Venezüella’da neler yaşanıyor?
Venezüella, ABD ile bir çatışma yaşıyor. Devletin bir başkanı var. Başkan Nicholas Maduro, Venezüella tarihinin en iyi başkanının mirasıyla devlet başkanlığı konumuna geldi. Kumandan Hugo Chavez, düşmanları tarafından kurban edildikten sonra onun takipçisi olanlara da aynısını yapmak istiyorlar.

Başkan Maduro, Chavez’in ölüm haberini duyuran kişidir. Maduro’nun bu haberi verirken ifâde ettiği üzere, Chavez’in ölümünün sorumlusu ABD’dir. Chavez suikastinin arkasında ABD var. Maduro bunu gelir gelmez söyleyebilecek cesarette bir lider. Fakat Venezüella’da Chavez’in ölümünün ardından birliği tesis edemedi. Ülkede zaten her zaman iki kamp olmuştur. Birincisi, halkın, Bolivarcı Devrim’in tesis ettiği cumhuriyetin kampı; diğeriyse, düşman kampı. Bu düşman kampın, sağ veya soldan olması hiç fark etmiyor. Şu an bu iki kamp arasında bir mücadele yaşanıyor ve buna dış güçler de dâhil olmuş durumda.

Hükümetin meşruiyetinin sorgulanmasının haklı bir tarafı var mı?
Chavez’in ölümünden sonra Nicholas Maduro’nun legal olarak iktidara gelmesinin hemen ardından hadiseler başladı. Fakat ikinci döneminde farklı bir statüyle başkanlık koltuğunda oturuyor; çünkü Ulusal Meclis ona karşı olanların hâkimiyeti altında. Bu her zaman olabilecek bir şey; fakat Venezüella’da son derece tehlikeli ve her geçen gün dozu artan bir Amerikan oyunu oynanıyor. Venezüella modern ve iyi bir seçim sistemine sahip. Bu sistem oylamada manipülasyon yapabilmenin önünü kesiyor. Muazzam bir kontrol mekanizması var. Maduro oyların büyük çoğunluğunu alarak legal bir şekilde seçilmiş devlet başkanıdır. Dolayısıyla hükümetin meşruiyeti bu hususta sorgulanamaz. İçeriden gelen bu dış destekli saldırı Venezüella’ya uzunca bir süredir yapılan bir operasyon. ABD, bir akbaba misali Latin Amerika’nın üzerinde uçuyor ve bölgeyi kontrol altında tutuyor. Latin Amerika’nın nüfus ve ekonomi bakımından en önemli ülkesi olan Brezilya dahi ABD’nin kontrolü altında ve dolayısıyla Maduro’nun karşısında ABD’nin en önemli destekçisi konumunda. Açıktan Maduro’ya düşmanlık yapıyor, açıktan Bolivarcı devrimi devirme faaliyetleri yürütüyorlar.

Brezilya ve diğer Latin Amerika ülkelerinin bu tavrının sebebi sadece Amerikan hâkimiyeti mi?
Aslında değil, Latin Amerika’da Evanjelizm’in yayıldığından bahsediliyor. Evanjelikler olarak anılan bu fırsatçılar gerçek evanjelik de sayılmazlar; çünkü gerçek evanjelikler dürüst insanlardır. Brezilya üzerinden örnek verirsek; Devlet Başkanı Jair Bolsonaro tehlikeli bir adam, ama her şeyi açıktan yapan, net birisi. Menfaatleri adına karşı olması gerekene karşı oluyor sadece. Brezilya’da da yakın dönemde legal görünümlü darbeler yapıldığını hatırlatmakta fayda var.

Venezüella niçin bu duruma geldi?
Ne yazık ki, süreç içerisinde yapılmaması gereken tüm hatalar hükümet tarafından yapıldı. Hainlerin sağdan veya soldan olmasının hiç bir önemi yok. Eğer Venezüella hükümeti, düşman ajanları tarafından devrilirse, onlar kadar hükümet de bundan mesul olacak, çünkü içerideki ihaneti temizlemeyi başaramadı.

