MATLA’ Beyit: Sâgar-ı habâb-ı mevce-i mehtâbdır bu şeb / Fanûs bahr-ı nûrda girdabtır bu şeb — (Şeyh Galib)… “Bu gece mehtab mevcelerinin köpüğü kadehte-kalbtedir — Bu gece fanus, nur denizinin girdabıdır!”… Fanus: Fener. Bazı şeylerin üstünü kapatmak için camdan kapak. “Hayâl kubbe”.
*
HABAB-I Mevce-i Mehtâb: “Mehtab’ın muhabbet dalgasının köpüğü, kabarcığı”: 435: FERKADAN-Kuzey kutbuna yakın parlak ve Küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmaya yarayan sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız. (İkizler mânâsına… Dübb-i Asgar denilen “Küçük ayı” yıldız kümesinin en parlak yıldızlarından “Dübb” ve “Merak”ın müşterek adıdır Ferkadan… Merakk: Atta sağrı… Merak: Öğrenme arzusu. Tecessüs. İç darlığı. Vesvese. Heves. Telâş. Dalgınlık, kara sevda. “Suud, Kust”… Üstadım’da: “Senin baban rahatlık, benim dedem vesvese — Bu ukdenin dilinden kalmadı anlar kimse!”… Sargı, vücutta tesir yeri olarak Yay Burcu ve onda birleşik yıldız “Müşteri” ile ilgilidir… Balık Burcu, yıldız birleşik “Müşteri” ve vücutta tesir yeri “ayaklar”; Topyekün Kainat, ruhun bineği beden mesabesinde olmakla, insanî hakikatin ayakları altındadır. Ayaklarından rızıklanan-bedeni mesabesinde Kâinat varlıklarından kendi bedeni ve sıfatları ilmini öğrenen-İnsani herşeye sahtesinin musallat olması hakikatiyle, varlık ve bilgi hususunda vesveseyi de “yokluktan varlığa” geçen bu yollardan alır; varlık ruh olmakla, bütün iyilik ve güzelliklerin kaynağı, yokluk da eksiklik ve kötülüklerin… Kâinatta bulunan herşeyin hâkikati, bâtında mevcut… Maddenin kendisinden yapıldığı “Esir”in mertebesi, Ay menzillerinden “El-  Kalbe” tevafuk eder… Her varlığa varlık rızkını veren, Allah’ın RABB ismidir ve bütün mertebelerde bulunur; YE harfi, Allah’ın RABB ismine, Birinci Sema Tabakası’na, Ay menzillerinden EL-KİVEN’e, yâni “baca delikleri, pencere”ye işaret eder… ABDÜLHAKÎM Koltuğu’nun ortasındaki yuvarlak deliği hatırlayınız… Felâk Sûresi’nin ilk âyetinde, –vesveseden, şerlerden, büyücülerin büyüsünden, hasedten”– yaratılanların Rabbi’ne sığınıldığını hatırlayınız; Üstadım’ın ifâdesiyle, “şübhe çölünü aşabilecek olsaydınız, size şübheyi tavsiye ederdim!” sözünün, RABBİ tanımaya dair oluşunu… Ve Batı’da Descartes’in, düşünme metodu olarak “sistemli şübhe” metodunu kuruşunu… İmâm-ı Gazali Hazretleri’nde “vehim”in ve “korku”nun, doğuştan tanınan bir tehlikeyi biliş mevhibesi diye nitelenişini… Korku ve endişe’nin, bir “düşünce kökü” olduğuna dair felsefeleri de… Şapşal hayâl ile “zekânın özü hayâl” farkı, hastalıklı vesvese ile, tarayıcı vesvese arasındaki fark ortada; nihayeti, kendinden başka hisse yer bırakmayan, tasavvuftaki en büyük mertebe, “Hayret mertebesidir!”…  BİR NOT: Üstadım’ın Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin  yakınlarından dostu rahmetli Muhib Efendi, Üstadım’a – “İslâm kılıklı kırk yarmanın değil, kırk bin yarmanın rejimidir!”… İngilizce, AYE-Evet. Kabul reyi… Kürtçe, AYA: Kef… Kef: Avuç içi. Sudaki kabarcık. Ab-süvar. Hubab. Habib… KEF harfi, Allah’ın “Şekür” ismine ve Kürsî mertebesine işaret eder!)… İLM-İ Huruf: “Mehtab’ın dalgasının kabarcığı; bağrında Allah’ı barındıran Allah Resûlü’nün nefesi eseri”: 435: TAKYİD-Kuvvetlendirme. Sağlamlaştırma.
