Pornografinin, “insan bedeninin sınırsız bir edepsizlikle teşhir edilip, cinsel duyguların azdırılması!” tarifine, hiçbir mahremiyet tanımaksızın her sahada sınırsız teşhir ifadesini de eklersek, insanı iğrenç bir mahlûkata dönüştüren ruh hastalığı olduğunu tek bir cümleye sığdırmış oluruz. Ahlâklı bir toplumda pornografinin ihtiyaç olması mümkün değildir. Günümüz toplumunda peynir ekmekten daha çok satılıyor olması ahlâk seviyemizin hangi boyutta olduğunu da ortaya çıkarıyor.

İktisat öğrencilerine ilk derste; “ekonominin sınırsız ihtiyaçlar ile kıt kaynaklar arasında oluşturulan denge bilimi” olduğu anlatılır ve bunun yönetilmesi gerektiği belirtilir. Liberalizm bu tanımın arkasına sığınarak yoksulluğa kılıf uydururken, insan ruhu ve fizyolojisinin iflasına yol açan pornografiyi sınırsız bir şekilde pazara sunar.

Bu edepsizlik sadece insan bedeni üzerinde değil, her türlü sosyal ve ticari alanda böyledir. Televizyonlara ya da internete kısaca bakarsak pornografinin her alanda kullanıldığını görürüz. Çok masum olduğunu düşündüğümüz yemek programlarında; şatafatlı bir isim ve süslenmiş bir tabağın içerisine konulmuş birkaç lokma etin hikâyesi öyle bir anlatılır ki bedeninizdeki bütün bezler çözülür, salyalar şelale olur. Adı gurme, görüntüsü elit de olsa yaşanan ve yaşatılan pornografidir. Zira bir anlık açlığı bastırmak için bu kadar seremoni yapmak sağlıklı bir ruh için işkencedir.

Kıyafetler, makyajlar, konuşma biçimleri, hal ve hareketler, mekânlar, sosyal faaliyetler, moda tabir edilen çeşitlilikler ne kadar inceltilirse inceltilsin, kim tarafından yapılırsa yapılsın pornografik tatminlerin bağımlısı olmuş hasta ruhların saçmalıklarından başka bir şey değildir.

Bu kadar hasta ruhun yönettiği adalet, eğitim, sanat, ekonomi, politika gibi temel meselelerin sağlıklı olması mümkün olabilir mi? Bir anlık zevk ya da bir lokma et için insanlığından çıkmış bir yaratık, adaleti tesis edebilir mi? Ya çocuğa hayatta kalmanın ve kendini sorgulamasının yollarını öğretmesi gereken eğitim sisteminin, üç beş çakalın gündelik çıkar hesabına hizmet ettirilerek her yıl şekilden şekle girmesi! Yalan ve entrikalar üzerine inşa edilmiş politika! Hırsızlık ve gaspın meşrulaştığı ekonomik düzen! Pornografinin işgal ettiği zihinlerin ürettiği sanat… Malzeme ne ki, eser ne olsun?

İnanç meselesi ayrı bir kepazelik! Kimi ruhundaki fahşiyeti alenen ortaya dökerken kimi de tesettüre bürünüp dökmekte. Üstadın ortaya koyduğu bu meşhur tanım! “Ham yobaz, kaba softa!” Gençler için biraz açacak olursak; "İslam’ı kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayıp, kafalarına göre Müslüman portresi çizen mahlûkat." Adam kendine güya Sünnete uygun şekil vermiş, görüntü ful tesettür lakin kafa hard-porno. Yalan dolan, üçkâğıt, pisboğazlık, uçkur düşkünlüğü bir yanda, mis kokular, cilalı saç sakal, abartılı tesettür kıyafetleri diğer tarafta. Allah belanızı versin.

Bu tasvirleri midem bulanarak yapmama rağmen durumu anlatmanın başka yolunu bulamadığım için tercih ettim. Picasso’nun Guernica’sına bakarken, bende aynı hissiyat oluşur. O kadar kaba ve iğrenç görünmesine rağmen verdiği duygu, iç savaşta yaşananları iliklerine kadar hissettirir insana.

Tesettür meselesi bizim mahallenin meselesi olunca biraz öz eleştiri yapmakta fayda var. İslam’ın beş şartı bireyin Müslümanlığının hududlarını çizer. Bireyin Müslüman olduktan sonra yapması gereken Kitabımız ve Peygamberimiz tarafından tek tek anlatılmış. Adam beş şartı bayrak yapmış önüne gelenin gözüne gözüne sokarken diğer vazifeleri kafasına göre yapıyorsa ya cahildir ya da münafık.

Tesettür meselesi İBDA hareketi tarafından bayraklaştırılmış ve Kemalist rejimin zulmüne karşı sembolleştirilmiştir. Özellikle başörtüsü konusunda yoğunlaşan bu direniş başarıya ulaşsa da başarısına halel gelmiş durumdadır. Her mücadele iç dinamiklerden beslenir. Bu mücadelenin ruhu iç dinamiklerden beslenirken fiziğine dış müdahalede bulunulmuştur. Her alanda olduğu gibi, İBDA’nın başlatıp mamacıların üzerine oturduğu hareket, özellikle Fetoş’un kadroları tarafından jet sosyete geleneklerine uydurulmuş, diğer bazı cemaat yapılanmaları tarafından Arap gelenekleriyle örtüştürülmüştür. Bin yıldır Anadolu da yaşamış Yörük ve Türkmen kadınları sanki başörtüsüzmüş gibi dokumuza uymayan yeni yeni modeller dayatılarak tersinden bir Kemalist harekete girişilmiştir. Haliyle Kemalizm’in örseleyip dinî kimliğini unutturduğu ruhlar buna karşı tavır geliştirmişlerdir. Bizim ateistimizin dahi anası, ebesi şalvarlı ve başörtülüdür. Bu mücadele kendi geleneklerimiz üzerine bina edilmiş olsa en azılı ateistin dahi söyleyeceği bir şey kalmayacaktı. Bu gün hâla bu konuyu tartışıp durmayacak, ana meseleleri tartışıyor olacaktık. En önemlisi birileri bu meseleyi siyasî ranta çeviremeyecek, insanlar başörtüsünden daha fazlasını istemeye başlayacaklardı. Maalesef diğerleri gibi bu meselede liberallerin pornografi tezgâhına malzeme edildi.

Gerek ruh gerekse fizik olarak hiçbir insan pornografik bir yaşam tarzını kaldıramaz, taşıyamaz. Tıpkı uyuşturucu bağımlıları gibi öncesi yüksek seviyeli haz, arkası beden ve ruhun iflasını takip eden leş olma sürecidir. Liberalizm, leşe çevirdiği insanlıkla birlikte aynı çukura gömülmeye mahkûmdur. Bu pisliğe bulaşmamayı başaran ruhlarla birlikte bulaşıp kendini kurtarmaya gayret eden ruhlar dışındakilerin tamamı leştir. Nereden biliyorsun diyorsanız onca zulme rağmen bir an eğilmeden şahadete yürümüş Kumandan; “Müslümanlar dik durun karşınızda leşler var!” ve “İstikbal İslam’ındır” dediğinden biliyorum.


Baran Dergisi 677. Sayı