Hükümet tarafından ne gibi hatalar yapıldı?
Burada özellikle “sol” kesimin baskısı önem arz ediyor. “Lambertist”leri kastediyorum. Başından beri bir Amerikan organizasyonu. Şu an Fransa tarafından kontrol ediliyorlar. Lambertistleri incelemek Venezüella’da neler yaşandığını tam olarak açıklamak açısından ehemmiyetli... Venezüella hükümeti, içeride çürümeye karşı herhangi bir reaksiyon gösterilemediği için son derece zayıfladı. Meselenin dıştan daha çok içe dönük bir tarafı var; bu sebeple Venezüella bu halde. Düşman ABD’nin hayata geçirdiği müeyyidelerden, başta Fransız Lambertist -sözde- Troçkistleri olmak üzere ülkeye sızan düşman unsurlarının yol açtığı iç sabotajlardan, hükümetteki yüksek seviyeli Bolivarcı entelektüellerin beceriksizliğinden ve orta seviyeli bürokratların yolsuzluğundan kaynaklanan berbat bir malî kriz ortaya çıktı Venezüella’da. Venezüella’daki çürüme böylece had safhaya ulaştı. Hainler tasfiye edileceğine, hainler tarafından birçok tasfiye operasyonu yapıldı.

Hugo Chavez’i ve bugüne kadarki Bolivarcı hükümetleri destekleyen Komünist Parti dahi mevcut Venezüella hükümetine muhalefet pozisyonunda duruyor. Yapılan politik hatalardan dolayı protesto ediyorlar. İşlerin bu noktaya gelmemesi için gerekli önlemlerin alınması hususunda uyarılarda bulunmuşlar, daha sert önlemlerin alınması gerektiğini söylemişlerdi; fakat bu yapılmadı. Sokaklarda senelerdir şunu veya bunu protesto ediyorlar. Doğrudur, ülkede büyük bir asayişsizlik var. Bolivarcı devrimin başarısızlıklarından biri de bu zaten. Halkını koruyamadı, tam tersine –fazla “açık fikirli” olmaktan dolayı- suçun gelişmesine izin verdi. Bu asayişsizlik ise, zenginlerden çok fakirleri korkuttu. Benim asıl merak ettiğim, fakir sınıfın cumhurbaşkanı olarak Caracas’ta hâkimiyeti elinde bulunduran Nicolas Maduro’nun tutumu ve niçin geçmişte yaşanan olaylara müdahale edilmemesi emri verdiği. Belki zamanında müdahale edilmiş olsa hadiseler bu noktaya gelmeden önlenebilirdi.
Zira Nicolas Maduro, Chavez’in geçen dönemin Dışişleri Bakanı idi. Ne var ki, kangrenleşmiş ve tam bir karmaşa içerisindeki dışişleri bakanlığını kendi döneminde temizlemeyi başaramamıştı. Dışişleri Bakanlığı teşkilâtını, yabancıların ajanlarından, hükümete açıkça ihanet eden ve karşı çıkan ama yine de mevkiini koruyan hain büyükelçi ve diplomatlardan temizleyememişti Maduro. 

Şu anda halkın Maduro’ya olan desteği ne durumda?
Venezüella’nın büyük çoğunluğu Bolivarcı’dır, devrimcidir. Venezüella, Bolivarcı devrimin hayatta kaldığı tek ülke ve bugün devrim orada da çok büyük tehlike altında. Ülkem her geçen gün daha çok harabeye dönüyor. Asıl tehlikeli ve acı verici olan ise saldırının içeriden gerçekleştiriliyor oluşu, içeriden gelen saldırı ve ihanetler dış saldırganlıklardan daha etkili oluyor.

Bunun da sorumlusu, çok iyi bir adam olan Başkan Chavez’dir. Hâlbuki bunları bastırmalı ve baskı uygulamalıydı, fakat böyle yapmadı. Devrim düşmanlarına, hattâ kendisini öldürmeye çalışanlara karşı bile bunu yapmadı. Suikastçilerini dahi birkaç senelik hapisten sonra serbest bırakmak gibi absürd bir davranış tarzını seçti. O iktidara geldiğinde, onun etrafında da rüşvetçi ve hain tipler mevcuttu. Maduro da Chavez gibi iyi, dürüst bir insan ve Küba başta olmak üzere Güney Amerika’yı kurtaracak devrimlerin dostları ve onun da etrafında sıkıntılı tipler var. Sadece iyi bir insan olmakla bu işlerin üstesinden gelinemiyor.

