LEVHA: 17 Ocak 1984… Soba… Üstüne küçük çöp atıyorum… Sonra, Üstadım’ı görüyorum… Bana, “Unutulmaması gereken şey, güneşin doğuşu ve batışı arasında eksilmeyen ve eskimeyendir!” diyor… Ben de ona, “Büyük Doğu ve Tasavvuf Bahçeleri” diye cevab veriyorum!..
*
 “UNUTULMAMASI Gereken Şey, Güneşin Doğuşu ve Batışı Arasında Eksilmeyen ve Eskimeyendir!”: 7101: GUSTO-Kaptan Müslüman… VİKA-Kendi ile birşey saklanan nesne: 2108: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDİ-332 mührü. “En küçük ebcedle”… MİZAN-Terazi, ölçü, tartı. Akıl, idrak, muhakeme. Mikyas: 108: MUHKEM-Kuvvetli olan söz. Tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış… MÜSEDDİD-Doğrultan. Doğru yola sevkeden. “Kurtuluş Yolu”: 108: MÜSEDDED-İstikamette amel eden kişi… KUHH-Saf, halis, katıksız: 1107= 108: İZHAR-Açığa vurma. Meydana çıkarma. Göstermek… Arnavutça, VULOS-Mühürlemek: 108: VOLOS-Arnavutça, “Müjdelemek”.
*
BÜYÜK DOĞU ve TASAVVUF BAHÇELERİ. (El Riyazatü’t Tasavvufiyye-Üstadım’ın “Tasavvuf Bahçeleri” ismiyle sadeleştirdiği, Esseyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin bir risâlesi: 2621: Müste’sil-Kökünden koparan. Ele geçiren… Kanaat-Razı olmak. Kanmak. Fikir sahibi olmak: 621: Vesika-Belge. Sened… Yevmiye: “Tasavvuf Bahçeleri’ni okudun mu?”… Şöyle bir baktığımı, ama okumadığımı söylüyorum… “Oku! Basit görünür ama, çok derindir!”… Ufuk ile Hafiye-“Tilki Günlüğü”nün alt başlığı: 623: Hizriyye-Sağlam ve sert yer… Süryanice, Rğiğuto-Rağbet etmek: 2622: Mavdconuto-Süryanice, “Takdim Etmek”… Lâtince, Gradatio-Zirve: 1622: Tefinenik-Yakut dilinde, “Muvazene. Denge”… Lâtince, Sementis-Tohum Ekme; fikir tohumu: 1622= 623: Redoute-Fransızca, “Metris”; Aktör, oynayan, yapıp eden, aksiyon… Süryanice, Urito-Bahçe: 622: Qatdoro-Süryanice, “Kürsî”… Süryanice, Tabzoro-Balta. Derin kesen. “Put Kıran”; İbrahim Aleyhisselâm’ın boynundaki balta hatırda. İslâma muhatab anlayış: 7616= 623: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü, en büyük ebcedle): 1906: FAZILE-İnsanlardan başkalarına da geçebilen huy, haslet.
 
TEKEL’DE
(KÜLL HÂN BEYİ)
 
LEVHA: 16 Aralık 1985… Zeyn-âb’ın söylediğine göre, Tekel’de bir kitab hazırlanıyormuş… Mevzu, Tekel’deki kabadayılar… Kitabı hazırlayanı tanımıyorum… Ve yine Zeyn-âb’ın naklettiğine göre, Tekel’de ilk kabadayı imişim ve Tekel’e kabadayılığı getiren benmişim… Kitaba göre!
