LEVHA: 26 Aralık 1990… İngilizce, RAİSE SULTAN BARİER diye bir yazı… RAİSE, Rus Devlet Başkanı GORBAÇOV’un Hanımı’nın ismi RAİSE’nin tedaîsi olarak kullanılmış bir kelime imiş!
*
TASHİN-Sahneye koymak: 558: KAPTAN Kusto Müslüman… (Sahn-Boşluk)… ŞERİAT: 980: TEŞRÎ’-Şeriat’e nisbet etmek, isnad etmek. Yolu açık ve vâzıh kılma. Kanun vazetmek. Havuza su getirmek… TEMSİL-Bir şeyin aynını veya mislini yapmak. Bir eserin oynanması, tatbiki. Elçilik: 980: İSTİKBÂL İslâmındır. (İstikbâl, teşrif edeni karşılamaktır; yahud, “kıbleye istikbâl etmek” gibi, yönelmek. İstikbâl’in “gelecek zaman ve atî” mânâsı, Türkçe’de ortaya çıkmış… “İstikbâl İslâmındır”; benim malûm, Üstadım’ın hazırlattığı ve KAPTAN KUSTO MÜSLÜMAN terkibi ile TAKDİM’imi aramak üzere sunduğu eserim… İSTİKBÂL İslâmındır; ömür boyu nefste hep teşrifî beklenen ihsanları ile yönelinen, hem içtimaî ve siyasî mânâda hakikati bu, halihazırı yaşanan ve ideali hep ideale gözlenen… İhlâsı her ne ise, imân eden kurtulur; gerisi içe ve dışa doğru imâna dair işler!)…
*
RAİSE Sultan Barier-(Raise: Rose. Roza. Kırmızı gül… Kırmızı: Feraset. İdrak… Barier: Çit. Engel. Mani’a… Sultan-Hükümdar. Keskin kılıç. Nur, nurlu: 151: Mehdî Muhammed.): 1215= 216: AVRUPA… BEYDER-Doğru lûgat. Ekin harmanı. (Logos: Lûgat. Kültür. Kâinat nizamı… FURKAN Lûgatı’nı hazırlayan idrak, basiret ve ferasetle erilenin kelâmla zarflanışında başlıbaşına bir asıl olan ebced davasını ortaya koymakla kalmamış, bu yolla “çıkmaz sokak” hakikatlerini kendi üst diyalektiğinde sonsuza yol hasrına almış, bunun tatbikini de göstermiş ve göstermektedir… İslâm’ın, “iç yüzde oluş ve dış yüzde tamim” siyasetinde, her türlü içyüz mevzuu ve mevzuun içyüzü ile her türlü dışyüz mevzuu ve mevzuun dış yüzü, NEFS-Zât Haddi’nin MANİ’A değeri olarak sabit değil, istidadınca ileriye akıcıdır… MEVZU, Avrupa kökenli maddî ve mânevî sel suyuna MANİ’ olmak mı? Sözkonusu mani’a, onu kendine süzerek bünyeleştirip ilerleyebilendir!)… TARZ-Usûl. Şekil. Üslûb. Yol, heyet. (Bu meselenin toplu mânâsının nerede olduğunu anla, her meselenin kendi esas-usul-kurallarla ele alınabilmesine nisbetle ona düğüm atabilmeyi becer; onun muhakeme usulü ile ortaya koyulmuş “İslâm’a muhatab anlayışı” zenginleştir ve onunla kendin zenginleş!): 216: SEYFULLAH: Allah’ın kılıcı. Hâlid bin Velid Hazretleri’nin lâkabı… BEDRÎ: Bedr’e âit ve onunla ilgili. (Bedr: Dolunay. Bir şeyin tamam olması. Sür’at etmek. Bir işin ansızın zâhir olması. Badr, zor geçit. Büyümüş çocuk. Dolu şey. İyi hizmet eden kul… Bedr Muharebesi: İslâm’ın varlık savaşı… Bedr Ashabı: 308: Arvasî… Üstadım: Çözdük her müşkülü derlerse de ki, sonunda var olmak müşkülü kaldı.)
