Suriye direnişinin saç ayaklarını hangi gruplar oluşturuyor? Bize genel bir Suriye direnişi fotoğrafı çıkarır mısınız?
Direnişin ana omurgasını oluşturan, sahada da son derece etkili olan grupların başında mutedil İslami gruplar geliyor. Daha çok Suriyeli yerli savaşçılardan oluşan bu gruplar Ahraruş Şam’ın önderliğinde geçtiğimiz aylarda birleşerek “Suriye İslam Cephesi”ni kurdular. Suriye İslam Cephesi’nin çatısı altında Ahraruş Şam’ın dışında Hak Tugayı, Ensaruş Şam Taburları, İslam Şafağı Hareketi, Musab bin Umeyr Taburu, Hamza bin ebu Talip Taburu gibi etkili gruplar var. En az Suriye İslam Cephesi kadar etkili bir başka grup da “Suriye İslami Kurtuluş Cephesi”
Bu cephe hangi gruplardan oluşuyor?
 Bu cephenin içinde de Tevhid Tugayı’ndan Faruk Taburları’na, İslam Sancağı Tugayı’ndan Şukuruş Şam’a kadar bir çok etkili grup bulunuyor. Daha önceleri farklı bölgelerde, şehirlerde cephe sistemiyle örgütlenen bu yerel hareketler zamanla ortak çatılarını oluşturdular. Gerek savaşçı sayısı bakımından, gerekse de şehirlere hâkimiyet noktasında bu iki cephe çok etkili… Suriye İslam Cephesi’nin en güçlü ayağını Ahraruş Şam Grubu oluştururken Suriye İslami Kurtuluş Cephesi’nin çatısı altındaki güçlü gruplar ise Halep’de son derece etkili olan Tevhid Sancağı Grubu ile Şam’ın varoşlarını elinde tutan İslam Sancağı Hareketi… Gerek Suriye İslam Cephesi, gerekse de Suriye İslami Kurtuluş Cephesi’nin bütün bileşenleri, bu cephelerin çatısı altındaki bütün gruplar yaptıkları açıklamalarda sık sık Ehli Sünnet vel Cemaat akidesine bağlı İslami bir  hareket olduklarını deklare ediyorlar. Suriye direnişinin bir başka etkili grubu da Nusret Cephesi…
Evet, fakat Nusret Cephesi’nde bir ayrılık meydana gelmişti…
Nusret Cephesi silahlı direniş ilk başladığında Irak’tan gelen El Kaide Savaşçıları ile Suriyeli direnişçilerin saflarını birleştirmesiyle oluşmuştu.  Saflarında yıllardır farklı yerlerde savaşmış tecrübeli mücahidler olduğu için Nusret Cephesi kısa zamanda Suriye direnişinin yıldızı en çok parlayan örgütü haline geldi. Nusret Cephesi’nin savaşçı sayısı diğer gruplar kadar fazla olmasa da son derece  tecrübeli, fedakâr ve korkusuz savaşçılara sahip olduğu için Baas güçlerine en çok darbeyi ilk başlarda bu grup vuruyordu. Fakat Irak el Kaidesi’nin lideri Ebu Ömer Bağdadi’nin Nusret Cephesi’ni kendilerine bağladıklarını açıklamasının ardından Nusret Cephesi’nin Suriyeli lideri Muhammed el Colani buna itiraz etti. Irak el Kaidesi’ne bağlanmayı kabul etmeyen el Colani kendilerinin El Kaide lideri Eymen ez Zevahiri’ye biat ettiklerini açıkladı. Bunun üzerine Nusret Cephesi’nin içindeki başta Iraklılar olmak üzere farklı ülkelerden gelen yabancı El Kaide savaşçıları Nusret Cephesi’nden ayrılarak Irak-Şam İslam Devleti grubunu kurduklarını açıkladılar. Yani Nusret Cephesi yerine Irak’taki El Kaide ile birlikte hareket edeceklerini ilan ettiler. Bu da Nusret Cephesi’nin eski gücünü kaybetmesine neden oldu. Fakat Nusret Cephesi Irak-Şam İslam Devleti grubuna göre Suriyeliler tarafından daha çok seviliyor. Daha çok farklı ülkelerden gelen savaşçılardan oluşan Irak-Şam İslam Devleti grubu ise bir takım aşırı uygulamaları nedeniyle Suriye içinde gerek direniş gruplarının gerekse de Suriyelilerin tepkisini alıyor.
Bir de Özgür Suriye Ordusu var. Özgür Suriye Ordusu’nun ABD tarafından yönlendirildiği iddia ediliyor. Bu iddia doğru mu?
Ben Özgür Suriye Ordusu’nun ABD tarafından yönlendirildiğine inanmıyorum. Bu iddiayı daha çok Suriye direnişine düşman olanlar çevreler dile getiriyor. 
Örneğin kimler?
