Üstadım’ın, 1973 tarihli Noktalamaları’ndan, TEBESSÜM: “Bu dünyada, renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm / Gözümde tek marifet, Azrail’e tebessüm!”
*
Süryanice, GUHĞO-Tebessüm. Gülümseme: 2020: DİBACE-Takdim. Mukaddime. (Süryanice, Qetruno-Rabıta: 668: Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise… Yevmiye: “10 sene önce gelseydin herşey başka olurdu, benim daha dinç olduğum bir zamanda; ama, kader!”… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin onun için söylediği: “Elime daha önce geçseydi daha başka olurdu!”… Tehir-i Takdim-Takdim’in tehiri. Başı sona alma: 1765: Servakt-Kimse bulunmayan hoş oda veya daire. Yalnız görüşülecek yer. Vaktin başı… Furkan Sûresi’nin 53. ayeti-Mealî: “… ama aralarında birleşmelerine engel bir mania vardır”; her sorulanın cevabının alındığı: 5761: Naşitat-Meleklerden bir taife… Tasaru’-Birbiriyle güreşmek: 761: Zat-ul Hareket-Zatıyla hareketli, kendinden hareketli… Azîne-Cuma veya Bayram günü: 766: İstikdar-Allah’tan hayırlı şeylerin olmasını dileme; zamanın maksatlılığına uygun ve ahiret kazancı olacak… Fe harfi, Allah’ın “Kaviyy-Kuvvetli ismi, Melekler mertebesi, Kamer menzillerinden Ahbiyye’ye işaret eder; Hibanın çoğuludur ve göçebelerin kıldan çadırı mânâsına gelir… Üstadım’ın yarım bıraktığı Kafa Kâğıdı’nın sonu: “Beylerbeyi… Toprağına küskün ve büyük şehir lübçülüklerine düşkün, çarıklı erkanıharbleri, gecekondu çadırları ile kuşatılmış İstanbul… Aynı Moğol istil… Giriftar asil bir köşe…” Beylerbeyi: Mir-i Miran… Gece-kondu: Ay konakları, Kamer menzilleri… İstan-bul: Bulma mekânı… Büyük Şehir: Büyük zuhur… Lüb-çü: Öz, asıla konan… Çarıklı: Yürüyen… Balık Burcu, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Ayaklar, cinsiyeti “Dişi-Kabul edici, alıcı”, simya’da Yansıtma safhası… Erkan-ı Harb: Harbi idare eden, ileri gelenler… Biokimya: 100: Mehdî Mina-Farsça, “Gökyüzü”… Moğol: 1076: Vis-Hollanda dilinde, “Balık”… Lâtince, Vis-Kuvvet: 76: Bacis-Lâtince, “Kutlu Boğa”… Romen dilinde, Vis-Rüyâ: 76: Molo-Portekiz dilinde, Yay; yakınlık, Kusto… İstil: İstilâ… Giriftar-Tutulmuş, yakalanmış: 901: Kaza-Kader’in aynı, gerçekleşmesi… Süryanice, Mtahmuto-Karar: 901: Traş-Süryanice, “Saçmak, serpmek”; Nesre Kamer menzili; Kef harfi, Allah’ın Şekür ismi, Kürsî mertebesi… Abdülhakîm Koltuğu hatırda!)
