MATLA’ Beyit: Mihri gönlümde nihân olduğun ol mâh bilür / Kimse bilmez fukarâ sırrını ol şâh bilür — (Fuzulî)… Güneş’in gönlümde gizli olduğunu o AY bilir — Kimse bilmez fukara sırrını ol şâh bilir!

*

MİHR-Aşk, şefkat, muhabbet. GÜNEŞ. Evlenme muzmelesinde kadına verilen bedel: 245: MURAD-Gaye. Maksad. Emel. Ümid ederek beklenen… ERDEM-Usta gemici: 245: ERMED-Kül rengi, gri. Boz renkli nesne. Gözü ağrıyan adam… CİBRİL-Cebrail: 245: ECRAM-Yıldızlar… ŞEYH Gâlib’ten bir MATLA’ Beyit: Şebih-i hâle-i Şems-ü Kamer’dir halka-i Tevhîd / Hat-ı Kutbu’l Burûc-ı pür-iberdir halka-i Tevhîd… “Güneş ve Ay’ın hâlesine benzer Tevhîd halkası — İbretlerle dolu Burçlar’ın kutub çizgisidir Tevhîd halkası!”… MEHİR-Ay, kamer: 255: MÜDÎR-İdare eden. Çeviren, bakan. “Üzengi”.

*

MAH-Ay. Senenin 12’de biri. Şehr: 41: LAY- Kül. Çamur. Tortu. Posa. (Posa: Bir şeyi sıktıktan sonra geriye kalan. “Sel gider, kum kalır!”… Asir: Suyu alınmak için sıkılan şey. Üsare. Özsu… Asire: Cibre. Posa… Asir: Karmakarışık. Bitişik komşu… Secir: Posa… Secir: Dost)… MAH-Mahveden. Kötülükleri mahveden anlamında Allah Sevgilisi’nin bir ismi: 49: MAHH- Yumurtanın akı. (Mah-ay, son harfi hemze ile yazılabildiği gibi, topak “he” ile de yazılabilir; Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin harfler tertibinde, hemze “İlk akıl” ve He harfi Levh-i Mahfuz’a işaret eder… HA harfinin ebcedi 8; harf tertibinde bu sayı, Kaf harfine, Allah’ın “El-Muhit” ismine ve arş mertebesine işaret eder. Allah, Arz’ı su üzerine kurmuş kudret ve saltanatının tecellisi Arşı da su üstüne istiva etmiştir… Hemze üstü Elif’in, Allah’a işaret ettiği kabul edildiğinde, kalbte hiçbir mertebesi yok; Zâtı’na işaret ettiğinde… ARŞ merkez alındığında, Elif ile Kaf arasında 7, altta ise Kaf ile Nun arasında 7 sayı… NUN harfi, Allah’ın “En-Nur” ismine ve Vücudî hikmeti temsil eden Davud Aleyhisselam’ın gaybı 4. semaya işaret eder; Güneş seması… DAVUD kelimesinde harflerin kesik kesik olması bakımından, O’nun “Vücud” hikmeti, “Vahdet-i Vücud” sırrında “mücerret bir birlik”, Allah Sevgilisi’nde ise –Miraç misâl–, Allah Sevgilisi’nde sadece O’na mahsus olarak “Zâtî yakınlık” hakikati ile tecelli ettiği… Tasavvuf’ta teşbih olarak Güneş Allah’a ve Ay Allah Sevgilisi’ne nisbet edildiğinde, Güneş, Ay’ın bağrında mânevî yöndür; Güneş de dahil bütün Sema tabakaları da O’nun için ve O’ndan!)… FUZULÎ’nin Birinci mısrada, kendisinde Mühür - Sırr - Güneş’in, sadece Allah Sevgilisi veya O’ndan hisse Şeyh’i kasdıyla söylediği AY; hâlini ancak onlar anlar… FUKARA Sırrı: 552: MUTABAKAT-Uygunluk. Lâfzın, mevzu olduğu mânânın tamamına delâleti; İkinci mısra da bu!

HESAB

(YERLİ YERİNCE ETMEK)

