Dünyada ve bilhassa Ortadoğu’da yaşanan hadiselerin birbiriyle kayda değer alakası var. 15 Temmuz’da Türkiye’de bir işgal girişimi yaşandı. Bu çerçevede 15 Temmuz işgal girişiminin Irak ve Suriye’de yaşanan hadiselerle alakası nedir; bölgede nasıl bir dizayn çabasında bulunulmaktadır?

15 Temmuz’daki Fetullahçı teröristlerin darbe girişimi, ABD ve NATO ile direk ilişki içerisinde gerçekleşmiştir. Ortadoğu’da birçok ülkede halkların iradelerini kendisine bağlı kukla yöneticilerle ellerinden alan ve bu ülkeleri iç savaşlara sürükleyen Batılı güçler, Türkiye’de de benzeri bir işgal girişimi üzerinden ‘ılımlı İslam projesi’yle milli iradeye set çekmek istediler. Irak’ta ABD’nin 2003 işgali sonrası ülkenin etnik-dini çatışma sarmalından kurtulamadığını ve parçalanma aşamasına geldiğini görüyoruz. Mısır’da Sisi’nin darbesine Washington yönetiminin açık desteğini hepimiz gördük. Suriye’de ise rejime karşı direnen muhalifleri ‘terörist’ olarak değerlendiren başta ABD ve Batı, söylemlerinin aksine sahadaki eylemlerine bakarsak, Marksist terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD’ye devlet kurarak ülkeyi parçalatma hevesini saklamıyor. Irak’ta merkezi yönetimi Şiilere teslim ederek Sünnilerin dışlanmasına yol açan ABD, Suriye’de PYD dışındaki gruplara aynısını yapıyor. Mısır’da olduğu gibi Türkiye’de de darbe başarılı olsaydı; ılımlı İslâm ile ABD’nin güdümünde kukla bir ülke haline gelecektik.

Benzer bir siyasi baskının Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’inde (IKBY) Mesut Barzani’ye ve partisi KDP’ye karşı yapıldığını da söyleyebiliriz. Barzani’ye darbe yapıp bölgeyi ‘PKK koridoru’na eklemek istiyorlar. Bölgede 658 köyü işgal eden PKK ile muhalefetteki sol partiler KYB ve Goran Hareketi’nin Barzani karşıtı bloğu İran tarafından destekleniyor. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın engellenemediği bölgede ayaklanma, Suriye sınırındaki Sincar’ı PKK’ya verme ve İran sınırındaki Süleymaniye’de şehir devleti kurma projeleri masada. Irak’ta IŞİD tehlikesi geçtikten sonra ABD’nin Barzani’ye karşı yürütülen baskıya boyun eğmesi durumunda bölgede kötü senaryolarla karşılaşabiliriz. Irak’ı İran’a teslim eden ABD’nin Suriye ve Mısır’da muhafazakâr bloğu devre dışı bırakan politikasının yanı sıra FETÖ darbe girişimindeki duruşunu da düşününce, ABD’nin IKBY’de İran destekli seküler bloğu yönetime getirmesi pekâlâ mümkün. ABD, Barzani’nin kontrolünden çıktığına inandığı ilk anda buna girişebilir.

İran’ın bu kadar tesir sahibi olabilmesini de ABD sağlamadı mı?

Tabii, 2003 sonrası Irak’ta Bağdat’ta yönetime İran destekli Maliki’nin gelmesine müsaade eden ABD idi. Burada Barzani yönetiminin sıkıştırılmasının sebeplerinden birisi de, ABD’nin İran’ı dengelemek istemesi aslında. Yani yarın bir gün Barzani bağımsızlığı biraz daha zorlarsa, orada bir darbe girişimi bile yaşanabilir, niçin yaşanmasın? Çünkü ABD Kürtlerin ayrıldığı bir Irak’ın tamamıyla İran’ın kontrolüne gireceğinden endişeleniyor.

Yani Amerika rahatça yönlendirebileceği dengeli bir idare olması için Barzani yönetiminin bağımsızlığını da istemiyor; öyle mi?