*
BİRİNCİ Mısra’nın Ebcedi: 1638: RİHLET-Geçmek. Göçmek. Ölmek; bilmeceyi çözmek, işi halletmek… TERAHHUL-Bir yerden bir yere göçme. Menzile konma: 638: PIRTUK-Kürtçe, “Kitab”… HALDE-Küpe. (Kurta-Küpe: 309: Hurufiye-Harfler ilimi. “İrfan”… Huş-Kalb: 309: Rakde-Uyku. Berzah… Musattar-Yazılmış: 309: Serlevha-Yazıda başlık; Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise): 639: HALT-Hafif hata. (Halat: Haller, suretler, keyfiyetler… Halat: Kalın ip. Gemi ipi… Allah Sevgilisi’nin sözü malûm: “Hazret-i Ebubekir rüya tâbir ederdi, bazen doğru, bazen hatalı olurdu; ama Allah ihlâsından dolayı, hatasını doğruya tahvil eder!”; bu cümleden olarak, bazı hatalar vardır ki doğruya ve hayra vesile olur. Nasıl ki Adem Aleyhisselâm’ın Cennet’ten indirilişine sebeb olan Hata, “O’nun, İnsanın” yüceliğini bütün âlemlerce bilinmesi içindi… Üstadım’ın sözü: “Yeryüzünde fikir haysiyetine yakışan bir şey söyle, isterse o şey yanlış olsun; yeter ki ona bakanlar doğruyu bulsun!”… Böyle bir “Hata”, ilerleyişinde, doğrunun rengine bürünecektir veya büründürülür!)… SALAT-I CUMA-Cuma Namazı. “Bayram”. (Üstadım, Efendi Hazretleri’ni ilk defa Beyoğlu’nda Ağa Camii’nde görmüş ve Eyüb Gümüşsuyu’ndaki Kaşgarî Dergâhı’na davet edilmiştir): 4631: DERVİŞ MUHAMMED-332 mührü. “En büyük ebcedle”… Portekiz dilinde, DREITO-Hak: 631: KİTER-İbranice, “Kuşatmak”.
*
İKİNCİ Mısra’nın Ebcedi: 1667: QETRUNO-Süryanice, “Rabıta”… Süryanice, TAYOYUTO İSLÂM-İstikbâl İslâm: 668: TAKIM ELBİSE-Takım erki, takım kuvveti, takım sıfatı… Süryanice, NEŞRO D’NUNE-Balık Kartalı; hakikat avcısı ruh: 668: BASTORO-Lâtince, “Çocuk”… HUBASE-Ganimet malı: 668: LEŞONO NUĞROYO-Süryanice, “Yabancı Diller”… Süryanice, NUTORO-Bakım: 668: ESTUAR-Arnavutça, “Haliç”… Süryanice, SBARTO-Müjde: 1668: MORUDUTO-Süryanice, “İhtilâl”; inkılâb.
*
BEYT’in Toplam Ebcedi: 3305= 308: ARVASÎ… ŞİHAB-Kayan Yıldız. Parlak yıldız. Kıvılcım: 308: NİSANMUS-Akad dilinde, “Birinci. Nisan”… ŞEHD-Bal: 308: BEDREKA-Misil olan. Allah yolu. Delil. Kılavuz… MUHASSIR-Hasrette bırakan: 308: SARİH-Açık, belli, aşikâr. (İngilizce, Skeleton-İskelet: 1565: Seyyid Abdülhakîm Arvasî)… EŞBEH-Pek benzeyen: 308: DERDAK-Çocuklar.
 
KAMIŞ
(FAHRE MENSUB)
 
Üstadım’ın, “İkimizin şiirleri, bayılacaksın!” dediği Noktalamalar’dan; 1983 tarihli, KAMIŞ: “Ben gurbet rüzgârının üflediği Kamışım / Bir su başında mahzun, yapayalnız kalmışım!”  
*
 “İKİMİZ’in Şiirleri Bayılacaksın!”: 1240: LEVHA: 24 Şubat 1988… Parmaklarımla saya saya “Bismillah” çekiyorum ve 240’a tamamlıyorum… ÜSTADIM’ın 1975 tarihli “Erken Gel” başlıklı şiiri: “EY GENÇ adam, yolumu adım adım bilirsin / ERKEN GEL, beni evde bulamayabilirsin!”: 2240: MŞARRO BELYONO ANANQİ-Mutlak Fikir Gerekli… MAKSUD-Kastedilen. İstenilen şey. Arzu. Gaye: 240: VERBAL-İngilizce, “Katlama”… RUM-Şamî. Batı. Anadolu. (Baba: Ata. Manevî lider; Üstadım… Levha: 11 Ekim 1988. “……” Babam, beklemediğim bir uysallık ve tâbiiyet ile güleryüzlü bir şekilde cevab veriyor: “Tabiî oğlum! Bu baban öyle bir Rum ki! Hep bunu anlatıyorum!”… Hep “Bütün Fikrin Gerekliliği”ni anlatıyormuş… Not: Alt başlığı, “İktidar / Siyaset / Hareket” olan bu eser, 1979’da basıldı ve Üstadım’a takdim edildi): 240: MİR… MAFSAL-Eklem yeri. (İdeolocya Örgüsü’ne Ek-İslâmı Yenilemek. “Üstadım’ın, Akıncı Güç Kadrosu’na ithafı”: 1450= 451: Salih Mirzabeyoğlu): 240: MASDUK-Doğruluğu kabul edilmiş, tasdik edilmiş… MAKSİM-Taksim edilecek, dağıtılacak yer. Suyun kollara ayrılma yeri: 240: KKM-Kaptan Kusto Müslüman.