*
RAİSE Sultan Barier: 818: DUHA-Kuşluk vakti. Güneş. Vuzuh ve beyan. Kur’ân’ın 93. Sûresi. (LEYL Sûresi’nin geceye yemin ile başlayıp, en muttaki kişinin Allah’ın hoşnudluğuna ereceği… “Fahreddin Râzî’nin kanaatine göre bu Sûre, Hazret-i Ebubekir ile ilgili inmiştir. Duha Sûresi ise ve İnşirah Sûresi ise Resulullah[’ı] mevzu eden sûrelerdir; böylece Allah, SIDDÎKİYET makamının sahibi Hazret-i Ebubekir ile Resulullah arasında başka bir makam olmadığına bir işaret olarak, aralarını ayırmamıştır!”… Bu şekilde SIDDÎK mertebesinden RİSALET mertebesine doğru bir yükseliş bulunduğu!)… HUZAKİYY-Lisanı fasih: 819: YASÎN Sûresi, 58. âyet. (Meâli: Rabb katından inananlara selâm vardır!)… HAVZA-Açık ve düz DENİZ sahili. Kusto. Hayâl. Fikir. Bir şeyin –sınırın, haddin– içinde olan: 819: HATÎR-Büyük ve şerefli kimse. Muhataralı, tehlikeli, korkulacak durum. (İnananlar tehlike içindedirler… Nass malûm: Allah sevdiği kullarını imtihanına davet eder!)… ADHÂ-Kurbanlar. Kuşluk vakti kesilen kurbanlar. Kuşluk vakti. Vuzuh ve beyân. Güneş. (Nur: Kesafetten letafete doğru varlık… Bedene: Kurbanlık deve-kurbanlık nefs ki, kendinde vâli’nin emrinde, yönetiminde.): 819: TETVİC-Taç giydirme. (Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri, sarık mânâsında, TAÇ Sahibi’dir. Sarığın istediği liyâkati, onu taşıyan nefsin ne olmak gereken haysiyet davasını düşününüz. O âlelade bir kisve değil, şuuruna erilmesi gerekendir!)
*
RAİSE Sultan Barier: 1215: ZEBUR-Kitab. Mektub. Nefs. Hazret-i Davud’a gelen kitab. (Hazret-i Davud’ta tecelli eden hikmet, hem beden hem bâtın olarak “Kâmil Hilâfet”tir… Davud: 15: Taha-Bulut… Allah Sevgilisi’nin isimlerinden biri, Taha’dır. Hidayete vesile olan, insanlığa rahmet olarak gönderilen tahir; “ölmeden önce nefsini hesaba çekmenin” mutlakı kul, Abdullah… Malûm; Seyyid Taha Hazretleri, ÜÇIŞIK’ın merkezinden tasarruf ehli… Ve B.D-İBDA: 15: EYYİD-“Kuvvetlendir, teyid et, devam ettir!” meâlinde.)… ALÎKA-İçine birşey konulacak torba. (Nefs ki, Rabbin beslediği; doğrudan, vasıta ve vesilelerle!): 215: ITTIRAD-İntizamlı, uygun şekilde. Sıra ile birbirini takib eden hisse ahengi. Ritmik. (Nizâm sırrının, şu görünen âlemdeki varlıktan önceki varlığına dikkat: Ezel ve Ebedî birleştiren, herşeyden önce var olmuş Allah’ın İNSAN’dan muradı O, “Gaye İnsan ve Ufuk Peygamber”in şahsında, nefsin “rüyâ” vasfı, –rüyâ gören nefs değil, kendi o nefs ki tavsifi kabil değil bir oluşta– sezilir gibi… Allah’ın EVVEL ve AHİR ismi ile aradaki mesafe, ancak “ezell” ve “ebed” lâfızlarına emanet edilebilir bir meçhul, İNSANÎ hakikat bu… Şekspir: “Biz rüyâların biçildiği kumaştanız!”… Dikkat: Şekspir’den almıyorum, mücerret insan idraki tarafından bile sezilebilir olandaki tasarrufumu gösteriyorum. MALİK hikmetinin göstericisi Üstadım’ın, bir Yevmiye’de “tasarruf hakkımı” tescili gibi!)… TAVIR-Kader. İki şey arasındaki mesafe. Hareket, hâl, vaziyet. (Kaderin meçhullüğü, neticede insanın ebedî bâkî olacağının da sırrıdır.): 215: FASİLE-Ana, baba, çocuklar. Bir cinsten bitkilerin hepsi. (Ail: Aile. Fakr. İhtiyaç içinde olan… Hadîs: “Fakrım, fahrimdir!”… Topyekün varlık ve insanlık, O’nun yüzüsuyu hürmetine yaratıldı… KUST otu vesilesiyle, insanda toplu varlık-yaradılış hikmetinin, KADIN’da bütünlenen RAHMET sırrını geçen BARAN sayılarında gösterdik… DİKKAT: Rüya’ya teşbih edilen ot, Allah Sevgilisi’nin HADD-İ Zâtı’nda ezelden ebede işaret, nişân. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, Hazret-i Ayşe’den rivayet edilen bir haberden, Allah Sevgilisi’nin VAHY gelmeden önce 6 ayının hep sadık rüyâlarla geçtiğini nakleder… Hadîs: “Rüyâ, VAHY’in 46 cüzünden biridir!”