Aslında, Irak’taki bütün dengesizliğin sebebi ABD. ABD, “Barzani yönetimi Irak’tan ayrılırsa, saha İran’a kalacak” diyor. Zaten ülkede belli bir proje şeklinde dışlanan Sünnilerin önemli bir kesimi de IŞİD’çi şeklinde lanse ediliyor. ABD, Suriye’de de Marksist-Leninist bir yapı olan PYD’ye destek veriyor. Irak’ta merkezî olarak Şiileri destekliyor; fakat bir taraftan da onu Kürtlerle dengeliyor. Türkiye’de de ılımlı İslâm projesini hayata geçirmeye çalışıyor. Yani, “Bu bölgede Ehl-i Sünnet olmasın da kim olursa olsun” anlayışıyla hareket ediyor.

Barzani yönetimiyle kurmuş olduğu iyi ilişkilerin Türkiye’nin bölgedeki gücüne nasıl bir tesiri var? Türkiye bugüne kadar hep restleştiği IKBY ile nasıl böyle bir bağ kurdu?

AK Parti iktidara geldikten sonra gerçek manasıyla gücü ele almaya başladığı zamanlar (2008-2009) bu ilişkiler gelişmeye başladı. Zaten son 100 yıllık tarihe baktığımız zaman Kürtler ve Araplar bize hep ‘düşman’ gibi gösterildi. Bu algı AK Parti ile yıkıldı. 2008’den sonra da Türkiye’nin dış politikada, bilhassa IKBY ile yakınlaşmalar oldu. Bu ilk olarak ekonomik ilişkiler ile başladı, daha sonra da siyasî olarak devam etti. Son yıllarda da askerî olarak birtakım gelişmeler oldu. Bunun ben biraz da, devletin bakış açısının değişmesiyle alakalı olduğunu düşünüyorum. Zaten Türkiye içerideki Kürtlerle de barışmak için kardeşlik ve çözüm sürecini devam ettirdi. Eğer Türkiye’nin dışarıdaki ve içerideki duruşları tutarsız olsaydı bu yakınlaşma gerçekleşemezdi. Bu proje Kürtlerin bu ülkenin vatandaşı olduğunu göstermek için başlatılmış bir projeydi. Dışarıdaki proje de entegrasyon projesiydi. Buna böyle bakılabilir.

Türkiye’nin IKBY ile ilişkileri şu anda ne düzeyde? Askerî, iktisadî ve siyasî işbirlikleri devam ediyor mu?

IKBY, NATO üyesi ve AB adayı Türkiye ile ilişkilerini önemsiyor. Türkiye’de AK Parti’nin iktidarı gelmesinden sonra özellikle muhafazakar kodları haiz Barzani yönetimiyle siyasi ilişkileri sıklaşan diplomatik ziyaretlerden de görüleceği üzere güçleniyor ve bölgesel politikaları da giderek yakınlaşıyor. Darbe girişiminde de hatırlarsanız Türkiye’deki demokratik iradeye açık destek veren ilk aktörlerden birisi IKBY idi. Erbil yönetimi Batı’ya açılan kapısı olarak gördüğü Türkiye ile PKK’ya ve IŞİD’e karşı mücadelede de ortaklık içerisinde. Başika’daki Türk üssünde TSK’dan eğitim alan peşmergelerin Sincar’daki IŞİD işgalini sonlandırması, askeri ilişkilerin sonuç veren bir çıktısıydı.
Türkiye’nin Irak’a yapmış olduğu ihracatın büyük bir kısmı IKBY’ye gidiyor. Bugüne kadar yapılan senelik en yüksek ihracat rakamı 12 milyar dolar; ama şu an bu rakam biraz daha aşağılarda seyrediyor. Bunun çok büyük kısmı Erbil yönetimine gidiyor. Bu sene yapılan açıklamalarda da Türkiye, IKBY’ye 464 milyar TL’lik bir yatırım gerçekleştirecek. Bunlar bankacılık, finans, inşaat vesair alanlarda yapılacak. Daha da önemlisi 50 yıllık petrol anlaşması imzalandı. Yeni Şırnak IKBY doğalgaz hattı da kuruluyor. Ekonomi bu iş için önemli bir başlangıçtı. Şimdi daha da geliştiriliyor. Bu bizim için olduğu kadar IKBY için de önemli. Çünkü bağımsızlık isteyen Erbil, ilk önce ekonomik bağımsızlığını ilân etmesi gerektiğini biliyor. Bizim için enerji anlamında Rusya ve İran’a alternatif bir alan olan IKBY ile bu alternatif anlaşmaları yapmak mühim.

