüş, Debernüş, Sâzenüş, Kefeştatâyüş. Kendilerine sadık köpeklerinin adı da Kıtmir’dir.
*
KEHF Sûresi’nin 25. âyeti, meâli: “Onlar mağaralarında 9 fazlası ile 300 sene kaldılar”… 9 fazla’nın, Kamer seneleri olduğu, bazı müfessirler tarafından kabul edilmiştir; diğer bazıları ise, bunun “Allah’ın zamanı” olduğunu bildirmişlerdir ki, yine aynı mânâya geliyor... Kamer menzilleri ayları, her günü o güne mahsus Allah kelâmı hisse olarak sessiz ve savtsız indirilirken, bundan hisse alabilene göredir: Her gün, ona mahsus Harfler’in işaretlediği Allah’ın İsmi, Mertebeler ve Kamer menzilleri.
*
FAZL-Kerem. İhsan. İlim. Marifet, inayet. (Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin, çarşıda önüne çıkan ve “Dua edin, Allah bize Adliyle tecelli etsin!” diyen birine verdiği cevab meşhurdur: Adliyle değil, fazlıyla tecelli etsin, yoksa yanarız!): 910: LÂ HAVLE… ALİYYÜL AZİM-Allah’tan başka kudret ve kuvvet sahibi yoktur… ŞEYH-Mürşid. “Mürşidi Allah olan Allah Sevgilisi hatırda”: 910: FAZL-Bir şeyden bakiye kalan; artan, taşkın keremli. “Şeyh”… TETFÜL-Tilki eniği; Vavî. Kalb. Gönül. Güzel genç kız; kabul edici nefs. “Vav harfi, Allah’ın Refi-ud Derecati ismi, Yüksek mertebeler, Kamer menzilleri’nden urgan’a işaret eder; Balık karnı menzili. Kuyudan –Berzah’tan– su çekmeye yarayan halat’a”: 910: TETFÜL-Horoz. (Ebu Süleyman: Horoz)… MÜTEAŞŞIK-Aşık olan: 910: İHTİŞAR-Büyük kafalı olma; toplanma, cem olma. “Üstadım hatırda”.
*
FİKİR İBDA’: 300 + 9= 309: HAŞ-Kalb… İbranice, HAŞ-Hissetmek, sezmek: 309: EXPULSAR-Kovalamak. Takib etmek. (Üstadım’ın “İkimizin şiirleri, bayılacaksın!” dediği Noktalamalar’dan, Koşu: “Hakikat değişiyor daha bitmeden cümle / Koşuyorum yetişmek için bütün gücümle!”… İt-Köpek. Kelb. Kalb gözü. Sezmek. Takib etmek. Tazi, tâbir etmek: 1400: Te harfinin ebcedi. Bu harf, Allah’ın “Kaabid-Kısıcı, kısaltıcı” ismi, Esir mertebesi, Kamer menzillerinden Kalb’e işaret eder)… İbranice, HAŞ-Acele etmek: 309: HURUFİYE-Kamer menzilleri. (Günlerin küllü, Hafta; Haftaların küllü, Ay; Aylar’ın küllü Kamer senesi… Bir müridenin ders olarak Şah-ı Nakşibendî Hazretleri’ne rabıtasında kendi ihtiyarı olmaksızın ağzından dökülen söz: Li külli emrin fehimden Allah razı geldi… “Külli işlerin anlayışında olan için; Allah razı geldi!”… Li küllî emrin fehîm-Manzur-u nazar-ı piran-ı kiram. “Keremli pirlerin nazarlarına görünen”: 496: Derviş Muhammed-442 mührü, küçük ebcedle)… Portekiz dilinde, EXPULSAR-Kovmak. (Kıpçak dilinde, İt-İtmek. Kovmak: 400: İt-Kıpçak dilinde “Öldürmek”… Ma’lat-Derin ve yüksek fikir. Ululuk, şeref, itibar: 540: Katlâ-Öldürülmüş kimseler… Kıbçak dilinde, Ablego-Kovmak: 1044: Derviş Muhammed-442 mührü): 309: HARIK-Yakan, yakıcı. Yanan, tutuşmuş. Ateş, od. (Üstadım’la ikimizin Noktalamaları’ndan, Cehennem: Ateş benim yıkayan, yuyan, emziren annem / Bir arınma kurnası olsa gerek Cehennem… Not: Esir, Kâinattaki “Ateş, toprak, hava ve su” unsurlarının kendisinden yapıldığı ilk maddedir ve unsurlardan ateş, onun temsilcisidir!)… AKRAH-Alnının ortasında beyaz olan at. (Hadîs: Hayır, atların alnının ortasına işlenmiştir!): 309: AKRAH-Boşnak dilinde, “Tâbir”.
*
KITMİR-Ashab-ı Kehf’in köpeğinin adı: 359: D’LO SKOLO HFUĞYO-Süryanice, “Bomboş Devir”… Süryanice, METMATHONUTO-Uzatma. “Germe”: 1358= 1359: FAĞFORUTO-Süryanice, “Cismanî”… Süryanice, RUHO NEBHONOYO-Gizli fiil. (Süryanice, Ruho-Hayat nefesi: 220: Ruho-Süryanice, “Hayal”… Süryanice, Ruho-Rüzgar, rîh, ruhî: 220: Ruho-Süryanice, “Hava”… Süryanice, Ruho-Cin. “Sır”: 2200: Yatiruto Zaminuto Mbaryuto-Süryanice, “İfrat hâlde tecrit”… Süryanice, Nebhonoyo-Fiil: 139: Kalbo-Süryanice, “Köpek”; iz süren… Besmele-Meâlen: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla: 137: Livanlı-Lübnanlı. “İdris Aleyhisselam”; O’nda tecelli eden hikmet, Allah’ı her türlü noksan sıfatlardan arî bilmek, her türlü hayvanî temayüllerden arınarak, ruhanî varlığı cismaniyetine galebe eden!): 359: ŞEMİT-Karışık; içiçe.
*
KAHHAR-Hiçbir varlığın O olamayacağı varlık Allah’ın, bütün varlık, her yücelik ve yüksekliğin önünde silindiği mânâsındaki ismi ve sıfatı. (Hadîs: Allah’tan başka herşey bâtıldır!): 306: MEKR-İ İLAHÎ-Topyekün zaman ve mekân hâdiselerinde, hesab dışı. (Bir: Oyun, hile, mekr… Mutlak tevhid mümkün değildir!)… MÜSEVVERE-İhata olunmuş. Etrafı sur ile çevrilmiş: 306: İRKAN-Uyumuş. Uyutulmuş. “Ashab-ı Kehf”… ŞEVL-Gece. (Hadîs: Allah, Mehdi’yi bir gecede yetiştirir!): 306: VERİK-Gümüş. Sikkesiz gümüş. (Savlec-Gümüş. Misk: 129: Lâtif… Süruş-Melek. Tesbihi “Bismillah-il Lâtif” olan en büyük melek. Cebrail: 566: Maunet-Allah’ın Salih kullarına imdadı ve inayeti… Fürfür-Besili koyun. Koç: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî… Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, Cinler mertebesi, Kamer menzillerinde Mukaddem min-ed delâl; öne alınmış Takdim… Takdim: Germek. Bir büyüğün önüne geçip sunmak)
 
