MATLA’ Beyit: Ayîne-veş gubârı cilâ bil Safâ gözet / Ser tâ-be-pây-ı dîde olup tûtîyâ gözet —(Şeyh Galip)… “Ayine gibi kuşatan İnsan ve yazıyı cilâ bil safâ gözet / Gözbebeğinden ayağa kadar dikkat kesil, güzel sözlüleri ve AZİZ’i gözet!”… El-Âzîz: Herşeye galib Allah.

*

“Şâir, şiirinde ne demek istedi?”; bu, şâire sorulmaz… O ne demek istediyse zaten söylemiş… Aynı hakikati hâlimizin tonları hâlinde, taaccüb ifâde eden, mübhem, tasvib, red vesaire vesaire, bunun yanında gözlerimizi yumarak, göz kırparak, dudak kıvrımıyla, yüzümüzün aldığı şekillerle, el ve kol hareketiyle, beden diliyle ifâde ederken, bu ifâde şekillerinin her birinin kendine mahsus oluşunu takdir etmiyor muyuz? Sözlü ifâde de, “İmâdan, işaretten, tedaîden” benzetmeye, yazı türlerinden şiir, hikâye ve romana, derken matematikten hikemiyata; bu hususların her birinin kendine mahsus bir renk oluşunu… Açık sözle, sanatlı ifâde? Satıhta kalışla derinliğine gidiş? Aynı söz kalıplarında aynı şeyi paylaşmama?  “Anlaşılır söylemek”, kime ve neye göre? - Bütün bunların farkında olunduğunda, şairin şiiri, ifâde gördüğün gibi, “şöyle demek istedi” diye açıklanamaz, çünkü ortada şiir kalmaz… Ya? Onun sana ne verdiğini söyleyebilirsin; o şiirin şiiriyeti hâlinde… Bırakın şiiri, “Allah burada demek istiyor ki”, yahud “ Peygamber demek istedi ki”; Onlar diyememiş de, bunlar takviye ediyor… Denen denmiş de, o sende neye değiyor, nefsinden ne koparıyor sende olan tonlardan… Netice: Bizim olan DİVAN Edebiyatımız bile kelimelerin karşılığının bilinmemesi bakımından bir zaruret, bugünkü dile çevrilirken, ne seçilmiş kelimelerin nüans ve incelikleri, ne de şiiri şiir eden vezin ve kâfiye hakikati kalıyor. Ben ne yapıyorum? Önce bir mevzuum var: ÖLÜM ODASI - Matla’ Beyitler… Her sayıda, “Ölüm odası - Ben Kimim?” esasında, doğrudan veya dolaylı şekilde Matla’ Beyitler’in nefsimden kopardıklarını demetliyorum. Onların muradına uygun veya değil, ama benim muradıma uygun gelen bir şiiriyetle benim olanı göstermek üzere. “Kelimenin altında, cümlelerin üstünde, / Benim büyük meselem!”; zaten şiir ve şiir idrakı da budur. Üstadım’ın yarım kalmış bu şiiri, bana ne kadar yakışıyor; takdirinize. “Başkasının olup da benimsenen şiir?”; şiir dışında da, “senin benimsemen” NE? “Başka başka şâirlerin, birbirinden habersiz olarak aynı şiiri söylemeleri”; ele aldığım MATLA’ Beyitler’in şiirliklerini bozmadan bir şiiriyet uzantısı görünüşler, onun açıklanması değil - KEYFİYET kıymeti ne ise, “açıklama” benimdir. İHLASLA ele alınarak derinleşilmiş bir mevzudan rastlanınca tanınan ve doğrulayıcısı olunan Kur’ân âyeti, Hadîs, İcma-ı Ümmet, Fıkıh ve Evliya kelâmı, nasıl tümdengelim veya tümevarım hâlinde sondan başa kendini onlarda buluyorsa, beyitlerin üstüne konan bulunmuş, bunun yanında tedaî olarak kullanış, doğrudan “Meramım bu” diye iktibas ediş, hepsi bir arada benim yapışım bu… “Mü’min mü’minin aynasıdır!”… Kimi mevzular için, “şimdi zamanı değil!”; sen onunla ilgili olmayanları anlayıp anlamadığını ve kabul edip etmediğini haber ver… Ve “zamanı değil” dediğini gerçekten isteyip istemediğini!