… Allah Sevgilisi’nin 23 senelik tebliğ görevini de, bir senede iki tane 6 ay, rüyâ’nın 46’da bir olmasındaki hikmetin izâhına kullanır… Neticede: KAPTAN KUSTO MÜSLÜMAN terkibinde, kulun mutlak İSLÂMI’nı-teslim olmuş, kabul edici nefsini, bunun bizzat HAKİKATİ O’nu, “ben kimim?” davasında başların en başı olarak işaretli görmek lâzım. O’nun ruhaniyetine bürünenlerin yolundan ÜSTADIM eliyle bana sunulan TAKDİM, İLK ucundan son ucuna böyle… TELEGRAMCI Nympha-Ser’in, herşeyde benim karşımda olmak üzere onların Avukatlığını yapışını da bir kere daha iflâs ettirmiş oluyorum. “Hep kendinden bahsediyorsun, hep sana!” diyordu; kime ne olduğu, bananın içinde sunulan istifadede. Ben terfi dağıtmıyorum ki; aşçının yaptığı yemeği yerken, “yemeğin lezzetli olduysa bana ne?” mi diyorsun, yoksa itibarı ona kalıyor diye yemeyip sırtını mı dönüyorsun… İşine yarıyorsa, liyakatini bilirsin: Sana bu… Yoksa kuru sıkı kimin ne olduğundan kime ne?)… Malûm bir meçhul’e işaret hâlinde GAYE İnsan’ın bütün hayatının aslında bir ezel kökü “rüyâ içinde rüya” olarak geçtiğini söyleyen MUHYİDDİN-İ Arabî Hazretleri ile, meçhule hürmet tavrı ile bilinemezden sonra aklın sınırlarını buud buud gösteren Filozof Kant’ın “Aslında biz bu dünyada, rüyâ içinde bir rüyâyı yaşıyoruz!” demesi, işin aslına nisbetle sadece bir edebî ifâde ve aradaki uçurum kıyastan vareste! 
BULAMAMACASINA ARAMA
(LA-YAB-GİYAN SIRRI)

 
MATLA’ Beyt: Her kitabâ kim leb-i la’lin hadîsin yâzeler / Rişte-i can birle ışk ehli onu şîrâzeler  —(Fuzûlî)… Kitab: Zâhir olanlar. Varlıktan herşey Allah’ın âyeti-eseri, hadîsidir.
*
Birinci Mısraın Ebcedi: 1740: MÜTEFEKKİR… Bu biziz… “Her kitaba kim KIRMIZI dudağın hadîsini yazarlar — Hayat ipi BİR’le aşk ehli onu seçip nizâm verir!”… ZEYL-Bir şeyin altı, devamı. (KİTAB, Kur’ân olduğunda, Kİ-M, tabiî olarak Allah Sevgilisi’dir; hadîs lâfzı doğrudan O’nun ağzından çıkan söz olsa da, herhangi bir kitab olarak anlaşıldığında o mânâ çıkmayacağı için bu basit izâh. Gerisi kolayca anlaşılır mânâda: Aşk ehli, bâtın ehli, HAYAT ipi ile onu BİR’ler, bütünler, bütün görür - Kur’ân ile. HABLULLAH ile HABİBULLAH’ın birliği meselesi ki, onda O’nu idrak edene: Hani Kur’ân’ın, O’nun nefsi olması. Şiraze-bend: Nizamlayan, düzümleyen… Herhâlde Miyan-bend, bağlayan, düğümleyen meselesi de hatırlandı… “Bir şeyin altı, devamı”; Mukadder oluş hâlinde HABLULLAH-HABİBULLAH’ı farkeden “şirazeleyici-düzenleyici”nin bir iştirakte oluşuna dikkat. ZEYL’de MÜTEFEKKİR’in “mukadder” oluşuna dikkat!): 740: FİRASET-Zihin uyanıklığı. Sezmek. Süvari. Kaptan. Yiğitlik… TEFERRÜS-Ferasetle bir şeyi kestirmek. Muradı kestirmek. Zann etmek. (Merak: Bir şeyi öğrenmek istemek. Çok şiddetli arzu. Heves. Vesvese. Dalgınlık. İç sıkıntısı. Kara sevda. KUSTO): 740: SEMAR-Meyve toplamak. Kültür ve irfan yemişlerini toplamak. (Kusto: Mütefekkir… Kim?: Ben… Kim?: Kef ve Mim… Kef: El ve alındaki yazılar. Kader. Bu harf, Allah’ın “şükredilmeye lâyık olan” mânâsına “Şekür” ismine ve Kalbte “Kürsî” mertebesine işaret eder… Mim: Allah Sevgilisi’nin ismine ve O’nun “tasarruf sahibi” olarak MALİK ismine… KİM?: Abdülhakîm Koltuğu. En başta Allah Sevgilisi. Her “ben”de açık veya gizli olan O… Allah’ın Zât Âlemi ile Halk Âlemi arasında Berzah Âlemi; her nefsin şuurlu veya şuursuz “Kim?” sırrı, “İnsanî Hakikat” olarak O’nda… “Halkın, mahlûkatın dili, Hakk’ın dilidir!” gibi velinin eski Kutsal Kitablar’da geçtiğini kabul ettiği kelâmın gösterdiği üzere, Halk ile Hakk’ı bağlayan Hak, KİM’i, hem “ki”, hem de “KİM?” anlamını “sebeb” ve “netice”yi birbirine bağlayan kılar… Ki, Kim’in, diğer rolleri: “Onlar ki, verirler lâf ile dünyaya nizamat” şeklinde, “onlar”ı kuvvetlendiren bağ gibi. “Çocuk değil ki, dövesin!” gibi birbirine zıd durumlar arasında ilgi kurar. “Seni öyle çok düşünür ki” şeklinde, sonda kuvvetlendirici. “Gelir mi ki?” şeklinde soruda, endişe ifâdesi… Vesaire!)
