Türkiye yeni bir sürece giriyor. Patenti bu ülkede yaşayan Müslümanlara ait olmayan Batı menşeili ve Batı damgalı bir sistem, bu memleketi selâmete ulaştırabilir mi?
Biz âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Hikmet ümmetin yitik malıdır. Biz sözü diler doğrusuna tâbi oluruz. Bu anlamda erdem ve hikmet olan her şey ilâhî bir öz taşır. Şirk ve masiyet anlamı ifade eden, alâmet-i fârikası hikmet ve erdem olmayan hiçbir şey bizim için referans olamaz.
NATO üyesi bir ülke Türkiye ve topraklarımızda birçok NATO üssü var. Bunun yanı sıra NATO üsleri dışında onlarca da ABD üssü mevcut. NATO’da şöyle veya böyle söz hakkımız var; fakat ABD üslerinde ne yapıldığını bilmiyoruz, atom bombalarından bahsediliyor, Irak ve Libya’nın bombalanmasında kullanıldığından bahsediliyor. Belki hükümet bile buralarda ne yapıldığı hakkında malûmat sahibi değil. Bağımsızlıktan bahsedebilmek için ABD üslerinin kapatılması gerekmiyor mu
Bu üsler daha önceki iktidarlar döneminde, ikili ve uluslararası anlaşmalarla inşâ edildi ve ciddî anlamda egemenlik ve bağımsızlık anlamında risk taşıyan üsler. Anlaşma süresi sonunda bunların yeniden tartışılması gerek. Uluslararası anlaşmalar bazen 99 yıla kadar uzayabiliyor. Lozanın 99 yılında tartışacak birçok konu var. Buna benzer birçok imtiyaz anlaşmasının masaya yatırılması gerek. Tuz ve kibrit bile bir zamanlar Amerikan inhisârındaydı. Duyûn-u Umûmiyye’den geliyoruz. Düne göre daha iyi bir  noktadayız; ama daha gitmemiz gereken uzun bir yol var.
Bağımsızlık yolundaki safhalardan birisi de iktisâdî bağımsızlık. İktisâdî bağımsızlığa ulaşamamış hiçbir devlet kendi adına kararlar alamamakta. Geçtiğimiz süreçte bütün bankaların özelleştirildiğine, belli kesimlerin daha da semirildiğine şahit olduk. İktisadî bağımsızlıktan bahsedebilmek için bu semiren kesimlerin zapturapt altına alınması ve bankaların şu anki durumunun gözden geçirilmesi şart değil mi?
İktisâdî bağımsızlığın kâmil anlamda hayata geçirilmesi için sadece iktisâdî güç, hatta siyâsî güçte yetmez. Askerî güç de olmanız gerek.
Zaten mutlak anlamda iktisâdî bağımsızlık da artık mümkün değil. Karşılıklı bağımlılık söz konusu...Globalleşen dünyada sanal para, sanal borsalar varken, bilgi, emek, mal ve para serbest dolaşıma açıldığı bir zamanda bu konunun yeniden düşünülmesi gerek.
“Banka” denildiğinde, hilafet fonu ile kurulan İş Bankası’nın Diyanete bağlanması ve faizsiz finans kuruluşuna dönüştürülmesi gerek mesela...
Yeni bir medeniyetin ihyâ ve inşâ konusunda bu hükûmet bir irade ortaya koydu. Bu önemli. Şimdi bunun içinin doldurulması gerek.
Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu konuşmasında “Yeni bir medeniyet ihyâ ve inşâ etmek” vurgusu yaptı. Bu güzel bir söylem; ama ihyâ eskiden olan bir şeyin yeniden diriltilmesi anlamına gelir. Buna göre yeni bir düşünce sistematiği oluşturulmazsa, neye göre ve nasıl ihya edeceğimize dâir bir fikrimizin olamayacağı aşikâr. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Tarih övgü ve sövgü kitabı olmayacak ama kökü mazide olan âtî olacağız. Elbette inanç, tarih şuuru, kültür, gelenek gibi sabitelerimiz de olacak ve geçmişin bilgi birikimi ve geleceğin umudu ile bugünün sorumluluğunu kuşanacağız. Sonuçta asrın idrakine söyleteceğiz kendi değerlerimizi. Tarihi tekrar etmeyeceğiz, ama o tecrübe ve bilgi birikimi, o mirası koruyarak geleceğe yürüyeceğiz. İki günü birbirine eş olan aldanmıştır. Yeni bir dünyaya doğduk, uzayı keşfe çıktı insanlık, atom parçalandı. Genom icat oldu. İnternet keşfoldu. Dünün kavram ve kuramları ile bugünün dünyasını açıklamak çok mümkün değil. Ama değerlerimizi koruyabiliriz ve asrın idrakine onu bilimle sanatla söyletebiliriz.
Salih Mirzabeyoğlu birkaç ay önce verdiği bir röportajda “Şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorluyor” dedi. Türkiye’nin tarihî misyonu ve bu misyonu icra edebilmek için dayanağın İslâm olduğu konusunda hemfikiriz herhalde; fakat herkes tabiî olarak kabul etmese dahi İslâmdan anladığını aktarıyor. Kabul etmese dahî derken şunu demek istiyoruz, herkes gerçek İslâmı kendisinin telkin ettiğini iddia ediyor. Sizce bu keşmekeşi çözebilecek fıkhı da, hukuku da, insan haklarını da, iktisadı da her mevzuyu kendi içerisinde tutarlı bir bütün olarak değerlendirebilen İslâma muhatap bir anlayış zarurî değil midir? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yeniden Müslüman olacağız. Bizim medeniyetimizin alâmeti farikası Din-i Mübin’i İslam’dır. İslam herkes içi en iyi olanıdır. Biz âlemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz. Bütün insanlığın hayrına olmayan bir çözüm önerir bizim de önerimiz olmayacak. Biz El-Medinetü'l-Fazıla istiyoruz. Beyt'ül Hikmet arzuluyoruz. Adalet olsun istiyoruz. Bizim de dinimizi Allah’a has kılmamız, din büyüklerimizi ilâh ve rab edinmekten vazgeçmemiz, aramızdaki tefrikaya son vermemiz gerekiyor.Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirip çevirir. Gün döndü. İstikbal inkılabı içinde en gür seda İslam’ın sadası olacaktır.

Baran Dergisi 399. sayısı