Venezüella’nın kötü durumuna yaşanan bir örnek olarak kendi hâlimi gösterebilirim. Burada (Fransa’da) iyi bir büyükelçi var; fakat elçiliğin sistemi harap olmuş vaziyette. Venezüella, aylarca dış misyonlarında görevli olan personeline dahi maaş ödeyemez duruma geldi. Daha önce Venezüella’nın Paris büyükelçisi telefonda bana, Venezüella’dan elçiliğe tek kuruş para ulaşmadığını söyledi. Büyükelçi de dâhil, diplomatlar ve Fransız personel bile maaşlarını alamadı ve üstelik bu bir defa gerçekleşen bir şey de değil. Afrika’nın, Latin Amerika’nın, Karayibler’in fakir ülkeleri dahi kendi diplomatlarının maaşlarını tıkır tıkır ödeyebilirken, dünyanın en zengin petrol rezervine sahib, bu bakımdan dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Venezüella, sadece ülkesindeki memurlarının değil, diplomatlarının bile maaşlarını ödeyemiyor.

Venezüella’ya karşı girişilen operasyonun sebepleri arasında bu zenginlik de var mı?
Venezüella dünyanın en zengin ülkesiydi. Ne ABD, ne Rusya Venezüella kadar zengindi. Dünyada en fazla petrol rezervi Venezüella’da bulunuyor. Dünyanın en zengin ülkesi dış sabotajlar sebebiyle ekonomik olarak büyük bir buhranın içine girdi. Elbette yaşananlarda Venezüella’nın ekonomik zenginliklerinin büyük bir payı var.

Venezüella’da askerî bir darbe ihtimali var mı?
Venezüella’nın vatansever ordusu hadiseleri kontrol altında tutuyor. ABD ile bağlantılı olanlar da var. Fakat bu ajanlar özellikle sağ partilerde... Şu şartlar altında ülkede her şey olabilir. Çünkü Maduro, otoriteyi tesis edemedi.

ABD’nin ve Venezüella’nın karşılıklı olarak diplomatları sınır dışı etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Venezüella’nın elçileri ABD’de yaşamıyordu, Porto Riko’da yaşıyorlardı ve orayı terk ettiler. Orada bir konsolosluk vardı. Porto Riko, Amerikan askeri operasyonları ve sömürgeciliği sebebiyle çok acı çeken bir bölge. 1898 senesinde ABD tarafından işgale uğradı. 120 seneden fazla süredir işgal altında. Ülke hâlâ ABD’nin kolonisi durumunda. Ülkede yaşayanlar Amerikan vatandaşı olmasına rağmen oy kullanma ve asıl ABD topraklarında yaşama hakkına sahip değiller. Bölgenin son derece zengin bir yeri olan Porto Riko adası iç işlerinde bağımsız dış işlerinde ABD’ye bağlı. Esasında ülke hainlerin yeridir ve binlerce insan bu hainler ile ABD emperyalizmi yüzünden acı çekiyor.

Bunu daha evvel de belirtmiştim; Venezüella’daki ABD büyükelçiliği boş gösterilir, oradaki insanların varlığı görmezden gelinirdi. Devletin ve Adalet Bakanlığı’nın kararlarını tanımıyorlardı. Venezüella Amerikan Büyükelçiliği’ne müdahale edemiyordu. Karakas toprakları içinde olmasına rağmen... Bunları hatırlıyorum. Park gibi bir yerde, bir binadaydı elçilik. 1960’larda kendisini Amerikan polisi sanan aptal Venezüella polisleri vardı.