*
KAMIŞ: 451: ORGULHAR-Portekiz dilinde, “Gururlanmak”… SALİH Mirzabeyoğlu: 451: ATTEMPERATE-Lâtince, “Zamanında”; gelen, 1400’e bir kala. (Üstadım’ın “1400” isimli Noktalaması: 1400’e bir yıl var, yaklaştı zamanımız / Bu asırda gelir mi dersin kahramanımız)… Kıpçak dilinde, TAN-Hayret verici şey. Mucize: 451: İDEOLOCYA ÖRGÜSÜ’NE EK… Boşnak dilinde, DATUM-Tarih: 451: İHİDOYUTO-Süryanice, “Birlik”… Süryanice, TOMO-İkiz: 1451: COLUTO-Süryanice, “Çocukluk”… Süryanice, ETEQTEL DERVİŞ MUHAMMED-Şehîd Derviş Muhammed. (Yevmiye: Efendi Hazretleri’nin huzurunda birgün, bir uzvun kesilmesi yahud hayatın tehdidi şekliyle “Kelime-i küfür”den bahsediliyordu… Bunu söylemeye mecbur olursa bir adam, ne olur?.. Eğer böyle bir ciddi tehlike varsa, kelime-i küfrü lisânen söyleyip kalben mümin kalmaya ruhsat-ı şeriyye vardır… “Ruhsat, yâni izin vardır… Amma, söylemeyen şehid olur!” deyince, bendeki şeye bakın, edepsizlik derecesine varıyor şımarıklığım, dönüp, “Efendim, böyle bir hâlde ben ne olurum!” dedim… Eflâtun, Sokrat’ı tarif ederken “arslan gibi başını çevirdi!” der… Öyle bir arslan gibi, çevirdi başını bana, “Sen şehid olursun!” dedi… Bu lütfu da bana ihsan etti!): 1450= 451: NET-Açık, sarih.
*
BİRİNCİ Mısra’nın Ebcedi: 3895: FAHRİYE-Fahre mensub ve müteallik olan… Süryanice, ĞOBULO D’LO MELTO HUŞOBO-Kelimesiz düşünmek yaradanı: 895: FÜTÜHAT-Fetihler, zaferler. “Fütuhî hikmet, Salih Aleyhisselâm’da tecelli ediyor”… ZAMİME-Ek. İlâve. Arttırma, katma, ekleme: 895: TEHEMTEN-İri vücutlu erkek. (Ebedd-İri vücutlu ve cüsseli kimse: 7: Ebed-Sonsuzluk… Halide-Sonsuzluk. Daimî. Hâlid’in müennesi, mukabili: 635: Rahman Sûresi’nin 19. âyeti. “Noktalı harflerlerle”… Salih İzzet: 635: Dahil)… HURDASAL-Genç: 895: ONE Of The Twelve Baby Cows Is A Statement Of Miracle-İngilizce, “12 sığır yavrusundan biri mucize beyanıdır”; rüyâda gelen mânâ.
