Yeni Zelanda’da geçtiğimiz hafta iki camiye Cuma namazı sırasında yapılan saldırı sonrası yayınlanan mesajları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Erdoğan’ın dile getirdiği gibi, teröristin 47 sayfalık manifestosunda hedefin Türkiye olduğu, Türkiye’ye gözdağı vermek, Türkiye’yi yeni bir kuşatma altında sıkıştırmak olduğu anlaşılıyor. Operasyon silahına yazılı olan tarihi verilerin beş tanesi Araplarla ilgili, 45 tanesi ise Osmanlı yani Türkiye ile ilgili. Hristiyan dünyasından bize saldıran kişilerin adı geçiyor. Bu mesajlar Avrupa’nın, daha doğrusu Atlantik İttifakı’nın ABD merkezli yeni saldırı konseptinin de hedefinin Türkiye olduğunu işaret ediyor. Konvansiyonel saldırı olarak sıralayabileceğimiz darbeler, mesela sokak gösterileri, FETÖ, PKK, DHKP-C, DAİŞ gibi örgütler üzerinden bütün saldırılar akamete uğratıldı. Türkiye 15 Temmuz darbesine karşı da ABD’ye ve Atlantik güçlerine tarihî bir yenilgi yaşattı. Şimdi yeni bir konsept söz konusu. Jeokültürel plânda saldırı söz konusu. Askerî alanda Türkiye’yi kuşatamadıklarını bildiklerinden siyasi, diplomatik, ekonomik eksenli saldırılar başlatıldı. Türk korkusu, Türk düşmanlığı, dolayısıyla İslam düşmanlığı üzerinden İslam dünyasının doğal lideri konumundaki Türkiye’yi sıkıştırmak. Almanya, Fransa, İran, Rusya, Venezüella gibi ülkelerin her birine farklı yollarla saldırıyor. İran ve Venezüella’ya açıktan cephe alırken farklı ittifaklar kurmaya çalışıyor. Almanya’ya ekonomi üzerinden gözdağı, Rusya’ya ambargolar üzerinden tehdit, Fransa’ya iç karışıklık yaşatarak baskı altına alamaya çalışıyor. Bu ülkelerin bağımsız davranmasını istemiyor. Otonomik strateji, stratejik özerklik politika izlemelerini istemiyor. Türkiye’ye gelince, bunu örtülü bir şekilde, mesela Mike Pence üzerinden S-400 almayalım veya Trump üzerinden İran’a yapılacak ambargoya destek verelim diye baskı kurmaya çalışıyorlar. Suriye, Venezüella, İran, Rusya ve Avrupa’da bağımsız politikalar takip eden Türkiye’nin kendi kriterlerine göre davranmasını istiyorlar.