*
İkinci Mısraın Ebcedi: 2527: AŞ-KÂRE. (Aşçı)… İSTİDLÂL-Muhakeme. Delil getirme. Müessirden esere ve eserden müessire zihnin intikali: 527: MÜTELEVVİN-Renkten renge ve hâlden hâle geçen. Kararsız, akan, merec… SALAVAT-Namazlar. Bütün dualar, ihtiyaçtan gelen ricalar: 527: AZİMET-Takva ile amel etmek. Kesin karar vermek. Usûlünü bulmak. Yola çıkmak… GÜZARİŞ-Rüyâ tâbir etme. (Şirazelemek bunun gibi, hâl ve makama uygun olması gereken bir iş!): 528: MUTHİF-İthaf eden. (Sahibine)… MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu: 529: DESTİNE-Bilezik. (Kulb-Bilezik. Bir yılan cinsi. Allah’ın her varlıkta ona mahsus ehadiyet tecellisini gösteren, hayat, ruh, öz görünümü: 132: İslâm… Kalb-“Kulab. Büyük dalga. Göl, büyük havuz”: 132: Münavele-Takdim. Sunmak. Arzetmek… Vücud: Arabça’da, “kaybolan şeyi bulmak” demek… Lâ-yab: Bulamamak, bilememek… Giyan: Ruh… Rahman Sûresi 20. âyet meâlinde, “iki denizin aralarında birleşmelerine engel perde var”da, sözkonusu engel ve perde, “lâyabgıyan”, bu sırrdır. “Ruhtan size çok az şey bildirildi!” buyurulduğu üzere, Ruh’un Allah’ın nefesi olmakla Nefsi ve Ruh’un İnsan bedeninde tecellisi ise kabul edici Nefsin dişi karakterinin Ruh keyfiyetinden bir şube olarak görünmesi, hem “bilgi” ve “varlık”ın birliğini, hem “bilinebilir” ve “bilinemeyenin malûm meçhullüğü”nün bölünemezliğini, hem de sözkonusu meçhulün İnsan Hadd-i Zâtı’na nisbetle olması bakımından, “lâyabgıyan sırrı”nın ona ve onun nefsinde olduğunu gösterir. “Gaibi Allah bilir!”, insana nisbetle bir nitelemedir, yoksa Allah için gaib yoktur; bunun gibi, kulun kul olduğunun idrakı ile, “Allah’tan başka herşey bâtıldır!” ölçüsü ve Vahdet-i Vücud hakikati bir arada... Furkan Sûresi’nin 53. âyetinin meâli: “Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir mani’a koyan O’dur!”... Âyet’in sonu “Berzehun, hicren ve mehamen”; “perde ve berzah, ayrılık ve hudut”, MANİ’A ifâde edecek lâfızların pekiştirilmesi gibi görünse de, Berzah’ın “kendine berzah olmaması”, hicren’in “hicran ve ayrılık”, mehamen’in “önemli iş” mânâları, mania’nın niteliğini de bildirmek bakımından daha açık; yâni aslı, meâl niyetiyle okuduklarımızdan daha anlaşılabilir; ve bizim ilgilendiğimiz husus bakımından, Rahman Sûresi 20. âyetteki “Lâyebgıyan” sırrı, Furkan Sûresi’ 53. âyetin açıklaması gibi göründü... Lâyabgıyan; Allah’ı bulamamacasına aramanın, tezadlı bir hakikat değil, ilerleme ve tekâmüle engel gibiymiş hiç değil, Allah’ın Zât âlemi ile Berzah âleminin hiçbir zaman karışamayacağını gösteren ezelî ve ebedî sır... Bu ifâdeden bile kavranabileceği üzere, idrak edilebilir değil, ama “yokluk” gibi aklın kabul edebileceği birşey. Aynı şekilde Berzah âlemi ile Halk âlemi’nin de birbirine karışamayacağı... Keza Halk âlemi’nde, Kaptan Kusto ile meşhur olduğu üzere, iki denizin birbirine karışmasına engel perdelerle, Furkan Sûresi’nde bahsi geçtiği gibi lûgatta suyu bol nehirlere de deniz denmesi veçhile “tatlı ve tuzlu” suların birbirine karışmasını engelleyen tesbit edilebilir ve görülebilir perdeler... Mümin ile kâfir arasında… İdrakin aczini idrakten sonrası her ne ise kulluk olmaktan başlayarak en müşahhasa kadar her yer ve her şeyde perdeler, manialar; “hikmetinden suâl olunmaz Rabbim!” denilen her işin uçsuz mihrakındaki mânâ: LA-YAB-GİYAN sırrı… “Berzah-KİM-Lâyabgıyan”… Mutlak hakikati Allah Sevgilisi’nde olan dava: “Allah, insanın bâtınını kendi bilinemez olan suret sıfatından yarattı!”… Yâre: Bilezik… Yâre: Yara. Kelâm. İnsan… Yara: Güç, kuvvet, kudret, takat… Yar: Dost. İki bilinen arasındaki ayrılık. Aşık, maşuk-sevgili… Yar: Uçmak fiilinden, inmek mânâsına uçurum, ayrılık. Ayrı olmak… Bilezik: Yuvarlak delik. Sıfır. Boşluk. Nokta. Abdülhakîm. Fikir Kahramanı… Üstadım’dan: “Perdeler, hep perdeler, / Her yerde, her yerdeler. / Pencerede, kapıda, / Geçitte, kemerdeler, / Perdeler, hep perdeler!”… NASLI-Hân, her yerde demektir!)