*
İKİNCİ Mısra’nın Ebcedi: 1394: ÇEŞMAN-Gözler. (Levha: 1 Ocak 2004… Resulullah Efendimiz’i, sadece gözlerini görüyorum. Bir sürü şey anlatıyor ve Kumandanımız’ı kasden, “Eğer bunları o işitseydi, çok sevinirdi; ama sen bunları unutacaksın!” diyor. Ben müthiş telâşlanıyorum ve hemen yanımdakilere unutmadan anlatmak için çırpınıyorum –İstihareci)… HAFİŞE-Sel yolu. (Üstadım’ın, 1983 tarihli bana ithaf ettiği KAVANOZ isimli Noktalama: “Bir cümbüştür kopsa da gece yakamozlarda / Münzevi balıklarız ayrı kavanozlarda!”… Kavanoz: 169: Kusto): 394: MEHDÎ Mirzabeyoğlu.
*
TOPLAM EBCED. (Gurbet Rüzgârı: 1036: Derviş Muhammed Rüzgârı… Ezel: 37: Buyahya-Yahya kokusu… Yahya, hem bir isim, hem de hayat timsalini ifade eden, zevkî bir mefhumdur… Kendisinde Celalî hikmet tecelli eden Yahya Aleyhisselâm hatırda… Celâl: Nihayet derecede büyüklük. Azamet. Hiddetlilik. Hışım. Allah’ın kahrının ve azametinin tecellisi, nev’deki tecellisi. Vahdaniyetine delil olacak çok şey yarattığından veya ihatadan âli ve celil olduğu veya hislerle idrak edilmekten celil olduğundan, Celâl denir… Celil: Azîm, mertebesi çok yüksek. Celadet ve celâlet sahibi): 5289: ALLAH EKBER… Süryanice, FRAH-Hasret çekmek: 289: OPERIS-Lâtince, “Eser”. (Üstadım: Şiir, Allah’ı arama sanatıdır… Şi’r-Şiir; İdrakı, üstün idrak: 570: Sistem)
 
BD-İBDA
(FIRKA-İ NACİYE İZİNDE…)
 
LEVHA: 10 Mart 1991… Üstad, Akşehir’deki eve geliyor… Elindeki çantadan büyük bir zarf çıkarıyor ve bana veriyor… Üzerinde kendi el yazısı… Ve zarfın içindeki küçük zarflarda da yine kendi el yazısıyla yazılar. (Hayran Erdiş)
*
ÇANTA: 455: FIRKA-İ NACİYE-Doğru yol. Kurtuluş yolu. (Allah Resûlü, etrafında sahabîleri, ince bir değnekle kum üzerine derince ve dümdüz bir çizgi çektiler ve sonra bu çizginin iki yanına kırkayağa benzer bir takım kısa hatlar ekleyerek buyurdular: “Şu dosdoğru çizgi kurtuluş yoludur; ondan küçük hatlarsa felâket yönleri!”… İlk baskısı 1984’de yapılan İBDA DİYALEKTİĞİ / Kurtuluş Yolu’nun esasından gayesi budur!)… İNCİRAR-Bir neticeye doğru çekilerek sona erme: 455: TÜKLE-İtimad etmek, güvenmek… İBTİNA-Bir şey üzerine bina etme, bir bahiste bir şeye istinad etme: 455: MİTE-Bir nevi ölme; kendini tamam etme. (Mate-Öldü; tamam etti: 441: Tevalüd-Doğma, doğurma… Kısakürek-Necib Fazıl: 1441: Salih Mirzabeyoğlu… Mükâşif-Keşifte bulunan: 441: Tahattüm-Allah’ın, ariflerin gönlüne koyduğu işaret. Hatem, yüzük takınmak)… Rumen dilinde, MAPA-Çanta: 1044: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü.