*
MATLA’ Beyt’in Toplam ebcedi: 3703= 706: FİKİR Kahramanı… AKTÖR-Oyuncu. Yapan. Eden. (Kürtçe, Yarîker-Oyuncu: 441: Kısakürek): 706: MAHLUL-Delinmiş. Öbür tarafına işlemiş şey. (Kürtçe, Kun: Delik. Son. Kıç… Kürtçe, Got: Söz. Kelime… Kıpçak Lûgatı’nda, Kûn: Makat… Kıpçak Lûgatı’nda Kûn: Güç, kuvvet, takat… Kürtçe, Derin: Kadim. Çok eski zaman. Evveli bilinmeyen zaman. “Ezel”… Kürtçe, Birdozi: İdeoloji… Kürtçe, Bîr: Hatırlamak. “İnsan evveli bilinmeyen zamandaki yaradılış sırrına doğru varlık ve düşünceyi arama sırrını bilerek bilmeyerek yerine getirme çabasında olma veya olması gerektiği üzere olsun, ezel, onun ebedî hayatının çekirdeği mahiyetiyle istidadıdır. Bu mânâda ileri, hep gerinin isbatı mahiyetinde bir gerçekleşmedir”…  Kürtçe, Dozî: Amaç, dava, dava adına yürütülen faaliyet… Bir âyet meali: “O’na öğrettiklerimiz, hatırlatmaktan ibarettir”… Allah, Allah Sevgilisi hakkında böyle buyuruyor: Tâ Miraca kadar bu hakikat… BİRDOZÎ kelimesinde “ideoloji”nin en güzel tarifi kendiliğinden görünüyor: Hayâlindeki Cennet idealine doğru, akıl ve ruh dozunda teşekkül eden fikrin, insanları sevk amacını havi tutarlı bütünü… Zaman-Devir, çağ, devre, mevsim: 98: Kürtçe, Ziman-Dil, lisân,  lehçe)… VARİS-Mirasçı. (Allah’ın 99 güzel isminden biri): 706: CEZZAB-Çok cezbeden… SEVR-Boğa, öküz. Boğa Burcu. (Kürtçe, Tanîk: Dana… Tank: Kendi yolunu kendi yapan… Kıpçak Lûgatı’ndan, Kûna: İki yaşında dana… Kıpçak Lûgatı’ndan, Kûna: Tay. “Fikir”… 1982-1983 seneleri hatırlanmalı… Ve rüyâ’da Said Nursî Hazretleri: 12 sığır yavrusundan biri mucize beyanıdır!): 706: SEVR-Suyun çok olması.
*
KİVEN-Baca delikleri: 87: FEZZ-Buzağı. Yalnız şey. Bir kimsenin yalnız kendisi olması. Geri dönmek. (Allah’tan geldik, O’na döneceğiz… Her nefs, dünyada bu dönüşünün şuuruna nisbetle bir yerinde; bu husus Hikemiyatta, nefsin eşya ve hâdiseler seyri üzerinde yukarı kıvrılan ideal niyetidir ki, ezel bahsini hatırlayınız!)… Kürtçe, TAK: Tek, fert… Hepsi Kürtçe kelimelerle devam… TAK: Tepe pencere… TAG: Bayram ve resmi günlerde resmi geçitler ve süs olarak yapılan kemerler… Tag: Bin dallı. Elf… Tag: Çatı, tavan. Kubbe… Tag: Tek başına… KEYVAN-Zuhal yıldızı. Oğlak Burcu’nda önemli, Kova Burcu’nda sabit yıldızdır. Vücutta tesir yerleri, “Diz ve diz eklemleri, bacaklar ve ayak bilekleri”: 87: GAMAME-Bulut. Örtmek. (Taha: Bulut… Seyyid Taha Hazretleri’ni hatırlayınız!)...
*
Kürtçe, HAVE-Doğu: 14: VECH-Tarih. Yüz, surat, çehre. Her şeyin karşısına gelen ve karısında duran. Suret. Heba… YED-El. Kuvvet, kudret, iktidar. Vasıta. Mülk. (Havel: Mülk. Haşmet… Havel: Bir şeyin yerinden ayrılması. Eğrilik. “Tecrid”… Havel: Have-l… Have-l: Doğunun ışığı… Lâm harfi, Allah’ın “Kahir-Herşeyin üstünde” ismine işaret eder… Hani, “ezici üstünlük” yerine meselâ “kahir ekseriyetle” der gibi, BÜYÜK Doğu-İBDA’nın göbek yaprakları asılı kasıd bir mânâ, Kahhar: 308: Arvasî… Yevmiye: “Aksiyonlarını bizden alıyorlar!”… İslâmi bir zaman ve devir hükmü!): 14: HİDB-Kambur. (Kürtçe, Gûz: Kambur… Kürtçe, Gûz: Ceviz… Cevz: Ceviz. Her nesnenin ortası… Cevza: İkizler Burcu, unsuru Hava, yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri “sine, sadr, akciğer, kollar”, Simya’da “sabitleme” safhası)… TIFL: Güneşin batmaya yaklaşması. Akşam. Batı. Küçük çocuk. Kıvılcım… Büyük Doğu İdelocya Örgüsü’nde “Son ve Tek Kıvılcım” faslına bak… VEHHAB-Hiç karşılıksız ihsan eden ve bağışlayan. Allah’ın 99 güzel isminden biri: 14: VACİD-Vücuda getiren. Mevcud olan. Varlıklı. Fâtır. (Benzeri bulunmayan şeyi yaratan mânânasında Allah’ın bir ismidir)… FATR-Bir şeye başlamak. İcab eylemek. Yarmak. Yarık, çatlak. Berzah. Yaratmak. Oruç açmak: 289: RACİFE-Şiddetle sarsan sarsıntı. Dünyayı yerinden oynatan vakıa. (Dünya Çapında Bir Hâdise-Takdim yazım)
*
RAK’-Eğilmek. (Rüki’-Namazda elleri dize dayamak suretiyle yere doğru eğilirken, baş ile sırt düz hâle getirmek: 291: Cebel-i Nur-Hira Mağrası. Allah Sevgilisi’ne ilk vahyin geldiği mağara… Raki’-Gökyüzü. Kalın kitab: 380: Müferres-Farsçalaştırılmış… Hatırla: Arabça Peygamber lisanıdır, Farsça veliler… Mukrime-Mehtablı. Ay ışığı ile aydınlanmış: 380: Müfesser-Tefsir edilmiş… Rak-Erkek yangeç. “Yengeç Burcu’nun unsuru su, yıldızı Ay, vücutta tesir yeri sine ve karın, Simya safhasında temsili - eritmek, özümsemek”: 301: Ahz-Alma. Tutma. Kabul etme. Telefon ahizesi. Kepçe. Kova. İşkence. “Te harfi, Allah’ın Kabid, yâni kısıcı mânâsına gelen ismine, esir denilen maddesinin kendisinden yapıldığı mertebeye ve Ay menzillerinden El-Kalbe işaret