*
LAYABGİYAN sırrı, hakikatini Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği RUH hakikatinin belirttiği Mutlak Tevhid’in yanında, “Mutlak tevhid mümkün değildir!” hakikatinin belirttiği nefsteki Tevhid’e bunu söyletendir. Demek ki, varlığın başlangıcına doğru, Allah yönünden mahlûk olmayan ve insan nefsine nisbetle mahlûk olan ruh, nefsin mahiyetine nisbetle bir MELEZ olan EZEL’e doğru o hep EZEL olmak üzere –TEVHİD’te olmak üzere– sonsuz gidişe adaydır. Ruh’un Allah yönü ile mahlûk yönü neftse bir ikilik, bundan doğan TEVHİD kendi tekâmülünde EZEL’i de doğdukları ile vasıflandırıyor: Ezel’den Ezel’e… EZEL-(Nefsin beden yönünün nebatî ve hayvanî-canlı mahiyeti ile Ruh yönünün kabul edici dişi mahiyeti karışık bir ezelin ucunda NUR-BAT, kendisinden çok az şey bildirilen Ruh’ hakkındaki bilgisinin ne olabileceğini bilmemek üzere –tekâmülde ise–  tekâmülde. İnsanın “ne yaparsa yapar, o kader olur!” hükmü, LEVH-İ Mahfuz’da sabit olanın, LEVH-İ Mahfuz’un da ezeliliğini gösteriyor. KALEM erkek ve LEVH-İ Mahfuz dişi; bütün mahlûklar bunların altında dişi ve erkek olarak yaratılmıştır. Bunlardan sonra ilk yaratılan ARŞ, Allah’ın saltanatının istiva edildiği ve Allah’ın KÜN emrinin tecelli ettiği yer. Kalem-Levh-i Mahfuz ve Arş, MUHAMMEDÎ Nur’dan ilk yaratılanlar. Levh-i Mahfuz’da, her varlığın ve var olacakların ne olacaklarına kadar, EBED sırrı da.): 37: EVVEL-Allah’ın 99 güzel isminden biridir. (Varlığın kendisinden yaratıldığı MUHAMMEDÎ Nur, ezellerin ezeli kendi ve hakikatini yalnız Allah bilir LAYABGİYAN sırrıdır da. Mahlûk O’nda tükenir, Allah O’nda başlamaz. Allah’ın Evvel ismiyle O’nun arasında ezel sırrı!)… LAYABGİYAN: 135: FELKE-Ay’ın Dolunay şekli. Çocuk. (Ezell: 37: İlâh… Allah’ın HAKK ismiyle HAK üzerinde kaimliğinin tamamı Allah Sevgilisi’nde. Allah’ın “yoldan çıkaran” MÜZİLL ismi dairesinde, kafir de hak ettiği ile O’nun kaimliğinde. İnsanların, eşya ve hadiselerde bunları saran mücerret oluşlarda sezdikleri “mistik”i, teshirine girdikleri hak veya batıl tesiri - teşekkül eden bu sureti, ayrıca maddî şekillerde sembolleştirsinler sembolleştirmesinler o işe tahsisle TANRI-İlâh bilmeleri… “Allah’tan başka İlâh yoktur ve Muhammed O’nun kulu ve Resûlüdür”; suret olmadan mânâlar ebediyen tecelliye gelmez ve giderek lûgatta her kelime ve harf ihtiva ettiği mânânın ifâde ve suretidir. Allah Sevgilisi’nin topyekûn varlığın kendisinde toplu olmasına nisbetle, varlığın yaradılışında “suretin kendisinde tükendiği sureti” belirtmesi; insanlarda kendini aşan kudret vehmettikleri her suretin-ilâh’ın silindiği yerde, Üstadım’ın “Ne bir harf ne kelâm / Esselâm Esselâm!” diye “Allah’tan başka ilâh yoktur”a atıfla onun Kulu ve Elçisi olana birlikte teslimiyet belirtmesi, hem imânın hem “İslâm’ın-teslimiyet”in ne olduğunu işaretliyor. Bu asıl, bütün Peygamberler’den başlayarak, onların şahsında bütün bağlılarında, elbette doğrudan O’nun devrinde ve derecelerde bütün Müslümanlar’da. Bütün HADD-İ Zâtlar, her neyse o, LAYABGİYAN sırrında, O’nda!)