*
İngilizce, BUDGE-Çanta. Bütçe: 1017: HATT-Bir şeyi yukarıdan aşağıya indirmek, herşeyde, o şeye mahsus yukarıdan aşağıya indirmek… EDİB-Edebiyatçı. “İlm-i edebin bütün yönleri kasdında; bütün sözle ilgili ilimler, bu tâbir içinde”. (Necib Fazıl Kısakürek: 1417: Cebhe-Toplumun fikir, sanat ve siyasette, İslâmî veçhesi… Tevahhud-Vahid. Tek olmak: 418: Vahdet-Birlik; her şeyde ona mahsus görünen, indirilenin, iç ve dış yönü): 1016= 17: TEVSİK-Vesikalandırmak. Yazılı hâle koymak. Bir kimse hakkında, “bu emindir, mutemedtir” demek. (Üstadım’ın İMAN ve İSLÂM ATLASI’nda yazılı, tarihli ve imzalı: Fikir çilesi haysiyetinin müstesna genci Salih Mirzabeyoğlu’na sevgiyle… 28 Şubat 1982 / Necib Fazıl)
*
Portekiz dilinde, RECEBTACUL-Zarf. “Zımnî; Açıktan olmayarak, içinde saklı, gizli. Kendiliğinden”. (Zarf: 1180: Mehdî Salih İzzet Erdiş): 661: KERAMET-Olağan dışı büyük hâdise, harika. Kerem, inayetler… Boşnak dilinde, PRİLOG-Zarf: 1248: MİRZA. (Süryanice, Ger-Zarfında: 1205: Mirza Mahzumoğulları)… Rumen dilinde, ADVERB-Zarf: 217: RUYA-Yerden biten ot. Nebat. “Berzah”… MUAVVİZAT-İhlâs, Felak ve NAS Sûreleri: 1217: RABITA… Rüyâ-Uykuda görülen suretler. (Hadîs: “Rüyâlar, Allah’ın, uykuda kuluna söylediği sözlerdir!”… Biz, rüyâ görmeyiz, rüyâ’da görülürüz!): 1217: KAFA KAĞIDI. “Hüviyet Kâğıdı”. (Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise)… Süryanice, B’GAV-Zarf: 1009: İBDA’-Benzersiz icâd. Benzersiz Buluş… Süryanice, BA’ZBAN-Zarf: 63: YAŞ. “Allah Sevgilisi’nin 63. yaşında vefatına nisbetle Müslümanlar için bu yaş normal ömür haddi gibidir”. (Levha: 18 Ocak 1984… Siyah renkli bir gömlek… Üzerinde alt alta 14 ve 40 rakamları ki, 1440 diye okuyorum… Gömlek, Muammer Bey’e âitmiş… Nasıl hesabladıysam, onları toplayınca 63 sayısı çıkıyor ve bu onun yaşı imiş… 1440 ise, Hicrî sene imiş!)… BÜYÜK ZARF: 3305: BU DÜNYA’da renk, nakız, lezzet, ne varsa küsüm / GÖZÜMDE tek marifet, Azrail’e tebessüm. “Üstadım’ın Noktalaması”; İnsan şuurunun bürünmesi gereken en aslî maksatlılığı… ZARF: 1180: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş.
 
ŞİFA
 
LEVHA: 15 Şubat 2018… Kendimi birden sınıf gibi bir yerde buluyorum. İçeride kimse yok, yahut varsa da ben kimseyi göremiyorum. Dershânelerde ve toplantı salonlarında bulunan tek kişilik sandalyelerden var. Kolunu koyup, üzerinde birşeyler yazabileceğin şekilde imâl edilmiş olanlardan. Sınıfın tahtaya göre sağ tarafına doğru yürüyorum ve en sağdan sandalyeye oturuyorum. Sağ yanım cam kenarı ama dar da olsa bir adamın geçebileceği koridor şeklinde boşluk var. Ben oturur oturmaz birden Kumandan’ı görüyorum. Mütebessim bir çehreyle geliyor. Onun gelişine önce çok şaşırıyorum, içimden “Allah Allah, ne alâka, niçin geldi ki buraya?” diye düşünüyorum. Aslında daha önceden sağ tarafımda bir sandalye olmasa da, o birden gelip cam kenarında bir sandalyeye oturuyor. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz, içim huzur doluyor ve kendisinden çok güzel bir koku yayılıyor. Elimi tutuyor, o bana tebessüm ediyor, ben de ona. Elini öpmek için çekiyorum… İçimi müthiş bir dinginlik ve huzur kaplıyor. Yüzümde sürekli bir tebessüm… Bakışları şifalandırıyor gibi beni… Uyanıyorum! (Bilgehan Eren)