eder”… Uhuz-Göz ağrısı: 301: Uhz-Sihir, efsun… Namazda kıyam insana, rükû hayvanları temsile, secde nebat hareketine benzetilmiştir… Varlıkta herşey canlıdır, bu anlamda hayvan-diridir… Allah’ın 99 güzel isminden biri “Zelil edici” anlamında MÜZİL’dir ve kalbte mertebesi “Hayvanlar”; evveli bilinmeyen zamanda –ezelde– yaratılan varlık toplamı İNSAN yaratıcı ve kul farkı, O’nun karşısına Kürtçe bir kelime ile “Deran-Ayrıştırılandır”. Yine Kürtçe, “Deran-Düşkün”… Kürtçe, Piç: Def olunmuş. Nesebi belirsiz… Kürtçe, Piç: Kırıntı. Az şey. “Allah’ın vücut sıfatının hiçin de olmadığı bir hiçlik aynasındaki aksinden bir kıvılcım varlığı. Hadîs’te ruhtan size çok az şey bildirildi denilen de bu cümleden bir tecelliye dair!”… Kürtçe, Deran: Harabe, perişan… Har’abe: İnce kemikli genç ve güzel kadın. Uzun. Yeşil üzüm çubuğu. Hayat… Malûm; ezel, kelimesinden türeme… Zelillik, bu mertebede ayak kaymaların çok olmasından dolayı; bunun yanında, “iste istedikçe” bir tükenmezlik kaynağı. Dikkat edilmesi gereken husus, neyin yanında neyin ne mânâya geldiğidir… Harabe ne, har’abe ne… Üstadım’dan: “Yeşil asmalarda depreniş şehvet — Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur, —İçiçe mimari içiçe benlik, — Bildim seni ey Rabb, bilinmez meşhur!”… Allah’tan bir varlık kıvılcımı eseri vücuda gelen topyekün varlık eseridir bu… Nelerden nerelere ne harikalar… Uhz: Telefon ahizesi. Kabul etme. Kepçe. Kova. İşkence… Dikkat… SAGY: Güneş batmaya yakın. Meyletme. Kambur… Ta’kir: Bir uzvu yararak sinirleri çıkarma… Kıpçak Lûgatı’nda, Si-nir: Sindirmek. İçine almak… Simya safhasında “sindirme”, vücutta tesir yeri “Kalb ve sırt” olan, yıldızı Güneş, “Aslan-Esed” Burcu’na âit gelir!): 290: SIRR-Şiddetli ateş veya soğuk… FÜRADE-Yalnızlık: 290: Münkali’-Kökünden kesilen. “Dönüş”… KÜRSÎ-Taht. Koltuk. Kaide. Merkez. Vazife. Kudret. Manevî makam. Arş altında bir sema tabakası: 290: MERYEM-Babasız İsa Aleyhisselâm’ı doğurmakla, Allah nefesine mihrak bir tecelli aynası olmayı misâllendiren insan. Aynada tecelli edenin, tecelli edene âit bir keyfiyet, ama tecelli edenin kendisi olmaması, kulun Allah’tan, ama Allah parçası olmamasına bir misâl. “Üstadım’dan: Nefsini hesaba çek, elinde kalem kâğıt — Onlar sana verince, sen de kullara dağıt!”… MÜNFASIL-Birbirinden ayrılmış. Yerinden ayrılmış, fasl olunmuş. (Secde Sûresi de denilen Fuss[i]let Sûresi hatırda!): 290: MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı ebcedi. (2290).
*
MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı ebcedi: 1413: BEYAT-Geceyi çalışarak geçirme. (Biat: Bağlılığını, itimadını bildirmek. Birisinin hakemliğini veya hükümdarlığını kabul etmek. El tutarak bağlılığını âlenen izhâr etmek. Bağlılığını tazelemek. Rey vermek… Biyaet: Satılık mal… Alıcı: Müşteri!)… BATAET-Tenbellik, yavşaklık. Ağırlık. “Nebat. Berzah. Secde.”: 413: TEZECCÜC-Kaş ince olmak. (Seyyid Abdülhakîm Arvasî)… PERŞENBİH-Perşembe günü. Allah Sevgilisi’nin yola çıkmayı tercih ettiği gün. (Üstadım’ın doğduğu ve vefat ettiği gün): 413: TEZEBBÜD-Köpürme. Kaymak bağlama. “Kef. Kürsî”… HUT-Büyük balık. Balık Burcu’nun yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri ayaklar, Simya’da “yansıtma” safhası. (Kalbin yürüyüşü. Bütün Berzah fasılları, onları takib eden Şeytan ve neftsen doğan vesvese. Her türlü şerden sığınmak üzere, her varlığa varlık rızkını veren Rabb’a ve “İnsanların İlâhı’na sığınma”; Felâk ve Nâs Sûreleri’ni hatırla!): 413: TAGAYYÜB-Gözden kaybolma. Görünmeme. “Kayıb zaman. Müminin yitik malı. Kurbanlık nefsten taşan. Ay menzillerinden Kalb ve Zübane-Akreb’in iğnesi, yılanın kuyruğu”. (Ayyab: Kusur görücü, ayıb gören… Tegayyüb: Nefsini hep kusurlu gören, aciz ve harab gören… Kendisinde GAYBÎ hikmet tecelli eden, Eyüb Aleyhisselâm vesilesiyle, herşeyin kendisinden yapıldığı SU ve GAYBÎ hikmet: Allah’ı ancak diri ve canlı olan şey tesbih edebileceğine göre, herşey canlıdır ve herşeyin aslı sudur, su hayattır ve Heba’dandır. Kâinat sudan meydana geldi ve su üstünde yükseldi; Allah’ın istivagâhı ARŞ tabakası üstüne kuruldu. Gaybdan gelen çeşitli illet ve marazlara sabreden Eyyüb Aleyhisselâm, yine gayb’ten gelen soğuk su ile yıkandı ve şifa buldu. İşin başı ve sonu gayb hikmeti O’nda göründüğü için, bu hikmet O’na atfolundu… Varis-Mirasçı. “Her şeyin kendisine rücu ettiği anlamında, Allah’ın 99 güzel isminden biri”: 707: Halid bin Zeyd. “Eyüb Sultan Hazretleri’nin ismi”…  Sügur-Düşmana yakın hudutlar. Mağara. Ön dişler. Ağız: 707: Aktör “Sagy Ta’kir”… Yıldızım!)