LEVHA: 25 Aralık 1988… Basın toplantısı… Bir takım dinleyici adamlar… KÜRSÜ benzeri bir masanın başında, DYP Lideri Süleyman Demirel… O konuşurken, omuzları kalabalık yıldızlı bir Trafik Komiseri, ayakta ve onun sözüne karşı muhalefet ederek karşı çıkıyor… Demirel, onun her söylediğine karşı aynı şekilde sözünü keserek cevab veriyor ve bunu yaparken “Hesab!” diye vurgulu ve tesirli bir sesle cevab veriyor!  BASIN Toplantısı: 1066: HİLÂL-Yeni ay… ELİF-Da’va Cetvel’inde Allah tuğra ismine işaret eder ve sayı değeri: 66: VÎN-İrâde… İngilizce “ice”, “buz” demek, bizde “meser”, buz ve sevinç. İce’nin okunuşu AYS: 71: EYS-Varlık. Kahir… İngilizce “eye”, okunuşu “ay”, “göz, görme gücü, görüş, delik, nazar” demek… AY-S-(Sin, iki kişi demektir. Ay, “Göz-Varlık” demektir. Ay, “aynîyet” demektir): 71: ESY-Keder, hüzün. (Allah Sevgilisi, Veda Hutbesi’nde: “Zaman, devrini tamamlaya tamamlaya gaye noktasına vardı!”… Zamanın gayesi O… Hadîs: “Dünya’nın neş’esi gitti, kedureti kaldı!”... Yevmiye: “Dünya’nın neş’esi gitti, kedureti kaldı. Bunu o kadar derinden duyuyorum ki!”… Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretleri: “Allah, Muhammed Mustafa’nın suretinde göründü ve O’nun gitmesiyle görünmez oldu!”… Bu sözlerdeki muradın özünde sahibleri var!)… KÜNA-Çit. Kuşatan. Hadd-i zât: 71: MELE’-Kâinatta hiçbir boşluk olmadığını ifâde eden bir tâbir. (Lâm: Bir harf. Işık, nur… LÂM Harfi, Allah’ın “her şeyin üzerinde mutlak, kahredici üstü[n]lüğü” mânâsında “El-Kahhar” ismine ve 3. sema mertebesine işaret eder. “İnsanî hakikatin Perdeleri”nde, lâkabı “Allah Dostu” olan İBRAHİM Aleyhisselâm’ın gaybıdır; Lâtifesi KIRMIZI Akik ve günlerden Pazartesi ile ilgilidir. Da’va Cetveli’nde Allah’ın LÂTİF ismine işaret eder ve sayı değeri: 129: SALİH-“Aleyhisselâm”… Kendinden zuhur hikmetti… KAHHAR: 308: ARVASÎ)… LÂM-Büyük ebcedi: 71: HASİB-Hesab eden anlamıyla, Allah’ın 99 güzel isminden biridir.

*

KEF-Kürsî mertebesine işaret eden bir harf: 20: YİRMİ “Yıl Beraber”. (Üstadım’ın hapiste yazmaya başladığı ve okurken ben yazmışım gibi olan kitabı; bu rüyâ hatırda!)… MÜSELLES-Üç. Üçlü. Üçgen. (Allah’ın Zâtı, İradesi ve “Kün-ol” emri): 71: SİVAD-Gizli ses. Sır… TABS-İnsan: 71: BİST-Salıverilmiş, bırakılmış. “Yavrusu yanında dişi deve, nefs”… BEST-Döşemek, yaymak. “Taha. Mehd”: 71: AHSEB-Çok iyi hesab edilmiş. Miskin, tembel. “Nebat”. Tüyünün rengi boz olan kızıl deve… CİNN Sûresi’nin son âyetinde Allah, gönderdiği Peygamberler’in aldığı haberlerin dosdoğru olduğunu göstermek üzere onlara koruyucu ve gözleyici yolladığını bildirdikten sonra; “Ve Allah, onların yanındaki bilgisiyle kuşatmış, her şeyi sayısıyla tastamam saymıştır!”… AHSEB-Çok iyi hesab edilmiş: 71: YEVMİYE… DİVAN-Eskiden yaşamış şâirlerin şiirlerinin toplandığı kitab. Büyük meclis: 71: ESÎ-İlâç yapmak… ENAHİD-Zühre yıldızı. Hava ve toprak unsuru ile, Terazî Burcu’na ve Boğa Burcu’na ait. (Zühre: Tarık yıldızı. Sabah yıldızı. Güneş’ten ikinci derecede uzak ve sair seyyarelerden daha parlak, Boğa Burcu’nda “dişi”, Terazi Burcu’nda “erkek”, simya safhalarında da katılaştırma… Zühur: Darlık zamanı için saklanıp biriktirilen şey… Zühur: Su çok olmak. Irmak su dolu olmak. Büyük ve uzun olmak. Mürid… Zühre: 217: Rüyâ. Nebat): 71: BİSAT-Döşek. Döşeme. (Kâinat düzeninin Mavera’ya muhtaç yönünde tecelli eden aslına misâl bu dünya hayatında, nasıl Simya bir yandan onun düzenini kavrama ve diğer yandan O düzen manzumesinden istifade ile birlerken eşyayı “altun” hedefine nisbetle verimlendirme işini görüyorsa ve bâtın doğrulayıcılığı içinde bulunuyorsa, KÜRSÎ’de,–Abdulhakîm Koltuğu hatırlanmalı!–, ADLÎ TIBB, –Ölçüler ve Terazisi ile zâhir ve bâtın nisbeti–, Döşenmişten döşeme ameline kadar her şeyi ihtiva eden bir mânâda açık oluyor!)