*

AYİNE-Ayna: 76: M-OĞUL. (M-OĞUL, Allah Sevgilisi ve ümmeti… AYİNE: 66: ALLAH… Allah’ın aynasında kendini gören Allah Sevgilisi, Peygamberler ve malûm silsile içinde nihayet bütün Mü’min ve Müslümanlar!)… GUBAR, “toz” demek; hani “ayağının tozu olayım!” dersin, bahs edilen [ayağının] tozu olabilmek ne demek? Devlet ki, ebed müddet… GUBARE: Toz gibi ince bir yazı çeşidi. Eski devirlerde posta güverciniyle gönderilen mektuplar böyle yazılırmış… GUBAR: 1204: HÜSAMEDDİN-Dinin keskin kılıcı. “Bit ayıklamak. Şiirin ince mânâlarını çıkarmak”… AREC-Dirsek. Ek yeri: 204: GABİR-İstikbâl. Kat’ edilmemiş zaman. “Üstadım’ın bir mısraı: İstikbâl kalbte vehim”. Hayret makamında geleni karşılamak. Allah’ın lütfuyla ihsanını kabul… GUBARE: 234= 1233: GÜZARE-Rüyâ tâbir etmek, düş yormak. (Üstadım’ın DERVİŞ Muhammed Hazretleri ile ilgili rüyâsını hatırlayınız!)… BERAAT ÜL İstihlâl - TAKDİM: 1231= 232: GEVARE-Beşik. “Mehd. Berzah”… M-OĞUL Mehdî Muhammed: 231: EBUBEKİR. “R.A”… MAKASS-Makas: 232:  SEYF-Kalem. (Levh-i Mahfuzu yazan Kalem, Allah Sevgilisi’nin Nurundan, “yaz!” irade ve emri Allah’tan!)… Aynı ebcedle MÜSLİMAN… TAKDİM yazımın hangi mercilerden tasdikle gelişine dikkat. (Gubare: 234: Musaddık-Doğruluğu tasdik edilmiş!)… FUZULİ’nin birinci mısraında, Allah’tan Allah Resûlü’ne, bütün Müslümanlara, Allah Kitabı ve Resûlü’nün Kitabı’ndan başlayarak ümmet liyakatine lâyık olanların kelâmlarına kadar her şeyin kendi değerinde ayna olduğu ifâdesi görünüyor: AYNA’da ben!

*

VEŞ: Gibi… TUTÎ: Tatlı dilli. Nakleden… TUTİYA: Çinko madeni. (21 harfi, Allah’ın EL-AZÎZ ismine ve madenlere işaret eder. Farsça’nın 21. harfidir)… VEŞ: Bir şeyin üstünde görünmek… VEŞİ’: Bezlerde olan yol yol alaca. Ağaçlardan kuruyup düşen nesne. Girilememesi için bahçelerin çevresine dikilen ağaçlar, dikenlikler. Az nesne… (Kuşatan meselesi ve “Ruh’tan size çok az şey bildirildi” ölçüsünü hatırlayınız!)… VEŞİA-Üstüne iplik sardıkları ağaç. Tarikat: 391: ŞÂFİ-Yeter görünen. Kifayet eden. Hastaya şifa veren. “Nefs tezkiyesi”… TEŞAHHUS-Şahıslanma. Tarif edilebilir hâle gelme: 391: MEHDÎ Mirzabeyoğlu.

*

FUZULÎ’nin MATLA Beyti’ni[n] ruhu iki kelime… HEBVE-Toz. Tozlu yol. (Yevmiye: “Hava mı karardı, elektrikleri yakalım!”… Henüz güneş batmamıştı… “Hava mı puslu!”… Gözlerinin iyi görmemesi bütün ziyaretçilerinin yorumu, benim içinse defaatle yazılan Yevmiyem!): 18: HAYY-Diri, canlı. Bir şeyi cem ve ihraz etmek. Allah’ın 99 güzel isminden biri. (İhraz: Birisini güzel bir şekilde korumak… İhriz: Tembel. Sahil. Hareketsizlik içinde hareket. Kusto.)