*
ŞEB-Gece, karanlık: 303: EFKÂR-Fikirler, düşünceler… Noktasız harflerle, DERVİŞ Muhammed - Allah Sevgilisi: 302: BAKARA “Suresi”-(Kur’ân’ın hükümlerinin çoğu tefsilâtlı olarak içine alan ve en son nazil olan âyeti; Fatiha Sûresi ile birlikte, Allah Sevgilisi’nin “Kur’an’ın en faziletli sûresi” olduğunu buyurduğu)… BAKAR-Öküz, sığır, dana. (Bakr, yarmak demek olduğu için, toprağı yarmak için kullanılması itibariyle bu hayvana isim olmuştur): 302: BASİR-Basiret sahibi, anlayışlı olan. Kelb. Kalb gözü ile gören… DERVİŞ Muhammed-Hacegan silsilesinin 21. büyüğü. “Noktasız harflerle”: 302: RAHNÂME-Harita. Yol ve yön gösteren… KAPTAN Kusto Müslüman. “Noktalı harflerle”: 302: MİRZABEYOĞLU… AHİZ-Alan. Alıcı. Ahzeden. Ses alıcı âlet. Kabul etme, alma. (Ahz: Alma. Tutma. Kabul etme. İşkence etme): 302: ESİR-Birbirine yakın olmak. Mütekarib. (Te harfi, Allah’ın “kısan, sıkan” mânâsındaki “El-Kabid” ismine, “Esir mertebesi”ne ve Ay menzillerinden Kalb’e işaret eder.)… BOĞA Burcu’nun yıldızı ZÜHRE… FERENGÎS-Zühre yıldızı. “Çolpan ve Tarık” yıldızı da denir: 420: TECDÎD-Yenileme, yenilenme… ANKUR-Her nesnenin aslı. “An-kur”: 420: TEEBİYE-Rükû eder gibi eğilip durma. “Her nesnenin aslı, hayvan; diri, canlı, hayat sahibi!”
 
“BAŞTAN AYAĞA GÖZ OL!”
 
MATLA’ Beyit: Ayine-veş gubârî cilâ bil safa gözet / Ser tâ-be-pây-ı dîde olup tûtîyâ gözet — (Şeyh Galib)… “Ayna gibi tozu –yazıyı, hayâli– cilâ bil safâ gözet / Baştan ayağı göz olup sürmeyi gözet!”
*
AYİNE-İ-Veş Gubarî- “Ayna gibi yazı-Kur’ân”: 1595: İSTİKBÂL-Gelecek zaman. Geleni karşılamak. İkbâl… ESKİŞEHİR-(Darbum-Bizanslılar döneminde Eskişehir’in ismi: 253: Müreddede-İhtimâller arasında bulunan, tereddüt içinde bırakılan, vesveseli… Müravega-Taleb etmek. Pehlivan: 253: Muttarid-Muntazam devam eden. Bir küllî kaideye muvafık olan. Sıralı. Düzenli… Pehlev: Şehir, belde. Yiğit, kahraman. Pehlivan… SAD harfi, Allah’ın “Mümit-Ölümü yaratan” ismine, Toprak mertebesine, Ay menzillerinden de “Belde”ye işaret eder… Pehlu: Vücudun iki yanından biri… Pehle: Mezar sandukalarının yan taşları. “Kabir: 312: Mirzabeyoğlu”… Pehlevan-Pehlivan. Yiğit, kahraman: 369: Natiş-Kuvvet ve hareket… Nesrin-Yaban gülü: 370: Kutsar-Bir şehre veya beldeye vâli olan kimse. Mizân, ölçü. Tüccar. Sarraf… Endişe-Korku. Merak. Keder. Kuruntu. Vesvese: 370: Rasaf-Kaldırım. Kaldırım taşları. Üstadım’ın “Kaldırımlar” isimli şiirlerini hatırlayınız… Pehlevan: Pehle-Van. Efendi Hazretleri’nin Van’lı oluşu… Abdülhakîm Koltuğu’nun yan mermerlerinden birinde “Eskişehir” bulunduğu hatırda!): 595: TEVFİK-Bir kimsenin koluna bilezik takma. Kelebçe takmak. “Felâk ve Nâs”… Üstadım’ın Çile isimli şiirinden: “Gece bir hendeğe düşercesine, — Düştüm kucağına birden gerçeğin, — Erdim çetin bilmecesine, — Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin!”… Tak’ir: “Çukur, hendek.”
*
SER Tâ-be-Pây-ı Dide-“Baştan aşağı göz”: 744: MİSRED-Büyük taş, çanak. “Arş. Kova”… MUKTEDİR-İşe gücü yeten: 744: MÜDDES[S]İR-Örtünen, bürünen. Gizlenen. (Taben: Akıl… Tabe-n: Varlık kovası.)