Kuzey Irak’ta Türk askerinin bulunmasını merkezî yönetim nasıl karşılıyor?

TSK’nın PKK’ya karşı mücadele amacıyla yıllardır IKBY sınırlarında askeri üsleri var.  Irak’ta PKK’ya yönelik gerçekleştirmiş olduğumuz askerî harekâtlar var. Bütün bunlar askerî işbirliğinin ayakları. Başika’daki askeri üs ise IŞİD’e karşı mücadele amacıyla kuruldu. IŞİD’e karşı peşmergeye  kendini koruması için eğitim veriliyor. Başika üssüne yönelik Bağdat yönetimi “Türkiye burayı işgal ediyor” iddiasında bulunmasına rağmen bu üssün Bağdat’ın ve Erbil’in onayıyla yapıldığı belirtildi. Irak neden topraklarındaki ABD ve İran askerleri için bunu söyleyemiyor?  Dolayısıyla Bağdat’ın Ankara’ya bu tepkisini diğer aktörlerin Türkiye karşıtı baskısı olarak görebiliriz.
Yahut şu anda İran, Erbil yönetiminin sınır bölgelerini bombalıyor; ama Bağdat yönetimi buna tek bir kelime etmiyor. Tahran yönetimi İran KDP’sinin faaliyetlerini terör faaliyetleri olarak görüyor. Bunu da IKBY’nin toprakları üzerinden gerçekleştirdiğini ifade ediyor. O yüzden Barzani yönetimine karşı bir baskı uygulanıyor. Bağdat gerçekten Barzani ile bir ilişki kuracaksa, ilk önce İran’a tepki göstermesi lâzım. Ama hiçbir şey söylemiyor. Bilakis IŞİD’e karşı kendilerini koruyan Ankara’ya ‘işgalci’ yaftası vuruluyor.

Amerika’nın bu meseleyle alâkalı tavrı nasıl?

ABD konuya, “Bağdat yönetimiyle koordine olmadan herhangi bir adım atılmaması gerekiyor” diye yaklaşmıştı. Biliyorsunuz Irak’ta Şii milisler İranlı komutanlar tarafından yönetiliyor ve İran 20 bin Şii milisi eğitti. Tuzhurmatu’da Şii milisler ve peşmergeler arasında zaman zaman çatışmalar çıkıyor. Mesela Bağdat hiçbir zaman İranlı komutanların neden orada olduğunu açıklamıyor. En basitinden İran’ın Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani operasyonlara resmî görevle katılıyor.

Barzani’nin KYB’den farkı nedir?

IKBY’de tarihî geçmişi olan iki tane siyasî parti vardır. Mesut Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi ve Celal Talabani’nin Kürdistan Yurtseverler Birliği Partisi. Bir de Noşirvan Mustafa’nın 2009’da KYB’den ayrılarak kurduğu Goran Hareketi var. Goran ilk seçimlerde parlamentoda 25 koltuk alarak önemli bir çıkış yapmıştı, şimdi de ikinci siyasi parti. KYB sosyalist enternasyonel üyesi bir siyasi parti. Goran ise KYB gibi sol çağrışımlı, KYB ve KDP’yi eleştirerek popülerlik yakaladı ama ayrıldığı KYB ile geçtiğimiz Mayıs’ta KDP karşıtı ve İran destekli bir ortaklığa vardılar. Bölgede İslami Birlik ve İslami Toplum partilerinin yanı sıra azınlıkların da parlamentoda yer aldığını belirtebiliriz.