*
MATLA’ Beytin Toplam Ebcedi: 4267: SİVAR-Bilezik. (Tesvir: Koluna bilezik yapma. Büyük derecelere çıkma, büyük işler yapma… Tesvir: Derin ve gizli mânâyı araştırma. Toz kaldırma… Üstadım’ın Milli Nizâm Partisi’nin Eskişehir’de tertiplediği bir açık hava toplantısına geldiğinde, ben ona refakatçi, Abdest almak üzere bizim eve geliyoruz. Sene 1969-70. Yolda, “Üstadım, bizim Partiye ilgimiz, sizin ilgilenmenizden dolayı. Biz Büyük Doğucu’yuz. Partiden ne beklenebilir?” diye soruyorum. “Uzaktan bir toz bulutu kalktı, rengi altun renginde gibi, yakında ne olacağını göreceğiz!” buyuruyor!)… ZERRİN-Altundan yapılmış. Altun gibi parlak. Sarı. (Sarı renk, Salı günü kendisinde VÜCUDÎ hikmet tecelli eden DAVUD Aleyhisselâm’la ilgilidir… Sülasa: Salı… Sülasî: Üçlü, üçe mensub… DAVUD: 15: B.D-İBDA!)… MUAVVEZETAN-Kur’ân’ın son İhlâs, Felâk ve Nâs Sûreleri: 1267= 268: İSTİHARE-Bir işin hayırlı olup olmadığını anlamak niyetiyle rüyâ görmek üzere okuyup yatmak. (Rûya-Yerden biten bitki: 216: Raise Sultan Barier… Küllî Cism’in kalbteki mertebesi Allah’ın “Zahir” ismi, Küll-i Tabiat ise, Allah’ın “Bâtın” ismi ile alâkalı… Şu görünen âlemde tabiat, Berzah Âlemi’ndeki “sabit, hareketsiz, secde”ye ve malûm “rüyâ, hayâl”e misâldir; insanın içyüzüne “huy ve tabiat” denmesi ise, “Alınyazısı”nın Berzâh âlemi’nden olması kökünden… Buhur-Denizler: 216: Ervah-Ruhlar, canlar… Mevki’: Sınıflandırılmış yerlerden her biri. Bir şeyin bulunduğu veya vukua geldiği yer: 216: Rudha-Perde, setre… Bütün bunları, “Layabgiyan” ve “Ezel” sırrı ile birlikte düşünüyorsunuz… Giyan, “ruh”; ve aynı kökten Giyah, “nebat, bitki”: 36: Lebbe-Kabul edici, alıcı nefs. “Cuma günü ve yeşil renk ile ilgilidir. Bu “gaybın gaybı” perdesinde 10 bin perde vardır. Bu Hakk’ın özel sıfatı olarak mutlak nurdur; ve o yeşillik, mutlak nurun tecellisiyle dirilmiş “Hayat Ağacı’nın canlı olduğunun alâmetidir!” - Allah Sevgilisi’nin Hakkî gaybı… Kürtçe, “lêv”: Dudak: 36: Ezel… Yaratılışta, Allah’ın “Zât, sıfat ve iradesi”nin, kulun yokluktan varlığa çıkışında onun “zât, sıfat ve irade”si ile karşılaşması; “velinin, iradesi Allah’ın iradesi olmuş!” hakikatinde, O’nun doğrudan Allah’tan işiten olduğunu biliyoruz. Allah’ın isim ve sıfatlarının “Emr Âlemi-Berzah Âlemi”nde tecellisinden mülhem, şairin şarab küpünün ağzını dudağa benzeterek ondan şarab içişini “lebaleb-dudak dudağa” diye tasvirini bizim “üzüm ve şarab” bahsinde ne türlü tâbir ettiğimiz geçen nüshalarda malûm… “KÜN-Ol” emrinin çıktığı irâde ile FEYEKÜN-Olur”u gösteren “işiten kul” arasında “Lâyabgıyan sırrı-ruh sırrı” mesafesi; ezel, bu sır olarak Berzah’ta. “Dudak dudağa” teşbihi de bu; “nefs-nefes” ile “nefs-nefes” arasında Birlik; “ne ki O sanırsın, O değil!” birliği… RUY: İki ayrı cins madenin birleşmesinden yapılan “tunç” madeni ki, “birinc-pirinç” denilen maden gibi… RUY: Çehre. Kalbte, Allah’ın nazar yeri olan “Fuad” makamı… Dudak hakkında bir haber: Yeryüzünün en büyük mucizelerinden biri olan anne karnında insan oluşumu, İngiliz BBC televizyonunun belge programında gerçek görüntülerle gösterildi. Üçüncü aydan itibaren bebeğin ağız ve burun gibi