RAHİP BAHİRA
(ÖNCEDEN BİLEN)
 
RAHİB BAHİRA: Süryani Rahiblerinden… Zamanının ilim ve fenlerine vakıf ve bilhassa “Hey’et-Gök ve yıldız ilmi. Suret, şekil, renk, ahlâk, sıfat. Duruş, vaziyet, keyfiyet. Tabiat ve cibiliyyet, karakter, seciye. Bir şeyin cibili vaziyeti, huyu. Birlik teşkil eden şahsî ve hükmî şahısların mecmuu, küllü, bütünü” ve “Nücum-Mübarek yıldızlar, parlaklıklar” ve “tulu’-doğuşlar, zâhir oluşlar”da ihtisas sahibi bir ulu kişi… Bu yüzden, rahiblerin cahilleri kendisinden hiç hoşlanmıyordu. Hazret-i İsa’nın uluhiyetini ve Hazret-i Meryem’in ümmullah olduğunu inkâr ettiğinden, bulunduğu Manastır’dan kovulmuş ve Şâm yolu civarında BUSRA denilen yerde bir Manastır edinmişti. İbn-i Hişâm’ın siretinde, İbn-i İshak’tan rivayet olunarak: “Bahîra, Kilise âleminde büyükten büyüğe intikal edip gelen bir kitaba mâlik bulunuyordu. Allah Sevgilisi’nin bütün ahvâl ve evsafı bu kitabta yazılıydı” deniliyor ki, bu kitab EN-ENBÂ ünvanıyla bıraktığı rivayet olunan bir kitab olacaktır. Kitabın başlıca bahisleri, yakında Arabistan’da bir Peygamber çıkacağı, Tevhid itikadına davet edeceği ve putlara ibadetten nehyedeceği mevzuu etrafında toplanıyordu. Meşhur Rahib Bahira’nın meşhur kıssasında: “Nübüvvet’ten evvel Allah Sevgilisi, Ebu Tâlib ve bir kısım Kureyşî ile beraber, ŞAM tarafına ticarete gidiyorlar. Rahib Bahira’nın Kilisesi etrafına geldikleri vakit oturdular. İnsan ile karışmayan münzevî Rahib Bahira, birden çıkageldi… Kafile içinde Muhammed-ül Emin’i gördü ve kafileye “Şu Seyyid-ül Âlemin’dir ve Peygamber olacaktır!”… Kureyşliler, “Nereden biliyorsun?” dediler. Mübarek Rahib, “Siz gelirken baktım ki, havada üstünüzde bir parça bulut vardı. Siz otururken, O’nun tarafına bir meyil yaptı, gölge etti. Hem görüyordum ki, taş, ağaç, ona secde eder gibi bir vaziyet aldı. Bu ise Nebilere yapılır!”… Ve sırtı açılırsa, ortada Nübüvvet mührünün görüleceğini söyledi ve oradakiler bunu gördü.
*
Süryanice, SURYOYO CİTO-Süryani Kilisesi: 717: İSTİNARE-Parlatmak. Parlak ve aydınlık. Ateş istemek; ışık istemek… SEYLHİZ-Taşkın ve coşkun su: 717: TASRAH-Karınca. Bit; nokta, sıfır, zirve… RAHİB BAHİRA: 828: TAHİYYE-Selâmlama. “İstikbâl etme; Allah Sevgilisi’ni”. (Rahib Bahira: 1433: Lo Ktibo Maşlmonuto-Süryanice, “Bomboş Devir”… Fransızca, Decouvreur-Kâşif: 433: Tayoyo-Süryanice, “Müslüman”; bu tâbiri ilk kullanan, İbrahim Aleyhisselâm’dır… Boşnak dilinde, Crkva-Kilise: 1309: Akrah-Boşnak dilinde, “Tâbir etme”… Süryanice, Mqarbono-Takdim etme: 310: Düş-Kıpçak dilinde, “Gerçeklenme, suretini bulma”; halletme)
 