*

KEF-Köpük. “Su üstünde kabarcık. Hacer. Nasslar”: 100: KEF-Avuç. Ayağın altı, tabanı. Avuç dolusu. “Altun. Güneş”… NİLÎ-Nil nehriyle ilgili. Mavi. İngilizce’de sıfır. Halka. He harfi. NOKTA. (Sin harfinin en küçük ebcedi:0… Allah’ın “El-Muhyî” ismine ve “su” mertebesine işaret eder. “Ma-Biz, Ma-Su”… Karşılığı, İlahî Kaide –Kürsî– Feleği… Yeryüzü, İlâhî Taht Feleği –Arş– karşılığı ki, Allah’ın zuhurunun şiddetinden gaib olması dikkate alınsın, başka hiçbir şey kalmamasıdır; Güneş tasavvufta Allah’a teşbih ediliyor ya… Süryanice bir kelime, Simyan: Hak. “İki yüzlü bir kavram”… Simya-n: Nun, Allah’ın Nur ismine ve Musa Aleyhisselâm’ın gaybı 4. Sema’ya işaret eder. Şems Feleği’dir ve Güneş de simyada “Altun” sembolü… HAK iki yüzüyle AY Feleği’nde… Allah’tan gayrı –masiva–, herşey canlı; ve Allah her canlı şeyi sudan yarattı… Da’va Cetveli’nde Allah’ın HALIK ismine işaret eden HI hafi, Muhyiddin-i Arabi’nin harfler tertibinde Allah’ın “El Hakîm” ismine ve “Şekil-Suret” mertebesine işaret ediyor. En küçük ebcedi de sıfır): 100: ATLAS-Büyük harita. (El-Ma: Su ve toplu bulunan mertebe, KAİDE Feleği’ne karşılık geliyor; bu Felek, bütün Burçlara hisselerini veren bir boşluk olarak, Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nde ATLAS’ın üstü… ATLAS Feleği, bütün Burçlar’a hisselerini veren bir boşluk!)… KELÎM-Kendine söz söylenilen, kendine hitap edilen. (HAK, her varlıkta ona nisbetle görünür olmakla, parçalanıyor değildir; her varlık kendi nefsinde olanın haberini vermekle, kendi nefsinde olanın haberini almış demektir. “Harfler-sayılar”, kemmiyetlerin de bir keyfiyeti olması hakikatiyle, ne kadar çoğalırsa çoğalsın, neticede Allah’ın Ez-Zahir isminin çeşitleri olarak, bir olan hakikate işaret ederler. Sayı ile ifâde edilen şeyler, bazen “vücud-varlık”, bazen “madum-yokluk” olan şeylerle ilgili olurken, sayı, BİR’in her mertebede ona mahsus mertebe ifâdesiyle görünmesidir. Meselâ 1, Vâhid-Vahîd iken, 15 de bir Vahîd’tir): 100: SEMM-Delik. He. Sıfır. Nokta. Zirve. (Sem’: İşitme. Hissetme. Duyma… İnsan’ın, Allah’ın “Kün-Ol” emrini duymasıyla,–öncesi bilinmeyen ezelde– yokluktan varlığa çıkışını hatırla!)

*

VAHÎD-Eşi benzeri olmayan. Matematikte “nisbet” edilen sayı. Allah Sevgilisi’nin bir ismi: 28: İNSANÎ hakikati tamamlayan 28 harf… BE-KEF: Avuç, avuçiçi. Alınyazısı. Nefs. Kef bilgisi: 102: ESMA’-İsimler. Her biri bir vahîd olmak üzere, Allah’ın isimlerine işaret eden harfler ve mertebeleri mevzuu hatırda… LEYTAN-Şeytan. (YE harfi, Adem Aleyhisselâm’ın Şeytan’a galib geldiği Birinci Sema tabakası ki, Şeytan gaybı da denir. “Şeytan, ateşten yaratılan”. Bu gaybın lâtifesi, Latife-i Kalebe denilen kalıb lâtifesidir.