Başta İran ve Hizbullah… Tabi bu koroya Türkiyeli İrancılar, Şii, Alevi, Kemalist ve Ulusalcılar da katılıyor. Özgür Suriye Ordusu ABD tarafından yönlendirilmese de özellikle yurtdışındaki bazı askeri komutanların ABD ile ilişkileri var. Bu ilişki daha çok karşılıklı pragmatist bir ilişki… Özgür Suriye Ordusu’nun bazı komutanları tıpkı Ruslara karşı yürütülen Afgan cihadında olduğu gibi silah anlamında ABD’den faydalanmak istiyorlar. ABD de aslında Suriye içinde fazla güçleri olmayan bu komutanlar üzerinden İslami grupları engelleyebilir miyim hesabı yapıyor. Fakat şu ana kadar ne ABD’nin ne de ABD ile ilişki içinde olan Özgür Suriye Ordusu’na yakın bu komutanların hesapları tutmadı. Ayrıca Suriye içinde, cephede etkili olan Özgür Suriye Ordusu savaşçı ve komutanları diğer direniş grupları gibi ABD ve İsrail’i düşman olarak görüyorlar. Suriye direnişinin yapısını anlamak için şunun altını çizmemiz gerekiyor. Klasik bir halk ordusu görünümünde olan Özgür Suriye Ordusu da son derece güçlü bir grup… Tamamen Suriyelilerden  oluşan Özgür Suriye Ordusu özellikle savaşçı sayısı açısından diğer gruplara göre bir hayli kalabalık. Fakat Özgür Ordu’nun en büyük dezavantajı diğer direniş grupları gibi disiplinli, kontrollü olamaması. Suriye halkının farklı kesimlerinden bir çok savaşçıyı barındıran Özgür Ordu’nun bu yapısı bazen avantaja bazen de dezavantaja dönüşüyor. Örneğin sağlam bir merkezi ve homojen yapıya sahip olmadığı için Özgür Ordu adına cihadın, direnişin ahlakına, ilkelerine uymayan bazı davranışlar sergileniyor.
Suriye’de bazı direniş grupları tarafından  daha önce birkaç kez İslam devleti ilan edilmişti. Daha sonra ne oldu?
Ne yazık ki İslam devletinin 20-30 kişi bir araya toplanıp bir bildiri okunarak kurulacağını düşünen idrakler hala var. Halep’de ilan edilen bu İslam devletinin Cemalettin Kaplan’ın ilan ettiği İslam devletinden hiçbir farkı yoktu. Bundan dolayı da birkaç hafta içinde ortada ne devlet kaldı ne de başka bir şey. İslam devletinden sadece had cezalarını uygulamayı, el kesmeyi, cezalandırmayı anlayan anlayış İslam dünyasına devlet anlamında hiçbir şey veremez. Devlet denen şey her şeyden önce tarih, kültür, sanat, medeniyet, iktisat, kadro işidir. Bunların da ötesinde kendi içinde tutarlı, muhteşem bir örgüye sahip olan fikir, sistem, nizam işidir. Bu anlaşılmadıkça samimi de olsa bütün çabalar ne yazık ki hüsranla sonuçlanacaktır.  
Suriye’deki direniş grupları genel olarak ABD, Batı müdahalesine nasıl bakıyorlar?
Hangi grup olursa olsun Batılıların, özellikle de Amerikalıların Suriye’ye girmesine şiddetle karşı çıkıyorlar. Özellikle İslami gruplar bu müdahalenin göstermelik bir müdahale olacağını, müdahale esnasında Amerika’nın kendilerini de vurabileceğini düşünüyorlar. Şunu açıkça ifade edeyim, eğer Batılılar Suriye’ye girmeye kalkarlarsa direniş gruplarının tamamına yakınının silahları Batılı askerlere döner. Zaten ABD de bunu bildiği için kara harekâtını hiçbir şekilde gündeme getirmiyor.  Suriye direnişi de tıpkı Irak, Afganistan ve  diğer ülkelerdeki  direnişler  gibi anti-emperyalist bir direniştir. Baas diktatörlüğüne karşı mücadele eden Müslüman Suriye halkı da İslam dünyasının dört bir yanındaki Müslüman halklar gibi ABD ve İsrail’den nefret ediyor.
ABD bu müdahalenin Esed’i yıkmaya yönelik olmayacağını ilan etti. Sizce ABD ve Batılı devletler Esed’i yıkmaya niçin yanaşmıyorlar?