Üç parti üzerine kurulu siyasî bir yapı var. Peki, bu partiler dışarıda kimlerden destek alıyor?

 KDP’nin Türkiye ile yakın ilişkileri var. İran’ın ise tarihî olarak KYB ile yakın bir ilişkisi var. Goran ile de öyle. Son zamanlarda Goran ile çok yakın İran. ABD’nin direk olarak bir siyasî partiyi seçip onun üzerine oynadığını söyleyemeyiz. ABD daha çok bölgedeki kontrolünü yitirmemek için 1990’lardan itibaren kimi zaman KDP-KYB çatışmasına arabulucu olmuş kimi zaman da Kürtleri dış aktörlere karşı ikinci plana itmiştir. IŞİD’le mücadele süresince Barzani’nin başkanlığına destek veren ABD’nin muhalefetle de yakın ilişkileri var.

İran son zamanlarda Barzani’ye karşı KYB’ye olan desteğini daha artırdı. Bunun sebebi nedir?

Barzani bağımsızlık yanlısı bir Kürt lideri. İran, Bağdat yönetiminde kontrolü ele almış durumda. Eğer Barzani bağımsızlığını gerçekleştirirse, İran’ın kontrolündeki Irak dağılmış olacak. İran bunu istemiyor. Ve İran kendi Kürtleriyle sıkıntısı olan bir ülke. Türkiye gibi çözüm süreci gibi bir şey de yapamaz. Yine Çin’den sonra en çok idam gerçekleştiren ülke İran. Bunun çoğunluğu da Kürtlere yönelik. Hâlihazırda bir çatışma da devam ediyor. Eğer Irak’ta Barzani ayrılırsa, bu İran’ın Kürtlerini de etkileyebilir, İran böyle düşünüyor. Bir de bu işin enerji yönü var. Barzani’nin sadece petrolü değil, doğalgazı da var. Dolayısıyla İran Barzani’yi enerji pazarında daha fazla görmek istemeyecektir. IKBY içeride siyasî olarak ne kadar bölünürse, İran için o kadar iyidir; fakat Tahran’a göre bu Barzani’nin bağımsızlığını içeren bir bölünmeye gitmemesi lâzım.

Bir yazınızda belirtiyordunuz; “Türkiye-IKBY yakınlaşmasını Amerika istemiyor” diye. Sebebi nedir? Bir de geçtiğimiz günlerde Amerika-IKBY arasında ekonomik açıdan bir protokol imzalandı. Bu protokolün manası nedir?

Ankara ve Erbil’in ilk anlaşmaları iktisadiydi. Enerji anlaşmaları da Bağdat’ı çok rahatsız etti. Erbil yönetimi iktisadî açıdan bağımsızlığını gerçekleştirmek için Türkiye’ye yaslanıyor. ABD de bundan rahatsız oluyor. Erbil yönetiminin bağımsız olduğunu farz edelim. Barzani direkt olarak ABD’nin kontrolünde olacak bir kişi değil. Barzani’nin yüzü Batı’ya dönük. Çünkü o bölgede Barzani’nin elinin güçlendirmesini istemeyen yapılar var ve yeri geldiğinde ABD bu yapıları Barzani’ye karşı destekleyebilir. ABD Barzani’yi destekliyor desteklemesine; ama bunu hep belli bir seviyede tutuyor. Yoksa Barzani bağımsızlık ilan edecek. Protokol de daha çok Musul operasyonuyla ilgili. Bu operasyon sürerken, peşmergeye maaşların verilmesiyle alakalı bir protokol. Şunu da belirtelim ABD, Erbil yönetimiyle ilk defa böyle bir protokol imzalıyor. Bu Erbil’in elini güçlendirdi. Şu an peşmergeler Bağdat’dan maaş alamıyor. Dolayısıyla Musul operasyonuna katılmakta zorlanacaklar. O zaman da Şiiler daha güçlü konumda olacak ve operasyondan istenilen gerçekleşmeyecek.