*
MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı ebcedi: 2275: İDRİS-İlk yazı yazan ve terzilik yapan Peygamber. (Hayat: Terzi. Ratk ve fatk, ayırma ve bitiştirme… Hayyat: Yılanlar)… RUHANÎ-Ruha âit: 275: SÜRYE-Gece seyri. Ulaşmak. Varmak: 275: BİRCİS-Müşteri yıldızı. Sütlü deve. “İlim yüklü nefs”… MANSUS-Nass ile sabit kılınmış: 276: ERMELE-Erkeği olmayan kadın… Ahil: Erkeği olmayan kadın. Fevkinde kimse olmayan yüksek Padişâh… Ahilla: En sadık dostlar. Hâliller. “İbrahim Aleyhisselâm’ın, Allah’tan başkasından yardım dilememiş anlamındaki Halil-ür Rahman namını hatırla!”… YEVMİYE: “Allah’tan başka hiç kimseye hiçbir şey borçlu değilsin!”… ARVASÎ: 278: GİRDEBAN-Gözeten. “Yevmiye: Onu görseydin daha iyi olurdu ama, birşey fark etmez; seni ben yetiştireceğim!”
*
MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı ebcedi: 1994: SALİH Mirzabeyoğlu. (Tutiya-Çinko. Sürme: 817: Müşahedetullah-Allah’ın kalb’te nazar yeri, FUAD… Kehlâ-Gözleri sürmeli kadın.  Sığırdili dedikleri ot: 59: Mehdî)
*
MATLA’ Beyt’in Toplam ebcedi: 4269: SECİR-Dost… KİNCER-Büyük fil… Yevmiye: Büyük ve ahmak bir filden başka bir şey olmayan Amerika… AHMAK-Sersem. Anlayışsız. “Üstadım: Ölüm, akla yokluk şeklinde hitab eder. Akla nisbetle akılsız”: 149: MİHAK-Her Arabî ayın son üç gecesi. Hilâl… Arz+Su+Hava+Esir: 1066: Hilâl… Kâinat bu dört akıl sahibi olmayan unsurdan mürekkebtir: Sema-Gök katları, var oluş sebeblerinde tam muti-teslim ve bu yüzden aklın yanılma hususundan da masun, İnsan’ın şuuruna “istismarına-kullanımına” sunulandır… BU dört unsurun baş harfleri toplamı: 557: RESÜL-İ Ekrem… Halkta Hakkı gören “göz-idak”ın, her bulduğunun aslî hakikatinin Allah Sevgilisi’nde mevcut oluşu, Kâinat’ın “Kâmil İnsan” diye vasıflanışı… ÜSTADIM’dan: “Akıl sormaya memur —Gökleri kalbur kalbur — Eliyorum!”… U-D-İ Hindi- “Kust otu nevinden biri”: 149: MÜDEHMES-Saklı. Gizli… Gizli ve saklıyı, “Kaptan Kusto Müslüman” başlıklı TAKDİM yazımdan,  takdimimin idrakı ile kurcalayışımın sebebi açık oldu… MA’DALET-Adalet etmek. Adalet yeri. “Takdim yazım”: 149: SİFAH-Zina… Amerika’nın “ahmak fil” diye nitelenmesi, elbette bir teşbih… Zina, “zan’dan gelir”; insan faaliyetleri, varoluş sebebi gayeliğine nisbetle, vardıkça varılacak ve erilecek olana nisbetle “zann” hükmündedir. Bu hüküm, sözkonusu “İnsanî Hakikat” menzilinde istikamet doğruluğu ile, iki bilinenden çıkan hüküm olarak, “sahih-nikâh” kıymetindedir. Nikâh denmesi, neticede çıkan “doğru hüküm” niyetiyle…  İstikamet doğru olmadığı zaman “zannın mahiyeti”, yanlış zan mânâsında “zinâ”dır… Aklı aşan, akıl derdinden kurtulan bir teslimiyet ifâdesi “zamanüstü-bâtın” hayatına âit hâlle, kelime kılişelerinde birbirine aykırı mânâ olarak bahsettiğimiz “istikametsizlik-ahmaklık” arasındaki farka dikkat; ve “Hakk’ın Hak üzere kaimliği” şeklinde bir “ma’delet-adalet” fikri, Amerika’ya karşı hem hukukumuz adaleti, hem de “gaybî hakikatimizin doğruları”nı yitik malımız olarak ayıklamayı gerektiriyor… Yanlış zann’ın karşısında… Zinâ: 59: Mehdî… KİN-CEB-(Kinn: Örtü, perde… Cer: Yarık, çatlak, berzah… Rahman Sûresi 19-20. âyetleri hatırda!): 273: İHTİRA’-Evvelce bilinmeyen bir şeyi keşfetmek. İcâd etmek. Hiç kimse tarafından kullanılmamış tâbiler ve sanatlı ifâdeleri kullanma. İBDA. (İspayolca, Toche: Ahmak… Tocho: Büyük kalın kitab… “Biz, rüzgârların yapıldığı kumaştanız!” ve “Bu dünya baştanbaşa bir aptalın anlattığı masaldan ibaret!” diyen Shakespeare hatırda, “masal, mesel, gölge, tilkinin bol olduğu yer”; asılla var olan… Kendini okuyabilene veren Kâinatta, kendini okuyabilene veren Rüya)… TAHLİZ-Bir kimsenin koluna bilezik ve kulağına küpe takmak: 149: MATLA’-Güneş ve yıldızların doğdukları yer... Kaside ve gazelin ilk beyti… NASAH-Terzi, hayat: 149: HAVLEKA- “Lâ havle çekmek-Allah’tan başka kuvvet sahibi olmadığını nefsinde isbat”… Kartal’da ben devamlı “Lâ havle” çekerken, Telegram’da alay ederek bana söylenen: “Ya bu ne?”… Allah’ın her şeyi kuşatıcı malikliği, MALİK ismi tasarrufunda; bu cümleden olarak, “Malik” hikmetiyle sıfatlanmış, Peygamber ve velilerden, nice şehid… Biz aksiyonumuza –yapmaya– dönelim: Telegram’ın niyeti neydi, Allah’ın izniyle, “Adlî Tıbb” tezine döndü… Zehir yese şifaya tahvil bir anlayış bünyesiyle… HÜKÜMDAR-Hüküm sahibi.  Mutasarrıf. Malik. (Kendisine eşya ve hâdiseyi tasarruf nimeti ihsan edilen bir büyük Veli: Allah bana 15 senedir tasarruf nimeti verdi, ben onu yine O’na bıraktım!): 273: SİPAHDAR-En büyük kumandan. Kaptan.