*
TEKEL: 450: Tevlid-Çocuğu doğarken almak. Doğurmak. Doğurtmak. Sebeb olmak, vücuda getirmek. Beslemek. Terbiye etmek… İngilizce, MONOPOLY-Tekel: 150: MUADELE-İki şey arasında mikdarca ve vasıfça beraberlik… AHMED-İ FARUKÎ-İmam-ı Rabbanî: 450: ABDÜLHAKİM-Arvasî. “Büyük ebcedle”… ŞEF’-Kurban Bayramı günü. Çift: 1450: MURTEZA-Beğenilmiş. Sevilmiş. Makbul. Rağbet edilen. “Hazret-i Ali’nin bir lâkabı”. (Levha: 12 Kasım 1992… Adile Teyzeme, Hazret-i Ali’nin Hadîsi diye, bununla uygun düşen bir durum olarak, elimdeki yeni Hilâl’i kılıç gibi tutarak anlatıyorum; ve müthiş hislenip ağlayacak gibi oluyorum… Süryanice, Şbiho-Azametli: 326: Sahoron-İbranice, “Hilâl”… Hilâl: 65: Necib-Fazıl Kısakürek… Hazret-i Ali’nin meşhur “Zülfikar” isimli, Hilâl’in iki ucunu andıran iki dişli kılıcı hatırda… Bütün tarikatler Hazret-i Ali’de toplanır ve en hususisi de Hazret-i Ebubekir’de… Vahdet-ül Vücut + Vahdet-ül Şühûd: 1231: Ebu Bekir)… SALİH Mirzabeyoğlu: 1451: İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ’NE EK-Üstadım’ın, Akıncı Güç kadrosuna ithafı, “İslâmı Yenilemek”
*
  Süryanice, TAGORUTO-Tekel: 2019: Yay-Yakınlık. “Süryanice’de, Kusto. Yay”… Tuva dilinde, ZABAY-Maden. Tünelin Ucu: 21: HAVZ-Cem etmek. Birşey ilâve etmek… Hollanda dilinde, WIE?-Kim?: 21: QUI?-Lâtince, “Nasıl?”… Süryanice, İZGADO-Haberci: 1019: TAGORUTO-Süryanice, “Bayilik”. (Levha: 19 Nisan 1983… Bir “Bayi-Büfe”nin önüne geldim… Bayi ve dışarıda duran bir adam… Birden görüyorum ki, özel günlere mahsus büyük puntolar ve siyah başlıklı bir gazete… YENİ DEVİR gazetesine benziyor… Yılana bakarken içimize kurbağa imiş hissi doğması ve o suretin bu mânânın olması gibi, başlıkta içime “Şeriat” doğuyor… Gazeteyi aldım… Bayi, memnun ve mesut… Ben oradan uzaklaşırken, benim hakkımda yanındaki adama muhabbetle, “Şunun boyuna bosuna bak; işim olmasa, ben de onunla giderdim!” diyor… Eskişehir’de, sokak aralarında dolaşıyorum… Yeni: 75: Hilâlî-Yeni Ay şeklinde olan… Devir-Nakil. Birinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek. Bir şeyin diğerine teslimi: 210: Sun’-İbda. Yapmak. Eser, yapılan iş. Tesir. Güzel iş yapmak… Yeni Devir: 285: Naka-i Salih… Hüri’-Bit. Nokta. Sıfır. Beş. On: 285: Fihr-“Avuç dolusu taş” demek. Allah Sevgili’nin neseb çizgisinde, Fihr’in asıl ismi “Kureyş”tir… Süryanice, Hato Hfuğyo-Yeni Devir: 3525: Şehid Taha Cizro + Seyyid Fehim Arvasî + Esseyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu)… ARVASÎ DERVİŞLERİ: 1073: DERVİŞ ARVASÎ MÜHRÜ… HİLBİLAB-Sarmaşık: 73: MUZİQO-Süryanice, “Gaga. Ağız”. (Levha: 24 Mayıs 1986… Hafif aralık bir göz kapağı… Dikkat edince, tam gelişmemiş bir kuş yavrusunun yayvan gagası oluyor… Uykuyla uyanıklık arası hâlde ve müthiş bir zevk istilâsı altında, bir yazı okuyorum: “Kuş gagasının bir ân yoğunluğunda dudağa benzerliği cemden işarettir!”… İşaret’ten sonraki “tir” ekini, ben içimden tamamlıyorum!)… KUŞ GAGASI: 2478: CÜST Ü CU-Arayıp sorma, sorup araştırma… MÜJDELERİN MÜJDESİ-Alt başlığı, “Mim Mim’in Hikâyesi” olan eserimin de başlığı: 478: KAPTAN KUSTO MÜSLÜMAN-Dünya Çapında Bir Hâdise… AN YOĞUNLUĞU: 2165: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. “Büyük Ebcedle”. (Derviş Muhammed-442 mührü. “En küçük ebcedle”: 486: Li Küllî Emrin Fehim-Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram… Kısakürek: 1441: Salih Mirzabeyoğlu)… L İLÂHE İLLALLAH: 3165: RAHMAN SÛRESİ’nin 19. âyeti.