 

21 SİSTEM
(ESATİRÎ GEMİ)

 

LEVHA: 20 Aralık 1987… Lüks bir gemi… 21 sistemi varmış ve biri ARIZA yaparsa, diğeri devreye giriyormuş… ATLANTİK isimli gemi gibi muazzam ve görülmemiş batmaz denilen gemi, sendeledi; galiba batacak… Yolcularda panik… Kafasında KUTULAR olan bir ZENCİ garson, onu kavga eder gibi birilerinin kafasına vurup deviriyor; belki şaka yapıyor… Gemi sendelerken, 18. yüzyıl FRANSIZ ve İNGİLİZ üniforması giymiş generaller için yapılan ödül töreni, ödüller dağıtılıyor… Generaller, duvara dayadıkları kâğıt üzerinde birşeyler yazacakken, yanlarına gelen bir yalak tipi görünce başka bir yere geçiyorlar… O tip de onların peşinde… Bir odada TEKEL’den Doğan Doğanay ve birkaç kişi ile birlikte, ben… Biri hakkında müsbet birşey söylemek istiyorum; Doğan Doğanay, onun yalak ve yağcı bir tip olduğunu hatırlatıyor… Bu sırada Nalân Said, ÜSTADIM’ın NEWYORK’tan bize ziyarete geleceğini söylüyor… Acaba ben mi ona söyledim?.. Ne zaman dedim?..

*

LÜKS-Pahalı ve güzel. Kuvvetli ışık veren bir lâmba: 116: AVN-İ Şeriat… GEMİ-Beden. Nefs: 70: KEMÎ-Kemmiyetle ilgili. Sayı. Sonradan olma. Yiğit, bahadır… LÜKS Gemi: 186: SUFÎ-Tasavvuf ehli… MA’LUM-Bilinen, belli olan: 186: İSLÂM’a Muhatab Anlayış… Aynı ebcedle UZFUR: Asma filizi. Piç-a-piç. Sonradan olan, aslına benzemeyen. Nurbat. Sevda. Sahil. Küst.

*

ARIZA-Hata. Sonradan olan şey. Takılan, yapışan. Kan. Gelen. İstikbâl. Ebed. Kelime: 76: M-OĞUL. (Allah Sevgilisi ve Ümmeti. Allah Sevgilisi’nin ümmeti)… ARZA-Sunma, gösterme, takdim etme: 1071: KÜNA-Çitle çevrili bahçe. Kuşatan. Mani. Engel.

*

ÜSTÜRE-Efsanevî. Efsane. Mesel. Haber. Hikâye. Roman. Zann. Bitmemiş iş. Hamze-nâme. History. (Hamz-Keskinlik. Metinlik: 55: Necib… Hamza-Arzu. İstek. İrade. Ekşi olan her ot: 853: Beyin Kontrolü… History-Tarih. Tarihin hâlihazıra göre ele alınması. İndiyyat: 303:  Harfiye): 281: NAKA-İ Salih. (Salih Aleyhisselâm’ın mucizesi)… Aynı ebcedle: İSA-“MEN Ene?: Ben Kimim?”… İSA’: Zenginleştirme veya zenginleştirilme. Bâtınî şeriat.

*

ESATİRÎ-Ekâbir. Üsture. Tarih. Efsane. Mitoloji: 291: MEHDÎ Muhammed-İSA (Aleyhisselâm)… ESATİRÎ GEMİ: 362: ALLAH Resûlü… ESATİR Gemi-Esatir dizgini. Rikab: 351: KUR’AN-(Allah Sevgilisi’nin nefsi)

*

ATLANTİK: 912: EŞYAH-Şeyhler, seçkinler, pîrler… KAZAÎ-Kaza ile alâkalı. Allah’ın takdirinin yerine gelmesi. Hüküm verme ile ilgili: 912: MÜBZİ’-(Kârı tamamen kendisine âit olmak üzere birisine sermaye vermek. Mübdi.)

*

SİSTEM: 571: ARŞ-En yüksek gök. Bağ çardağı. Gölgelik. Taht. Allah’ın saltanatının tecelli ettiği yer. Kürsî… MÜTELEMMİS-El ile dokunan. (Mesh: Hayvan-hayat sıfatına girdirilen. Hayvan, “hayy-diri” kelimesinden gelir. İnsan bedeni de hayvan, hayvanîdir.): 570: MÜTENEKKİS-Ters dönüp başaşağı olan. (Berzah âlemi’nin işlerinin Halk âlemi’nin zıddı olmakla, onu kendisine nisbetle tasarrufuna alma, ehlileştirme; İnsan’ın irâdesi ile ilgilidir ki, nefsin bu kutbu “vâli” ruhtur. Bunu gerçekleştirdiği nisbette memnuniyetini yerine getiren, tersinin hâkimiyetinde ruh’un onun mertebesine tenezzülü ile düşüklüğü, süflîliği sözkonusu!)… MÜTESELLİM-Teslim edilen şeyi alıp kabul eden: 570: ŞER’-Emir ve nefy gibi hükümleri vazetmek. Bir işe başlamak. Dalmak. Girmek. Zâhir etmek. Göstermek. Şeriat. (Tasavvufun gayesi de Şeriate uygunluk için!)