TEESSÜF
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 9. Kabı, TEESSÜF-Eseflenmek. Kederlenmek. Razı olmadığını bildirmek. (Üstadım’ın bir 1973 Noktalaması: “Bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm / Gözümde tek marifet, Azrail’e tebessüm!”… Toplam ebcedi: 3140= 143: Ma’cel-Yol. Menzile ulaştıran yol): 541: İSM-Hata. (Muhyiddin-i Arabî Hazretleri: Adem Aleyhisselâm’ın Cennet’ten düşüren hatası, bütün alemlerce yüceliğinin bilinmesi içindir… İsm-Ad. Nâm. Bilinen veya bilinmeyen, hissedilen veya hissedilemeyen herhangi bir şeyi birbirinden ayırmak, tanımak veya zihne getirmek için kullanılan lâfız, söz: 101: Gusto)… ALAMET-İz. İşaret. Nişân: 541: ŞÜMAR-Sevgi, muhabbet. Hesab. Sayı… AR’AR-Bir oyun çeşidi. “Şatranc-ı Urefa”. (Şatranc-ı Urefa’nın 100 Kabı Toplamı: 48625= 673: Mehdî Derviş Muhammed… Şatranc-ı Urefa’nın 100 Kabı ile birlikte “Vuslat” Hedefi Toplamı: 48.751: Derviş Muhammed-442 mührü. “En büyük ebcedle”… Şatranc-ı Urefa’nın 100 Kabı İle Birlikte “Vuslat” hedefi toplamı: 673 + 126= 799: İzzet Mirzabeyoğlu)… MÜŞAR-İşaret olunan. İşaretle gösterilen: 541: KAMET-Boy. Boy bos. Endam. “Sabah namazına uyandıran horoz hatırda; ve Hâlid bin Velid ile Süleyman bin Hâlid Hazretleri’nin bir nâmı olan, Ebu Süleyman-Horoz”. (Yevmiye: “10 sene önce gelseydin, çok daha başka olurdu, benim daha dinç olduğum zamanda; ama kader”… Levha: 19 Nisan 1983… Bir bayiin önüne geldim… Bayi ve dışarıda duran bir adam… Birden görüyorum ki, özel günlere mahsus büyük puntolar ve siyah başlıklı bir gazete… YENİ DEVİR gazetesine benziyor… Yılana bakarken içimize kurbağa imiş hissi doğması ve o suretin bu mânânın olması gibi, başlıkta içime ŞERİAT doğuyor… Gazeteyi aldım… Bayi memnun ve mesut… Ben oradan uzaklaşırken, benim hakkımda yanındaki adama muhabbetle “Şunun boyuna bosuna bak, işim olmasa ben de onunla birlikte giderdim!” diyor… Eskişehir’de, sokak aralarında dolaşıyorum!)… TELAKÎ-Kavuşma. Buluşma: 2539= 541: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu… Süryanice, TAVONO QESO-Ölüm Odası: 541: BUKNO MRAYMO UHDONO-Süryanice, “Başyücelik Devleti”.
 

Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu
 
Baran Dergisi 575. Sayı