*
İNHİSAR İDARESİ-Tekel İdaresi. (İnhisar: Hasr olunma. Bir iş veya malın bir kişiye, bir ele bırakılması. Bir elden idare. Bir şeye mahsus olup, başka şeye şümulü olmama. Yalnız bir şeye veya şahsa hasrolunma): 4631: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. “En büyük ebcedle”… FERMAYİŞ-Emretmek. Buyurmak: 631: HÂL-Dayı. Hususen yüzde ve vücutta görünen siyah benek, ben. “Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin yüzündeki ben hatırda!”. (Dayı-Tunus ve Cezayir’in Osmanlı’nın idaresinde bulunduğu sırada, Osmanlı İdaresi’ne tâbi olarak “Dayı” denilen kimsenin, “muhtar-özerk-dayılık” idaresini yönetmesi: 25: Eydiyye-Eller. “Abdülhakîm koltuğu’nun kolları hatırda”; kollu sandalye… İngilizce, Arm Chair: Kollu Sandalye… Army: Ordu. Kuşatan… Osmanlıca, Arm: Kafa tutma… Arma’: Alaca yılan. Erkam; sayı. “İsim”… Salih Mirzabeyoğlu: 1023= 24: Çak-Kılıç, Bıçak, Hançer gibi şeylerin şakırtısı. Sabah vakti beyazlığı. Küçük pencere. Hazır. Amade… Yevmiye: Üstadım, Nefî’nin bir beytini okuyor ve onda “Çak, çaka çak” sözlerini vurgulayarak, beytin bir savaş meydanının bütün seslerini nasıl da canlandırdığını heyecanla anlatıyor!”… Hâl-i Siyah-Yüzdeki ben, benek: 707: Varis. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”; kul amellerinin küll olarak ölünce ona dönmesi)… Boşnak dilinde, TRADİCİYA-Tekel Bayii: 1635: DAHİL-İçinde… İNHİSAR İDARESİ: 1635: HÂLİD-Sonsuz. Ebedi… EBED-Sonsuzluk. Bâki oluş: 7: EBEDD-İri gövdeli adam… Lâtince, ACTERNUS-Sonsuzluk: 722: ABDÜLHAKÎM Koltuğu… HAVEL-Mülk. Haşmet. (Devlet-i Ebed Müddet): 636: HIVEL-Zeval; bir yerden başka bir yere intikal, tahavvül etmek; yenileşmek… KÜLHANBEYİ. (Külhan: Eskiden hamamlarda suyu ısıtmak için odun yakılan büyük ocak mahalli. Sonradan, burada kalan, geceleyen kabadayıların mahalli olmasından dolayı bunlara “Külhanbeyi” dendi. Mecazi olarak, “Esir mertebesi”… Te harfi, Allah’ın “Kaâbid-Kısıcı, sıkıcı, kısaltıcı; özleştirici” ismi, Esir mertebesi, Kamer menzillerinden “Kalbe” işaret eder; zâhiri bu âleme, bâtını mânâ âlemine bakan… Külhan: Küll-Hân… Külhân: Kül-Hân… Seyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık”: 566: Fürfür-Semiz ve besili koyun; İslâm’a tam teslim, kurbanlık nefs; hem zâhir, hem bâtını ile kurbanlık… Koç Burcu, unsuru Ateş, tabiatı Sıcak-Kuru, türü Önemli-Hareketli, yıldızı “Merih-Mirruh”, vücutta tesir yeri “Baş-Kafa”, cinsiyeti Erkek, simyâda “Kül Etme” safhası): 722: ZEKÂ-Çabuk anlama ve bilme kabiliyeti. Ateşin alevlenmesi. Güzel koku alma. (Efendi Hazretleri, Üstadım’a: “Sende iki şey ifrat hâlinde; zekâ ve muhabbet. Muhabbet inip çıkar, ama zekâya çare yok!”… Yine: “Keşke bu kadar zeki olmasaydın!”… Yevmiye: “İnsan, hayatın sonuna doğru daha çok duyuyor hayatın yanık kokusunu, marsık kokusunu!”; kötü kokusunu… Üstadım’ın “Külhan Yeri” isimli 1982 tarihli bir şiiri’nden: Yaklaştım hamamda külhân yerine / Yaklaştıkça daha sıcak bölmeler / Saplandı mı akıl bir kez derine / Her ân dirilmeler, her ân ölmeler!)