*

FRANSIZ: 418= 1417: NECİB Fazıl Kısakürek… İNGİLİZ: 128: MİCDAF-Sandal, kayık küreği… CESSASE-Harb gemisi. Kruvazör: 129: SALİH. Saliha: Gümüş. Tasavvuf)… KANDAL-Büyük başlı. (Üstadım’ın Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı: 184: İNKILÂB-Altüst olma. Başka tarza değişme… CASSAS-Kireççi: 184: ABDÜLHAKÎM… SAFHA-Aynı şey üzerinde görünen değişik hâllerden her biri: 184: MUKADDİM-Takdim eden. Öne geçiren. Cüretli, yiğit kimse. Zaman ve mekân cihetiyle daha evvel olan. Arzeden… MUKADDEM-Takdim edilen: 184: AYKA-Deniz kenarı. Kusto. (Takdim yazım: Kaptan Kusto Müslüman - Dünya Çapında Bir Hâdise)… Aynı ebcedle, Kürtçe, XWENASİN: Kendini tanımak.

*

NEWYORK-Yeni Şehir. (Şehr: Zahir olmuş. Meşhur. Senenin 12’de biri): 373: AŞŞAB-Nebatları toplayarak her biri üzerinde ilmî incelemeler yapan mütefekkir… MÜNFERİD-Tek başına. Hapishâne’de tek kişilik hücre: 374: MEHDÎ Mirzabeyoğlu.

*

21 SİSTEM: 11971= 982: KÂMGÜZAR-İstediğini elde edebilen, arzusuna kavuşabilen… ESSEYYİD Abdulhakîm Arvasî-NECİB Fazıl Kısakürek: 1983: İZZET Erdiş.

                                               

ARIZÎ HİKMET 
(DERVİŞ MUHAMMED)

 

DERVİŞ Muhammed Hazretleri; isimlerinden de belli ki namsız ve nişânsızlardan… “Başbuğ Veliler-Altun Silsile”nin 21. büyüğü… O da pîri gibi mürşidini bilmeden ve görmeden 15 sene riyazetle ömür sürdü… Harabelerde yıllarca fikretti, zikretti… Birgün açlığın tesiriyle mecâli kalmamış, mübarek başını semalara kaldırdı: “Allah’ım!”… Karşısında HIZIR Aleyhisselâm: “Eğer isteğin sabır ve kanaatse, kalk, git, HACE Muhammed Zahid’i bul! Sana sabır ve kanaat öğretsin!”… Gidiş, buluş, oluş, eriş… Hicri 970’de vefat ettiler. BÜSTER isimli yerin bir köşesini ebediyet kokusuyla ıtırlandırdılar. (BÜSTER-Fındık. Dünya: 234: MUSADDIK-Tasdik eden)

*

DERVİŞ Muhammed: 612: HATA-(Arıza… Arîza: Büyük kimseye hürmetle yazılan veya takdim edilen şey, [İstirhamnâme] veya hediye. Mühdiye… Arîze: Arz’dan, yeryüzü. Kuvvetli ve muhkem olmak… Ariz: Azarlayıcı. Muhalif. Beden. Nefs… Ariz: Ardıç ağacı. “Ağaç içinde ağaç, geliştiren tomurcuk”u hatırla… Ariz-Enli, geniş: 1080: Fe harfinin ebcedi - Buna “takib edatı, sebebi, âleti” denir. “Sonra, hemen” mânâlarını ifâde için “feyekûn-olur” misâlindeki gibi fiillerin başında kullanılır. Bazen mecaz için “vav” yerine de kullanılır)… ARIZA-İstikbâl. Kelime. Şahıs: 76: M-OĞUL.