*
İngilizce, VISIT-Ziyaret. (Ziyaret: 1633: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü, en büyük ebcedle): 486: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En küçük ebcedle”… İngilizce, VISITOR-Ziyaretçi. Misafir: 692: İLHAN-Hükümdar… MÜTEŞABİK-Delinen. (Mahzum-Her delinmiş nesne. Burnunun halkasıyla tutulan sığır ve deve; Allah ve Resûlü’nün ölçülerine bağlı, nefs ve düşünce: 693: Cahif-Çok asker… Befend-Kar; mücerret fikir. Güzel söz. Ordu: 281: Naka-i Salih)
*
ŞİFA-Hastalıktan kurtulma. (Şafi-Hastaya şifa veren. “Allah”. Yeter görünen. Kifayet eden: 381: Şemayil-Ahlâk; herşeyin hayırlısını isteme, rıza… Abdülhakîm Koltuğu: 732: Ahlâk): 382: FÜŞAĞ-Sarmaşık otu. Sarılmak; ruhî, yapıp etmek, işin başı… En büyük hastalıklardan biri de, zulüm gören ve mağdur Müslümanların hâline lâkayt kalmak!..
 
CEMAL
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 90. Kabı, CEMAL-Yüz güzelliği. Fertteki güzellik. Allah’ın lütuf ve ihsanı ile tecellisi. Hak ile söylenen güzel söz, doğru söz. Hüsn. “Allah’ın 99 güzel isminden biridir”. (Hadîs: “Sabahat itibariyle Yusuf, Melahat itibariyle ben daha üstünüm!”… İmâm-ı Rabbanî Hazretleri: Melahat, hüsnün merkezi gibi olup, sabahat ise o merkezi çevreleyen daire gibidir. Melahat ve sabahat yüce mukaddes Zât güzelliğinden haber vermektedir, hem de sıfatların karışımı olmadan. Ne var ki, sıfatların ve fillerin, eserlerin güzelliği tamamen, bereketi çok olan sabahatten istifâde yollu gelmektedir, sonunda Hazret-i Cemâl’e bağlanmaktadır!): 74: SEYYİD-Efendi. Allah Sevgilisi’nin soyundan gelen, O’nun izinden giden. Allah Sevgilisi’nin bir ismi… BALAM-Sığır. (Sevr: Sığır. Öküz. Boğa Burcu… Aynı ebcedle, Fikir Kahramanı: 706: Aktör): 74: YEDEYN-İki El… Boşnak dilinde, NAZİV-İsim: 74: MUZİQO-Süryanice, “Gaga”; ileri uç. Hatm. (Derviş Muhammed-442 mührü… Kısakürek-Necib Fazıl: 1441: Salih Mirzabeyoğlu)… SEHV-Keşfetmek, bulmak. İndirmek. Kabuk soymak. “Kabuk, soymak; tecrid”: 74: QUYOMO-Süryanice, “Sistem”… Arnavutça, GJENOJE-Durum: 74: QAVMUYO-Süryanice, “İhtilâlci”; inkılâbçı. (İç oluşu dış oluşa ve dış oluşu iç oluşa vesile ve malzeme kılmak)… Portekiz dilinde, ESPIGA-Başak; “balık pulu gibi, çok taneleri olan”: 74: OPUS-Lâtince, “Eser”; yapı, birinin meydana getirdiği şey. Bir hususa dair, Allah Sevgilisi’nden rivayet bulunması. Bir şeyin varlığına delalet eden tesir. Meydana getirilen kitap. (Eser-i dest-Kendi kuvvet ve kudretinin eseri, el eseri: 1165: Derviş Muhammed-332 mührü. “Büyük ebcedle”; yolumun, çilemin, eserimin teyidi, mavera-i tabi’adan bir tab)


Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu

Baran Dergisi 582. Sayı