 
GENC
(GÖMÜLÜ HAZİNE)
 
LEVHA: 12 Aralık 1986… Eskişehir’de bir ev… Köprübaşı’ndan gelmişim… Şerif Muammer’in sorusu üzerine, 3 kitab birden çıkacağını söylüyorum… “Demek bu işi kendine iş edindin!” diyor… “Evet, bütün gençliğe talibim!” diyorum… Şerif Muammer neşeyle küçük bir kahkaha atıyor… Ben perdeyle ayrılmış bir bölmeye geçiyorum ve heyecanlanarak gölge boksu yapıyorum… Üstüm çıplak sanki aynada kendime bakıyorum… Göğsüm genişlemiş ve memelerim büyümüş!
*
KÖPRÜ-İki şey arasında birbirine bağlayan. Berzah: 234: GUBARE-Toz. İnce yazı… FIKDAN-Bulunmamak, bir şeyi kaybetmek. Belirsiz olmak. Talebetmek, istemek. (Aynı mânâda Fakd: 184: Abdülhakîm… Berzah, “kendini bildikçe Rabbi’ni bilme!” hususunda, herşeyin aslı sende, nefste “yitik mal” hükmündeki gayb hikmetidir. Cennet’ten, yanlışı da gerçekleştirme yeri Dünya’ya inişte unutulan örtülü, taleb edilmesi ve bulunması gerekene âittir. Bu Dünya, beden yolundan edinilen kemâllerin ve zevallerin yeri; nefste ruhla ünsiyeti ile, İnsanı bütün varlığa Efendi olma istidadı ile veya “hayvandan aşağı” mertebeye tenezzülü ile gösteren): 234: MAKSAD-Meram, gaye… RİCAL: Ercül, ayaklar. Yaya olanlar, yürüyenler. Mevki makam sahibleri. (Kıpçak Lûgatı’nda, KÖPÜR: Köprü… Kıpçak Lûgatı’nda, KÖBÜK: Köpek. “Basar. Kelb. Kalb gözü. Sezgi”… Üstadım’ın şiirleştirdiği, Seyyid Safiyyüddin Hazretleri’ne âit, dış yüzden bir tevazu ifâdesi sanılırken aslında bâtın yolcularının hâline teşbih eden bir hakikat: “Sonsuzluk kervanı, peşinizde ben, — Tek ayağı seken bir köpeğim!”…  LENG-Topal, aksak. Yolcuların bir yerde iki gün kalması. Misafir, konaklama. Gelip geçen. Tenasül organı. Zikr eden, anan: 100: KEF-Ayağın altı, tabanı. Avuç dolusu. Nimet… KEF-Köpük. Hubab, taneler, çekirdekler. Absüvar. “Kıpçak Lûgatı’nda, Köp: Taşmak. Tag. Kırgız Lûgatı’nda, Tag: Kabadayı”: 100: HAFİYEN-İkram ederek. Yalın ayak yürüyen… KELKEL-Göğüs. Sadr. “Yengeç Burcu, unsuru Su, yıldızı Ay, vücutta tesir yeri göğüs ve karın”: 100: MÜNA-Arzular. Suya giden yol, şeria. Birinin yerine kaimi makam olmak. Hacıların Kurban Bayramı’nda Kurban kestikleri ve şeytan taşladıkları yer… KELÎM-Kendisine söz söylenilen, hitab edilen kimse. Yaralı kimse. “Hazret-i Musa’nın, Kelimullah lâkabı hatırda!”: 100: GUSTO… Mahzum-Her delinmiş nesne. Her hâlledilen mesele. Burnunun halkasıyla tutulan sığır veya deve. Gönülden bağlı olan: 101: MÜDEVVEN-Kitab hâline getirilmiş. Bir arada toplanıp tanzim edilen.)
*
ŞERİF Muammer: 940: DAYFEN-Misafiriyle gen kişi. (Oğul babanın sırrıdır… Bu Hadîs çerçevesinde, babayı çocuğa bağlayan, “çocuk sebebiyle baba” gibi bir mânâda var!)… UT’UT-Yiğit. Küçük buzağı. (Ut’ut: Eşek sıpası. Uzun zamanlar. Dil… Uzun zamandır beklenen!): 940: SEYTEL-Vahşî sığır. (Ezheran: Ay ve Güneş. Vahşî sığır. Çok parlak, beyaz. Cuma günü… Meşhude: Cuma günü. Şehadet edilen. Allah Sevgilisi’nin, bütün âlemlerce tanınan anlamında bir ismi. Göz ile görülmüş. Kıyamet… Tammat-Kıyamet: 451: Salih Mirzabeyoğlu)… ŞERİF Muammer Mahzumoğulları. “Şamî. Akşam. Rumî. Batı”: 2294: MERHUM… SADR-Göğüs, kalb. Her şeyin evveli ve başlangıcının en iyisi. Takdim. Kaptan. (TE harfi, Allah’ın “Kabid-Sıkıcı, kısıcı” ismine Esir mertebesine ve Ay menzillerinden “Kalb”e işaret eder… Kıs: Kıyas’ın kısaltılmışı. “Kıyas et, bununla ölç, buna benzet”  mânâlarına gelir… Kiyaset. Zekâ. Anlayış. Fıkh… Kısa’: Tabaklar, çanaklar. “Bir şeyin vakti gelip çatma”: 261: Derûn-Kalb… Vakti gelip çatmış bir meselede, “Kitab, Sünnet, İcma-ı ümmet” ve Kıyas, neyin ne olduğunu bilenlerce ve nerede ne gerektiğini anlayanlarca malûm, bir arada Şeriat. Kıyas için, İspanyolca Reducir kelimesinde mündemiç, hekimlikten bir güzel misâl: Kırık ve çıkığı yerine oturtmak, bağlamak. “Tevil”… Kıss: Ulu kişi… Kıssa: Rivayet. Hikâye… Engare: Hikâye. Tarih. Tamamlanmamış iş. Süren tevatür. “Dünya devam ettikçe”… Reducir: Kısma. Düzenleme, uygun düşürme. Kaim kılma… Anayasa’nın Kanun’a onun Tüzük’e, ONUN Yönetmeliğe inmesi gibi, indirme): 2294: HURUF-Harfler… CİRMAN-Uzuvlarla beraber vücut: 294: TAFRA-Yukarıya sıçrama, atlama. İlmiye sınıfında rütbe ve derece alma.