*

Kaleb, “illet ve hastalık” anlamına da gelir; nefsin araz olduğu ve hayatın arazlardan yürümesi meselesi yanında, cisim ve tabiatın tıbbî tedaviye mevzu oluşunu da gösterir. Sayı bahsinde, “âdet, soy” gibi ilgilerin akraba kavramlar olarak söz konusu olduğu yerde, bu ilgiler hatırlanmalı. Davud Aleyhisselam’da tecelli eden “Vücudî Hikmet” ve O’nun 4. Sema’da bulunuşu, GÜNEŞ ile birlikte hatırda. YE harfi, her mahluka her tabakada rızkını veren Allah’ın RABB ismine işaret eder. Rahmetinden kötünün varlık kazanmasına da müsaade eden Allah, neticede ŞEYTAN’ı da İnsan’ın üstünlüğüne tersinden hizmet ettiren bir mahluk kılmıştır. Allah’ın Ed-Darrî, “dilediğine zarar verici” ismi içinde ve “El-Müzill: Yoldan çıkaran” ismi dairesinde. DEMİRİ yumuşatan ve zırh yapan DARÎ namlı Davud Aleyhisselâm, o zararı karşıya çevirici bir faydacılığa da misâl. Belâlardan sığınılan yer, O’ndan O’na sığınılan Allah; belâdan doğan tekâmül-Sığınma ve derinleşme. “Şeytan, uzak kalmışların sırrı!”; Allah’tan uzak kalmışların… İNSAN ile beraber topyekûn mahlûkun hepsinin kendine mahsus nefsinin bilgisi, VAHÎD insan, İLK AKIL mertebesinde bulunan ve LEVH-İ Mahfuza yazılı olan; her birinin tek tek Allah ile ilgili bilgisi ise, ebediyen meçhul kalacak olan ve İLK Akıl’da bu mahiyetiyle bulunan… Toplu ifâde, Kudsî Hadîs’te: Ben insanın en büyük sırrıyım ve İnsan benim en büyük sırrım!”… AY merkezli olarak, VÂHİD Allah –Elif harfi– ile, ZI harfinin karşı karşıya olması; ALLAH’ın El-Aziz ismi ve MADENLER mertebesi… İspanyolca, Metal: Maden… İspanyolca, Mina: Maden. Maden ocağı. Mayın. “Patlayan”. Kurşun kalemin yazan kömür çubuğu. Altun madeni… Madenin hem kemmiyet, hem de “anlayış, idrak” vesaire gibi keyfiyet anlamı da ortada… Mineral: Maden. Maden cevheri. Madenî. Kaynak. Menba.): 100: MEDYUM-Kâhin. Gaibi bilen. (GAİBİ yalnız Allah bilir; İNSANIN sırrı O’nda, mahlûk insan da O’nun bildirdiği kadarıyla. Gaib, bütün şekilleriyle bu hükümde topludur. Âdet cinsinden işler de, şeylerin bilgisinden O’nun bildikleri cinsi. İNSAN’ın, “gaibi bilir!” kâhin işleri, neticede amelle Yaradıcıyı inşâdır ki, kendisi Yardıcıyı Yaratan gibi bir hüviyet iddiasına girer. İhtimaller –adı üstünde ihtimâller, olabilirler– âlemini kurcalamak, her mevzunun kendine göre, MATEMATİK’te de, elbette… İhsa: Saymak. Sayılmak. İstatistik. Kandırmak. İtminan vermek. Aldatmak. Zaptetmek. Ezber etmek. Fehmetmek, idrak etmek… İhsa: Hayvan tezeği yakma. Masivayı yakma. KOÇ Burcu’nun, İnsanın beynine tesir eder Mer-rih yıldızı ve Simya’da “kül etme” safhası hatırlanmalı. Allah’ın masivası “canlı”dır; bütün varlık tabakaları ile. Bu “sonradan” olmaların birbirini de iç eden “ifraz”ı, nefsin karakterden sayıya zâhiri-zuhurudur ki, meselâ BEN: Nereden gelirse gelsin, her haber-tesir, benim nefsimde olandanı çıkarır. İlk Akıl mertebesinden bende hisse ne ise, onun bilgisini. Bu izâh, benim İlk Akıl bilgisini kendimle tahdid edici olmamak için bir teville, “nefsin uzanabildiği gölgesi” denmiştir; aslında, benden haber veren benim nefsimdir. Eşya’nın aslı olan “Heyulâ”nın, bende, türümde, sair varlık tabakalarında, heyulâ cinsinden Cin’de, bütün varlıklarda görünüşleri, İNSAN hakikatinde topludur. Ne var ki, HAKK’ın zâhirindeki Allah Sevgilisi’nde VÂHİD karşısındaki VAHÎD bu mânâ, Halktaki Hakkı gören nasiblerle, Halkta Halkı gören nasibler farkı içindedir; Hakikat farklı değil, idrakler farklı. Bu mânâda, NEFS birdir. AKLIN nefs ciheti, nefsin istidadına nisbetle onun bilgisini