organlarında sanki bir yap-boz faaliyetiyle bunlar birbirine geçiyor. Yüz oluşumunda yap boz’un üç temel bölümü, üst dudağın ortasında birleşiyor ve sözkonusu ayırıcı çukur oluşuyor. Dudağın üst kısmında birleşen doku tabakaları, kişinin genetik özelliklerine göre kısa, uzun veya derin şekiller alıyor… Hatırlatma: Allah’ın KÜN emrinde “Kef” ve “Nun” arasındaki “gizli vav”ın Allah Sevgilisi olduğunu ve Allah’ın Kudret ve İradesi ile Varlık arasında O’nun üst dudağın ortasındaki çukura teşbih edilişini, daha önceki nüshalarda bildirdik… Dudak, ağız ve damak; damak en zor oluşan… Lems: Dokunma duyusu, insanda en önce oluşan - İmâm Gazâlî Hazretleri böyle söylüyor… Dudaktan içeri ağız teşkilâtında, rızık, gıda, tad, hep “lems” ile ilgili!)… MÜREKKEZ-Dikilmiş. Bitiştirilmiş: 267: MEHDÎ Muhammed Salih İzzet Erdiş. (KUSTO ve GUSTO; Rahmeti kuşatıcılık ve mânâ için de kullanılabilir “tad alma, lezzet duyma, hayat keyfi” bir arada, insan ve toplum meselelerinin halli davasında kendimi böylece TAKDİM ederim!)
*
Gerektiği zaman hatırlanmak üzere bir not: Bir dairede merkez, noktanın iki çizgi kesişmesinden vücudu hatırda, dairenin her yerinde ve kuşatan çemberindedir. Demek ki o, hem kuşatan, hem onunla tesbit edilebilir kuşatılan. “Kuşatan” ve “kuşatılan” gibi lâflarda, kasdın ne olduğuna dikkat etmek gerek. Meselâ, bir taraftan Allah’ın kuşatan olduğunu söylüyorsun, diğer yandan “Kişi kendini bildiğince Rabbini bildi!” diye özüne alıyorsun. Her iki durumda da O’nun aşkınlığına bir hâlel yok. Nokta’nın “kabul edici” bir beliriş olduğuna dikkat. Aslıyla varolan bir gölge.
 
HÜKÜM-DAR
(ABDÜLHAKİM - İLM’İ LEDÜN)
MATLA’ Beyit: Batalı kaana okun dîde-i giryan içre / Bir eliftir sanasın kim yazılır kaan içre —(Fuzûlî)… “Batalı hükme okun ağlayan göz içre, — Bir eliftir sanırsın ki yazılır hüküm içre!”
*
EN baştan… Süleyman Çelebi: “Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır / Bu gelen tevhîd-ü irfân kaanıdır!”… Kaan: Hükümdar, hakan: 152: Nasib-Bir insanın elde edebileceği şey… Nebk-Yazmak. Düz etmek: 152: Vuu’-Tilki. Kalb. Gönül. Takva ehli… Kıya’-Düz yer. Tesviye görmüş. Doğrultulmuş. Arz-ı müstevî. (Müstevî: Erkek ve dişisi bir kelime… Keyhan: Arz. Dünya… Ka’: Düz yer… Kaa’: Acı su. “Gözyaşı. Garb. Batı. Deniz”… Kan: Damardaki kırmızı su. Maden ocağı. Bir keyfiyetin bol olarak bulunduğu yer): 185= 1184: Abdülhakîm… Mukaddim-Takdim eden. İleri geçiren. (Allah’ın 99 güzel isminden biri.): 184: Ayk-Deniz kenarı. Sahil. Nefs. Kusto. Suada, ev ortası. Suadî, topalak otu. Aşık… Sadsal-Asır, yüzyıl: 185: Silsile-Birbirine bağlanan, bir sıra meydana getiren şey. Sıradağ.
*
KEYAN-Şahlar. Hakanlar: 100: GUSTO… KEY-Farsça Padişah. Hakan: 30: KEY-“Ne zaman, ne vakit?” mânâsında soru. (Key: “Niçin, tâ ki, hangi, nasıl?” mânâsında kullanılır… Bir meselenin çözümünden önce soru, meselenin çözümü kadar önemlidir. “Bir insanın zekâ derecesini sorduğu sorudan anlarım!” buyuran Hazret-i Ömer’i hatırlayınız!)… LÂM-Işık. Nur. Bir kelime, ebced değeri: 30: KÜY-Pencere. Evin duvarına açılan delik… SÜLÜS-Üçte bir: 1030: TELH-Acı… KEDU-Kafatası: 30: YEK-Bir. Münferid. Bir oluş.