*
TEKEL KABADAYILARI: 820: HAYRÎ-Hayra âit… MÜFETTİŞ-Teftiş eden, araştıran: 820: ADAHÎ-Kurbanlar… Süryanice, ŞKOHTO-Keşif, bulma, delil: 820: İZAH-Açıklama. Bir şeyi anlaşılır hâlde söylemek veya yazmak… MEFKARET-İhtiyaç. Zaruret: 820: MIHFAK-Enli, yassı kılıç. (Fely: Keskin kılıç. Şiirin ince mânâlarını çıkarmak. Bit; zirve)… MUHASSİS-Tahsis eden: 820: MUHASSAS-Birine âid kılınmış. Tâyin edilmiş… Kıpçak dilinde, HATİRA-Mezar. Kabir. (Kabr-Kabir. “İçine alan”: 1302: Mirzabeyoğlu): 1820: KOTUBO D’ROMAN-Süryanice, “Roman Yazarı”. (Derviş Muhammed: 613: Autor-Süryanice, “Besteci”… Üstadım’da bir Noktalama: “Halim, açık denizde düdük çalan bir gemi / Kim duyar, ötelerden haber veren bestemi!”… Autor-Süryanice, “Romancı”: 613: Kaptan Kusto Müslüman-Takdim yazım… İbranice, SEHEL YAŞAR-Ortak akıl. Kollektif şuur: 1612: Sed Hdode Kutubo-Süryanice, “Yanyana İki Muharrir demek)
*
Süryanice, ZEDQO D’ZUHONO LHUDOYO ZARGEL-Tekelci Kabadayı: 421: HÜVİYET-Asıl. Mâhiyyet. Birisinin kimliği, kökü, esası ve ne olduğu… TECDİD-Yenileme. Yenilenme. Tazelenme: 421: HÜCCİYET-Delil sayılabilme… Süryanice, COQTO-Çile. “Üstadım’ın şiir kitabı hatırda”: 421: CEZAQTO-Süryanice, “Yüzük”; hatem, mühür, gaga… Süryanice, ZEDQO D’ZUHONO LHUDOYO MAROHO-Tekelci Kabadayı: 1431: EL-İNSANU Beyn-el Vahdeti Ve’l Kesra-Arabça, “İnsan, vahdetle kesret arasındadır”… Süryanice, TĞEL-İnanmak: 1431: TĞEL-İtimad etmek… Süryanice, ŞRORO MAHBONUTO-Hakikat Aşkı: 1431: HADITH-Fransızca, “Hadîs”… Süryanice, TEM-İkiz Doğmak. (Derviş Muhammed-442 mührü. “En küçük ebcedle”: 1495= 496: Tarjeto De İdentidad-İspanyolca, “Hüviyet Cüzdanı”; Kafa Kâğıdı… Kısakürek: 1441= 442: Salih Mirzabeyoğlu)… KAMMAŞ-Külhancı; Küll Hancı: 441: HABRO DA’QROBO-Süryanice, “Savaş Arkadaşı”… BAD-I TECELLİ-Tecelli Rüzgârı: 441: RİŞ ŞATO-Süryanice, “Yılbaşı”. (2014 senesinin Temmuz ayı sonunda, yeniden Mahkeme olmam için tahliye edilmem, Kasım ayı sonunda Haliç Kongre Merkezi’nde Konferansım, senenin son gecesi sonunda, mührü farketmem!)