vermekte; yaratıklar âleminin bilgisini… “Ruhtan size çok az şey bildirildi”; nefse Allah’tan gelen sırdır. İlk Akılda bu husus… Yokluktan Allah’ın emrini işiterek ortaya çıkan her nefs, yalnız kendi bilgisi ile değil, emirde gizli sırrın nasibi bilgisini de almakta oluşundan, “zulmet Allah’tan gayrı” ve nefs de asılda böyle, zulmetin zıddı Nur ile de ihtilât etmiş oluyor; NUR, Allah’tan gelen. Hemze ile gösterilen Allah’ın BEDİ’ yaratıcı ismi ve İlk Akıl mertebesi; bu mertebe VAHÎD sırrında, “Nurların Nuru” olarak tecelli eden. “Aklı olanın dini de olur!”; dini İslâm olanın nefs tezkiyesi boyunca, nefsin hisse aldığı sır… “İdrakin aczini idrak bir sırdır!” hakikatinden hisselenildiği kadarıyla… AYN harfi, Allah’ın El-Bâtın ismine ve Küllî Tabiat mertebesine işaret ediyor; AYNÎ varlık, Allah’ın en büyük sırrına âit ve Peygamber sözü: “Allah’tan başka herşey bâtıl!”… Hem “herşey O”, hem de “Herşey O’ndan” sırrının birliği görüldü… CİNN Sûresinin son âyetinde, Allah’ın her şeyi sayı ve adediyle yerli yerince ettiği hususu, Cinler’in de işin içinde olduğuna işaret… Sayılar, varlık ve yokluk nimetleri boyunca, varlığa da yokluğa da âit olabilirler… Varlık’ın yokluk zannedilişi ile, hiç varlığı olmayanın varlık zannedilişi de içinde, ihtimâller âlemine bakış; demek ki, doğru da olabiliyor yalan da. Netice olarak, “doğru, yalan, olan, olabilir olan” ne varsa, hepsi yapıldıkları “Hayâl” maddesinin kuşatmasındadır; hakikati olan mahiyetler, hakikati olmayan mahiyetler vesaire… Heyüla, hayâldendir… Mustakil bir ilim ve ihtisaslaşmış dalları ile birlikte matematik, Fen ve Tabiat ilimleri genelinde, ihtimâlleri de kurcalayan bir ilim… İhsa: Yalnız bir ilim ve sanat dalıyla meşgul olup, o hususta ihtisas yapma. İğdiş etme. Cinlenme… “İhtisas yapma”nın ardından gelen mânâlar, onun makbullüğünü zedeler mahiyette. Niteki[m] NİMPA da, ilk zamandaki idrakı ile bunu aleyhime alay malzemesi olarak kullandı: Ben, TAKDİM yazısı mevzuunda sabit, zaten kafam sulanmış ve o yüzden “Cin” mevzuuyla ilgiliyim, üstüne üstlük üzerideki tesiri de “cin tasarrufu mu?” telâşında gidermeye çalışıyorum, o “buçuk akıllı ve bilgili” herkes gibi inanmayan olarak. Üstelik benim böyle bir ihtimâli göz önünde tutmam, benim yönümden isbatı ancak “elektromanyetik dalgayı elle tutmamla mümkün” oluşu bakımından onun için bir avantaj; “cinne inanmam” ve hâlim, zaten kafayı üşütmüşlüğüme delil; soruşturanlar(!) için… Mevzu matematik: Varın yok, yokun var, suyun ateş, ateşin su, sonsuz büyükle sonsuz küçüğün aynı olabildiği dünyada, gerçeğin hayalîleştiği, hayalîliğin hakikat olduğu bir âlemde, bu âlemi matematikle yaşarken nisbet ve dengeyi kaybedenler… “Cin-bizlilikler” içinde yolunu kaybetmiş; SİMYA da, manevîliği içinde barındıran bir ilim hüviyetiyle BİR için BİR’e ihtirasta, –ALTUN bir zenginlik ihtirası basitliği değildir onun için!–, bir cinnet yolu… Burada VÂHİD’in “bir” değil, eşsizlik ve “birlik” olduğunun altını çizelim… İNSAN yönünden VÂHİD, “Mutlak Tevhid mümkün değildir”e,VAHÎD yönünden de bunun AYNÎ anlamına gelir… Bir izafiyet; izafe edilen, aidiyet… O hâlde SİMYA? Simya, Kimya’nın ibtidaî hâli değil, onun öz ve asıl olarak, bu temelde bütün madde ilimlerini ilgisine almış ve heyülaî bir mahiyete dönmüştür… Sihir, cin, hepsi içinde; ölçü kaçınca, ilmin cazibesi tasarrufunda akıl mahkûm… Eşya’nın hakikati bâtında, bâtın İslam Fıkhı nezaretinde… Akıl, duracağı ve at koşturacağı yeri,–menfaati bizzat mevzu olarak kendine–bilmek mecburiyetinde!)