*
MATLA’ Beytin Birinci Mısraı: 1255= 256: BİRİNC… NUR-Allah’ın 99 güzel isminden biridir: 256: PEYGAMBER-Allah’ın elçisi… MUVAREDE-Gidip gelme. İki şâirin birbirinden habersiz aynı beyitleri söylemesi. (Üstadım’dan: “Bir şu yan bir bu yan — Gidip gelmeler”… “Allah her ân bir şe’ndedir” âyeti hatırlanırsa, O’nun her ân yenide ve işte olmasının başta Allah Sevgilisi olmak üzere Peygamberler’de hâli… Bâtın ehlinde bu hâl, neticede her bulunanın Allah Resûlü’nde bulunan olması üzere: Allah’tan aldıkta Resûlü’nü buluyor… Bazı büyüklere mahsus: Şeyh mürid beraber, ona gelen ona da geliyor!): 256: RUMÎ-(Babam’ın rüyada, çıktığından beri “Bütün Fikrin Gerekliliği” isimli eserini okuduğunu söylemesi ve methetmesi, bana “bilmez misin oğlum bu baban ne Rumî” demesi ile ilgili LEVHA, onun Üstadım olmak üzere muhtelif suretler tâbirleri, hatırlayana… Şerif Muammer Erdiş: 1446: Mükâşefe-Bir şeyi keşif yoluyla bilmek, anlamak… Tevella-Birisini dost edinme. Bir işe bizzat mutasarrıf olma. Ehl-i Beyte tam sevgi. Akrabalık: Mürare-Bir acı otun ismi… Aynı ebcedle Tev’em: İkiz. Benzer, eş).
*
MATLA’ Beytin İkinci Mısraı: 1477: İZZET-Bir kimse zelil iken kavî ve kuvvetli olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. Değer, kıymet. Kuvvet. Bulunmaz derecede az olan şey. (İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, nefsin yaradılışının sebebinin, horluk olduğunu söyler. İbadet ile tezkiye olması için. Ruhun safiyet, cismanî olanın ise esfel olması bakımından, bu ikisinin birleşmesinden doğan nefsin, hürriyet içinde tercih yönleri, horluk veya Allah’ın Halifesi olana kadar.)… Cousteau-Kusto’nun Fransızca yazılışı veya Fransızca kelimenin Kusto okunuşu: 478: İBADET… MÜVALÂT-Dostluk: 478: İKTİNAH-Bir işin esasını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma. (Yevmiye: Sen artık içime girmişsin, derinliğine, kanıma).
*
MATLA’ Beytin Toplam Ebcedi: 2732: AHLÂK-(Hadîs: Ben ahlâkî yücelikleri tamamlamak üzere gönderildim!)… AYET-EL Kürsî-(Arada melek olmaksızın Allah Sevgilisi’nin Miraçta vahyedilen KÜRSÎ ayeti.): 732: TEŞBİK-Şebekeleştirme, ağ biçimine koyma. Topyekûn varlığı ağ gibi kuşatan Allah Sevgilisi’nin hüviyeti. (Hatırda, BÜYÜK Doğu’nun, “İslâma muhatab anlayış” olarak bütün dünya irfan yemişlerini toplamak üzere bir balık ağı - serpme deseni!)… ABDÜLHAKÎM Koltuğu: 734: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş.
*
İRFAN yüklü “garamî hassasiyet” sahibi FUZULÎ’nin şiirini “mahv ü vücud” ile böylece şirazelerim… Garamî: Mahv. Aşk. Şiddetli arzu.
*
HÜKÜMDAR: Hüküm sahibi… Hakk’ın Hak üzerine kaim olması, Allah ile Allah Sevgilisi arasındaki bu nisbet, Allah Sevgilisi’nin varisliği bakımından O’nun ruhaniyetine bürülü Şeyh ile müridi arasındaki Hak ile Hak kaimliğine kadar sözkonusu; gerisi kıyas edile… Hakk kaimliğinin hak edenin hakkı neyse onu vermek olması, yanlışlığın da üzerinde kaim olmasıdır; nasıl ki, imân sahibi gibi, inanmayanın da “imânı örtülü” bir Allah kulu olması… KÖKLER’den: Zamanın Halifesi, AKL-I KÜLL mertebesindedir. İnsanların akılları, onun organları ve âletleridir. Her ne yaparsa onun sayesinde yaparlar. Eğer insanlardan bir yanlış hareket meydana gelirse, bu AKL-I KÜLL’ün gölgesini üzerlerinden kaldırması dolayısiyledir… Yevmiye: “Aksiyonlarını bizden alıyorlar!” 


Baran Dergisi 288. Sayı