İslâm tarihinde İran coğrafyası ne gibi bir öneme sahiptir? Geçmişte o bölgeden bir fışkırış olmuş ve birçok Ehli Sünnet âlim o topraklarda yetişmiştir, İran’la Ehli Sünnet arasındaki bağ nedir?
Bugünkü İran ile eski İran’ın toprak genişliği yönünden farklılıkları var. Eski İran ile şimdiki arasında iki kat fark vardır. İmam-ı Buharî Hazretleri gibi muhaddisler bugünkü Afganistan-Özbekistan topraklarında ortaya çıkmıştır, o zaman oralar da İran’a tâbi idi. İstatistiklere göre İran’ın yüzde yirmi beşi (%25) Sünnilerden oluşmaktadır. Bu Sünniler Türk, Beluc, Lor ve Kürt gibi farklı milletlerden müteşekkildir ve bu milletler İran’ın sınır bölgelerinde yaşamaktadırlar, ama bir çatı altında birleşememektedirler, aralarındaki irtibat ne yazık ki kopuktur. İran devleti, Ehli Sünnet ve’l Cemaat milletlerin birleşmesine mani oluyor, eğer bu milletler birleşirse Şiî İran hükümeti için büyük bir tehlike oluşturacaktır. Fakat elhamdülillah biz hükümetin tüm baskılarına rağmen Şeyhulislam Mevlana Abdulhamid liderliğinde senede bir defa düzenlenen ve birkaç gün süren toplantılarda diğer Ehl-i Sünnet milletlerin temsilcileriyle görüşebilmekteyiz. İran’ın en büyük medresesi Cami’ûl Dar El-Ulûm Medresesi’dir ve medresenin yaklaşık 3000 talebesi vardır, her sene yaklaşık 300 kişi mezun olmaktadır. Medresenin İran devleti ile bir bağı yoktur, kaynağı tamamen halktan gelen sadakalar, zekâtlardan oluşmaktadır. Mezunlardan ise Hatm-i Buhari icazeti alanlar her sene İran’ın muhtelif bölgelerine yayılıp orada davet faaliyetleri yürütmektedir, bu faaliyeti yürüten yaklaşık 400 bin mezunumuz vardır. Lakin İran herkesin ülkeye yayılmasının önünü alıyor, sonuçta Ehli Sünnet’i yayacaklar ya… Medresemizin müdürü Mevlana Abdülhamid, İran’ın en sözü dinlenir Sünni âlimi olarak tanınıyor ve devletle Sünnileri karşı karşıya getirecek hareketleri engellemeye çalışıyor, metod olarak itidali seçmiştir, her şeyin konuşmayla, ilmî tartışmalarla çözüleceğine inanıyor, silaha sarılmak yerine bunu tercih ediyor. Beluclar da Mevlana Abdülhamid’e bu hususta itaat ediyorlar. Medresemiz her alanda ilim erbabı yetiştirmektedir, hadis fakültesi, fıkıh, kelam ve bunların alt dalları vesaire birçok şubesi vardır.

El- Ezher gibi diyebiliriz…
Takriben… Çalışmaları açısından Ezher’den daha da etkili olabilir. Biliyorsunuz ki Ezher Mısır devletine bağlı, ama bizim medresemiz devlete bağlı değil.

Mevlana Abdülhamid Efendi’ye intisabı olanlar işlerini davetle yürütüyorlar fakat ara sıra medyada görüyoruz, Belucistan’da ayaklanmalar oluyor İran’a karşı. Bu ayaklanmaları düzenleyen gruplar kimlerdir?
Bu grupları desteklemiyoruz. Onlar İran devleti tarafından bizi baskı altına almak üzere kışkırtılan kimseler. İran devleti bu gruplara desteğini verir, onlar eylemlerini gerçekleştirince “İşte bunlar Beluctur!” diyerek bize baskı uygular, ama elhamdülillah biz bunlara karşı dikkatliyiz, şiddet yolundan kaçınıyoruz.

Ehli Sünnet’in kalesi olan İran coğrafyası, ne oldu da Şia tahakkümü altına girdi?
Bahsettiğiniz topraklar o zaman Horasan, Pakistan bölgelerini de kapsayan geniş bir alandır ve hicrî onuncu yüzyılda Sünnî nüfusunun oranı yüzde doksanlara kadar varmıştır. Biliyorsunuz Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’u fethetmiş ve Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın ortalarına kadar varmıştı ve bu ahval İngiliz’i çok korkuttu. Bunun üzerine İngilizler İran’ı Şiileştirerek Osmanlı’nın karşısına dikmek istediler ve Şah İsmail Safevi zamanında da muratlarına erdiler. Binlerce Sünnîyi kılıçtan geçirdiler, birçoğu da baskı ve zulümden dolayı Şialaştı, büyük bir kısmı da başka memleketlere hicret etmek zorunda kaldı. Bunlar tarih kitaplarında yazan bilgilerdir. Osmanlı ne zaman ki Avrupa’da kâfirlere bir gaza yapacak, İran hemen Osmanlıları arkadan hançerlemiştir. İran’da Humeyni’nin gerçekleştirdiği inkılaptan sonra da İngilizler benzer planı devreye sokmaya çalışmıştır.

Humeyni ihtilali kendisi mi yaptı, yoksa Batı desteği ile mi?
İhtilal de İngilizlerin planıdır, Batı desteklidir. İngilizler tıpkı Suriye’deki gibi bizlerle Şiileri çatıştırmak istiyorlar, ama biz bu oyuna gelmiyoruz. Ayrıca Şiileri de İngilizlere karşı bir olmaya davet ediyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki yaşanacak bir mezhep çatışması İran’ı kan gölüne çevirecektir.

Deobendilik hakkında malumat verir misiniz, biz Deobendiliği Afganistan’da Taliban ile biliyor ve duyuyoruz daha çok… Nakşî yolundan keskin ayrılıkları var mıdır, nereden çıkmıştır, kurucusu kimidir?
Deobendilik İngilizlerin işgalinden sonra oluşan bir harekettir ve İngilizlere karşıdır. Deobendilerin bazıları kendilerine Nakşibendi diyorlar ama Nakşîlik’in kaideleriyle onların yaptıkları birbirini tutmuyor. Deobendi okulu içlerinde Nakşibendilik, Çeştilik, Kadirilik olmak üzere tarikatlardan dört tanesini kabul ediyor, bu tarikatlara intisap edenler aynı zamanda Deobendi olabiliyor. Ama kendine Deobendi diyenlerden hepsi Deobendi mi, hayır. Sadece ismen öyle, o yolun gereklerini uygulamıyorsa ismen Deobendi olmaktan öteye geçemez.

Örneğin biz Nakşibendilik’in Halidî koluna bağlı Büyük Doğu-İBDA fikriyatına nispetliyiz diyoruz, bu bakımdan Deobendilik de bir fikriyat mıdır?
Tasavvuf yolu diyebiliriz. Deobendiler sadece tasavvuf yolunda değil, siyasî, içtimaî, kültür-sanat gibi mevzulara da eğilmişlerdir, okul olarak tanımlamamızın sebebi budur. Deobendiler sadece İran’da değil, Hindistan, Pakistan belki Amerika’da da var… Deobendilik hakkında daha fazla malumat alabilmeniz için size “al-Muhannad ala al-Mufannad” isimli eseri önerebilirim, bu kitabın yanılmıyorsam İngilizce baskısı da mevcut.

Teşekkür ederiz.
Biz de teşekkür ederiz.

 
Baran Dergisi 539. Sayı