*
KÜTÜB-Kitablar: (Kitab, rüyâ tâbirinde “kuvvet”tir): 422: TAHADDİ-Meydan okuma. “Meydana okuma, izhâr etme”… Kürtçe, DÜPİŞK-Akreb: 422: KEBT-Zelil etmek. Sarfetmek, harcamak. (DAD harfi, Allah’ın Âlim ismine, Ay menzillerinden “Sarfe”ye işaret eder… Allah’tan gelen her şey, “iyi, doğru ve güzel”dir; nefsin ruhanîleşmesi, onun insiyaklar ve içgüdüler yolundan gelen zıtlıklara ve aklî zıtlıklara aykırı bu hâli, bu mânâda anlaşılmak üzere onun harbîleşmesi, zelilliğidir ki, zenginliğin tâ kendisi… Dad: Doldurma)… KİTAB: Levh-i Mahfuz. Kur’ân… 3 Kitab: 1269= 270: AB-Süvar. “Su üzerinde kabarcık. Kef”… DİRASE-Kitab okumak. Giz-li yol: 270: ŞERİF Muammer Mirzabeyoğlu… ŞERİF Muammer Erdiş: 1446= 447: MUSA Mirzabeyoğlu. (Necib Fazıl Kısakürek: 1417= 418: Musa Mirzabeyoğlu!)    
*
PİSTAN-Meme: 513: ŞAHVAR-İyi ve iri cins inci. (Ezel’e, teşbih)… İSBAT-Bir hastalığın devamlı müzmin olması. Ayak kaydırma. (Ayağı kaydırma, tabanın yerde temasını kaybetmeksiz[in] hareketi gibi, hayâle fırsat bırakmayan bir şekilde zann’da sabitleme anlamına da gelir; bu durumda zann, aslı perdeleyen bir durum olarak, onu gizleyen bir zihnî sürçme ifâde eder. İmam-ı Azam Hazretleri’nin buyurduğu hikmet: “İman tam olduğu zaman, isbat yoktur!”… İsbat, akılda, “işi tahdit ile tek bir esasa bağlar; oysa hakikat nefsinde bunu kabul etmez. İslâm, kalbin yoludur!”… Diğer taraftan isbat, Allah gayesine bağlı sistematize edilmiş bir ibadet şekli tesbihatta olduğu gibi, –Allah’ın isbatı insanın kendidir–, nefsinde zikir ile O’nu isbattadır; bu isbat, akılla isbat hususuna girmez, he ân Allah’ı yeniden duymaya âittir. Mânâlar yerli yerine…  Hastalığın müzminliği ise, hep hacet ve ihtiyaç sahibi olarak, Allah ve Resûlü’ne sığınmaya ve dolmaya sebeb olmak bakımından, imânî bir sıhhat belirtir… Hemze, Allah’ın “Bedi’-Yaratıcı” ismine, İlk Akıl mertebesine, Ay menzillerinden “Seretan-Kanser”e işaret eder; acizlik ve acizlik idrakı, Kul’un hem Allah karşısındaki vasfı,  hem var kalma, hem tekâmül ve dolma sebebidir): 513: İNTİSAB-Bir yere, bir kimseye mensub olmak, bağlı olmak… TENASÜB-Nisbet, kıyas. Uygunluk, uyma, tutma, yakınlaşma. “Bir veli: Nisbet, her şeyde has ve hususi bir anlayış sahibi olmaktır!”: 513: ZUHURAT-Hesabta olmayan umulmadık hâdiseler. Birden oluveren şeyler.
*
REŞÎD-Yarayanı ihsan eden. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”: 514: SEDY-Büyük memeli… TA’DİL-Doğrulaştırmak. Aslına zarar vermeden değiştirmek. Tebdil etmek: 514: HAŞUR-Her malın değerini anlayan tacir… BASTAN-Tarih. Mazi. Eski: 514: TEFELLÜC-Yarılıp çatlama… BASTAN Şehir-Eskişehir: 1019= 20: KEF harfi.
 
CİHAN-ŞÜMÛL
 
LEVHA: (…) Kasım 1983… Üstadım’ı görüyorum… Bir şiir okuyor… Aklımda kalan: “Bu gençlik, nur gençlik!” Ben de onun fikrinden fikir üretme mizacımla ona, “aslında herkes Allah’ın nuruyla görüyor!” diyorum… Ve Üstadım’ın bir şiiriyle kendi şiirim arasında bir benzerlik buluyorum… Onun şiirinden aklımda kalan: “Şeriat… Allah… Yaregar / Sessiz…” … Noktalı yerler, unutulan kelimeler… Tam YAREGAR kelimesinde, kalbime EBUBEKİR diye bir isim doğuyor!