*

CİNN Suresi, 28. âyet: 3019: VÂHİD-Allah’ın eşsiz ve benzersiz anlamında 99 güzel isminden biri… HÜDA-Kur’ân’ın bir ismi. Hidayet. Doğru yolu göstermek: 19: TAHA’-Döşenmiş ve yayılmış yer. Mehd, beşik, döşek… İCAD-Vücuda getirmek. Yeniden bir şey meydana getirmek: 19: BATH-İçinde kum ve çakıl taşları olan geniş su akıntısı. Yüzüstü düşme. (İkbab-Yüzüstü düşme, kapanma. Bir şeyin üstüne fazla düşme. Olması için aşırı çaba harcama: 26: Tuba-Ne hoş, ne iyi. Huy. Güzellik. Baht. Kökü mavera-üt tabia’da ve dalları Kâinat’a sarkan ağaç. Kut. Devlet, saadet. Akıl bilgisinde olana nisbetle kökleri ve Simya’nın erişmesi muhal Cennet’i hatırla!)… KEF harfinin KÜRSÎ mertebesine işareti malum. Ebcedi: 20: VEDUD-Kuluna çok şefkatli ve kendisine çok sevgi beslenen anlamında Allah’ın 99 güzel isminden biri… HADÎ-Allah’ın 99 güzel isminden biri: 20: RAHMAN Suresi 20. âyet. (Layebgıyan sırrı: Bulamamacasına arama sırrı. Aradıkça bulma ve buldukça arama hâlinde, arama ve bulma bir arada, hep ötede olana. Allah Sevgilisi’nin Zâtî tecelliye mazhariyetinde bile, AYNİYYET, VÜCUD’a nisbetle tâli idraklardan olmakla arada bir Yaratan-Yaratılan haddi var!)… HABIT-Susturucu. Bâtıl kılan. (Allah Sevgilisi’nin Miraç’ta, Allah’tan gayrının bâtıl oluşunu görmesi): 21: AZÎM-Büyük. Yüce. Azimet eden. Gidici. Kat’i karar veren. Takva ile amel etme. (Allah’ın “sonsuz büyük” anlamında 99 güzel isminden biri)… MÜ-TEŞERRİF-Şereflenen, şeref duyan: 21: CEWİ-Kürtçe, ikizler. (İkizler Burcu: Unsuru hava. Yıldızı Utarid, Simya’da “sabitleme” safhası. Ay ve Güneş, Yengeç Burcu ve Aslan Burcuna bitişik. Simya’da maden sembolü olarak Utarid, “Gümüşsuyu-Cıva”ya semboldür!)… İZAHE-Bir şeyi ayırma. Kurtulma. Müsbet menfi anlamda yok etme. (Akreb Burcu: Unsuru su. Yıldızı Mir-ruh da denilen Merih; Simya’da “ayırma, haczetme, bölme” safhası. Merih, Koç Burcu’nda da görünür; vücutta karşılığı “beyin”, Simya safhasında “kül etme”. Madenlerden “demir”e sembol!)… İZDİVAÇ-Meşru bir şeyin meydana gelmesi için iki şeyin birleşmesi: 22: SALİH Mirzabeyoğlu… RİYAZÎ-Hesab ve hendeseye âit. Kesinlik ve kat’ilik mânâsıyla da kullanılır: 1021= 22: DİDE-Göz, ayn, çeşm. Görmek. Gözucu. Gözbebeği.

*

KEF-(Kef-Elif-Fe): 101: MAHZUM- Her delinmiş nesne. Burnunun halkasıyla tutulan boğa. (Hâlid bin Velid Hazretleri’nin Kureyş Boyu’nun ismi Mahzumoğulları; altıncı atada Allah Sevgilisi ile Mürre bin Kaab’da birleşirken, onun oğlu Mahzum soyu!)… BE-KEF: 102: ESCLAVA-İspanyolca “bilezik” demek… SADH-Horozun ötmesi. (Halid bin Velid Hazretleri’nin lâkabı: Ebu Süleyman… Allah Sevgilisi’nin verdiği ünvan, “Seyfullah”… EBU Süleyman: 200: RA harfinin ebcedi… Bu harf, Musa Aleyhisselâm’ın 5. Semadaki gaybına işaret eder ve Allah’ın “Musavvir” ismine: 7 üstü KÜRSÎ ve 7 altı MADENLER mertebesine… Semsem-Tilki. “Vavi. Gönül. Takva”: 200: Akt-Kırmızı örtü. Diyet. Düşünme ve anlama hassası. Men etmek. “Darrî”… Kalem: Kılıç: Hilâl: Kaş): 102: AL-İ ABA. “Aba altındaki beş kişi diye anılan Allah Sevgilisi, Hazret-i Ali, Hazret-i Fatıma, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin.”