IŞİD mevzuu da Irak Kürdistanı’na ekonomik olarak çok büyük zarar verdi.

Tabiî. Petrol gelirleri çok ciddi şekilde düştü. Bu onları çok etkiledi. Yolsuzluk da aynı şekilde büyük bir problem. İki milyona yakın da mülteci var. IŞİD’le mücadelede kullanılan tüm silahlar dışarıdan satın alınıyor, bunlar ayrı bir külfet. IŞİD’in Sincar’dan sonra Erbil’e yaklaştığı dönemde de yabancı yatırımcılar çekilmeye başlamıştı.

Barzani’yi diktatörlükle itham ediyorlar. Tıpkı dış basının burada Tayyip Erdoğan’ı itham ettiği gibi. Barzani’ye de Türkiye’deki gibi bir darbe teşebbüsü gerçekleştirilebilir mi?

Türkiye’deki demokrasi ile IKBY’deki demokrasiyi kıyaslamamak lâzım. Bizim demokrasi anlamında çok eskiye dayanan bir yapımız var. Oradaki yapılanmayı şöyle görmek lâzım; tam demokratik bir yapı değil. İki tane siyasî partinin ayrı ayrı bürokratik yapısı, askeri, emniyet ve istihbarat güçleri var. KDP ve KYB üzerinden, partiler üzerinden giden bir yapı var. 1990’dan beri böyle. Bir federal yapı var; ama bir bölgedeki iki partinin sahip olduğu iki bölgenin kendine has yönetim şekilleri var. Haliyle bürokraside, adalette bir sürü usulsüzlükler oluyor. Önemli derecede paralar harcanıyor; ama bunların bir kısmı çalışmayan kişilere gidiyor. Barzani’nin başkanlığı süresince demokratik olmayan şeyler yapılmıştır. Ama bütün siyasî partiler hükümetin parçası. Eğer bir yolsuzluk varsa, bu bütün siyasî partilerin problemi. Sadece Barzani’ye topu atmak adaletli olmaz. Art niyet göstergesi bu. Burada onların istediği Barzani’nin yönetimi kaybetmesi. Muhalefet Barzani’yi başkan olarak değil de temsili bir düzeyde görmek istiyor. Bu nedenle Türkiye’dekine benzer ‘diktatör’ söylemi üzerinden gerçek dışı propaganda başlatıldı. Bunu ortaya atan PKK, daha sonra muhalefet oldu. Tüm bunların plansız olduğunu söylemek doğru olmaz. 15 Temmuz’daki darbe girişiminden sonra IKBY’de de Maliki’ye yakın el-Nahar TV’de ‘Barzani’ye darbe yapıldı’ iddiası haber yapılmıştı. Bu haberin Maliki’nin KDP karşıtı blok KYB-Goran’ı Süleymaniye’de ziyaretinden hemen sonra gelmesi ise manidar.

“Biz istediğimiz gibi hareket edelim” gibi...

Geçtiğimiz yıl IKBY’de Barzani’nin devrilmesi için parlamentoda girişim yapıldı. Meclis toplandı ve başkanın yetkilerinin azalacağı kanun tasarısı çıkartıldı. Bu başarısız oldu. KDP bunu “darbe girişimi” olarak değerlendirdi. Aynı yılın Ekim’inde de ekonomik sıkıntılar sebebiyle ayaklanmalar oldu. Memurların maaşları ödenmiyordu. Bu Süleymaniye’de başladı. Goran ve KYB buna katıldı. PKK sloganlar attı ve KDP’nin birçok binası yakıldı. Daha sonra 200 kişi yaralandı ve 5 kişi öldü. Olay burada koptu. IKBY meclisinde başkan Goran tarafındandır. Başkan Erbil’e alınmadı, bakanlar azledildi. Şu an parlamento toplanamıyor, böyle bir sıkıntı var.
Bir federal yapı, bir başkanlık; ama ikili yönetim olduğu için Süleymaniye heyeti, Bağdat’a Erbil’den izin almadan gidiyor geliyor. Sıkıntı bu. Özellikle Maliki’nin son ziyaretinden sonra bu tür şeyler çok söylendi. Maliki’nin iktidara gelmesi durumunda Süleymaniye’ye ayrı bir bütçe vereceği ve Süleymaniye’nin Erbil’den ayrılması durumunda İran’la enerji anlaşmaları imzalanacağı söylenmişti.