ABD-Venezüella ilişkilerinde ülkenin Küba ile olan ilişkileri bir ayna gibidir. 1960’ların başında Fidel Castro, Venezüella’da devrimin gerçekleştirilmesi için çalışmalar yaptı. Venezüellalı gerillalara silah temin etti. Özellikle Rómulo Betancourt’un devlet başkanı olmasıyla Küba-Venezüella ilişkileri kopma noktasına gelmişti. Venezüella, Küba’nın Amerikan Devletleri Örgütü’nden ihracı için oy kullandı. Petrol sebebiyle bir takım anlaşmazlıklar yaşandı. Yanılmıyorsam 1966’da, bir tekne ile Venezüella’ya gelen ve gerillalar ile bir takım faaliyetlerde bulunan iki Kübalı tutuklanarak teşhir edildi. Daha sonra ilişkilerde bir yumuşama yaşanarak Küba, Venezüella tarafından Amerikan Devletleri Örgütü’ne yeniden davet edildi; fakat Fidel Castro, ABD delegelerinin olması ve merkezinin Washington’da bulunması sebebiyle örgüte yeniden katılmayı reddetti. Daha sonra Chavez iktidarı döneminde Küba ile ilişkiler düzelirken, Venezüella Amerikan Devletleri Örgütü’nde kalmaya devam etti. Küba’nın dışında olduğu bu örgütte kalmayı Chavez’e hainler tavsiye etmişti. Bu örgütün üyeleri, Bolivarcı devrime ve Venezüella halkına açıktan düşmanlık ediyorlar. Venezüella henüz yakın bir tarihte bu örgütten ayrılma kararı aldı.

Türkiye’nin Venezüella’ya desteği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Suriye yerle bir edildi. Irak işgal altında. İran ve Türkiye tehlikede. Cumhurbaşkanı Erdoğan 1950’lerin başından beri bir NATO üyesi olan ülkesinde iktidarda kalmaya çalışıyor. NATO, bir üyesi olan Türkiye’nin düşmanı. Gönüldaş Erdoğan baskılara dayanarak ve akıllı davranarak, bugüne kadar Irak’ta ve özellikle Suriye’de Neo-Vahhabi akımlara doğrudan mukavemet göstermeyerek bunun Türkiye’ye maliyetinden kaçınmayı bildi. Erdoğan, Türkiye sınırlarında Türk halkının tam hâkimiyetini yavaş yavaş tesis etmelidir. Bu henüz tam olarak sağlanamadı. Erdoğan, açıktan Venezüella’ya destek vererek, komediyi andıran bir şekilde muhalefet liderinin yabancı güçler tarafından başkan “atanması” kararını reddetti. Bu tehlikeli ve trajik bir komedidir. ABD ve Latin Amerika’nın ajan hükümetleri, seçilmemiş bir ismi geçici devlet başkanı olarak ilan etti ve sonuna kadar destekliyor. Bu uluslararası hukuk denen şeyin bir palavradan ibaret olduğunu gösteriyor.

Türkiye’nin Venezüella ile ilişkileri uzun bir zamandır iyi durumda. Erdoğan, Türkiye ile Venezüella arasında bir dostluk ilişkisi geliştirdi. Taktik olarak getirisinin yanı sıra, bu ilişkiler taktikten ziyade bir dostluk ilişkisi. Venezüella Devlet Başkanı sıklıkla İstanbul ve Ankara’ya gidiyor. Bunun için makul sebepleri var. Venezüella’nın devrimci hükümeti içerideki bir takım bozulmalara rağmen ahlâkî değerlere sahip bir hükümettir. Türkiye’ye ve Türk halkına, emperyalist bir saldırıya muhatap kalan memleketim Venezüella ile dayanışma içerisinde oldukları için teşekkür ediyorum ve desteği sürdürmeye çağırıyorum.

Son olarak eklemek istediğiniz önemli bir husus var mı?
Suriye’de rejim birçok yanlış yapmasına rağmen savaşı kazandı; fakat ülke yerle bir edildi. Kendisini İslâm için feda ettiğini düşünen birçok insan, esasında kendisini İsrail için feda etti. Siyonistler ve emperyalistler Suriye’de tüm Müslümanlara karşı bir operasyon yaptı. Bilerek veya İslâm’a hizmet ettiğini sanarak Siyonistlere hizmet eden birçok insan gördük Suriye savaşında. Oysaki bazıları saf duygularla cihad ettiğini düşünüyordu. Bunu müteaddit kere dile getirdim, Venezüella’da bir iç savaş tehlikesi her zaman vardı. Şimdi ise bu tehlike son derece arttı Venezüella’nın da Suriye gibi olmasından endişe ediyorum.

Değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ediyor, tüm antiemperyalistlere devrimci selamlarımı gönderiyorum.
 
27.01.2019


Baran Dergisi 629. Sayı