 
PEYGAMBERAN TARİHİ
(HEDİYE İÇİNDE HEDİYE)
 
LEVHA: 10 Ekim 2017… Küçük sakin bir köyde yaşıyorum. Bana bazı hediyeler gönderilmiş, kim gönderdi veya kim getirdi belli değil; ama gönderen veya gönderenlerin çok önemli, mânevî değeri yüksek zâtlar olduklarını hissederek, bir tanesini açıyorum. İçinden pamuk renginde, yâni çok beyazlatılmamış kumaştan yapılmış birşey çıkıyor. Bu kumaştan, 25-30 santim boyunda, 10-15 santim eninde 20 kadar veya daha fazla parça birbirine eklenmiş birşey. Ama ben onun, sanki yassılaştırılmış bir boru gibi çift katlı olduğunu biliyorum; bu yüzden baş tarafı, parçaların birbirine eklenişinden farklı şekilde el dikişiyle dikilmiş. Kemeri andıran hediyenin son tarafı, tam külah biçiminde kapatılmış. Ben bu nesneyi, mekânsız bir hâlde görüp, hayranlıkla ve hayretler içinde seyrediyorum. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, bu parçaların her birinin bir Peygamberi temsil ettiğini ve her Peygamber’in kendi parçasını diktiğini his hâlinde öğreniyorum. Herbiri birbirlerinden çok farklı zamanlarda ve uzun aralardan sonra eklenmesine rağmen, kumaşların renk ve özelliklerinin ve dikiş tarzının tamamen aynı olmasına şaşıyorum. Bu nesne Peygamberden Peygambere geçmiş; onu, benle birlikte köyden bazı insanlar da seyrediyor. O arada Hazret-i İsa’nın ismi de geçiyor ama, cümleyi tam hatırlayamadım. Sonra ikinci bir hediye olarak, elimde çok küçük bir cam kavanoz görüyorum. Ağzı “cam göbeği” denilen yeşil bir kapakla kapatılmış. Ben ona bakarken, yanımda (sanki Mehmed Tarakçı idi) birisi, “Bu ne Hayran abla” diyor. Ben kapağını elimle açamayınca, bütün kapağı bıçakla kesip sıyırarak açıyorum. İçinde bembeyaz bir krem. Birisi çok ilgileniyor, “Sana vereyim, sür!” diyorum. Korkmuş bir hâlde geri çekilerek, “Yoo! İstemem!” diyor. Ben de, “Bu, Peygamberlerin vücutlarına sürdükleri bir yağ. Ben kendim kullanacağım!” diyorum. Bu yağ da diğer kumaş gibi eskilerden gelmiş. (Hayran Erdiş)
*
MEHDİYYE-Hediye, armağan, ihsan. Mehdi’ye âit ve müteallik: 64: APAS-Boşnak dilinde, “Külhanbeyi”… Lâtince, DUPLOS-İki kat. “Kemer”: 2108: ABUB NQOLD-Süryanice, “Nakil Borusu”. (Boru: 1214: Hukuk… Süryanice, Grobe-Küb: 1214: Cevher-Yalnız noktalı harflerin hesabıyla düşürülen tarih. Bir şeyin özü, esası. Varlığı kendinden olan… Noktalı Harflerle, Kaptan Kusto Müslüman: 1302: Mirzabeyoğlu… Süryanice, Quqto-Küb: 422: Külliyat)… PEYGAMBERÂN TARİHİ-İnsanlık Tarihi. (Alt başlığı “Güneş ve Ay” olan, “Esatir ve Mitoloji” isimli eserim hatırlanmalı): 934: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü.