*

BİST-ER. (Bist: Yirmi… Bistar: Eğri. Gevşek. “Lâtifleşen”. Kuşatan. Küna… Bişter: Yatak. Döşek. Mehd. “Yeryüzü ve Berzah âlemi” için de, “beslenip, büyüyecek yer, neşv ü nema bulunan yer” mânâsına gelir mehd… Er: Bir kişi. Yiğit. Sonradan olan. “21 sistem”, M-OĞUL ile birlikte düşünüldüğünde, ER, her iki mehd kendisinden olan Allah Sevgilisi ve “Arş ve Halk âlemi” ile mensubları olarak “topyekün varlık, topyekün insanlık, topyekün ümmet”tir; eğer “her iki mehd” ve ER olarak düşünüldüğünde ise ER, “sonra, fazl”dır… M-Muhammed: 40: Veled-Çocuk): 673: İBARET-Meydana gelmiş, toplanmış. Yekûn. Bir şeyden teşekkül etmiş. Bir şeyin aynı. Bir şeyin içindekini ve aslını beyan. Bir hâlden bir hâle sirayet… BERÂAT-Haşmet, metanet. İlim ve şecaatle, güzel vasıflarda emsalinden üstünlük. Hüsn ve cemâlde tam olmak. (Üstadım’ın rüyâda, takdim yazımı istemem üzerine bana “siz haşmet istiyorsunuz!” demesini hatırlayınız!): 673: MEHDÎ Derviş Muhammed. (21 Sistem: 11971: Derviş Muhammed Hazretleri’nin vefatı. Altun silsilesinin 21. büyüğü O ve O’ndan Esseyyid Abdülhakîm Arvasî’ye 12 kişi ile tesbih tanesi sayısı 33 tamamlanıyor… 21 Sistem: 11971= 982: Kâmgüzar-İstediğini elde edebilen, arzusuna kavuşabilen… İZZET Erdiş: 1983: Esseyyid Abdülhakîm Arvasî-Necib Fazıl Kısakürek… 21 Sistem mânâsının Derviş Muhammed Hazretleri’nden başlayıp “arize-devam, mevhibe” hâlinde buna bağlı her birinde bir hikmet bulunmak üzere, “Hacegi Emkengi, Hâce Muhammed Bâkibillah, İmâm-ı Rabbanî, Hâce Muhammed Masum, Şeyh Seyfeddin, Seyyid Nur, Mazhar-ı Cân-ü Canan, Abdullah Dehlevî, Mevlâna Hâlid, Seyyid Taha, Seyyid Fehim Arvasî” ve nihayet Esseyyid Abdülhakîm Arvasi’ye ulaşması!)… RİC’AT-Geri dönme, yüzgeri etme. Hafıza: 673: RÜYÂ TABİR ETMEK… TESCİR-Kandil yakmak. Güzelleştirme. (Süryanicede “bedi’-güzel”, İBDA demektir): 673: TECRİS-Sağlam fikirli etmek… BÜŞTER-Fındıklık. (Büste-Fındık: 467: Tenbih-Faaliyetini arttırmak… Funduk-Misafirhâne. Dünya: 234: Gubare-İnce yazı… “Dünya Çapında Bir Hâdise”… Musaddık-Tasdik eden: 234: Rikabî-Süvari. Kaptan… Büster: 278: Arvasî… Aynı ebcedle Rahman 20. “Noktasız” harfler.): 668: ECZAHÂNE.