Çünkü Esed yıkıldığı zaman İslami hareketlerin dışında iktidarı devralabilecek başka bir alternatif yok. Bu İslami hareketler de İsrail’e düşmanlar. Hatta bu gruplara bağlı direnişçilerle sohbet ettiğimde hemen hemen hepsinin hayalinin Esed’den sonra İsrail’e karşı savaşmak olduğuna bizzat şahit oldum.  Müslümanlar nerede savaşırlarsa savaşsınlar ortak hedefleri, hayalleri Kudüs’ün özgürlüğü. Çünkü Kudüs Müslüman savaşçılar tarafından İslam ümmetinin acılarının toplamı olarak görülüyor ve Kudüs özgürleşmeden İslam dünyasının da özgürleşmeyeceği düşünülüyor. Şunu da ifade etmek istiyorum. Ben ABD’nin veya Batılı devletlerin Esed’den pek de fazla hoşlandıklarını sanmıyorum. Fakat Suriye’deki İslami direniş grupları, Müslüman savaşçılar Esed sonrası yapılan hesapları bozdular. ABD şu an aralarında terör listesine aldığı bu İslami grupların da olduğu bu direniş örgütlerinden Esed’den çok daha fazla çekiniyor. Çünkü söz konusu olan İsrail’in güvenliği… Bundan dolayı da hem ABD hem de İsrail “tanıdığım ve bana pek fazla zararı olmayan Esed tanımadığım ve  bana çok daha büyük zarar verecek bir potansiyele sahip İslami gruplardan daha iyidir” diyerek Esed’in düşmesine yönelik adımlar atmıyorlar.      Kimyasal saldırının Esed’in haberi olmadan Suriye yönetiminin içindeki farklı unsurlar tarafından gerçekleştirildiği de gündeme gelmişti. Bu doğru olabilir mi?
Bu iddia doğru olsa bile Esed’i temizlemez. Esed İran ve Hizbullah’tan aldığı destekle yüz bini aşkın Müslüman kardeşimizin katledilmesine neden olan bir diktatördür. Suriye’de katledilen her Sunni Müslüman’ın kanında Esed’in de parmağı var.
Suriye’de kimyasal silah kullanıldıktan sonra Mısır sanki biraz gündemden düştü gibi görünüyor? Ne dersiniz?
Baas yönetiminin Mısır’daki Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda işlenen katliama dünyanın sessiz kalmasından büyük bir cesaret aldığını, kimyasal saldırıyı da bu cesaretle yaptığını düşünüyorum. Çünkü Başkent Şam’ın etrafını saran direnişçiler artık başkente girmeye, iç bölgelerin bazılarında hâkimiyet kurmaya başlamışlardı. Bu da muhtemelen belli bir zaman sonra Baas yönetiminin sonunu getirecekti. Bundan dolayı da direnişçilerin hâkim olduğu bölgelere kimyasal silah atıldı. Baas yönetimi bu saldırıyla Suriye genelindeki bütün direniş gruplarına  başkenti korumak için ne kadar acımasızlaşabileceği mesajını da verdi.
Mısır, Suriye, Irak, Patani, Arakan, Filistin Müslümanlar her yerde artık savaşıyorlar. Bu coğrafyaları gezmiş biri olarak İslam dünyasının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
İslam dünyası son İslam devletimiz olan Osmanlı Hilafeti’nin yıkılmasıyla siyasi ve askeri önderliğini kaybetti. Bunun akabinde de 20. Yüzyıl Âlem-i İslam için sömürge yüzyılına dönüştü. İslam dünyası Batılılar, kâfirler, Baascılar, Kemalistler tarafından siyasi, askeri ve kültürel olarak sömürüldü, kuşatıldı.  21. Yüzyıl ise sömürgecilerle, emperyalistlerle, küffarla hesaplaşma yüzyılı olacak inşallah. Bugün Mısırlı, Suriyeli, Doğu Türkistanlı, Çeçenyalı kardeşlerimiz direnerek, mücadele ederek yeryüzünün en asil, en muhteşem destanını yazıyorlar. Ayrıca Mısır, Suriye Âlem-i İslam’a bir kez daha Batılıların demokrasisinin de, özgürlüğünün de, hukukunun da  Müslümanlar için olmadığını gösterdi. İslam’dan başka, İslam’ın hürriyetine, adaletine, nizamına teslim olmaktan başka bir yolumuz, kurtuluşumuz, çaremiz yok. Ümmet-i Muhammed olarak artık kendi dinimize, kültürümüze, değerlerimize uygun nizamın, sistemin, fikrin nasıl olması gerektiğini daha yüksek sesle konuşmalı; hasretle beklediğimiz nizamın, yaşanmaya değer hayatın oluşması için verilen mücadelenin bayrağını daha da yükseltmeliyiz. Öyle günlerden geçiyoruz ki  İstanbul’un, Şam-ı Şerif’in, Kahire’nin, Gazze’nin, Türkistan’ın kaderi artık ortak. Ya hep birlikte olacağız ya da hep birlikte yok olacağız. Fakat biz mukadder oluşa, Allah’ın mutlaka nurunu tamamlayacağına, İslam’ın bütün yeryüzüne hâkim olacağına inananlarız.  İslam dünyasının dört bir yanında verilen bu mücadeleler bizim mücadelelerimizdir. Gün Ümmet-i Muhammed’in kadınlarının, çocuklarının 1 asırdır süren acılarını, haykırışlarını dindirme, sona erdirme günüdür. Gün İslam’ın bizden istediği şekilde kardeş olup, birleşip cesareti kuşanarak mücadele etme günüdür.   


Baran Dergisi 347. Sayı