*
YAR-I GAR-(Hicret sırasında Allah Sevgilisi ile “Sıddık” ünvanlı Hazret-i Ebubekir’in sığındığı mağaranın ismi, sonradan Hazret-i Ebubekir’in nâmı olmuştur. Allah Sevgilisi’nin O’na sessiz zikir talim ederek bâtın yolunu açtığı bu mağara, “Yar-ı Gar: Dostluk Mağarası” diye anılmaya başlamıştır; sonradan): 1412: EBU Eyyüb-ül Ensari… ARZİYAT-Arz ilmi. “Takdim”. (JEOLOJİ: Arz ilmi… J, bizde “C” ve “Z” ile ebced değeri bir olan… CİM harfi, Allah’ın “Ganiy-Zenginlik veren”  ismine, “Hayvan Burçları” denen burçlara hisselerini veren ATLAS tabakasına, Ay menzillerinden “Tarf”a işaret eder… Allah her diri şeyi sudan yaratmıştır, diri olmayan bir şey de yoktur; dirilik, canlılık, “Hayevan” kelimesinden gelir…  Hayvan, “diri, canlı” demek… Jeoloji: Zooloji-hayvan bilimi… ZE harfi, Allah’ın “Hayy-Hayat sahibi” ismine, –ki hayat, hayat sahibi, diriden gelir, aksi mümkün değildir!–, “Hava” mertebesine, Ay menzillerinden “Sa’du’z Zabih-Kurban kesen”e işaret eder… BEDENE: Kurbanlık deve. Nefsin olgunluk dönemi. Koç nefsin gençlik dönemine mecazdır; olgunluk, genç kalmak… “Beden ad[a]lesinde ve ruh ad[a]lesinde gençlik!”; Üstadım’ı anlamalı… ARZ: Takdim etmek. Bir şeyi bir büyüğe sunmak. Bir şeyin âniden meydana gelmesi. Değerli bir şeyi, bir şeyle değiştirmek. Ölmek. “Takdim yazım hatırlanmalı!”… KKM-Kaptan Kusto Müslüman’ın baş harfleri alınarak kısaltılması, kıssı: 240: MASDUK-Doğruluğu tasdik edilmiş, kabul edilmiş. “Rüyâda gelen mânâ: 240 defa tesbih çekiyorum, sonuna doğru sayı ile tamamlayıp uyanıyorum!” KANİF-Çok yağmur ve bulut. Geceden bir zaman. Çok cemaat.  “Üstadım’ın içi beşeriyet kadar kalabalık deyişine uygun, acı dolu bir genç, yağmurlu ve fırtınalı bir gecede saçı başı dağınık gece yarısı kapısına gelerek, müsebbib o, perişan sorar: Benden ne istiyorsun!”: 240: EŞKİYA-Şaki: Şikâyet eden. Ağlayan. “Yürüyen”. Hiddetli, anlayışlı… Şaki: Yol kesen. Soygun yapan… Mecazî olarak bâtında, “birbirini yağmalayan”dır;  Ruh birdir ve bedenle birleşince, senlik-benlik doğar. Zaman-üstü hayat kahramanları, “mevzuunu bulamaz ki ben desin!”, hiçbir şeyi nefsine atfetmeyerek, hepsi ZAT SIRLARI NEYSE O, birliği yaşarlar. Şah-ı Nakşibend Hazretleri’nin, “Bizim kibrimiz, Kibriyadır!” demesine kadar; iradesi Allah’ın iradesi olmuş velide, onda tecelli eden zaman hükmünün hâli… Üstadım’ın kapısına dayanan genç, bir Yevmiye mevzuu: Eş-Kiya… Kiya: Ot. Nebat. Secde. Fani olmak… Bir şeyin aynı, aynı olduğu şeyden başkadır: “Eş” sorar – “Benden ne istiyorsun?”… Kürtçe bir kelime, Ezkiye: “Ben kimim?”… Lisânlarda, birbirine âit mânâların “nüanslarını-ince farklarını” bulmaya misâl, Ezkiya: Saf, temiz ve iyi hâlli kimseler… Ezkiya: Çabuk ve güzel anlayışlı kimseler. Keskin zekâlılar… MUSADAKA-Dostluk: 240: MA’KAL-Sığınacak ve saklanılacak yer… Yevmiye: “Bütün ömrümce bir dost aradım, yatarken sırtımdan emin olabileceğim bir genci. Çok şükür aradığımı buldum. Bir genç geçti elime PÎR geçti; kendi geldi!”… O genç, hâlihazırda, Bolu F-Tipi cezaevinde ve 9 Mayıs’ta 63 yaşına girecek!): 412: BÎT-Kut. Gıda. Rızık. “Zirve”.
*
SİN-Bir harf. Ay menzillerinden “Deve Kuşları”na işaret eder. İNSAN: 60: CİVAN-Genç. TAZE. (Bekr: Genç deve. Genç nefs)… CİHAN-Arz, dünya, sıçrayan, fırlayan, acele hareket eden: 59: MEHDÎ… CİHAN-ŞÜMÛL-Her yanı kaplayan. Dünya çapında: 435: MEHDÎ-Şümûl… FERKADAN-Kuzey Kutbu’na yakın parlak ve Küçük ay kümesine tâbi ve gece istikamet bulmaya yarayan, sık sık karşı karşıya gelen ki yıldız. (İkizler mânâsına): 435: TE’KİD-Kuvvetlendirme, sağlamlaştırma. Bir iş için evvelce yazılan bir yazıyı tekrarlama. (KKM’-nin altında: Dünya çapında bir hâdise… Bir hâdise: 720: Hâlife… Dünya Çapında Bir Hâdise: Mehdî Çapında Bir Hâlife)… LETAC-Vahşi Sığır: 434: İLM-İ Huruf.
 


Baran Dergisi 341. Sayı