Irak’taki demografik yapıyı değiştirdiler. Hala da değiştiriyorlar. Önümüzdeki süreçte neler yapabilir?

IKBY’de 2017’de yeni seçimler yapılacak. Böyle giderse Goran-KYB ittifakı seçimlerde KDP’den daha fazla koltuk sahibi olur. Sonra da iktidarı ele geçirebilir. Bunlar işin siyasî yönü. Bir de IŞİD sonrası ne olacak? Şu an düşman IŞİD, ama daha sonra neler olacak? Özellikle tartışmalı bölgelerde peşmerge ve Şii milisler çatışabilir. Mesela Musul ve Tuzhurmatu kimde olacak? Bunlar işin askerî boyutu.

IŞİD dedikleri yapı bir mızrak ucu oldu. Onu da zaten kendileri üretmedi mi? Senelerce Müslümanlara zulmettiler. Cezaevlerine atıp katliamlar yaptılar. Sonra o insanlar marjinalize olarak bu hâle geldi.

Özellikle Nuri el-Maliki döneminde bunlar oldu. Maliki, Irak-İran savaşında Tahran’ın yanında yer alan bir Iraklı. Maliki’nin başbakanlığında Sünniler çok dışlandılar. İran’ın Irak’ta yayılması ve gücün de Şiilerde toplanması Sünnileri çok zor duruma soktu. Kuzeyde Kürtler bir şekilde liderlik etrafında toplanmasını bildiler. Ama Sünniler için bu böyle değildi, etraflarında toplanacak bir lider de yoktu. Dışlanmışlık hissi de vardı. Haliyle IŞİD gibi bir örgütün pençesine düştüler. Asıl sıkıntı şu, ısrarla üzerinde duruyorum, orası IŞİD’den temizlendikten sonra orayı kim yönetecek?

Artık Batı ürettiği projelerin nasıl bir neticeye varacağını da kestiremiyor.

Suriye’de, ilk başta Batı’nın geçici destek verdiği muhalifler, IŞİD ortaya çıktıktan sonra Esed ile mücadele etmek yerine IŞİD ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Batılılar bunda başarılı oldu aslında. Sünnilerin daha fazla dışlandığı bir yapının ortaya çıkmasını sağladılar. PYD dışındaki muhalif grupları ne IŞİD’e ne de rejime karşı desteklemediler. Tek destekledikleri yapı terör örgütü PYD.

Peki, Türkiye’nin hem IŞİD’e, hem de PYD’ye karşı geç kalmış Cerablus Operasyonu, bu dengeyi nasıl değiştirebilir?

Cerablus operasyonu terör örgütü IŞİD’in sınırlarımızdan uzaklaştırılmasını sağlayacak ve PYD’nin terör koridorunu tamamlamasını engelleyecek önemli bir hamle. Bunun dış politikadaki restorasyonun olumlu bir sonucu olduğunu hatırlatmak isterim. Operasyonun sonucunda PYD’nin Fırat’ın batısına geçemeyeceği bir düzen kurulduktan sonra TSK’nın ÖSO ile birlikte batıya geçerek güvenli bölge için Mare’ye kadar ilerlemesi gerekir. Buna rağmen Suriye’deki genel denklemin bu operasyonla değişmesi ABD, Rusya ve İran’ın mevcut politikaları nedeniyle mümkün gözükmüyor.

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

Ben de teşekkür ederim.

Baran Dergisi 503. Sayı