*

VAHÎD: Bir, tek, biricik. Eşi, benzeri olmayan Allah… VÂHİD: Bir, tek, biricik. Eşi benzeri olmayan Allah Sevgilisi… MUHYİDDİN-İ Arabî Hazretleri’nin NUH Aleyhisselâm’da tecelli eden “Sübbuhî-Çok tesbih eden ve Allah’ı imkân âlemine âit hükümlerden tenzih eden” mânâsındaki hikmet çerçevesinde, histe değil de akılda mevcut sayı hikmetini, Allah’ı tenzihte nefyi kendi nefsinde isbat diye niteliyor… Ondan istifade ederek ve sayı’nın Allah’ın mahlûkundaki sırlarından biri oluşunu dikkate alarak: Sayı ile ifâde edilen şey, bazen “yokluk”, bazen “mevcut”tur. Böyle olunca da VÂHİD’in sayıyı inşâ etmesi gerekir. Demek ki sayı, VÂHİD’ten meydana gelir. Her vâhid, meselâ iki, bir’den tek bir hakikat olması bakımından ayrı bir mertebe olmakla vâhid’ten ayrılmaz; ayrı bir vâhid olmakla beraber, vâhid’in o mertebede görünüşüdür. Üç de öyledir… Sayılar, birden dokuza kadar (Ahad-tek sayılar), 10’dan 99’a kadar (aşarat-onlu sayılar); 18 mertebe… 100’de başlayan 19. mertebede, hepsinin ebcedi 19 olan, “Vâhid-Biricik, bir, ferid”, “Evhad-Vâhid, tek”, “Dibbic-Ehad, tek”, “Hedy-Harem’de kesilen kurban. Bedene, kurbanlık deve, nefs, gemi”, “Gayub-Kaybolmak”, “Hedî - Boyun. Mürşid”, “İcâd-Yeniden birşey vücuda getirmek”, “Hebhebe-Davet. Taklid değil, basiret üzere davet edenler”, “Hait-Bir yeri çevreleyen duvar. Çit. Perde. Küna”, “Dehy-Kişinin fikir ve ferasetinin isabetli ve doğru olması”, “Hüda-Kur’ân’ın bir ismi. Allah Sevgilisi’nin nefsi. Doğru yolu göstermek”… HACEGÂN silsilesi: Altun Silsilesi’nin Başbuğların’dan HACE Ubeydullah Ahrar’ın, 19. oluşu hatırda… Sayılar’ın 20. mertebesi, 1.000’lerden başlıyor ve gerisi, “birden başlayarak” bu dört rakamlıdan sonra, milyonlar ve milyarlar hâlinde tekrarlanan gidiyor… ELF-1.000 sayısı. Bin adet şey vermek ve ünsiyet eylemek: 181: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş. (Arizeler hâlinde gelen köklere dikkat!)… VEDUD-Çok şevkatli. Merhametli. Kendisine sevgi beslenen. (Allah’ın “müminleri seven” mânâsında 99 güzel isminden biri): 20: HAYA-Hicab. Perde. Terbiye. Ölçülü. Hayat. (Hazret-i Osman’ı hatırlayınız!)… Rahman Sûresi, 20. âyet. (Layabgıyan sırrı): 2020: CÊWİ-Kürtçe “ikizler” demek… Hacegan Başbuğları’ndan 20.’si, DERVİŞ Muhammed Hazretleri’nin Mürşidi, HACE Muhammed Zâhid Hazretleri’dir… NETİCE: 20 mertebe olan sayıların 4 bölümde olduğu ortaya çıktı. ÜSTADIM’ın Noktalama’sından —“Devam eden yalnız BİR, sayı da DÖRT Tekbirde!”

*

LEVHA: 29 Nisan 1983… “Şiddetle Mirza” diyorum ve kelimelerin kök ilgisi içinde EFZA kelimesiyle alâkalandırıyorum… Bunu MİRZA’nın başkasıyla karıştırılmaması gereken bir şahsiyet olduğunu beyan için, amcamın oğlu Remzi Yalçın’a söylüyorum… Ve balıkla ilgili… Balıkta olta çekerken! – (Efza: Şiddetli, katı, eşed… Efz: Kelimelerin sonlarına gelerek, “arttıran, çoğaltan, fazl” mânâsını verir.)

*

DERVİŞ Muhammed. (Noktasız): 302: KAPTAN Kusto Müslüman. (Noktalı)… RAHNÂME-Harita: 302: MİRZABEYOĞLU.

 

HAK-NEFY

 

BEYİT: Geldüğümce ben rakibi kapıdan sürer HABİB / Bu muhakkaktır ki HAK geldükte bâtıl tard olur —(Tursun Bey)