Bu saldırıların akabinde Hollanda’da bir saldırı gerçekleşti. Bu tür saldırıların arkasının gelme ihtimali hususunda neler söyleyebilirsiniz?
Devam edecektir. Bu saldırılardan önce zaten, diplomatik düzeyde, İsrail başbakanının şahsi, AB Parlamentosunun Türkiye raporu, ABD’nin 2018 İnsan Hakları Raporu, Batı ülkelerinden yapılan sistematik saldırılar yapıldı. Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail dörtlüsünün MOSSAD başkanı Yoşi Cohen liderliğinde anlaşma yapmaları. Cohen’in “Ortadoğu’da asıl tehdit İran değil Türkiye’dir” şeklinde açıklama yapması. İsrail’de bulunan Demokrasiyi Savunma Vakfı 15 Temmuz saldırılarına açıktan destek vermiştir. Bu vakıf son hazırladığı raporlarda yine Türkiye’yi hedef gösterdi. Şöyle ki, “biz şimdi Erdoğan’ı alaşağı edemiyoruz ama Erdoğan sonrası Türkiye’ye yönelik projelerimizi daha da yoğunlaştırmalıyız...” şeklinde. Batı’daki ırkçı Hristiyan Haçlı terörü üzerinden de devam ediyor. Çeşitli ülkelerin Türkiye’ye yaptığı saldırıların aslında ABD’nin arkasında bulunduğu saldırılar olduğunu görüyoruz. Türkiye’de muhalif geçinen yapıların da ABD politikalarıyla örtüşen, hatta onları geçecek şekilde Türkiye’ye saldırıları var. HDP, CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve bazı kesimler... Millî bir duruş sergilemedikleri ortada. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda, başka bir ülkede operasyon yapmak gücüne sahip konumda bulunan ülke yine ABD. Obama döneminde Türkiye, konvansiyonel saldırıları bertaraf etmişti. Trump dönemi ise ağırlıklı olarak ekonomik ve jeokültürel yönde geliştiriliyor. Bunun yeni hareket sahasının da dijital dünya olacağını görüyoruz. İnternet, sosyal ağlar üzerinden kampanyalar olacak. ABD; Pentagon içerisinde Stratejik Araştırmalar İletişim Merkezi şeklinde bir birim kurmuştu. DAİŞ ve El Kaide ile mücadele adı altında. Bu aklın ürünü olan saldırılar yapılıyor. Bu saldırıların bitmesi söz konusu değil. Bu saldırıları tamamen bertaraf etmemiz lazım. Düşmanı yaralı bırakmamız demek, bir sonraki hamlede daha sert şekilde üzerimize gelmelerine yol açacaktır. Türkiye bunun bilincinde, buna göre hareket ediyor. Tabiî Türkiye’nin bölgesel aktör olarak müttefikleriyle ilişkilerini güçlendirmesi lazım. Burada Türkiye’nin mesajları daha güçlü olduğundan oyunları bozuyor.

Kaşıkçı cinayetinde olduğu gibi...
Evet öyleydi. Kaşıkçı’nın Türkiye’de öldürülmesiyle Suudi Arabistan’la ilişkilerde kriz tohumları atılması, yine her ne kadar ABD’nin güdümünde olsa da ABD tarafından Suudi Arabistan’ın tehdit edilmesi, vs. Suudi Arabistan, Çin ve Rusya’ya yaklaşmaya çalışmıştı. Son dönemde veliaht prensin bunu yaptığı ortada. ABD kendi müttefiklerine bile “benden habersiz ve izinsiz en küçük adım bile atamazsınız” uyarısı veriyor. Almanya’yı Rusya ile arasında olan Kuzey Akımı Projesi’nin iptal etmesi için tehdit ediyor. Fransa’nın Almanya ile bağımsız ordu, Çin ve Rusya ile ilişkiler geliştirmesinden rahatsız ve öfkeli. Türkiye ile Fransa’nın uluslararası ittifak önerisi vardı. Kendi dışında gelişebilecek her türlü politik opsiyona karşı “Önce Amerika” inanışı var. Robert Kagan adlı bir stratejist, ABD’nin bundan sonra uluslararası norm, kural, anlaşma ve ittifakları tanımayacağını, haydut ülke konumunda olduğunu söylüyor. Nitekim ABD, Unesco’dan, Kyoto’dan, İran ile nükleer anlaşmadan, Trans-Pasifik Anlaşması’ndan çekildi; NATO ittifakını da bozmakla tehdit ediyor. Meksikalı şair Octavio Paz, “Emperyal stratejilerde ‘rastlantılar’ yoktur. Tesadüflere rastlayamazsınız. Her şey tasarlanmış rastlantılardan ibaret.” diyor. Yani olaylar kurgulanmış, ince hesaplı, hedeflidir. Paz, “bizim gibi ülkelerin normal hareket etmelerini istemezler, en nefret ettikleri şey bağımsız davranmamız, kendi tercihlerimize göre davranmamız” diyor. Türkiye mesela 2023, 2053, 2071 hedeflerinden bahsediyor. Bu da emperyal güçlerin hoşuna gitmiyor.

Söyleşi: Cumali Dalkılıç
Baran Dergisi 636. Sayı