*

SÜLEYMAN Demirel: 477: COUSTEAU-Fransızca yazılışıyla “Kusto” ismi… KUSTO: 175: KAİD-Oturan. Oturucu. Oturmuş. Kürsî… MEHLİKA-Ay yüzlü. Güzel: 175: MİKVEL-Lisân, dil. “Kâinat nizamı”… TRAFİK Polisi-(Trafico: Trafik. Alış veriş. Ticaret. Cihad. Yolların vasıta denetimini yapan amir. Doğrudan geçiş. Ölüm… “Gaz veya buhar durumundaki bir maddeyi sıvılaşmasına fırsat vermeden katılaştırma veya katı bir maddeyi sıvılaştırmadan gaz ve buhar hâline getirme”; Terazi Burcu, Unsuru Hava, yıldızı Zühre; vücutta tesir yeri böbrekler ve damarlar, Simya’da “doğrudan geçiş” safhası. Boğa Burcu’nda Zühre, vücutta tesir yeri “ense ve boğaz”, Simya safhasında katılaştırma… Polis: Asayişe bakan. Şehir. Zâhir. ZÜHRE, Boğada “dişi”, Terazi’de “erkek”. Zühürr: Mürid): 908: SABİTE-Yerinde durup hareket etmeyen herhangi bir şey. Yerinde sabit olan yıldız… BÜTEKAT-Altun ve gümüş eritilen pota. (Ahen: Demir. Zincir. Kılıç. Sert. Hiddet. Dağ eteği. Anlayışlılık… Ahenk: Ahen-k): 1908: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu… CÜZUR-Kökler: 909: BİMARHÂNE-Akıl hastahanesi. “Adlî Tıbb”

*

İZZET-Bir kimse zelil iken kavi ve kudretli olmak, Ezeldeki istidadı görülen. Ziyâdelik ve üstünlük, fazl. Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve muteber olmak. Bulunmaz derecede az olan şey. Bü’bü, gözbebeği: 477: İKTİNAH-Bir şeyin esasını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma… MÜVALAT-Dostluk: 477: TESAVİ-İki şeyin birbirine denk olması… Bir Veli: “Bizim gözümüz olan her söz, bizim makbulümüzdür!”… GÖZ: AYNÎ… Nefse dış dünya ve bâtından gelen her tesir-haber, ona nefsinde olanı haber verir. Haber, haber verenin zât niteliği şeklinde veya ondan sadır olan şekilde, bu çerçevede söz ve yazı niteliğinde olabilir; neticede, meselâ “dostluk” kıstası, o, “aynada yüzünü görmek” kabilindedir… TAKDİM yazımı, özünde böyle anlamalı… Hayatın hakikati olarak, onu rüyânın, rüyâyı onun tedaîleri hâlinde yaşarken, rüyâda gelenin yorumu… SÜLEYMAN DEMİREL: Dil ve kalem-kılıç… DEMİR: 255: MEHİR-Ay, kamer… MİHVER-Merkez: 254: PEYGAMBER… BERAN-Kürtçe, “Koç” demek. (Seyyid Abdülhakîm Arvasî): 255: İSKANDİL-Gemide denizin derinliğini ölçmeye yarayan âlet… FEYLESOFİ-“Felsefe”: 255: ECERRAN-İns ve Cin. (Cinler, canlı ve aklı olan varlıklardır; insan kadar olmasa da, dinin teklifine muhatab marifet sahibidirler. Onların da mümin ve kâfir topluluklar hâlinde çekişmeleri sözkonusu olduğu gibi, düşmanları oldukları görüş sahibi insanlara da zarar verebildikleri, fayda ettikleri… Bende had safhada bir iş, Veli kelâmında: Siz iyi bir iş işlemeye kalktığınızda, Şeytan –insan nefsi veya cin– dostlarına o işin bozulması için ilhâm verir, yardım eder!)

BİLGİSAYAR

(MURAD ELİNDE)

LEVHA: 11Eylül 1989… Biri, AT eyerinin tarihçesi şeklinde, eyerin gelişimini anlatıyor… At üzerinde, Amerikalı şarkıcı ve film oyuncusu FRANK Sinatra’ya benzeyen bir adam… Bir ayağı atın sırtında ve eyerin üzerinde, diğer ayağı ise kısa ÜZENGİ’de giderken, öbürü anlatıyor: “O gün böyle gitmenin daha rahat olduğunu anladı ve TREZELER’i kesti. 1920’de Trezelerin kesileceği söylense kim inanırdı? Oysa John, BATTAL Gazi’nin niye öyle bir eyere bindiğini anlamıştı. Trezeleri kesince, zannedilenin tersine, bir sıvı üzerinde gider gibi rahatça eyerde yaylanıyor ve hareket edebiliyordu!”… Onun TREZE dediği, eyerin üzengileri idi… Ve onlar kesilince, ayaklar üzengi gibi eyer üzerindeki bir çıkıntıya geçirilebiliyordu!