*

HABİB-Sevilen. Sevgili. Seven. Dost. “Allah’ın Sevgilisi”: 22: RAHMAN Suresi’nin 20. âyeti. (Mani’-Layabgıyan sırrı)… BEKK-Kakmak. Bir şeyi itmek. Hakk etmek, kazımak. (Bek’: Beklemek, istikbâl etmek… Bekke: Mekke’nin eski ismi. Ka’be… Beka: Devam. Ebed… Merkez-Nokta’nın, yürüyen şekilde daire ve çemberin her yerinde bulunması, çevreden merkezin tesbiti hâlinde de kuşatan olması, yâni hem sirayet eden hem de sirayet edilen durumu, beklenen ve bekleyenin neticede VÂHİD, mertebeler hâlinde bakılınca da herbirinde BİR’in katları hâlinde görünüş olduğu anlaşılıyor. Bunu zamanda “bir ân” ve asırlara, mekânda Mekke ve Ka’be’ye benzetebiliriz… Nokta, iki çizginin kesişmesinden meydana gelmiştir, çizgi, ister noktalar cümlesi de, isterse yürüyen nokta; bir dairede, nokta olmazsa çizgi, çizgi olmazsa merkez olmaz, neticede merkez sır ve daire de… VARLIK böyle… Bu sırrı, “Vacib-ül Vücud: Zorunlu Varlık” kuşatmıştır; varlığı kat’i olan… Merkez hakkında söylediklerimiz, Peygamberler’den, Sahabîlerden, fakîh ve velilere, nihayet bütün müminlere kadar, nihayet “şuurunda olmayanlara” kadar hisse… Vacib-ül Vücud olan Allah, tab’i olan ve olmayanlara, bahsettiğimiz nisbetler içinde bizim varlığımızı varlığıyla tâciz edendir, “Sırrın Sırrı”dır… BEKK hakkındaki izâh, HAKK’ın HAK üzere kaimliği şeklinde, “Allah ve Resûlü’ne eza verenler” Nass’ından bilindiği üzere Allah ve Kulu’nun karşılıklı tesirleridir; neticede Kul’da görünenin kuşatan Allah’tan olduğunu… İMÂM-I Azâm Hazretleri’nin “şiddetle BİR” dediği sayıya gelmeyenden!): 22: İTA-Kafiyenin bir mânâda olarak aynen tekrarı… IHDA-Bir. Ehad: 23: HAYYE-(Hayye: “Gel, haydi” mânâsında davet… Hayy: Diri, canlı. Cem ve ihraz eden, erişen, kazanan, koruyan. Allah’ın 99 güzel isminden biri olmakla, arızî varlık olan kulunu hududuyla koruyan, beka veren… Hayat: Diri, canlı. Allah’ın bir sıfatı… Hayat: Terzi. Bitiştiren ve ayıran… Hayye: Yılan)… HAKK’ın HAK üzere kaimliği BERZAH’ta; ve Kul plânında bu mânânın “doğru, güzel, iyi”liği, MUTLAK olarak Allah Sevgilisi’nde, O’nun HABİBİ’nde - Allah’tan gelen de HABİBİ’nde bulunandır… Her NEFY, olumsuzlama, tekâmülde geride kalmış hâl de bir olumsuzlanan, “Hak geldikte bâtıl tard olur!”

*

BEYİT: Şer-i pâki başa hoş tâc edelim / Sünnet-i Ahmed’i minhac edelim. (Aziz Mahmud Hüdaî Hazretleri - Halveti Tarikati’nin Ahmediyye kolundandır)… MİNHAC-Açık ve belli yol. İşlek ve büyük cadde: 99: CÜLUS-Tahta oturma. Abd-ül Hakîm koltuğu hatırda… HAFİ-Yalın ayak yürümek veya koşmak. Çok ikram eden. İnsanı güleryüzle karşılayan. (Hafi: Gizli, saklı): 99: DİMNE-Tilki. (Gönül)… SABAE-Bir dinden bir dine geçmek. (Veli’nin, yola giren, yahut tasavvufa karşı olan veya bir hâlde takılı kalan için, hem öyle hem böyle “küfür-hakikati örten” zünnar, yâni bele bağlanan kuşakı mecaz ederek “çöz zünnarı” demesi de, “bir dinden bir dine girme - bir yoldan diğer yola girme” mânâsıncadır. Diğeri malûm, din değiştirme… Dış yüzden ikinci, içyüzden birinci mânâda takdim yazım: KAPTAN Kusto Müslüman): 99: BAYRAMİYYE-Bayramlık. Bayram kutlaması. Divan Edebiyatı şâirlerinin bayram vesilesiyle yazdıkları medhiyye. (Hac-ı Bayram-ı Veli’nin kurduğu Halvetîlik ve Nakşîlik arasında gösterilen 15. yüzyılda kurulmuş bir tarikat. Bayramiye-i Şemsiye, Melâmiye-i Bayramiye ve Celvetiye kollarına ayrılmıştır… Bayramiyye tarikatinin, VAHDET-İ Vücudu benimsediği… “LEVHA: 3 Mayıs 1991… Elimde MEKTUBAT isimli ve alt başlığı BAYRAMLIK olan kalın bir kitab var. Benim eserim imiş ve onun ikinci baskısı imiş!”… MÜNŞEAT isimli eserim, 1981 yılında ÖNSÖZ ismiyle çıkmıştı; ikinci basımda, alt başlığı “Önsöz-Bayramlık” olmak üzere… ÖNSÖZ: TAKDİM… Henüz ortada malûm TAKDİM mevzuu yok… “Önsöz-Son Söz” isimli şiiriyet: “En çok önsözleri severim — önsöz çoğu son nefestir — bana sorarsan derim ki — ön söze son sözden başlamalı!”… Önsöz: 129: Salih… ŞEF-Bayram. GİDİP TEKRAR GELEN: 450: AHMED-İ Farukî; İmam-ı Rabbanî… ABDÜLHAKÎM. “Büyük ebcedle”: 450: Dü giti - İki âlem, dünya ve ahiret, zâhir ve bâtın… Velediyet-Birinin evlâdı olma hâli: 450: Salih Mirzabeyoğlu… Aynı ebcedle “metod”: Usul. Kaide. Temel. Yol. Sistem.)… “Gidip tekrar gelen”, 21 arize hâlinde, birinden diğerine bayrak teslimi, hepsinde bulunandır.