*
KÜLÂH. (Levha: 3 Ağustos 1993… Gazeteden kestiğim bir makalenin ilk paragrafını sesli okurken, ateşli bir şekilde tenkidini yapıyorum… İkinci paragrafa geçerken, Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’ni, elindeki bir gazete parçasını –ki, külâha benziyordu– parmaklarıyla karıştırır gibi görüyorum… Külâh’ta ve parmaklarının arasında, çiçek tohumu gibi “Kust Otu” var… Kust: 3166= 169: Rahman Sûresi’nin 19. âyeti… İbranice, Ot-Harf. “Kültür”: 406: Şahik-Yüce, büyük dağ… Şevk-Işık, parıltı. Şevk: 406: Vakş-His. Hareket… Kust otu, Hadîsle bildirildiği üzere, kocası ölen kadının “iddet-bekleme” süresi boyunca süreceği tek kokudur; mânâda, Allah Allah’tır, kul da kul, insanın Allah’a hulûl etmesi ve dahil olması ebediyyen mümkün değildir ki, bu aynı zamanda kulun ebediyet teminatıdır): 56: MÜJDE-Sevinç haberi; İstikbâl İslâmındır… MÜBDİ-Gizli sırları açıklayan. Herşeyi halkeden. Başlayan. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”. (Hemze, Allah’ın “Mübdi’-Güzel Yaratan” ismi, İlk Kalem mertebesi, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç, Nath-Tos vuran hayvan”a işaret eder)… NEDB-Dua etmek: 56: HEYAM-Hayranlık hâli… NEV-Yeni. Taze. Cedîd. Son zamanda çıkmış olan: 2055= 1056: HALİDÎ AZAMET… MUCİZ-Kısa. Özlü. Az sözün çok mânâ ifâde edeni: 56: MİDA’-Yolun sıklaştığı yer. Bir şeyin son bulduğu yerin sonu. (Alt başlığı “Bütün Dalların Birleştiği Kök’e” olan, Berzah isimli eserim hatırlanmalı)… Süryanice, NBAC-Zuhur Etmek: 1056: NOMUSOİT OSYUTO-Süryanice, “Adlî-Tıbb”.
 
AŞAK
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
AŞAK-Sarmaşık. “Ruh”: 470: IŞK-Aşık… DOST. (Hull-Dost: 630: İşrin-Yirmi… Müntakim-İntikam alan. Öc alan. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”. Müslüman, “Allah için dostluk ve Allah için buğz” gösterendir: 630: Mütesalik-Etrafındaki şeylere dolanarak yukarı doğru çıkan, tırmanan… Retl-Bir şeyi okurken, her kelimenin arasını ayırıp açıklayan: 630: Tekammus-Gömlek giyme. “Şiar: İnsanın gömleği. Ölüm; zamanın maksatlılığı. Üstünlük veren işaret. Esasa götüren prensibler. Kıllar; meyveler. İz, belirti, işaret, ayırd edici işaretler… Kaftan-Ekseriya mükâfat için giydirilen süslü üstlük elbise: 631: İlâh-“Sonuna kadar böyle gider” demek… Mütesalik-Uçucu, uçan. Tırmanıcı, tırmanan: 631: Tesanif-Eserler, kitablar… Hâl-Dayı. Hususen yüzde ve vücutta görünen siyah benek, ben. “Abdülhakîm Arvasî Hazretleri hatırda”: 4631: Derviş Muhammed-332 mührü, en büyük ebcedle): 2470: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu… AHMED Necib Fazıl Kısakürek: 1470: TEHELHÜL-Fileli olmak. Bir elbisenin delikli delikli olması. (Yevmiye: “İnsan, en yakını ile bile sıkılıyor. Bak, Amerika’dan gelen Doktor kardeşim, aşağıda oturuyor, ben burdayım; sana sırtımdaki atletin deliğini bile anlatıyorum!”… Delik-Derinlik: 69: Delik-Gül tomurcuğu… Üstadım’ın “Çocuk” isimli şiirinden: “Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk / Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk”… Eslak-Ağaç, şecer. “Büyük Doğu”: 4631: Derviş Muhamed-332 mührü; İbda)

Baran Dergisi 562. Sayı