*

FERES-At. Kısrak. “Alıcı, emici, ilham verici fikir”: 340: KAMER-Gökteki ay. HİLÂL. Ay ışığında uyumayıp uyanık durmak. “Uyanık şuur”. (Nedim’den bir MATLA’ Beyit: Ba’zı ahbâb kemer seyrin eder tenhâda — Bâri biz de kemeri seyredelim tenhada… Kemer, “karın bölgesi ve göğüs arası” duruşuyla, iradî olmayan faaliyetler hâlinde “tam teslimiyet” belirten ve bu durumda şuurun şuurla kazanması gereken bir mahiyet belirtir: Hayvan, bitki ve madde, hem gerçek hem mecaz olarak insan bedeninde ve şuurunda –kalp ve beyin– bir bütün Allah’a teslimiyette… Nedim’in kemeri “kamer” anlamında kullanması, Felekiyyat-Burçlar, Yıldızların insan bedenine tesiri ile ilgili Müneccimlik-Necmî, ruhî ve bedenî tesir, Ay’ın tesir bölgesi ve Simya safhasında “tahlil ve vukuf” mevzuuna da temastadır.)… EFSER-Tac: 341= 1340: MÜFEKKİR-Düşünme kuvveti. Düşündüren… RAKAM-Bütün satan. Bütün satıcı: 340: RAKAM-Sayıları gösteren işaret. Yazı yazmak… ŞAM-Sol. Akşam. Akşam rızkı. Batı. Fikir: 340: SİFR-Yazılmış nesne, mektub. Sarı. Kızıl. Sıfır. “Vücud. Firaset, şuur”… MASİR-Karargâh. Suyun aktığı yer. Sürüp giden. Dönüp varılacak yer: 340: MURASEDE-Rasad etme, gözetleme. Dikkatle bakma… MÜRESSİM-Resmini yapan. Ressam. (Allah ve Resûlü’nde, “Musavvir” ve “Hakîm” isimlerini hatırlayınız!): 340: MÜRESSEM-Resmolunmuş, çizilmiş.

*

HAYL: At. At sürüsü. Zümre. Hıfzetmek… HAYL: Kuvvet. Havl!... HAYLE: Zannetmek, sanmak… HAYLA: Cin taifesinden bir nesne. Korku. Gizli. Sırtlan. Takib eden, koparan. Nefs… HAYİL: Engel. Mania. Doğurmayan canlılık. Hicab. “Örtü, perde, hayat, rahmet”. Suya vurmuş ışık misâlini hatırla; can’ı… Atın “dizgini, eyeri ve üzengisi”, süvarinin onu yönlendirmesi ve muradı doğrultusunda menzil kat etmesi ile ilgili âlet hükmünde; hayatı hayatla tanımamız, şuura gireni şuurla almamız, bilinmeyeni bilgi ile iktibasımız, sözkonusu âletleri de mecazen “akıl, fikir, usul, metod, bunların araçları” hükmüne sokuyor.

*

RİKAB: Özengi. Büyük bir kimsenin huzuru, önü, makamı… RİKAB: Kul. Esir. Boyun, ense kökü… “Mürşid”… RİKABÎ: Suvari. Siyaset. Feraset. (İmâm-ı Gazâlî Hazretleri, Üstadım’ın “içe doğru olmak ve dışa doğru bu oluşu tamimleştirmek” diye formüle ettiği siyaseti bütün ilimlerin üstünde görürken, onları kuşatıcı bizim işaretlediğimiz siyasetin geniş anlamını murad eder: Her mevzuun kendine mahsus “usul, esas ve kuralları” ile ele alınabilmesi bakımından o, “sistemler sistemi”nin güdümü mahiyetindedir ve günlük hayat ihtiyaçları[na] dönük malûm anlamındaki siyaset, günlük hayat ihtiyaçlarını hasrına almış bir “yaşamaya değer hayat”ın varlığı için gerekliye döner. Siyaset “herşey” veya “hiçbir şey” hükmünü, bu tercih içinde bulur: Hayatın maksatlılığı ve varoluşçuluk hakikati bakımından. Bizim “ömür” ötesi kefaleti sistemimizin ebedî hayatı, bu çerçevede dünyayı kıymetli kılandır ki, gerisi neticede gübre üretiminden başka bir şey değildir!)

*

İspanyolca, TERRAZA-Yüksek yer. Balkon. Düz çatı. Binanın tarası. Kaldırım kahvehânesi: 610: MA’ŞER-Cemaat. Bölük, topluluk. Küme. İns ve cin cemaati… TAKSİM-Bölme. Parçalara ayırma: 610: MEŞRA’-Yol. Tarik. Karanlık. Su oluğu… İspanyolca Terza: Üçlü… COMPUTERİZE-Tahmin. Meblağ. Bilgisayarlaştırmak. Bilgi sayan. Bilgi yükleyen. (Computation: Hesablama. Hesab etme. Ölçme… Tarz: Yol, usul… Terazu: Terazi. Mizân… Terazî: Uyuşma sağlama… Terzî: Kumaşı kesip, biçip, dikip, elbise yapan): 675: BAZİHANE-Oyun yeri. Eylence yeri. “Oyun, yapıp etme, faaliyet”… HAKDAN-Dünya, arz, yer: 676: TELEGRAM… Aynı ebcedle: Salih İzzet Erdiş. (Eski yanlışları sayan… Üstadım’ın şu Noktalaması: Yüzelli sene var ki bozuk bütün ayarlar / Eski yanlışları sayıyor yeni bilgisayarlar… NEFYİ bilmek gerek!)


Baran Dergisi 322. Sayı