*

HAKK-Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan, varlığı zorunlu olan. Her sabit ve doğru olan şey. ADALET. Herkesin meşru olan, “selâhiyeti, malikiyeti ve iktidarı”. Dava ve iddia. HAKİKAT’e uygunluk. Geçmiş ve harcanmış emek. Pay, hisse. Münasib. Din. İslâm. Kur’an. Vukuu vacib, geleceği şübhesiz olan. Kıyam. Kıyamet. Hakikatin özü. Musibet. (Allah’ın, “Hak üzerine kaim” anlamında 99 güzel isminden biri): 108: ZEVATA-İki zât, iki sahib. (Vahîd ve Vâhid)… İZHAR-Açığa vurma. Beliriş. (Allah’ın VÜCUD sıfatı ve diğer sıfatları ve emirleri. Kul’da, hür irade ve diğer görünüşler): 108: HÎS-Ürkmek. Kaçmak, firar. (NEFY de “iyi, güzel ve doğru”ya yönelme şeklinde bu mânâda)… ZİMAN-Kürtçe lisân, dil. (Arş’ın zımnında olan “zaman” hatırda… Gönül, Berzah âlemi ve Halk âlemi’ne meyil mânâsıyla, zamanüstü ve zamanî varlık dil de!): 108: MÜSEDDİD-Sed yapan. “Çit yapan. Küna. “Layabgıyan” sırrında olan. İzâfî. Arızî”. (RAİSE Sultan Barier hatırda!)

*

HÂK-Orta. Merkez. (Daire ve merkez nokta bahsini hatırla!): 109: MEVZUN-Ölçülü. Vezinli. Tartılı. Düzgün. Yakışıklı. Manzur… HANNAN-Rahmetlerin en lâtif cilvesini gösteren, en merhametli olan Allah: 109: HEM-ZANU-“Dizdize oturup konuşan, yanyana konuşan”. (Diz: 21: Yirmibir sistem meselesi içinde geçen “sayılar” bahsinde, 1000’den sonrasının sonsuza kadar hep bunun “binin bin katı milyon, milyonun bin katı milyar” şeklinde oluşunu hatırla… Sayıyı İNŞA eden VAHÎD: Bist-Er… Er: Evvel. Tek… 20’den evvel… HAKK ve HÂK: Layabgıyan sırrı… Dizdize: Ek ve Ek… Fazladan verilen ve Fazladan alan!)

*

HAKK-Kazıma. Koparma. Oyma. Bir şey üzerine işleme. Maden üzerine işleme. (Zı harfi, –noktalı Tı–, Allah’ın EL-AZÎZ ismine ve madenlere işaret eder… EL-AZÎZ: Her şeye GALİB… Zı harfi, Farsça’da 21. harftir; Arabça’da da 21. harf, “Farsça’da bazen mecaz yerine Vav harfi kullanılan” FE harfidir): 28: VÂHİD-Yalnız. Tek. Allah Sevgilisi’nin bir ismidir… KÂZ-Makas. Kesen. Ayıran. İki çizginin kesişmesi. Furkan. Ayırdedici. Nokta. Zâhir ve bâtın: 28: HİYAT-Bir şeyin etrafını çeviren. Küna… EBU EYYUB-Deve, cemel. Gemi. Nefs: (Eyub Aleyhisselâm ve Eyub Sultan Hazretleri hatırda): 28: HIYAT-Perdeler. Mânialar… HAKKAK-Hakkeden, mühür kazıyan: 49: LEVH… BİR NOT: İki çizgi kesiştiğinde, onlara âit iki nokta üstüste, tek bir nokta olarak görünür. Noktanın tesbitinden sonra iki çizginin üstüste gelmesi makasın kapalı olması gibidir, bu takdirde makası sadece çarpı şeklinde değil, sabit noktadan açılıp kapanan “v” şeklinde de düşünebiliriz ki sanayide teneke ve demir kesen makaslar böyledir… Merkez ve dairenin misâl alınışının, her mevzuda ona göre olacağı açık!             


Baran Dergisi 294. Sayı