Esselâmü aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim, iyiyim. Güzel havanın tadını çıkarıyorum.
Türkiye’den haberler neler?
(Av. Yılmaz, aynı durumların geçerli olduğunu ve herhangi bir problem bulunmadığını söylüyor.)
Elbette Erdoğan için oy kullanıyorsunuz, değil mi?
(Av. Yılmaz, gülüyor ve belki diyor.)
Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl?
(Av. Yılmaz, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun da iyi olduğunu söylüyor.)
Oy kullanma hakkı var, değil mi?
(Av. Yılmaz, “evet” diyor ancak Kumandan Mirzabeyoğlu’nun oy kullanmayacağını söylüyor. Dün gece kendisini aradığını, iyi olduğunu ve Carlos’a devrimci selâmlarını gönderdiğini ifâde ediyor.)
Kendisi İstanbul’da, değil mi?
(Av. Yılmaz, Carlos’u doğruluyor.)
Bana herhangi bir sorunuz var mı peki?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
Öyleyse başlıyorum.
Hakkında konuşulabilecek çok şey var gerçi ama Venezüella hakkında konuşabiliriz biraz.
(Carlos, ülkesinde ilginç şeyler olduğunu söylüyor ve Venezüella’ya düşmanın sızdığını, ancak zannedilebileceği gibi öyle an’anevî sağ kanattan değil, bu sefer sol kanattan bir sızma yaşandığını; daha önce de BARAN için dile getirdiği çerçevede, “Lambertistler” denilen -CIA destekli- sözde Troçkistlerin bu işte başrol oynadığını; bazıları oldukça yüksek mevkîlerde bulunmak üzere bu güya Troçkistlerin hükümet ve bakanlıkların her kademesine sızdığını; birçoğu Fransa’da eğitim görmüş Venezüellalıdan oluşan bu kadroların, dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Venezüella’nın Bolivarcı Sistemi’ne tamamen nüfuz ettiklerini vurguluyor…
Venezüella ordusu -özellikle Bolivarcı devrimin iktidarından sonraki dönemde- çoğunlukla milliyetçi ve Bolivarcı subaylardan oluşmasına rağmen Venezüella’nın bugün böyle bir karmaşa içerisinde bulunduğuna dikkat çeken Carlos, Venezüella diplomasisinin de aynı şekilde etkisiz kaldığını, üstelik Venezüella’nın herkese yaptığı milyarlarca dolarlık yardıma rağmen böyle bir diplomatik zaaf yaşandığını, bu yardımların hiçbir şeyi değiştirmediğini söylüyor…
Venezüella’nın yaptığı yardımların elbette bir vazife ve dayanışma ifâdesi olduğunu, ancak yardım eden tarafın –normal şartlarda- bir çeşit tesirinin de olması icab ettiğini, ne var ki Venezüella için böyle bir tesirden bahsedilemeyeceğini belirtiyor…
Venezüella’nın tüm Güney Amerika ve Karayib ülkelerine, parası 20 yıllık bir dönemde geri ödenmek üzere yarı fiyatına petrol sağladığını, hiç peşinat almadan bedava petrol verdiğini, bunun milyarlarca dolarlık bir yardım demek olduğunu, ancak bu yardımı alan Barbados gibi bir ülkenin bile diğer Karayib ve Güney Amerika ülkelerinin anlaştığı bir konuya karşı çıkabildiğini ve herşeyi bloke edebildiğini, oysa ABD güdümündeki Barbados’a ABD’den çok Venezüella’nın yardım ettiğini, fakat buna rağmen ABD emperyalistlerinin Barbados hükümeti üzerindeki nüfuzunun, Venezüella ve bölgedeki tüm diğer güya ilerici ve devrimci hükümetlerden daha fazla olduğuna işaret ediyor; Venezüella’nın bu diplomatik etkisizliğinin sorumlusu olarak da, yine Venezüella’yı, ülkenin kendi içinden zaafa düşmesini gösteriyor…
Petrol fiyatlarındaki düşüşe karşılık petrol üretimini kısmanın gündeme getirilmesi gereken OPEC toplantısının birkaç gün önce -4 Haziran 2015’te- gerçekleştirildiğini,  ancak oldukça önemli bu toplantıdan çıkan sonucun “sıfır” olduğunu, Venezüella’nın burada da üzerine düşen rolü oynayamadığını ve emperyalistlerin Suudîler başta olmak üzere oradaki ajanları arasında hiçbir varlık gösteremediğini belirtiyor…
OPEC toplantısında, ABD’nin emirleri doğrultusunda yine fiyatların düşük tutulacağı bir üretim miktarının devamı kararı alındığını, bunun altında da özellikle İran, Venezüella ve Ekvador gibi ülkelerin zayıflatılması amacının yattığını ifâde ediyor…
1975’de kendisinin bizzat kumanda ettiği ve -Şehid Albay Muammer Kaddafî’nin fikri üzerine- Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi (FHKC) tarafından gerçekleştirilen OPEC Baskını’na temas eden Carlos, o baskının da, yine bugünkü gibi fiyatların düşük kalmasını isteyen Suudîlerin ve diğerlerinin tutumuna karşı cüretkâr bir tepki olduğunu söylüyor…
O yıllardan bu yana değişen fazla bir şey olmadığını; aynı ihanetlerin OPEC’te kemikleşmiş olarak devam edegeldiğini; kendisiyle aynı soyadlı iyi bir aileden gelmekle beraber, on yıldan fazla Venezüella enerji bakanlığı koltuğunu işgal etmiş Rafael Ramirez’in de hiçbir şeyi değiştiremediğini ve etkisiz kaldığını; Suudî Arabistan ve Körfez ülkeleri üzerinde hiçbir baskı kurulamadığını; bu korkakların kalbine korku düşürülemediği içindir ki, sonuç olarak bu münafıkların küçük yaştaki erkeklerle veya fahişelerle İspanya’nın güneyindeki, Fransa’nın güneyindeki kumsallarda, Paris’in büyük otellerinde kendilerini eğlendirmesine engel olunamadığını; korkudan bu sapıklıkları yapamaz hâle getirilemediklerini; zaten Arab ülkeleri arasında da –defolarına rağmen- Suriye ve Cezayir’den başka bağımsız ülke kalmadığını; Mekke, Medine ve Kudüs başta olmak üzere mukaddes İslâm topraklarının yüz yıldır düşmanın ve hain ajanlarının işgali altında olduğunu vurguluyor…
Kendisinin ve yoldaşlarının işte bu münafıkları korkuttuğu için “kötü bir örnek” addedildiğini, oysa herkesin sürdürmesi gereken örneğin tam da bu olduğunu, zaten savaşın da daha yeni başladığını ifâde ediyor…
OPEC’teki hainlerin ABD’nin emirleri doğrultusunda böyle bir oyunu hâlâ oynayabilmelerinin sebebinin, sırf bizim onlara oyun oynama izni vermemiz olduğunu belirten Carlos, onlara bu izni verenlerin de ya “korkak” yahud daha da kötüsü “emperyalistlerin ajanı” veya “her ikisi birden” olduklarını, bu durumun kendi ülkesi Venezüella için de geçerli olduğunu söylüyor ve tekbir getirerek konuşmasını sonlandırıyor…
Konuşması bittikten sonra, “OPEC’i ele geçirmeliyiz!” deyip gülen Carlos, Av. Yılmaz’a da yine gülerek “yarın, oy atmaya gidin, Kürtler için oy kullanın!” diyor…)

Baran Dergisi 441